31.10.2014

Hafta Sonu İçin Kitap & Film Önerisi

Daha önce sevgili arkadaşlarım Öznur (@laedri) ve Gamze (@gamzecihan81) ile birlikte her ay bir kitap ve film önerisi yazacaktım; böyle aylık yazıları yazmak konusunda pek başarılı değilim. Kızlar saolsun paylaşıyorlar ama ben o fırsatı yaratıp yazamıyorum. 

Neyse bakalım; haftasonu için hem film hem kitap önerisi gelsin. Bence film & kitap ikilisi kışın geçirilecek haftasonlarına çok yakışıyor. 

Şimdi gelelim Öznur'cuğumun önerdiği filme Aynı Yıldızın Altında; Öznur'un önerdği bir filmi izlerseniz pişman olmazsınız, mutlaka keyif verir. 





Oznur sanırım havaların gidişiyle uyumlu depresif bir film bu öyle değil mi? 

Evet tam olarak öyle de denilebilir.Yanınıza kağıt mendil  almanızı öneririm ;)

Çok mu ağlarız çok mu bunalırız, ama bir yandan da şöyle doyasıyla ağlayıp rahatlar mıyız? 

Yok yok,daha çok ağlamaya sebep olanı izledim diyebilirim.Bu daha çok boğazınızda bir düğümle,içinizde buruklukla.gözünüzde yaşla izlerken bir yandan yüzünüzü  de  güldüren bir film.Mutluluk,hüzün el ele..

Doğru söyle filmi izlerken kanser olmaktan korktun mu yoksa olursam da böyle atlatırım dedin mi? 

Korkmaz olur muyum,çokça da empati yaptım.Ama son zamanlarda aldığım haberlerden olsa gerek kanser olmaktan daha zorunun,kanser hastası bir çocuğun annesi olmak olduğu da döndü dolaştı zihnimde.

Filmden sana kalan bir cümleyi paylaşır mısın? 

Filmde altı çizilmelik o kadar çok cümle vardı ki ama beni en çok sarsan,filmi durdurup ağlamama sebep olan hiçbir edebi ve felsefik anlamı olmayan gayet yalın bir cümleydi. Annenin kızının çektiği acı karşısında elinden hiçbir şeyin gelmediği bir an çaresizlikle ağlarken ‘’Artık anne olmayacağım’’ demesiydi..Bu cümledeki acı o kadar ağır ki..

Bir de güzel bir cümle konduralım ; ‘'' Bana sayılı günler içinde sonsuzluk verdin''

Filmin tanıtımını sen yazsaydın ne yazardın; kendini NY times'a yazıyormuşcasına havaya sok lütfen :)

İtiraf ediyorum afişi gördüğümde klasik bir ergen filmi galiba diye geçirmiştim içimden.Konusunu okuduğumda da ise e zaten daha önceden çekilmişleri var (now is good,my sister keeper) ve izledim,daha farklı ne verebilirler ki demiştim ama izledikten sonra pişman olmadığımı söylemeliyim.

İki kanser hastası bu gencin ölümün nefesi enselerindeyken,yaşakları aşkı,hayallerini gerçekleştirmek için verdikleri mücadeleyi,yaşarken fark edemediğimiz küçük mutluluklaırn belki de hayatımızın en büyük mutluluğu olabileceğini ve daha da fazlasını öğrenmek için izlemenizi tavsiye ederim.


Öznur'a bu nefis anlatımı için teşekkür edip sözü kitap önerisi için Gamze'ye bırakıyorum. 


Bu kitabı okumam için bana 3 şey söyle? 

Korkmak" korkulacak bırsey degıl aslında gelısımsel ve olması gereken bir sey,

Yaslarına gore korkuları bılırsek normal mı yoksa anormal bır durummu daha kolay anlayabılırız

Korkunun turu ne olursa olsun ustunde calısılırken ebeveyn çocuk arasındaki bag hepsinde en esas olan ve temek oluşturan sey. korkularla uğraşırken bağınız da guclenır.



