28.08.2014

Eureka! Çocuğum Neden ..... Hiç İlgilenmiyor



Bazen çocuklarımıza çok iyi örnek olduğumuzu düşünürüz ama çocuklarımız bizi hiç örnek almazlar; sonra oturup düşünürüz biz nerede yanlış yapıyoruz diye.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada arkadaşım Aslıhan (@aslihanveogullari) ile konuşuyorduk; çocukların kitap okuması üzerine ki Aslıhan tanıdığım çok okuyan, güzel okuyan kadınlardan. Elinde kitaptan daha fazla ne tutuyordur bilemiyorum.  2 oğlu var ve oğullarından biri kitaplarla pek ilgilenmiyormuş; ben de bunun üzerine şöyle dedim ki bunu düşünüp demedim, o anda öyle yazıverdim: "Elbette ilgilenmez Aslıhancım, kitap sizin aranıza giren bir şey". Ben de evde kitap okuyabilmeye ki yine de çok nadir yeni başlayabildim.

O akşam bana bir aydınlanma geldi :) Aren akıllı telefon, ipad ve benzerleriyle hiçbir zaman ilgilenmedi; ilgilenmesini istediğimizde hep reddetti, deyim yerindeyse elinin tersiyle itti. diyebilirsiniz ki ee bu güzel bir alışkanlık değil ki, evet değil, konu da bu değil zaten. 

Konu şu doğduğu günden beri benim ve zaman zaman babasının elinde telefon, ipad gibi şeyler gördü bu çocuk. Emzirirken elimde, yedirirken elimde, konuşurken elimde. 



Tüm bu cihazlar onun için aramıza giren şeylerdi, ilişkimize mesafe koyan şeyler; doğal olarak tepki duymaya başladı. Annesiyle arasına bir şey giriyordu. 

İşte elimizdeki veya ilgimizi fazlaca yönelttiğimiz her şey çocuk için "düşman" olabiliyor. Elimizdeki kitap ise ve bu çocuğun vaktinden çalışıyor ise kitabı nasıl sevebilir ki. 

Buradan şu anlamı çıkarmıyorum; elimizde kitap olmasın ve kazanmasını istediğimiz güzel alışkanları sergilemeyelim. Hayır sadece dozuna dikkat edelim ve devam edelim. Aslında Aslı, evde kitap okuyan aileler en doğrusunu yapıyor; çünkü eninde sonunda armut dibine düşüyor ve alışıyor. 

Bu çıkarımı yapabilmende kendi çocukluğumun da etkisi var; büyüdüğüm evde en çok yer kaplayan şey evdeki kitaplıklardı. Annemin, babamın ve abimin kocaman kütüphaneleri vardı. Abim çok erken okumayı sökmüş, bazen kitap okuyabilmek için okula gitmeyen bir çocuktu. Evde herkes tuvalete kitapla girerdi, sokağa çıkılırken çantaya ilk atılan kitaptı. Evde herkes okur ben okumazdım; liseye kadar elime bir kitap alıp okumuşluğum yoktu; neden okuyayım ki herkes okuyordu evde ve ben tepki geliştirmiştim buna. 

Benimki sadece varsayım belki sizde çocuğunuzda kitap okumaya çok meraklıdır, belki siz teknolojiye çok düşkünsünüzdür çocuğunuzda öyle. Benimki bilimsel bir kanıt değil neticede sadece varsayım :) Gözlemekte fayda var ama belki de ilgilenmediğini düşündüğümüz şey çocuğun tamamen tepkisidir. 






27.08.2014

Ebeveynliğin Sihirli Cümleleri




Tüm zamanların ve insanların üzerinde en etkili cümle içtenlikle söylenen seni seviyorum cümlesi olmalı. Öyle ki bu cümlenin içinden akan enerji insana ulaştığında sedatif etki yapabiliyor anında, hiç vakit kaybetmeden. 

Bu sihirli cümle en öfkeli çocuğu,  en büyük kriz anında kucağınıza alıp kulağına doğru fısıldadığınızda öfkenin şiddetini azaltıyor, krizi daha kısa sürede sonlandırabiliyor. Bu cümlenin anlamını bilmesine bile gerek yok bir bebeğin; cümlelerin hatta her bir harfin bile bir enerjisi ve titreşimi var; ve dünya üzerinde titreşimleri ve enerjileri en doğru algılayabilenler bebekler & çocuklar ve hayvanlar. Bu nedenle anne karnından itibaren bebekle konuşmak oldukça etkili. 



Aren ne zaman çok öfkelense, kucağıma gelmek istemese de onu zorla kucağıma alıp veya çok çok yakınına gidip biraz okşayıp seni seviyorum canım benim diyorum; eskiden kucağıma gelmek istemeyince yanında kalır ama dokunmazdım sonra zorlada olsa almaya başlayınca daha kısa sürede sakinleştiğini gördüm. 

Çocuklar ne kendilerine ne de başkalarına zarar vermek istemiyorlar aslında; birine vurduğunda canını acıyacağını bilemiyor, henüz beyinleri böyle bir korelasyon yapacak durumda değil. Dolayısıyla kendilerine ve başkalarına zarar vermek onlar için oldukça kolay. Böyle durumlarda; sen ve bedenin çok değerli kendine bunu yapmana izin veremem diyorum; şayet bir başkasına yapmaya kalkarsa, hemen kucağıma alıp olmaz başkalarına zarar vermemiz gerekiyor, o da çok değerli çünkü diyorum. Etkili olduğuna defalarca şahit oldum. 

Güzel cümlelerin enerjisi titreşimi öyle güzeldir ki, duymak ve hatta söylemek bile insana iyi gelir. Ama söylerken bunu derinden hissederek söylemek, inanarak söylemek o sihirli etkiyi yapıyor. 

Bir başka sihirli cümle de, tabii ki seni anlıyorum cümlesi. Anlaşıldığını bilmek kime iyi gelmez ki? Ama çaresiz bir çocuğa en iyi gelecek cümlelerden biri kesinlikle bu. Seni anlıyorum, neye üzüldüğünün farkındayım, canın neye sıkıldı görüyorum ve bunu anlayabiliyorum. Bu cümlelerin titreşimleri ve enerjisi çocuğa değdiği anda inanabilirsiniz ki o çocuk dünyanın en mutlu çocuklarından biri haline geliyor. Ve bunu en güzel zaman gösteriyor ebeveyn'e.  

Anlaşılmak, sevilmek ve değerli olduğunu duymak bunlar bebekler, çocuklar ve tüm insanlık için en önemli şeyler. İnsanoğlunu var eden şeyler bunlar ve varlığına şükran duymana vesile olan şeyler. 

Elinizde sihirli değnek olmayabilir ama sihirli cümleleriniz olduğuna emin olabilirsiniz. 

20.08.2014

Anneler Elimizde Büyük Güç Kararlılık



Twitter'ı aktif olarak hamileliğimin 7. ayında kullanmaya başladım; instagramı Aren 3-4 aylıkken, hoş arayı kısa sürede kapadım :)  Sosyal medya hesaplarımda hiçbir zaman takma ad kullanmadım, zaten ismim yeterince takma ad'a benziyordu; ama anne uzantılı bir takma ad kullanacak olsaydım kesinlikle Aciz Anne, Ezik Anne veya Çaresiz Anne olarak kullanırdım. 

