18.06.2014

Hiç Çıplak Kaldın mı?


Hiç çıplak ayaklarınla bastın mı gönül bahçene, ayaklarından başlayıp gönlüne kadar değen, canını acıtan taşları hissettin mi? Ayağının altından seni gıdıklamaya başlayıp oradan yüzüne gülümseme olarak ulaşan o güzelim çimleri hissettin mi hiç? 

Hiç kendine karşı çırılçıplak kalmayı denedin mi? Uzandın mı gönül bahçenin çimlerine, baktın mı semaya yansıyan o çırılçıplak haline, gördün mü orada içindeki seni beni ve nicesini.... 

Yoksa hep ayakkabıların ayağında, belki de şimdi yaz vakti terliklerin; üzerinde bir entari, birşeyler mi oldu? Yoksa bir rujun rengine mi gizledin tüm duygularını, gülerken rimelin mi kaçtı gözlerine, bir bulut mu geçti yoksa gözlerinden.... 

Hiç dokundun mu kendine sevgiyle, şehvetle ve şefkatle. Her bir parçanı yavaşça ve usulca sevdin mi hiç. Hissettin mi o teninin altındaki titreşimi, sana buradayım diyen o sonsuz enerjiyi....

Hiç kıyafetlerini üzerinden çıkarır gibi birbir çıkardın mı içindekileri ve geriye ne kaldığını gördün mü senden? Yoksa alelacele çıkarıp kıyafetlerini yerine yeni yıkanmış mis gibi kokan giysilerini giyermiş gibi- kirleneceğini bildiğin halde- yeni duygulara mı büründün. Hiç o kısacık çıplak kaldığın anlarda dönüp baktın mı kendine? Ben buradayım diyen parçana dokundun mu? 

Gözlerinle buluşmayı denedin mi hiç? Uzun uzun baktın mı kendi gözlerine, indin mi hiç derinlerine, yoksa hep kaçırdın mı gözlerini kendinden, güzel şeyleri ararken gözlerin aynağa bakmak aklına geldi mi? Aynaya bakarken kime baktığını düşündün mü hiç......

Doğduğun andan sonra hiç çıplak kaldın mı kendine? 








10.06.2014

Çocuğa Öfke Kontrolünü Öğretmek


Çocukların hepsi,yetişkinler gibi, öfkelenir. Tehtit edildiğimizi düşündüğümüzde ya tamamen ortamdan koparız, ya kavga moduna geçeriz ya da donup kalırız. Öfke vücudun "kavga et" modudur. 
Sadece dışarıdan gelen uyaranlar karşısında öfkelenmeyiz; aynı zamanda kendi hissettiklerimize karşı da öfke duyabiliriz. Üzüldüğümüzde, canımız acıdığında ve korktuğumuzda bu duygulardan kendimizi sıyırmaya bakarız. Atağa geçerek bu duygularla başetmeye çalışırız. Çocukların ön korteksleri gelişmediği için kendi kendilerini sakinleştirmeyi beceremezler ve öfke halleri daha da fena olur. 
Dışardan gelen uyaranlara ve tehtitlere karşı öfkelenmek zaman zaman işe yarayabilir ama çocuklar genellikle daha farklı şeylere karşı öfke duyarlar; bir arkadaşının oyuncağını alması, birinin onu korkutması ve benzerleri gibi. 
Öfkenin sağlıklı yönetildiği ailelerde ki bu ailenin öfke anında kendini regule edebilmesiyle ilişkili, çocuklarda kendi öfkelerini yönetmeyi öğrenebiliyorlar. Peki bu ne anlama geliyor; 