Bu kitabı okumak korkuyu sevdirir mi gerçekten? 

Bu kıtabı okuyunca korkuyu daha ıyı tanıyabılırıız, çocukların hangı yaslarda hangı korkuları normaldır bunu anlarsak bızımde korkudan korkmamıza gerek kalmıyor aslında. onemlı olan bu korku ortaya çıkınca ona nasıl yaklaşmamız gerektıgını bılmek.

Okuduktan sonra çocuğumun korkusuyla veya kendi korkularımla başa çıkabilir miyim? 

Evet coguyla basa cıkabılırsın. kıtapta gerçek vakalardan ornekler ve onerılen cozumler var. mesela bazı korkuları ne yazıktır kı bız gecırıyoruz çocuklarımıza. kopekten hıc korkmayan bır cocugun ebeveynının kopegın yanında verdıgı tepkıye gore korkmaya başlaması gıbı.


Bu kitabın arkasına senden görüş istenseydi ne yazardın? 

Cocugunuz korkuyor olabılır. Ancak bu korkudan "sız" korkmadan once bunun normal olup olmadığını ve buna karsı nasıl tavır almanız hangı sekılde davranmak gerektıgını bılmek ıstemezmısınız. Cocugunuzun korkularıyla başa çıkmanın yollarını öğrenmek için her ebeveyn okumalı dıye düşünüyorum. 


Şimdiden keyifli seyirler ve okumalar; fikirlerinizi izledikten ve okuduktan sonra paylaşırsanız bence çok güzel olur ;)

27.10.2014

Kendine Verebileceğin En iyi Şey; Şefkat

Ne verirsen onu alacağını biliyordu; o yüzden karşılaştığı herkese sevgi, bağışlama ve nezaket gösterdi. Bu hem kendine hem başkalarına verdiği bir hediyeydi


Kızarız, öfkeleniriz,üzülürüz ve daha nicesi, hepsi de insana dair duygular. Ama bazen hatta çoğu zaman bu duygularımızla özdeşleşiriz; öfkeliyim deriz örneğin. Öfke hissediyorum demek yerine. Kelime oyunundan ibaret değil bu söylediğim; çünkü öfkeli hissediyoruz, öfkenin kendisi değiliz, böyle baktığımızda duyguyu yakalama ve fark etme fırsatını yakalıyoruz. 

Herkes bilir aslında; bu duygular hiç işimize yaramaz, bize daha iyi hissettirmez veya mevcut durumun daha iyi gitmesine vesile olmaz; aksine çoğu zaman durumu daha da kötüleştirir. Ama yine de, elimde değil, diyerek de bu duyguları yaşar ve dediğim üzere bu duygularla özdeşleşleişiriz. Aslında bu duyguları seven bir yanımız hatta bu duygularla beslenen bir yanımız var o da egomuz. Ego böyle var oluyor. Özdeşleşmezsek bu duygularımızla, öfkeliyim, sinirliyimi üzgünüm demez isek ego yine besleniyor olur ama farkettiğiniz ve duygunuzu izleyip kabul ettiğiniz yerde ego giderek zayıflıyor ve zaman içinde varlığını güçlü bir biçimde gösteremiyor. 

Ego sadece böyle olumsuz duygulardan mı beslenir elbette hayır bir de onu besleyen, beslemekle kalmayıp şişiren duygularımızla varolur; vay be ben neyim duygusu, kendinlei başarınla, yaptıklarınla da haddinden fazla özdeşleşmek, egonun sevdiği bir başka duygu biçimidir. Lakin en iyi şeyi de başarmış olsanız; ego daha da daha da diyecektir, ego tatmin olmayı ve yetinmeyi bilmez çünkü. Dolayısıyla yine o başkaki duyguya geri dönülecektir; kendini yetersiz, başarısız ve mutsuz hissetme duygusu. 

Şefkatınız kendinizi içermiyorsa tamalanmamış demektir. 