Anne olduktan sonra kendimi çok ezik, çok aciz ve çokca da çaresiz hissetmeye başladım. Ufacık bir şeyin, üstelik bana muhtaç olan bir bebeğin karşısında, özellikle ağladığında pek aciz durumlara düşüyordum. Bebek haliyle bile beni parmağında oynatmaya başlamıştı, annesi miydim yoksa kölesi mi gerçekten belli değildi. Öyle ezik öyle çaresizdim ki hani dile gelip anne şu bokumu ye bak inan daha az ağlayacağım daha az mızmızlanacağım deseydi 1 dakika düşünmez o boku yiyiverirdim. 


Bebek biraz daha büyüyünce ve neredeyse her şeye karşı hale gelince, daha konuşamadığı dönemde bile otur çocuğum şöyle ııhhhh, yat çocuğum şöyle ııhhh, aç bakalım ağzını ıhhhh yapınca, aile büyükleri başta olmak üzere herkesin dilinde bir kararlı ol önerisi vardı. Kararlıydım işte; daha ne yapabilirdim ki, benim çocuğum öyle bildiğiniz çocuklardan değildi üstelik :)



Kararlı olmanın ne demek olduğunu ben 3 senenin sonunda daha çok yeni anlayabildim ve aman Allahım elimde ne büyük güç varmış benim böyle. Eskiden kararlı olmaya çalışırmışım, başka birinin üzerime olacak elbisesini giymek gibi bir şeymiş aslında yapmaya çalıştığım. Yelkenleri çok hızlı suya indiriyormuşum.

Kararlı olunacak konuda en az kararlılık kadar önemli elbette; luzümsuz şeylerde kararlı davranıp limitleri doldurmaya da gerek olmadığını düşünüyorum. 
Ben bu kararlılık olayını geç de olsa çözünce daha uyumlu bir ilişkimiz daha sağlıklı bir ortamımız oluverdi. Örneğin uyku saati ve rutini konusunda son derece kararlı olmaya karar verdim. Saat 9-10 arasında yatakta olunacaktı; yatağa gitmeden önce çiş yapılacak diş fırçalanacak, yatağa gelinip 3-5 kitap okunacak ve uyunacak. Bunu Aren'e anlattım; uygulamaya geçtim, itiraz ettiği günlerde hep sakin kalıp, bunu ona anlattım. Ağladığı zamanlarda; farkındayım uyumak istemiyorsun, oyun oynamayı çok seviyorsun, ben de seninle oynamayı çok seviyorum ama şimdi yatak vakti dedim. Ağlaman beni rahatsız etmiyor buna dayanabilirimi de ekledim. Hoop kısa sürede ağlama kesildi, istemeye istemeye banyoya gidilip çiş yapılıp dişler fırçalandı. Artık biliyor bu sınırı aşması neredeyse imkansız. 

Kararlı bir anneye eşit olabilecek başka bir güç yoktur 

Hemen yakın zamandan bir başka örnek vereyim; dün kepçelerinin hepsini odasından salona taşıdı ve dağıttı; sonrada ben bahçeye inmek istiyorum dedi; ben de tamam önce kepçelerini toplayalım dedim. Hemen ağlamaklı sesle hayırrrr ben şimdi inmek istiyorum, kepçelerimi de toplamak istemiyorum sen topla dedi. Arencim bir oyunu bitirmeden başka bir şeye geçemeyiz, ben dağıtmadım sen dağıttın, o yüzden sen toplamalısın ama ben sana yardım edeceğim dedim. Hayır işte hayır ben şimdi bahçeye inmek istiyorum dedi. Ben de bunları söylemek yerine toplamaya başlasaydın şimdi bahçeye inmiş olurduk dedim; hayır sen topla dedi. Ben de aynı şeyi sakince yinelemeye başladım; ben de seninle bahçeye inmeyi çok istiyorum ama bu dağınıklığı toplamadan olmaz. 

Odasına gidip kapıyı suratıma çarparak kendini yatağa attı ve ağlamaya başladı; kapısını çalarak içeri girdim, dokunmak istedim izin vermedi, kendini yere attı, yanında durdum ve sırtını okşamaya başladım; haydi topla inelim dedim. Ağlaması kesildi; başka bir oyuna geçtik. Bahçeye inmedik hoş o da kepçeleri toplamadı. Ama görmüş oldu ki; annesi sözünden dönmüyor ve kararlı. 

Kararlı olmak sadece sözcüklerle olmuyor; moda bir deyim kullanacağım ama en güzel anlatacak kelime şu; içselleştirmek; kararlı olmak vücut dili, ses tonu, kullanılan kelimeler hepsinin bir bütünü. Ve kararlı olunan her olayda çocuk bir adım geri atıyor. Zamanla huzurlu bir ortam, iyi bir çocuk & ebeveyn ilişkisi kurulmuş oluyor. Çocuk sınırlarını öğreniyor, iç disiplininin temelleri atılmış oluyor. Ama hepsinden ötesi anne bir ohhhhh diyor! 

Artık zamanı gelmiş değil mi sevgili arkadaşlar; bundan sonra takma adım Kararlı Anne olsun mu :) 


19.08.2014

Bu Ay Okumalı- Kitap Önerisi

Geçtiğimiz haftalarda şu yazımda http://evcilikhayati.blogspot.com/2014/08/bu-ay-izle-film-onerisi.html Öznur'dan her ay film önerisi, Gamze'den de kitap önerisi alacağımı yazmıştım. Öznur sırasını güzel bir biçimde savdı, şimdi sıra Gamze'de. Bakalım ebevenylik kitaplarının kurdu Gamze bu ay bize ne öneriyor. 




Gamze görüyorumki daha ilk önerinden pozitif ayrımcık yapmışsın :) Neden bu kitap diye sormaya gerek yok ama yine de sorayım neden bu kitap? 

Erkek çocuklarda kızlara göre öfke çok daha yaygın gözleniyor, ya da en azından benim gözlemim o yönde. Uzay'ın da öfkesini ve dürtülerin, kontrolde sıkıntıya düştüğü zamanlar oluyor. Şımdıye kadar aynalama, duyguları tanıtma gıbı yöntemler uyguluyordum ama daha farklı ne olabılır diye merak edip alıp okumak ıstedım :)

Kitabı erkek anneleri dışında kız anneleri okusa bir şey kazanır mı? Mesela kocalarımızda bir erkek çocuğu sayılabilir ama öyle değil mi ;)

Kız anneleri de okusun bence, erkek çocuk annelerını bır nebze anlarlar :)) Şaka bir yana kız çocuklarından da ornekler var hatta coğu duygular kız ve erkek çocuklarda ortak olduğundan bır sey kaybetmezler. Aynı yazarın "Kızınızla Konuşmalar" dıye bır kıtabı daha var, onu henüz okumadım ama detaylı yaklaşım ıcın kız annelerine onu tavsıye edebılırım.

Kocalar kısmına gelince kitabı okuyunca da anlıyorsunuz ki ebeveynlikte başka bır suru seyde de olduğu gıbı burada da rol model olmak cok onemlı. Bız aile yaşantımızda da duygularımızı tarıf etmeyı alışkanlık haline getirirsek çocuğumuzda bu yaklaşımın etkılerini daha kolay görebiliriz. Bu kıtap Ayrıca biz bayanlara su yönden bır farkındalık getirebilir; yüzde 90 bizim eslerimizde duygularını dışa vuramadan hatta onları yok sayarak bugünlere geldiler bu yüzden iletişimde sıkıntı çekiliyorsa buna destek olamamız gerekir.