* Agresif dürtüleri kontrol edebilme:  Anaokuluna başladıkları zamandan itibaren çocuklar öfkelerini kontrol edebilir durumda olabilmeliler; çocuklarımızın öfkelerini kabul edip sakin kaldığımızda onlarda bir süre sonra sakin kalamayı öğrenecekler. Kendilerine ve başkalarına zarar vermemeyi öğrenmelerinin en iyi yolu bu. 
*Öfkeye sebeb olan nedenleri bilmek:  Çocuk korkuyu, yara almayı, utanç duygusunu bilirse ve yani hissettiklerinin farkında olursa kendini de sakinleştirebilir. Yani şöyle; arkadaşın seninle bu oyuncağı paylaşmadığı için üzüldün, şuan üzgünsün. Sordukları soruyu bilemediğin için utandın. Tüm bunlar öfkenin kaynağına inmektir ve çocuğu sakinleştirecektir. Aslında bu yetişkinler için de müthiş bir egsersiz. Ben bazen utandığımda çok öfkeli olurum ama öfkemi kusmak yerine utancımı kabul edip onunla ilgilendiğimde öfkem kaybolur. 
* Problem Çözme Becerisi: Önemli olan çocuğun öfke hissettiğinde bir daha bu öfkenin tekrarlanmayacağı yöntemleri bulmak. Mesela ebeveynlerinden yardım istemek, çok sevdiği bir şeyi paylaşmak istemiyorsa onu ortadan kaldırmak gibi. 
Çocuklar ihtiyaçlarını ve istediklerini diğer çocuklara fiziksel veya sözlü zarar vermeden ifade etmeyi öğrenmeli.
Tüm bu yetilerin ailenin rehberliğinde öğrenilmesi uzun zaman alabiliyor ki bu da doğal, ayrıca çocuklar bunlarıı öfke anlarında değil sakin kaldıkları anda öğrenebiliyorlar.  Eğer ebeveynler çocuklarının bu öfkelerini ifade etmelerine fırsat tanırlarsa ve çocukların bu öfkenin altında yatan nedeni keşfetmelerine fırsat verirlerse çocuklar zaman için regule olmayı ve problem çözmeyi öğrenebiliyorlar. 


Peki ebeveyler neler yapmalı? 

* Tüm duygular yaşamak serbest:  Duygular serbest fakat eylemler kısıtlı. Yani öfkelenebilir bunu sözlü bir biçimde ifade edebilir ama vuramaz. Öfkesini yaşamasına fırsat tanımalıyız. 

* Limit koyulmalı: Ne kadar öfkeli olduğunun farkındayım ama vuramazsın; istersen git duvarı it 
Ebeveynlerin görevi çocukların duygularını güven içinde yaşamalarına fırsat vermek olmalı. 
*Öfke anında çocuk asla tek başına bırakılmamalı: Daima hatırlamalı onlardan en çok kaçmak istediğimiz zamanlar onların sevgimize en çok ihtiyaçları olduğu an aslında. Öfkelilerken yanlarında kalıp onları anladığımızı göstermek ve ben buradayım yanındayım seni her halinle kabul ediyorum mesajı oldukça önemli .
Çocuklar öfkenin ve diğer olumsuz duyguların düşündükleri kadar korkutucu olmadığını ebeveynlerinin sergilediği duruş ve tutum sayesinde öğrenirler. Yani sizin sakin kalmanız oldukça önemli. İş başa düşüyor yani yine :)

Sonuç olarak özellikle 2-5 yaş arası öfke ve öfke nöbetleri gayet doğal sadece yönetilmeli ve yol gösterici olunmalı. 




Nasıl Karar Vermeli

Hepimiz seçilmiş ebeveynleriz kendi çocuklarımız tarafından ve seçilmiş olmamızın bir nedeni ve amacı var. 

Biz yetişkinler hayatımızda bilinçli seçimler yaparız veya öyle olduğuna inanırız; örneğin avukata ihtiyacımız olur, hukuk okumadığımız, bilmediğimiz ve avukat ünvanımız olmadığı için kendimize ihtiyaç halinde avukat seçeriz, tıp okumadığımız ve doktor ünvanımız olmadığı için de doktor seçeriz, liste böyle uzar gider; hatta bazen avukatlar da kendilerine avukat seçerler.... 

Seçim yaparken bazı kriterlerimiz vardır, ihtiyacımızı karşılayacağına güvendiğimiz, inandığımız ve içimize sineni seçmeye çalışırız; burada devreye en çok giren hislerimizdir aslında; bunun farkında olmasakta. 

İşte çocuklarda anne ve babalarını seçerek doğarlar, ben buna inanıyorum, siz inanmıyorsanız bile bu söyleyeceğim şeyleri değiştirmeyecek yani yazıyı okumaya devam edebilirsiniz :)

Çocuklarımızın ilk rehberleriyiz biz; onlar adına karar veren, onlar adına seçimler yapan. Bize güveniyorlar, bize inanıyorlar. Doğrularının, inançlarının ve hayatlarının temelleri bizim tarafımızdan atılıyor. 