Peki ne yapmak gerekiyor;  ben FARKET- HİSSET-ŞEFKAT GÖSTER diyorum. Kızgın mısın, üzgün müsün; önce duygunu bir farket ve kızgınım demek yerine kızgın hissediyorum de; sonra duygunu tüm bedeninde hisset; kızgınken ne oluyor mesela sana; karnına kramp mı giriyor, ne oluyor? Her ne oluyorsa olmasına izin ver ve izle, direnç gösterme, normal olduğunu kabul et ve sonra kendine tüm bu duyguların yüzünden kızmak yerine şevkat göster, sarıl kendine, tamam de kendine, istersen ağla ama kendini suçlama, kendine kızma, kendinle savaşma! 

Eğer bunu yaparsan; kendine şefkat gösterebilirsen, diğer insanlarla zorluk yaşarken onlara da gösterbilirsin; eşine, çocuğuna ve ailene bakışın değişir; çünkü kendine bakışın değişmiştir bir kez. İnsanlara sinirlenmek, kızmak, öfkelenmek ve hatta üzülmek yerine şefkatinle yaklaşırsın. 


Sen yine sinirlen, sen yine öfkelen, sen yine üzül ama bunların sonucunda bağırmak, çağırmak, belki de şiddet kullanmak yani tepki göstermek yerine fark et bunları, hisset; dene bakalım hayatında neler değişecek. Sanırım bu duyguların seni rahatlattığını söyleyemezsin, o hissettiğin rahatlama duygusu kısa süre sonra yerini pişmanlığa ve kendini suçlamaya bırakmıyor mu sanki; itiraf et ki bırakıyor; o halde işin en başından farkında ol ve kendine verilebilecek en iyi şeyi şefkatı ver. 

24.10.2014

Ego'ndan Kurtulursan Hayat Sana Güzel





www.facebook.com/mylifesblessings
Hayat çay yapmaya benzer; Ego'nu kaynat, endişelerini buharlaştır, üzütülerini hafiflet, hatalarını süzgeçten geçir ve mutluluğu tat!

İnsanın en büyük yanılgısı aklından geçen her şeye inanmak ve düşünceleriyle özdeşleşmek; kendi iç konuşmasına ki,bu kesinlikle iç ses değil, inanmak. İnsan kendi hikayesini yazıyor ve yazdığı hikayenin gerçekliğine inanıp onu yaşıyor. 

Bir kez düşüncelerinden ibaret olmadığını anladığında ve her düşündüğün şeye inanmaman gerektiğini ciddi bir özgürlük yakalıyorsun. Ve bu yakaladığın şey sana istediğin her şeyin kapısını açıyor.  Bunun ego'yla ne ilgisi var şimdi dersen birazdan izleyeceğin video'da göreceksin ilgisini. 

Konu derin konu çok uzun. Bu nedenle işin üstadına bırakacağım ben sözü; ama lütfen 10 dakikasınızı sadece bu video'yu izlemeye ayırarak izleyin. Echart Tolle benim en önemli rehberlerimden, kendisine dua'cıyım. 

Bu arada kendinizi tanımladığınız hiçbir sıfatın siz olmadığını söylemek isterim; iyi kötü olumlu olumsuz dediğiniz her şey EGO ;)







21.10.2014

Çocuğumun ve Benim Olumsuz Duyguları Var




Çocuğunuzun veya kendinizin hangi duygusuna olumsuz diyorsunuz;

*Ağlaması
*Sinirlenmesi
*Öfkelenmesi


*Sinirlenmem
*Öfkelenmem
*Delirmem
*Şiddet göstermek istemem


Ve buna benzer diğer duygular. Peki başlığı değiştirsek. Çocuğumun  ve Benim Duygularım Var, desek.