Sence bu kitabı kayınvaldelere yani babaannelere hediye etmek iyi olabilir mi :)

Kayınvalideler erkek torunlara bakacaklarsa ve okumayı seviyorlarsa evet kesinlikle edin, bu sayede duygularından mahrum kalmamış erkek çocukların yetısmesıne cok buyuk katkı sağlamış olursunuz.

 Kitabın anlatmak istediğinden biraz bahseder misin? 

Kitap kısaca erkek çocuklarının da duygularının önemli olduğundan ve  bunun ebeveynlerin yanlış tutumu ve "suru kuralları" dıye bahsettiği toplumun baskılarından dolayı aşılması zor ama bir o kadar gerekli olmasından bahsediyor.
Erkek çocukların duygularını geliştirmek, duyguların ifade edilmesini sağlamak, yansıtmanın onemi, empati becerisi kazandırabilmek (ki ofke kontrolünde cok krıtık), saldırganlığa alternatif ne yapılabilir, aileler neler yapabilir, aile dışındaki diğer yetişkinler duygusal gelişimi desteklemek için neler yapabılırler orneklerle bunlardan  bahsediyor.
Erkek çocuklar ne yazık ki duygularını "yok etmeyı" cok erken yasta ogrenıyorlar. Ancak duygular gerçekte kaybolmuyor, başka yerlerden sağlıksız davranışlar olarak çıkıyor. Toplumumuzu düşünsene,erkek çocuklar ağlamamalılar, korkmamalılar, hep guclu olmak zorundalar..bu hıc kolay bırsey degıl ve bu yaklaşımlar kesınlıkle kendı duygularına yabancılaşan çocuklar yetıstırmemızı sagliyor.
kıtapta dıkkat cekıcı soyle bırseyden bahsedıyor. Kadın rol modelleri duyguları ifade etme konusunda gerekli becerileri öğretebilirken, iş Sürü kuralları yani toplumsal baskıyla mücadeleye gelince bir erkek çocuk için bu kuralların bir erkek yani baba tarafından kırılmasını görmek cok önemli. o zaman  bu kuralların ihlal edilebildiğini ve gerektiği zaman ya da istediği zaman  kendısının de bu kuralları kırabılecegının farkına varır. sistem soyle işliyor korku- ofke-saldırganlık. bu donguyu kırmak bızlerin elinde. kitapta bir cok ornek de var.

Kitabı okursam gerçekten erkeklerle ilgili anlayamadığım bazı şeyleri anlayabilir miyim?

Anlayabilirsin, hatta belki onlara acıyabilirsin bile, cunku kızlar gerçekten duyguları acısından daha kabul gorulebılırler ama erkekler daha mınıcıkten ıtıbaren bır cok seyden duygusal anlamda mahrum kalıyorlar. korkmadan yasamaya calısmak nasıl bir sey düşünsene imkansız ama beklenen Şey bu onlardan :((

Bu kitaptan sonra uzay'la pratiğe döktüklerin oldu mu, işe yaradı mı?

Uzay' ın ofke kontrolünde  ben zaten aynalama ve duygularını tanımlama gıbı seyler yapıyıordum, bu kıtabı daha yenı okudum ve empatiyi geliştirmek için daha cok örnekler kullanmaya başladım diyebilirim. ayrıca ben de duygularıma daha cok dıkkat etmeye ve onları daha fazla dillendirmeye başladım onun yanında. bır de öfkelendiği ya da korktuğu zaman vücudundaki fiziksel işaretleri tanıtmaya biraz daha onem verecegım.
 yazara gore erkek çocukların empati duygusunun desteklenmesi "pısırık" olmak ile "iyi çocuk "olmak arasındaki farkı yaratıyormuş.

Kitabın arka sayfasını sen yazmış olsaydın ne yazardın? 

Hiç bır erkek çocuk saldırgan ve ofke dolu olmak zorunda degıl. toplum baskısına rağmen kendını ve duygularını tanımlayabılen onlara sahıp çıkıp suçluluk duymadan ıfade edebılen erkek çocuklar yetiştrebilirsiniz.

Bu kitabı almak için beni 3 kelimeyle ikna et bakalım.

Aren, Uzay, Emir  :)))


Teşekkürler Gamze; son soruya cevabınla ikna oldum bile. Siz de okuyup fikirlerini paylaşırsanız ayrı bir yazıda onları da  okuyanlar ne dediler diye yayınlarım. 

Keyifli okumalar. 

18.08.2014

Hazır Olmayana Yardım Etmemek Yardım Etmekten Daha İyi

Bir şeyden fayda gördüm mü, bana iyi geldi mi hemen paylaşmak isterim. Sebebi çok basittir aslında; ben fayda gördüm sen de gör. Hayatta yegane inandığım şeylerden biri, mutlu insandan zarar gelmeyeceğidir. 

Mutlu olmak bir hal'dir, bu halin kendisi olabilmek ise marifet. Bu marifet için yürüdüğün yolda farkında olman yeterli aslında; bu öyle hemen olabilen bir şey değil. Mutluluk varılacak bir yer değil yolun kendisidir derler ya aynen öyle!

Yardım konusunda kendimi bonkör olarak tanımlardım ama bonkörlük sınırını aşıp ısrarcı olmuşum. Bak lütfen bunu dene, bak lütfen bunu yap, sana da iyi gelecek, bak bu tam sana göre, bak bundan mutlaka fayda göreceksin lütfen.  İyi bir şeye hizmet ettiğimi sanarken aslında çokca yanlış yapmışım. 

Bu aslında şu anlama geliyor; yolunda yürüyen birini önüne çıkan ve aşması gereken kademeleri atlatmak oluyor; oysaki kendi atlamalı, kendisi atlayacak ki öğrenebilsin ve yolunda daha sağlam adımlarla yürüyebilsin. Başkasının yolunda karşısına çıkıp bak önünde zorlu kademeler var, gel ben seni atlatayım demeye benziyor. Bu başkasının hayatına, sınavına müdahale. Oysaki kendinin vermediği sınavda çok şeyi öğrenemiyorsun; en düşük not aldığın sınav, başkasından aldığın kopya veya yardım ile aldığın yüksek puanlıdan daha iyidir.

Gerek kendi serüvenimde gerekse gözlemlediğim de şunu farkettim; hazır olan insanla bir şekilde yolun kesişiyor; ne zaman hazır olsam bir şekilde yoluma insanlar çıktı, bazen bu bir yazı, bazen bir kitap bazense bir insan oluverdi. Şu kitabı 1 yıl önce okusaydım hiçbir şey ifade etmezdi dediğim zamanlar, daha önce okuduğum hiçbir şey anlamadığım ama daha sonra okuduğumda ne güzel yazıymış dediklerim çokca var. İnsanlar da öyle...Bazen öyle yerlerde hiç tanımadığım insanlarla sohbetim oldu ki; karşımdaki insan ah ben de tam bu konuyu bilen biriyle konuşmak istiyorum dedi, bazen aynı cümleyi ben kurdum. 