Yukarıdaki olumsuz gibi gözüken başlıkların her biri "duygu"; çocuk, yetişkin herkesin hissedebileceği duygular bunlar. Başına olumsuz sıfatı getirilen duygular sadece. Duygular gelirler ve giderler. Bazen giderken can acıtırlar ama aslında onların hepsinin geliş nedeni de insanın canını acımasıdır; o kısmı bazen sadece insanın kendisi bilir bazen kendisi bile bilmez.

Echart Tolle duyguyu şöyle tarif ediyor ki benim bugüne kadar duyduğum en güzel tanım;

"Duygular bedenin zihne tepkisidir".

Çocuğunuzun veya kendinizin bu duygularına olumsuz demeseydiniz nasıl yaklaşırdınız; bu duyguların sadece izleyicisi olmayı hem kendiniz için hem çocuğunuz için başarabilir misiniz? Başarabilirseniz işte  o zaman duygunun sahne arkasına geçme şansınız olur; neden bedeniniz böyle bir tepki verdi, bu duygu sahneye çıkmadan önce neler yaşandı da sahneye çıktı bu duygu..... Tüm bunları anlamak için izleyici olmak gerekiyor hem de kendi oynadığın oyunun izleyicisi.


Özellikle yetişkinlerde sinirlenme, öfkelenme ve şiddet veya şiddet eğilimi otomatik gelişir, hatta insan sakinleşince bana ne oldu anlamadım der ve çoğunlukla pişmanlık duyar. 

Peki ben bunlar sadece duygu derken bu duyguları normalleştiriyor muyum? Evet duyguları normalleştiriyorum ama TEPKİ'yi nomalleştirmiyorum. Sinirlenmek duygusu doğaldır ama bu duygunuzu farketmemek ve sonucunda sinirlenmenize bağlı olarak yaptığınız her eylem doğru olmayan bir davranış biçimidir. Sinirinizi, öfkenizi farkettiğinizde kendinizin farkına varmanız, duygunuzu olduğu gibi kabul etmeniz  bu duygunun tepkiye dönüşmesine engel olur. 

Bir dahaki sefere sinirlenme veya bir başka duygu dalgasının gelişinde dalgaya kapılmak yerine o dalgayı izleyin bir süre sonra dalga suya karışacak ve su eskisi gibi dingin olacaktır ve bir süre sonra dalgalarınızın boyutu çok azalacak ve en sonunda çarşaf gibi bir denize sahip olacaksınızdır. Çocuğunuzun sözlerimizi değil davranışlarınızı örnek aldığını düşünürsek onda da aynı sonucu göreceksiniz. 

Çocuğunuz sinirlenip, öfkelendiğinde ve hatta delirdiğinde; bırakın bu duygusunu kendisine ve çevresine zarar vermeden yaşasın; sakinleştiğinde ona olanları sorun ve o olayın izleyicisi olmasına izin verin; bir süre sonra o da otomatik pilotluktan çıkıp duygularını yönetebilen insan haline gelecek. Tüm duyguların doğal tepkilerin ise doğal olmayan davranışlar olduğunu söyleyin ona. Üzülmesi, sinirlenmesi, kızması doğal ama bunlara bağlı olarak gösterdiği tepkiler zarar verici. Bunu anlayan çocuk çok daha kontrollü ve en önemlisi duygularının yönetmeni haline gelebiliyor. 


20.10.2014

Bir Nevi Hayat Koçu: Arılar





Geçtiğimiz Cuma günü Anavarza Bal'ın  Doors Akademide gerçekleştirdiği bir blogger etkinliğine katıldım. (Ben aslında daha çok Güray'ı desteklemek için oradaydım; bilenler zaten biliyor Güray, eşim, Anavarza Bal Pazarlama Müdürü)

 Önce Anavarza Bal'ın  davetlisi,Debra Roberts'tan arıların gizemli dünyasını dinledik sonra da mutfağa geçip ballı 3 farklı tarif denedik. Tarifleri de bir ara yazayım çünkü hem tatları nefis hem de yapmı oldukça kolay. Debra Roberts hayatımda gördüğüm en çılgın kadınlardan biri,; kendisiyle ilgili detaylı bilgiye:http://holybeepress.com/about-debra-roberts-2/ web adresinden ulaşabilirsiniz.