İnsanlar hazır olduklarında cevaplar karşına geliyor bazen bir insan bazen bambaşka bir şey olarak. Bazen göremiyoruz çünkü henüz o kademeyi atlamamış oluyoruz; hani sanal oyunlarda bazı bölümlerde takılırız ve bir türlü geçemeyiz ya tıpkı onun gibi, sonra bir gün gelir tık geçeriz ve oyunun öteki kademesinde ummadığımız bir şeyle karşılaşırız; işte o kademeyi bonus puanlarınla geçmeye benzer hazır değilken sana yapılan müdahale; ama illa ki biter o bonus puanları daha zorlu kademeleri geçmezsin bu sefer çünkü bilemezsin ki o bonus puanlarınla atladığın kademelerde daha zorlu bölümleri aşabileceğin öğretiler vardır. 

Bu nedenle; hazır olmayan insana yardım etmemek yardım etmekten daha iyidir. Hazır olan insan zaten senin karşına çıkacak ve senden bir şekilde yardım isteyecektir. Aslında kimseye de akıl vermemek gerekir çünkü her insan sadece kendine yetecek akılla var oluyor; kendine yetebilecek kadarını başkasına verince kendine akıl kalmıyor. 

İnsanın bir yandan yardım elini her an uzatabilecek kadar açık tutarken mesafeye dikkat etmeli, bırakalım da açık tuttumuz eli yardıma hazır olan gelip tutsun. 





Anne Arkadaşım Bizde Kalabilir mi?




Çocukluğuma dair hatırladığım en güzel anılar arkadaşlarımın bizde veya benim onlarda kaldığım anılardır. Okul öncesi kuzenler birbirimizde kalırdık; gerçi en çok kalan bendim ya, bir keresinde yeğenlerimden birine sitem etmiştim ama hep ben sizde kalıyorum, bu seferde sen bizde kal diye. Kızı zorla bizde kaldırdım sonuç gece 3'te ama ben annemi özledim diye uyanıp ağladı; yaşımız 5-6 falan. Ben de git babama söyle dedim. O da gidip babamın başında enişte ben annemi özledim demeye başladı :) Babam yat kızım sabah götüreceğim seni dedi; o da peki deyip 2 dakika sonra enişte ben annemi özledim demeye devam etti. Babamda uyanıp, dayımlara geri postaladı :) 

İlkokulda seçtiğim kardeşim dediğim bir arkadaşım oldu; ilkokul 1 itibariyle her gün birbirimize gider gelip olduk ve genellikle gün şöyle biterdi; ama biz daha hiç oynayamadık lütfen burada kalayımmmm. Annelerimiz de arkadaş olmuştu, dolayısıyla haftasonlarıda dahil olmak üzere sürekli yaz tatilleri de dahil birbirimizde kalır olmuştuk. Aynı şekilde ortaokul-lise-üniversite zamanlarımda arkadaşlarımla kalarak veya onların bizde kalmasıyla geçmişti. 



Ailem bu konuda oldukça açık ve harika insanlardır. Hiçbir gün hayır sen onlara gidemezsin o bizde kalsın demedi. Elbette ailesini (ilkokul-lise dönemi için geçerli; üniversitede böyle bir soruları olmadı, olamazdı da zaten beni yetiştirdikleri için güven duymak zorundalardı) tanıdıkları sürece kalmama izin verdiler; kalmaya izin vermeyen aileleri özellikle, babası evde, onun abisi var gibi söylemleri hiçbir zaman için anlamadım. Elbette sebebi çok belli ki cinsel istismar olasılığı ve benzerleri; ama sen sana güvenilmesini beklerken, başka aileye güvenmemek bana hep büyük kabalık gelmiştir. 

Şimdi aileler böyle konularda fazla paranoyak geliyor bana; çocuğunun arkadaşının ailesini tanımaya bile çekiniyor değil kalmasına izin verecek. Lakin bana kalırsa bir çocuğun kesinlikle deneyimlemesi gereken bir şey bu. Hem çok eğlenceli, hem çok öğretici ve arkadaşlığı da ciddi pekiştiren bir şey. Ben Aren'in arkadaşlarının bizde kalmasını çok isterim ve Aren'in de ilkokul itibariyle biz olmadan tanıdığım bir arkadaşının ailesinde kalmasına izin veririm. Bu yaşlarda da benim eşliğimde bir arkadaşının evinde rahatlıkla kalabilir. 

Dediğim gibi bu durumu sevdiğimden ve faydalı bulduğumdan, geçtiğimiz Cuma akşamı Güray evde yokken (olsa da olur babanın evde olmasında sakınca görmiüorum) kızlar grubumuzdakilere kim bizde kalır diye sordum; parmak kaldırdan Merve oldu; (@balyanaginhikayesi) ve Lina'yla birlikte bizde kaldılar. Çocuklara biraz haksızlık etmiş olabiliriz :) Arabada uyuttuktan sonra onları uyur bir halde eve çıkarıp yatırdık ve keyfimize baktık. Aren'e Lina'nın ve Merve'nin bizde kalacağını söylediğimde çok heyecanlandı, onun için ilkti çünkü. Nerede yatacaklar, annesiyle mi yatacak gibi soruları peşi sıra sordu. 


Aren'in heyecanı  öyle çoktu ki normalde 8:00'den önce uyanmazken saaat 7:00 uyanıverdi; anne Lina'lar burada kaldı di miiii diyerek :) Evet canım dedim; nerede yatıyorlar anne, annesiyle mi uyuyor anne, bakabilir miyim anne gibi soruları tekrarlayıp durdu. Sessiz olmasını; çünkü Lina'nın hala uyuduğunu söyledim; Lina uyanmadıkça gerildi Aren, sonra da Lina'ya kek yapmaya karar verdi. Bundan sonrasında benden daha çok Fotoğraflar konuşsun bakalım. 

Aren Lina için kek hazırlığında.



Kahvaltıyı bekleyen kuzular, yer kavgası bittiyse toplar  ellere alındıysa tamamdır. Aren düşünüyor o 3. topu nereme koyarım, Lina'dan nasıl alırım diye :) Top da Lina'nın bu arada :)


Baktın ki birbirlerine sarıyorlar hemen bir faaliyete geçireceksin çocukları; biz de öyle yaptık. Son zamanların modası taş boyama :)


Baktın ki işler evde de boka sarıyor; kaptığın gibi dışarı çıkaracaksın çocukları.  Bu fasla geçmeden önce bir de sinema keyfimiz mi diyeyim eziyetimiz mi diyeyim o da oldu :)

Bakmayın fotoların hep güzel ve huzur dolu olduğuna; elbette anlaşamadıkları, Aren'in back to chuckie moduna döndüğü zamanlarda oldu. Tam da Aren'in artık böyle şeyler yapmadığını söylediğim zamanda, ama vallahi de billahi de yapmıyor :), eski davranışlarına döndüğü oldu, demek ki neymiş çocuk söz konusu olduğunda kati ve net konuşmaların olmayacakmış.

Yine de her şeye rağmen bence böyle bir deneyim yaşamış olmaları çok iyi oldu. Birbirlerine zarar vermedikleri sürece didişmek o kadar da kötü bir şey değil, didişip bir çözüm yolu bulmaları en iyisi.

Bu fırsatı bize verdikleri için anne& kız ikilisi Merve ve Lina'ya çok teşekkür ederiz. Ee kim bizde kalıyor sıradaki parmak kaldırsın :) Peki biz kimde kalalım :)












15.08.2014

İstinye Park Rezilliği- AVM Terörleri

Buna İstinye Park rezilliğimi denir yoksa daha geniş olarak Türkiye rezilliği mi nedir emin değilim. Tek bildiğim bu ülkenin yaşanılamaz olduğu! 

Bugün ne öğrendim 5188 özel Güvenlik Kanunu neticesinde güvenlik diye tabir edilip çoğunlukla güvenlik sağlamak dışında her işe yarayan zat'ların sizi tehtit edebileceğini, gerekirse tabii buradaki konu kime neye ve nasıl gerektiği ama bu soruların elbette hiçbir önemi yok silahını kullanabildiği; ölürsen bok yoluna giden niyazi ölmezsen mağdur değil suçlu olabileceğini öğrendim! Kanunlarımız, yasalarımız bu ülkede insanı korumak üzerine değil, insan öldürmek üzerine bu son 2-3 yıldır daha net görüyoruz öyle değil mi? 

Gelelim olaya; Maslakta çalışıyorum, İstinye Park'a oldukça yakınım, bugün de işim olduğu için gitmem gerekiyordu; İstinye Park'a gidenler bilirler, bir avm'ye mi giriş yapıyorsunuz yoksa hava alanıma mı belli değildir. Güvenlik görevlileri CIA ajanı sanar kendilerini; tek tek geçelim lütfen sesleri yükselir, ay Allah korusun 2 kişi geçmeye kalkarsanız hemen tüm geçişleri durdururlar ve tekrardan geçmeniz salık verilir. Siz şimdi bunun güvenli sanıyor olabilirsiniz öyle değil mi? Sonuçta güvenliğimiz için yapıyorlar!

Peki biliyor musunuz ki ruhsatlı bir silahınız var ise AVM'ye ki ruhsatı sorulmuyor bu da kesin rahatlıkla girebilirsiniz; haa bir de magazin sayfalarına çıkmanız yeterlidir. Sıklıkla İstinye parka gittiğim için hemen hemen her zamanda magazin sayfalarını süsleyen hanımefendi! ve beyefendiler! orada olduğu için görürsünüz; cep telefonlarıyla konuşarak hiç aranmadan içeri girerler! hatta buyur edilirler! Tabii ama onların o pahalı çantalarının içinde hiçbir şey olamaz.! Onlar Türkiyenin var ettiği ünlü insanlardır! Belinde silah girer ama o zenginliğinin göstergesidir neden çekip vursunki seni öyle değil mi??? Yani haklılar ama değil mi sen girip 100 TL alışveriş yapıyorsun o girip 100000 alışveriş yapıyor şimdi adam hanginizi arasın???


Benim gibi magazin sayfalarından çıkmadıysanız ve spor giyindiyseniz çantanızın markası da girişte anlaşılmıyorsa o zaman tıpkı bugün olduğu gibi güvenlik önünüze barikat kurabilir;  (çantamı koymuştum telefonum kapalı bir biçimde avcumdaydı)güvenlik sizi AVM içinde takip edip üzerine alt katta ablukaya alıp sorgu suale tutabilir; sözüm ona sizi belindekiyle ve elindekiyle korkutmaya yeltenebilir; sizi bu avmden attırabilecek güçte olduğunu ve CIA edasıyla 5188 nolu kanundan bahsedebilir! Size terorist muamalesi yapabilir size nefesiniz kadar yaklaşabilir! Buna şiddet denmiyor bu ülkede! Buna kişiye saldırı da denmiyor!

Evet ya öyleymiş AVM'ler özel mülk imiş arkadaşlar yani evimiz gibi; AVM'ye gittiğimizde birinin evine gidiyormuşuz gibiyiz; isterse alır isterse almaz samimiyse ayakkabıları çıkarma lütfen lütfen gir der gibi alır seni içeriye samimi değil ise ay biz ayakkabıları çıkarıyoruz deyipte içeri buyur eder. Bilmem siz misafirnizi evden yaka paça atar mısınız özel mülkünüz diye! AVM atabiliyormuş hem de güvenlik görevlisi atabiliyor canı isterse ee kanunu var adamın ya :)

Orada konuşmanın detaylarına girmeyeceğim; her insanın bu zamanda sahip olması gereken yegane şeylerden biri doktordan öte avukat; hemen hem tesis yönetimi yapıp İstinye Parktan daha büyük AVM'leri yönetem abimi ve avukat arkadaşımı aradım! Dava açabilme şansım olsaydı kesinlikle açacaktım; bana çok uzak değil yapmışlığım var; mesela geçtiğim yıl DERİDEN'e dava açıp kazandım. Hala bazı yasal haklarımı gizli tutup harekete geçireceğim.

Ofise gelir gelmez Halka İlişkiler ve yönetim ile konuşup; güvenliğin ne olduğunu ve başıma geleni anlattım. Arayacağız sizi dediler, arasınlar, lakin sonucu hepimiz biliyor öyle değil mi :)

Şimdi ne yapabilirim; hemen bir magazin programına çıkıp evdeki en pahalı çantamı alıp saçımı başımı yaptırıp İstinye parka aranmadan girip yendim sizi yendim işte diyebilirim :)

Bir daha İstinye parka gitmem, evet gitmeyebilirim! Ay onlar çok üzülür dünyanında çok umrundaydı!

İstinye Park'ın güvenliğini Pronet sağlıyor; evdeki güvenlik sistemimiz Pronet; bugün arar iptal ederim üstelik sayemizde apartmanda taktırmış 4 daireyi de biri annemler zaten iptal ettiririm. 

Bir de böyle sosyal medya üzerinden duyururum; sonuç değişen hiçbir şey olmaz. Ama benim gönlüm rahat eder. Ben üzerime düşeni yapmış olurum. 

Aklıma gelmişken ki sizinde aklınızda bulunsun özellikle Forum AVM'lerde diyelim ki çocuğunuz kayboldu veya herhangi biri ; anons etmiyorlar; kuralmış efendim; kattaki görevliler eşgale göre arıyorlarmış. 2 kez bunu yaşadık; aren ve güray bir anda önümden yok oldular; gittim anons edilmesini istedim; etmiyoruz neye benziyorlar söyleyin bulalım dediler. Siz deli misiniz dedim çocuğum kayboldu  ismini anons edin dedim çocuk ne anlar dediler; valla çocuğumun sizden daha zeki olduğu kesin ismini biliyor çünkü hemen anons edim dedim! Yok tarif edin arayalım dediler; o anda Güray ve Aren gelmiş olmasaydı orada ne yapacağımı tahmin edebilirsiniz sanırım! Diğer AVM'leri bilemiyorum ama aklınızda bulunsun. Bu arada izin veren başka bir AVM'de elime anons cihazını alırım ve Aren neredeysen orada kal güvendesin annen şimdi yanına gelecek canım derdim. Ve çocuğum bulunana kadar AVM'deki müziği susturur tüm yürüyen merdivenleri durdurtur ve sürekli Aren'le genel yayın üzerinden konuşurdum; sabit kal tatlım şimdi yanına geliyorum diye! Ben mi hayalperestim yoksa bu ülke çok mu umursamaz insan hayatına karşı!