Debra arıların gizemli hayatını anlattı bize. Mesela; 


*Arıların iki midesi olduğunu bir midelerine balı doldurduklarına diğerini kendileri için kullandılarını 

*Bal yapımında 3 arı olduğunu; kraliçe arı, işçi arı (bazıları çiçeklerden bal toplarken diğerleri evde (kovanda)bekliyor ve erkek arılar) erkek arıların tek görevi kovandaki kraliçe arıyı dölleyip yeni arıların doğmasına vesile olmak. İşçi arıların evde bekleyenleri çiçeklerden bal toplayan arıların ağzından arı öpüşmesi denilen teknikle balı alıyor ve kovanda o müthiş bal peteğini oluşturmaya başlıyor. 

*Arılar çiçeklerden balları toplayınca o bala özel midelerinde çeşitli enzimlerle buluşup ilk işlemi kendileri başlatıyor. 

* Bir arının tüm ömrü boyunca yapabileceği bal miktarı bir çay kaşığı kadar ki bunu yapabilmek için 1 gün içerinde 100'den daha fazla ve farklı çiçeğe konmalı arı. 


Bu 4 madde tüm bilgilerin içinde benim çok ilgimi çekti. 



Debra Amerika'da Güney Carolinada yüksek bir dağlık bölgede yaşıyor ve arıcılık yapıyor; hiçbir ticari kaygısı yok, hiçbir beklentisi yok; arılarla beraber yaşıyor. Bir kadın düşünün sabah uyandığında ilk işi arı kovanlarına gidip arıları dinlemek ve onlarla konuşmak. Ömrünü arıların dünyasını anlatmaya ve arıcılığın gelişmesine adamış. Türkiye'yi bu yüzden çok seviyor; mesela Çam balının Türkiye'ye nasıl da has olduğundan ve dünyada ne kadar değerli olduğundan bahsediyor; ve biz bu sabah Marmaris'in o güzelim ormanlarının yandığını öğreniyoruz. 

Debra'dan arıları ve onların dünyasını dinlerken aslında hayatı dinliyor gibiydim; benim için ruhani bir ders dinler gibiydi.  Sonradan sohbet ederken; Debra'ya arılar sizin hayat koçunuz gibi olmuş sanki dedim, sunumu dinlerken bana hayat adına şunları düşündürttünüz dedim; 

* Arılar bal üretiyorlar ama bu onların işi ve durup bir dakika bile ben n'apıyorum demiyorlar, dünyaya bal üretmek için gelmişler ve işlerini yapıyorlar. Peki biz insanlar dünyaya ne için geldik ve işimizi yapıyor muyuz bunu düşündünüz mü hiç? 

* Aralarında müthiş bir iş birliği var ve kimse kimsenin işine karışmıyor sadece o müthiş düzeni sürdürüyorlar. Takım çalışması yapıyorlar, birbirlerine ihtiyaçları var. Biz insanlar için de böyle değil mi? Her şeyi kendi başına yapmaya çalışan insanların durup düşünmesi gerekiyor bir noktada bir başkasına ihtiyacınız olacak, insan insana muhtaç. 

* Arılar dünyanın iyiliği ve düzeni için yaşıyorlar; peki ya insan ne için yaşamalı ve arıların bir beklentisi yok. Arılar bal yapıyorlar, beklentisiz ve düşünmeden. Peki ya biz insanlar neyi niçin yapıyoruz; hangi beklentiyle neyi düşünerek. 

Tüm spritual öğretiler kendinize doğayı ve hayvanları örnek alın der; zira kendinize ister arıyı ister başka bir hayvanı veya doğanın herhangi bir parçasını seçin, dikkatli izler ve bakarsanız yaşamak adına çok çok önemli şeyleri öğrenirsiniz. İşte ben bu yüzden arılar bir nevi hayat koçudur diyorum. Eğer farkındalık sahibi biri olmak istiyorsanız veya var olan farkındalığınızı daha da arttırmak istiyorsanız bir hayvanı ve doğanın kendisini kendinize mentör seçin ve izleyin, öğrenin ve onlara emek verin. 