Sizi Allahtan başka kimseye emanet edemiyorum bu ülkede!

7.08.2014

Bu Ay İzle- Film Önerisi


Benim çok sevdiğim bir çocuklu arkadaş grubum var: Öznur (@laedri), Gamze (@gamzecihan81), Merve (@balyanaginhikayesi, balyanaginhikayesi.com) ve ben.....

Öznur, tam bir film kurdu; çocuk erken uyumuşsa hoopp sor whatsuptan Öznur ne seyredelim önersene diye. Gamze tam bir kitap kurdu; ebeveynlik üzerine okumadığı kitap yok gibi, sanırsın ki psikoloji doktorası yapıyor öyle çok okur; akademik yayınlara bir ulaşsa ah bir ulaşsa onları da okuyacak :) Kafana bir konu takıldı mesela; hemen sor Gamze'ye, ya kitap önerir ya da hemen gerekli kitabın gerekli sayfalarını sana foto çekip gönderir.

Merve ve ben de blogger'ız, yazıyoruz işte :) Merve ilahi konularda, çocukla oyun konusunda, kendin yap işlerinde (DIY) ve mutfakta çok iyidir. Gün içinde bol bol Merve dolmanın içine ne koyuyorduk, kız kısır tarifini versene, o magnolia nasıldı be Merve bir yap da yiyelim diye kendisini taciz ederiz. Tabii bir de Merve allahşkına dua et deriz, aklımıza takılan konuları sorarız. İnsanın böyle arkadaşları olması çok güzel. 

İki kurt Gamze ve Öznur ise yazmıyor, aslında Gamze Uykusuz Annelerde yazıyor ama blogu yok; ben de dedim ki bu iki cevherin önerilerini kendi blogumda yazayım; bu ay ne izlesek bu ay ne okusak diye. Böyle yazıları pek sürdürebildiğim görülmedi ama gittiği yere kadar işte; oscara aday değiliz şurada birbirimize tavsiye ediyoruz o kadar öyle değil mi? 

Gelelim Öznur'un bu ay bizim gruba, oradan da sizlere ulaşan film önersine; 


Öz'cum ne seyredelim bu ay ne önerirsin canımcığım? 

Tütücüğüm  tam bir aile  filmi olan The Odd Life of Timothy Green'ı öneririm.


Ne anlatıyor bu film kısaca özetler misin, sonunu söylemek yok ama tamam mı? :)

Küçük bir kasabada yaşayan ve ebeveyn olmak için yanıp tutuşan bir ailenin tam da umutsuzluğa kapıldıkları fırtınalı bir gecede evlerinde karşılarına çıkan Timothy isimli bir çocuk ile birlikte değişen hayatları, kimi zaman gerçekleştirdikleri hayalleri ve bazı zamanlar onlara eşlik eden hayal kırıklıkları.


Bu filmi kocamı mı yanıma alıp seyredeyim, sevgilimle seyretsem, çocuk yapalım der mi mesela :) veya kız kıza buluşunca mı izlecek Öznur ?

Eşinizle,annenizle,babanızla,ebeveynliği tatmak isteyen herkesle izleyebilirsiniz. 

Belki evlat edinmek isteyen birileriyle de seyredebiliriz öyle değil mi? 

Belki biyolojik olarak çocuk sahibi olamayan ama bir çocuğu evlat edinmek isteyen çiftlerimiz için de hayatlarının bir fragmanı olabilir bu film. 


Ağlar mıyım? Güler miyim? Derinlemesine düşünür müyüm? 

Ağlarsınız da, gülersiniz de..Bununla birlikte kendi ebeveynliğinizi de sorgulayacağınıza şüphem yok.

Ne zaman seyredelim? 

Benim için tam bir pazar filmi diyeceğim ama çocuk sahibi olduktan sonra pazar günleri sessiz,sakin bir şekilde film izlenecek gün olmaktan çıkıyor :) Onun yerine çocuğunuzu uyuttuktan sonra,eşinizle birlikte loş ışıktaki izleyebilirsiniz.

 Hımm loş ışık biraz mum belki yeni bir bebek ne dersin?  Belki de yepyeni radikal kararlar....

 :)  Neden olmasın derim Tütücüğüm. 


Bir film eleştirmeni olsaydın ve bu yazıyı diyelim ki gazeteye verecek olsaydın nasıl bitirirdin Öznurum? 

Sizi heyecandan heyecana sürükleyecek bir film değil belki; ama izlerken hüzün ve huzurun size çokça eşlik edeceğini söyleyebilirim... İyi seyirler.... 

Hazır Olmak Diye Bir Şey Var mı?


Hazır olmak diye bir şey var mı? Size sorayım bir de; hazır olduğunuz ve tam da hazır olduğum gibi dediğiniz şeyler oldu mu? Ben kendimi şuna çok hazırladım ve başıma geldiğinde beni derinden sarsmadı veya şaşırtmadı dediğiniz. 

Ben bu hayatta en çok anne olmaya hazır hissetmiştim kendimi; öyle ki eğer 18-19 yaşında biri bana evlenme teklif etseydi hemen kabul eder  ve hemen de çocuk yapardım; yaş 32 olup evlenince onca sene o kadar hazırlamıştım ki kendini bir tek bebek yoktu ortalıkta; öyle ya çok hazırdım ben ; çünkü çocukları çok severdim, çünkü onlarla çok iyi vakit geçirdim, çünkü ebeveynlik üzerine çocuğum yokken bile çok okurdum; her şeyin ötesinde hazırdım işte ben ya, çok hazırdım. Ve Aren doğdu; sudan çıkmış balığa döndüm, değil hazır olmak hazırlıksız sağanak yağmura, fırtınaya kapılmak gibi bir şeydi benim için. Tüm bildiklerimi sil baştan yazdım ben. 


Büyük teyzem vardı; bizimle yaşamaya başlamıştı, kanser oldu ve kısa sürede de 2-3 ay gibi öldü; biliyordum işte ölecekti ve ölümü her an olabilirdi; hazırlamıştım kendimi, o haberi aldığımda yıkılmayacaktım; sabah öptüm kokladım sanki daha iyi gibiydi ya, sanki gözünü açar gibiydi; öğlen saatlerinde telefon geldi, son nefesini veriyordu. Yıkıldım evet, sanki o gün ölmeyecekti ya ölmeyecekti. Hazırdım oysaki hastaydı işte ve 80 yaşındaydı, ölecekti. Ama yoo hiç de hazır değilmişim buna. 

Aren'den önce hamileydim; kanamam başlamıştı, ilk doktor ziyaretinde sanki tutunmayacak gibi demişti doktor 1-2 daha bekleyecektik; hazırlamıştım kendimi evet tutunamayabilirdi, demek sağlıksız bir bebekti, sağlıklı olsa kesin tutunurdu çünkü; ve bebeğim gitti, düşük oluyor dediğinde doktor çok ağladım çok, hazırlıklıydım oysa öyle değil mi? 