Bu görüşümü Debra ile paylaştığımda beni yaşam koçu sandı :) Önce arılara sonra bana teşekkür etti böyle düşündüğüm için; evet o kendine arıları hayat koçu seçmiş, dünyanın iyiliği ve güzelliği için çalışan bir gönüllü. Dünyanın dört bir yanını dolaşıp arıların gizemli dünyasını anlatıp insanların özündeki neden var olduklarını anlamasına vesile oluyor. 

Arı'ların bal yapma hikayesini öğrenirseniz Anavarza bal'ın kapağında yazdığı üzere; Bu kavanozdaki bal için, binlerce arı milyonlarca km kanat çırptı, çırpındı ziyan etmeyiniz. Yediğiniz balın bir damlasını bile ziyan etmezsiniz. 

Anavarza Bal'ın sloganı: Sır. Sabır. Armağan. Hayatın da  şüphesiz ki bir sırrı var ve sabredenler, tıpkı arılar gibi azimle çalışanlar bu sırrın armağına erişebilirler. 

Sırra erişmek için doğayı ve hayvanları kendinize yol arkadaşı seçin; seçtiğiniz yol sabırlı yolculuğunuz sayesinde tıpkı arının peteği ve içindeki o sarı tatlı ve şifa dolu bal gibi bir armağan sunacak size..... 


16.10.2014

Tarzan'ın Yaptığını Yap Mutlu Ol


Bu hafta blog yazıları biraz bioloji dersine hoş geldiniz tadında öyle değil mi :) Ama  insan vücudu ve işleyişi gerçekten muhteşem ve şifa dolu.








Timüs triod bezinin altında, göğüs boşluğumuzda, soluk borumuzun önünde yer alıyor ve bağışıklık sistemimizin temel taşı. Haz ve mutluluk duygusu bu timus bezinin salgıladığı hormonlar sayesinde oluyor.  Yandaki fotoğraf da daha bilimsel ve detaylı bilgiyi de görebilirsiniz.

Aynı zamanda tüm bağışıklık sistemimiz buradan yönetiliyor. 




Timüs bezini uyardığınızda hemen bedenin kimyası üzerinde olumlu etkiler görülüyor.  zararlı hücreleri yok etmeye yarayan T hücrelerini de kim üretiyor bilin bakalım ; elbette Timüs. Ve Timus bezini uyarmanın harekete geçirmenin öyle kolay yolları ki var ki, bakın onlar neler;




Gülmek & Kahkaha atmak

Hımm diyeceksiniz ki yahu kahkaha atacak halim olsa zaten atardım. Aslında atmalısın ama neyse sebepsiz gülemiyorsan elindeki sebeplerin kahkaha atmana yetmiyorsa ki aslında yeter, diğer seçenekleri deneyebilirsiniz.


Goril ol, Tarzan ol. 

Goriller ve Tarzan bildiğiniz üzrere göğüs kafeslerine vurmakla meşhurdurlar. Akıllılarmış vesselam; çünkü bu vuruş timus bezini titretip harekete geçirir; siz de arada vurun 3 parmakla,hatta çocuğunuzun da bu bölgesine ufak vuruşlar yapabilir hatta haydi gel Tarzancılık oynayalım diyebilirsiniz. Sakın kuvvetli vurmayın siz Tarzan veya Goril değilsiniz sadece mış gibi yapıyorsunuz :)


Dilini Kullan.

Dilinizin ucunu ön iki dişinizin hemen arkasına bastırırsanız; hatta konuşmadığınız ve yemek yemediğiniz zamanlarda bunu alışkanlık haline getirirseniz işte o zaman timus bezini daima titreşir bu da daha iyi hissetmenize vesile olur. 