Flört ederken; bir şeyler yolunda gitmez, süre istenir, vakit istenir; tamam dersin hazırlarsın kendini, ayrılacaksınız işte son demler; sonra son bir kez daha buluşunulur; sen bile istiyor olsan ayrılığı o beylik tiradı, olmuyor aslında sen çok iyisin de geyiklerini, sen bile yapacak olsan; bitti mi, o masanda kalktın mı, pek de hazır olmadığını anlarsın. Boşanmakta böyle bir şey; iki insan anlaşarak bile boşansa, hazır bile olduğunu sansa buna, o mahkemede; yaz kızım karar verildi denildiği anda hissedilenler başka oluyor. En hazır insan bile o mahkemeden çıkarken veya avukatı arayıp; tamamdır dediğinde, Ohhhh dediği kadar Offf da diyebiliyor. 

O yüzden bazen 2. çocuğa hiç hazır değilim dediğimde kendi kendime gülüyorum; Tüten hazır olmak diye bir şey var mı diyorum :) İnsan yaşamadığı, bilmediği duyguya nasıl hazır olabilir ki; evet çocuk sahibi olmak nedir biliyorum ama 2 çocuk sahibi olmak nedir bilmiyorum; yaşayana kadar da bildiğimi sandığım her şey havada asılı kalacak. 

Velhasıl; bana kalırsa hayatta hazır olmak diye bir şey yok, hazır olduğunu sanmak veya buna inanmak var, o yüzden akışta kalmak, geldiği gibi yaşamak, anın tadını çıkarmak esas olan! Kendini iyiye veya kötüye hazırlamak diye bir şey yok; bazen iyi bile garip gelir insana ne yapacağını bilemez. 

Akışta kalırsan, anı yaşarsan zaten her şeye hazırsındır. 


Ben son dönemlerde,tamam bunda Aren'in büyümesinin de etkisi var, 2. bir evladı istediğime emin oldum; bakın istediğime diyorum, yoksa hazır mısın dersen yok yahu hazır olmak diye bir şey mi var derim :), korkularım var, endişelerim var ve hatta içimden delirme kızım kendine gel diyen bile var ama hepsinin icabına isteğim bakar diye düşünüyorum. 

Hazır olmayı beklememek gerek; istemek ve harekete geçmek gerek! 




6.08.2014

Çocukluk Arkadaşların ve Çocuklu Arkadaşların


Çocukluk arkadaşları çok özeldir; çünkü birlikte büyümüşsünüzdür, çünkü birbirinizin her şeyini bilirsiniz, bu biraz birlikte hamur yoğurmaya benzer; herkesin kişiliğinde, karakterinde çocukluk arkadaşının izi vardır. Aranızda her ne olursa olsun yeri özel kalır, küs bile olsanız özlenir, adilik ettiyse bile gönlünün bir yeri onu senden bile gizli sevmeye devam eder. Çocukluğun kendisi öyle güzeldirdir ki arkadaşlıkları da öyle olur. 

Kiminin bu arkadaşlıkları ebedi birer dostluğa döner öyle ki arkadaşım dediğin insan artık seçtiğin kardeşin olmuştur; başına bir şey geldi mi ilk onu ararsın kan bağın olan abini, ablanı, kardeşini aramak yerine; sen de ona koşarsın ilk. Kavga etseniz de gel ulan der bir öpüşür barışırsınız. Egosuz başlamıştır çünkü o çocukluk arkadaşlığı.... 

Birlikte büyümek tam da bu arkadaşlıkları tanımlayan bir cümledir. Bazen birlikte büyürken işler değişir, hayatınıza sevgililer girer, ego girer, değişen hayat görüşleri girer; akışa bırakırsın işleri, su akar işte, birlikte akmazsınız, akamazsınız.... 

Ben hayatımda hep az insan olmasını tercih ettim; uzunca süre tek bir dostum oldu, çocukluk arkadaşım, kendi seçtiğim kardeşim; çocuktuk işte bir şeyler oldu birlikte akamadık; sonra başka dostlarım oldu çok sevdiklerim aileden gördüklerim ki aralarında biri çok özeldi hala da özel; çocukluğumu bilmiyordu belki ama ergenliğimi iyi biliyordu; hayallerimiz vardı, acaba evlenebilecek miyiz çocuklarımız neye benzeyecek diye oturup saatlerce sohbet ettiğimiz gecelerimiz ve birbirimizin omzunda ağladığımız zamanlarımız; çocuklarımız oldu; kurduğumuz hayaller gerçekleşti ama yine birlikte akamadık o  suda. 

Büyürsün ve bir çocuğu büyütmeye başlarsın artık çocukluk arkadaşların gibi çocuklu arkadaşların olur; zaten onlar olmasa bir çocuğu nasıl büyütürsün ki; onlar senin çocukluğunu anılarından dinlerler, onlar senin çocukluğunu bilmezler ama onlar da annedir, onlar da bir çocuğu büyütüyorlardır. Hem başkalarının anılarını dinlemek, o anılarda kendi çocukluğuna dönmek ve gülümsemek, paylaşmak da çok güzeldir. 

Anne olunca bir de böyle çocuklu arkadaşlarım oldu benim; beni 2,5 yıldır tanıyan benim 2,5 yıldır tanıdığım... Çocuğun insanın hayatına kattığı en güzel şeylerden biri de bu arkadaşlıklar oluyor. Hani Harvey Karp demiş ya bir çocuğu büyütmek için bir köye ihtiyaç var diye işte artık günümüzde de çocuklu annenin böyle çocuklu arkadaşlara ihtiyacı var, imece usulu büyüttüğün; gecenin bir yarısı emzirmeye kalktığında Whatsup'tan sende mi uyanıksın sen de mi emziriyorsun diyebildiğin. Delirdiğin bir anda offf offf fenayım kızlar ya diyebileceğin, çocukluğunu bilmeyen ama çocuklu olmayı bilen arkadaşların.... 


Bir annenin ihtiyaç listesinde kesinlikle arkadaşları olmalı. Herkes sana akıl verirken onlar sana gönül verirler çünkü herkes sana şunu yap derken onlar sana bazen hiçbir şey söylemezler sadece anlarlar. Elinde limon tutarken sen herkes sık at şu limonu der, arkadaşların ise gel limonları birleştirip limonata yapıp içelim derler. 

Annelik serüvenimde böyle arkadaşlarım olmasaydı sanırım çok daha fazla zorlanırdım. Velhasıl arkadaşlığın her türlüsü güzel, anne olduğunuzda aman canım bu saatten sonra yeni arkadaş mı edinmek demeyin sakın, yeni arkadaşlıklara açık olun, iyi gelecek.... 












Masha and The Bear



Masha and The Bear bir çizgifilm; Rusça. Çizgifilm'e geçmeden önce; Aren yapısı gereği televizyon, ipad, iphone gibi şeylere hiç düşkün olmadı, zarla zorla 1-2 şeye alıştırdık diyebilirim ki hala ilk tercihi Masha seyretmek değildir onun yerine azmaktır :) Bir çocuğun böyle şeylere düşkünlüğünün veya ilgisizliğinin ne ebeveyn tutumuna ne de başka şeylere bağlıyorum ben, bazı şeyler çocuğun tamamen nüvesine yani özüne bağlı oluyor. Bunu pekiştirmek ise ebeveynlerin etkisinde. Yani TV,ipad ve benzelerini seven bir çocuğu tamamen serbest bırakıp bağımlı olmasına vesile olmak veya Aren gibi ilgisi olmayan bir çocuğu bizim gibi teşvikle biraz ilgili hale getirmek veya oh aman tam isabet deyip hayatına hiç sokmamak gibi....

2 yaşına kadar TV  ve benzerlerini doğru bulmuyorum ama 2 yaşından sonrada tamamen yasak olmasını gereksiz görüyorum. Evde TV yoksa baştan böyle bir karar alındıysa güzel.

Masha and The Bear çizgi filmine ilk kez sevgili GeceDesing'in evinde karşılaştık; geçen yıl yaptığımız Amsterdam seyahetinde kendisiyle ve güzel ailesiyle yüzyüze tanışma fırsatımız olmuştu ve bizi evlerinde ağırlamışlardı; o zamanlar Aren canım Kardeşim çizgi filmi ile biraz ilgilenirdi; Gece Masha'yı açtı, Aren pek ilgilenmedi ama biz çok sevdik ve o günden sonra Aren'e Masha izletmeye başladık, zaman içinde yüksek teşvikimizle Masha'yı izlemeye başladı. 

Evde oynadığımız oyunlar ki bu oyunları yazacağım, genellikle fazla efor sarfedilen oyunlar oluyor, mola aralarında haydi Masha izleyelim diyoruz :) Güray ve ben Masha'yı sanırım Aren'den daha çok seviyoruz. Her bölümünü defalarca seyrettik, hepimizin favorileri var. 

Bu çizgi filmin bilinçaltına verdği bir mesaj var mı bilemiyorum; sanırım Disney gibi hedef ve amaçları yoktur, en fazla yaramazlık öğretiyor. Aren'in bu çizgi filmi seyretme nedenini şimdi daha iyi anlamış olabilirsiniz. 

Mesela bir bölümünde Masha ayıyı üzerine çıkıp zıplayarak, göz kapaklarını kaldırarak uyandırmaya çalışıyor; Aren bunu Güray'a çok sık yapıyordu ve biz bağlantıyı kuramamıştık sonra bir gün Güray masha seyrederken a-ha evraka dedi :) Aren babasını Masha'nın ayıyı uyandırığı gibi uyandırmaya çalışıyordu :) Sonra anlattık bak o bir ayı baban ise insan :) canı acır bu şekilde uyandırılmaz :) Artık yapmıyor. 

Masha'dan yaramazlık dışında da çok güzel şeyler öğrendik; mesela çok şeker yiyip dişleri çürüdü çok ağrıdı ve düştü. Gerçi çizgi filmin o bölümünün sonunda Masha bir şeker yiyor bir dişlerini fırçalıyor ama olsun mesaj açık :)) Arenin şekerle ilişkisinin oldukça minimum'a indiğini söyleyebilirim. 

Velhasıl; çocuklar bazen anne babadan daha çok bir çizgi filmin etkisinde kalıp doğru davranışı öğrenebiliyorlar. Ve her çizgi film bilinçaltına olur olmaz şeyler ekleyecek diye de bir şey yok; Aren kadar biz de zevkle izliyoruz, hatta bazen Aren masha izleyelim mi diyerek çocuğu yoldan bile çıkarabiliyoruz. 

En sevdiğim bölümlerden birini şuraya ekleyeylim, izleyin bakalım. 




4.08.2014

Bu Yaz Sen

Summer Tumblr

Uzun zaman oldu sana seslenerek yazı yazmadım Aren'im; şimdi ise çok içimden geldi sana seslenerek yazmak....

Sen bu yaz çok büyüdün Arenim... Seni sevmemizin karşılığını hiç bir zaman beklemiyoruz ama emeğimizin karşılığını görmek bizi çok mutlu ediyor; bebekliğinden bu yana ektiğimiz tohumlar birer birer meyvesini vermeye başladı.

Çok kibar bir çocuk oldun tatlım; her şeyi rica ederek yapıyorsun; kalkabilir miyim? Bir bardak su alabilir miyim? Lütfen bana şunu açar mısınız?Ufacık bir çarpmanda, yanlışlıkla vurmanda, hemen pardon özür dilerim iyi misin diyorsun. Bazen öylesi kibarsın ki bizi de daha kibar olmaya yöneltiyorsun.

Sanırım bizi kendine arkadaş görüyorsun, çünkü çoğu zaman; çocuklar ben hazırımmmmm, arkadaşlar gelin bakalım gibi cümleler kuruyorsun. 

Büyüdün oğlum çok büyüdün; daha çok laf dinlemeye daha çok uyumlu olmaya başladın; bu yaz tatilde yorulmadık, seninle çok eğlendik. Tatillerde hep uyumlusun ama bu yaz daha da uyumluydun. 

Öyle sosyal  bir çocuk oldun ki şöyle olan çocuk sosyal olamaz böyle yapan çocuk zorluk çıkarır gibi söylemlerin ve iddiaların tam aksini ispat ettin; geçtiğimiz günlerde sana yaklaşıp seven birine elini uzattın merhaba ben Aren dedin, karşındaki kişi adını söyleyip sen ne kadar yakışıklısın böyle deyince de, evet saçlarımı yeni kestirdik de dedin :) 

En çok hoşumuza giden ise paylaşmayı öğrenmiş olman; biz tüm bunları öğrenebilesin diye seni okula gönderme kararı almışken sen bu yaz tüm bunları kendiliğinden çözmüş oldun; bir ara okul kararından vazgeçsek mi diye bile düşündüm :) 

En çok neye güldüm biliyor musun; ilk zamanlar sanki hep mağara adamı gibi kalacakmışsın gibi geliyordu; aman allahım bu çocuk hep böyle vurdu kırdılı mı davranacak, aman allahım bu çocuk hiçbir zaman paylaşmayacak mı, hep böyle kaba mı olacak derken sen endişenin ne kadar boş bir şey olduğunu bir kez daha kanıtladın bize. 

İnsanların 2 çocuk arasına neden 4-5 yaş koyduklarını daha iyi anladım bu yaz; aslında ben bu yaz, yaz mevsimini daha çok sevdim; seninle geçirdiğim her anı kaydet diyerek koydum aklımın bir köşesine. Mutluydun hem de çok mutluydun, geçen akşam uyumadan önce anne biliyor musun ben sana hiç pat yapmak istemiyorum hep sarılmak istiyorum seni çok seviyorum anneciğim dedin ve uykuya daldın. Sevmek nasıl bir şey çok iyi biliyorsun ve çok sevgi dolu bir çocuk oldun. 

Sahilde, havuzda, parkta senden küçük çocuklara şefkatle yaklaşıp onlara yardım ediyorsun bazen de onlara ebeveynleriymiş gibi davranıyorsun; aa çocuk öyle olmaz ama gibi o zaman kendimizi görüyoruz sende ve biz böyle miyiz ya diye birbirimize soruyoruz babanla.


Kuzum bu yaz güneşten daha çok sen ısıttın içimizi bu yaz doğanın huzurunun yanısıra senin huzurun vardı üzeirmizde. Seini çok seviyorum.... 


*** Tek bir yanlış şeye basarak telefonumdaki tüm fotoları sildim; bu hatayı yapanlara hep fazla üzülme nasıl olsa tüm o kareler senin gönülünde ve aklında derdim; başkasına söylediğimi kendime de söyledim ama çok güzel kareler vardı be :)