Anadolu kadınların ağıt yakarlarken göğüslerine vurmaları ne tesadüftür ne de anlamsız; bu yine bize kodlanmış bir şeydir, böylece timus bezi çalışır ve acı hafifletilmeye çalışılır. 

Ayrıca çocukların ve hatta yetişkinlerin bir oyuncağı veya yastığı göğüslerinin üzerine yaslamaları tesadüf değildir; bu harekette timusu çalıştırır. 

Birine sarılmanın iyi gelmesinin hele de sarılırken sırta yapılan patpatatın da timus'u çalıştırma görevi vardır. 

Aslında gördüğünüz üzere; vücudunuz ne yapması gerektiğini iyi biliyor; dünyaya şifamızla birlikte geliyoruz. 












14.10.2014

Şifa El'imizde



Practicing Gyan mudra invokes a sense of grounding and calm. Try using this mudra while lying in bed and saying the word Om (aloud or silently) to induce a soothing sleep.


Vücudumuzun her bir parçası şifa dolu ve bize hizmet için var. Mesela insanlar bademcik mi hiçbir işe yaramıyor zaten veya apandisit mi aman alınsa da olur der ya aslında tırnağın bile bir şifa kaynağı; farkedemesek, hala çok gelişmiş tıp bazı şeyleri çözememişse de...


El ise en önemli şifa kaynaklarımızdan biri. Bir yerimiz ağrıdı mı hemen elimizi oraya götürür koyarız öyle değil mi? Elimizle tutarız o bölgeyi, yeri ve bu tüm dünyada aynıdır. Yani hangi ırktan, ülkeden olursa olsun bir insanın;örneğin, karnı ağrıyorsa, elini karnına götürür. Neden mi? Çünkü öyle kodlanıp gelmişiz, ruh bunu biliyor. Ellerimiz enerji kaynaklarıdır, o bölgeyi tutarak oraya enerji göndeririz aslında. 



Her bir parmağın bir çakra ve meridyenle bağlantısı vardır ve o enerjiyi yayar. Elleri ve parmakları belirli pozisyonlarda tutarak belirli organları, çakraları ve duygusal reaksiyonları etkilemek mümkündür. Mesela başparmak ile işaret parmağını bir araya getirerek bir kapalı devre oluşturmak enerjiyi bedene getirerek tazeleyici bir etki yaratır. Elektronikte buna yenileyici sistem adı verilerek sisteme gönderilen küçük miktarda enerji ile sistem güçlendirilir. 


Bedenin belli bölgelerinde, beyindeki belli bölgelerle ilişkili kanallar bulunmakta. Aynı zamanda, bedendeki her organ, salgı bezi ve diğer bölümlerinin, ayak, el ve kulaklardaki belli alanlarda ‘yansıması’ Akupunktur ve refleksoloji bu prensiple çalışan disiplinlere örnek gösterilebilir. 


Budizm ve Hinduizm'de bu el parmaklarıyla yapılan hareketlere Mudra deniliyor. Muhtemelen hepiniz şu aşağıdaki görüntüyü görmüşsünüzdür; meditasyon, yoga yapan herkes ellerini bu şekilde tutmaya önem gösterir. 





Ben ellerin neden böyle tutulduğunu bilmezdim, nefes eğitimleri sırasında öğrendim; bu hareket hem bronşların açılmasına ve tam kapasite ile nefes almaya vesile hem de enerjiyi bedende tutmaya yarıyor(muş)

Mudraları uygulamak omurgadaki enerji akımını güçlendirir ve bu gücün daha uyumlu ve daha büyük bir hayatiyetle tezahür etmesine yardım eder. 

Mudraları uygulamak için özel bir şey yapmanız meditasyon yoga ve benzerlerini de yapmanız gerekmiyor; istediğiniz zaman istediğiniz yerde yapaiblirisniz. 


Aşağıya temel Mudra fotoğrafları koyuyorum. Üzerinde İngilizce neye iyi geleceği de yazıyor. Çevirmemi isterseniz lütfen mailden müracaat ediniz :) 


Yaparsanız zararı olmaz, yararı olur, inanın bana. İnanmıyorsanız deneyin, hayır denemekten zarar gelir mi, gelmez. Vallahi bak bir kere dene hatrım için :) Çocuğuna, kocana öğret; daha sakin,daha cesur, daha anlayışlı, daha sağlıklı olmak istemez misin? İstersin. Mesela yumuşacık bir koca, sinirlenmiyor, peki diyor, mesela akşam odasında uyumaktan korkmayan bir çocuk veya enerjisi dengeli çocuk... Sırf kulağına hoş gelmesin hayatına da hoş gelsin hadi bakalım eller nereye :)




Not: Günde 4-5 kez 5 dk az olmamak üzere yapmalısınız. 


Mudras ~ meanings/use ...



9.10.2014

Neyyy Onun Annesi de mi Sen Olacaksın...

Çocukların ebeveynlerini her zaman şaşırtma potansiyeli var öyle değil mi? Mesela 18 yaşındaki bir çocuğun  gelip anne ben gay'im demesi gibi veya 13'ündeki çocuğun gelip bakınnn dövmeme demesi. 25 yaşındaki kızınızın okul çıkışı evlenmesi ve bunu tesadüfen öğrenmeniz gibi.

Bizimki 3. yaşında ama bizi konuşmalarıyla hayli şaşırtıyor mesela;

Aren'e olmamış bir olayı olabilecekmiş gibi anlatmak ve konuyu hikayeleştirmek her zaman işe yarayan bir şey; olayın olabilecek tarihinden çok öncesinde buna başlamak daima işe yarıyor; mesela kardeş konusunu sık sık konuşuruz, sanki kardeşi varmış gibi mizansenler düzenleriz ki Aren'de bunu yapıyor. Gün içinde kardeşim olsaydı şöyle olurdu gibi.....

Geçen akşam yatakta yine kardeş konusu konuşurlurken ki konuyu kendi açtı; onun annesi dedi. Ben de ee oğlum kardeşinin annesi ben olacağım dedim; Aren'den cevap: "Neeyyyy onun annesi de mi sen olacaksın"

Babasıyla yerde oynarlarken babası şaşırarak Neeyyy diyor ve Aren: Baba ne denmez efendim diyeceksin efendim 

Arkadaşı Emir bizdeyken birlikte meyve yiyecekler, Aren ağzındaki sakızı çıkarıp tabağa koyuyor, Emir'de sakızı almaya yeltenirken Aren: Emir ağzında ağıza sakız olmaz, bırak bakalım onu. 


Arabada giderken, dışarıdan pis bir koku gelir; Aren: Bence aramızdan biri pırt yaptı ve çok pis koktuğu için bunu söyleyemiyor :))))

Evde biraz sesler yükselir ki muhtemelen Aren'in bakalım bunların çıldırma sınırı nedir denemesi yaparken olur bu; sesimiz biraz yükselince Aren: Kendine gel, kendine gel dedim sana. 

Artık kasıtlı mı yoksa bilmeden mi oldu bilemeyeceğim ama beni cimciklediğinde veya etimi sıktığında ve ben canımın acısını ifade ettiğimde; Gel canım gel güzelim sarılarım, öpeyim de geçsin benim canım. 


Güray'la konuşuyoruz, temas yok bir şey yok, Aren birden birde: Sus bakalım, o benim canım karım, o benim aşkım. Senin değil o benim karıcığım o benim 

Aslında bunlar sadece aklıma gelenler öylesi şeyler söylüyor ki genelde yere yapışıyoruz gülmekten, yazmayınca da unutluyor. Sevgili Yeliz (gununcorbasi.blogspot.com) bu işi düzenli yapanlardan ve yazanlardan, ben de ondan esinlenerek not tutmaya başlamıştım bloga ama hep atlıyorum.