Endişe ve korkunun olduğu yerde seçimler ve alınan kararlar doğru olamaz. Endişe ve korkunun yönettiği insanların algıları,duygu ve düşüncesinin önüne ciddi bir perde çekilmiştir. 

Konuyu gündeme bağlayarak devam etmek istiyorum; bir gün gazetede haber çıkıyor; Suriyeliler ülkemize çocuk felçi virusu taşıdı, vakalar görülmeye başladı o yüzden çocuklarınız aşılanmalı. Anneler hemen paniğe kapılıyor; aman allahım aman allahım hemen aşı yaptırmalıyım çocuğuma; bu riski alamam. Gazetede haber çıkmasaydı riski almıştınız ama? Haber çıktığı gün başlamadı risk; şimdi haberdar olduk sadece. 

Söz konusu evlat oldu mu endişe ve korku çok doğal ama endişeleriniz ve korkularınız ebeveynliğinizi yöneten duygularınız ise orada büyük bir hata var, orada büyük bir yanlışlık var. Kararlar ve seçimler sakinlik ve sukunet içinde alınmalı & verilmeli. 

Bu haberi ilk duyduğumda  merak ettiğim tek şey bu virusun nasıl bulaştığı oldu; grip gibi havadan bile bulaşabilecek bir şey olmamalıydı herhalde; google'a yazınca karşınıza tonlarca bilgi çıkıyor ve örnekler; bu noktada şunu anlamıyorum; çocuğu için endişelenen ve korkan biri nasıl bulaşıyor olduğunu neden merak etmez? Sorgulamayı hiç öğrenmediğimiz için mi? Araştırmayı sevmediğimiz için mi? Buraya uzun uzun yazmayacağım ama bugüne kadar bakmadıysanız, bakmanızı öneririm veya çok üşengeçseniz doktorunuza da nasıl bulaşıyor diye sorabilirsiniz.Bulaşma şekli şu değil onu söyleyebilirim: bir Suriyeli çocuk yanımızdan geçti, Bir Suriyeli çocuk bizim parkta dolaşıyor.... (bu arada parkta oynayan Suriyeli çocuk görmedim (siz görmüş olabilirsiniz) var ise ne mutlu çocuk olduğunu hatırlıyordur; zira onlar ekmek peşinde oyun akıllarına bile gelmiyordur; )

Aşının da %90 oranında koruma sağladığını %10 riskin her zaman olduğunu yazıyor kaynaklar; aynı zamanda viruse yakalanan herkesin felç olmadığını yine büyük bir çoğunluğun felç geçirdiğini yazıyor yani her viruse maruz kalan da felç olmuyor. 

Daha önce yapılan çocuk felci aşılarının koruyuculu ise doktorları ikiye ayırmış durumda kimisi korur kimisi yok ek doz olur yapılsın diyor. 

Seçimlerden bahsetmiştik değil mi? Seçtiğiniz doktora güveniyorsunuzdur ve yapılsın diyorsa yaptırırsınız ama yine de çocuğunuzun doktorunuzu değil sizi seçtiğini hatırlatmak isterim bende. 

Size çok uçuk bir örnek gibi gelebilir çevrenizde olmadığı için; aşı yapılıp ölen, sakat kalan veya başka hastalıklar geçiren çocuklar var! O aileler ve o aileleri bilenler de aşının büyük risk olduğunu savunuyorlar. Ben aşı karşıtı değilim; aksine şükürler olsun ki Allahın ve tıbbin böyle bir armağanı var insanlığa; yıllar önce aşı olmadığı için ölünen hastalıklar neredeyse bitti. 

Konunun bir başka boyutuda devlet ve devletin sağlık politikaları. Bunları da en azından yüzeysel bile olsa bilmek gerekiyor; herhangi bir sağlık konusunda karar vermeden önce. Ülkeye kaçak yollarla giren Suriyelileri devlet ne yapıyor? Doğru politika Suriyelileri sokmamak değil mi veya soktuğu Suriyelileri tespit edip, onların aşılanmasını ve sağlık kontrolunden geçilmesini sağlamak değil mi? Her bir vatandaş bunu sorgulamak zorunda değil mi? Yapabileceğimiz çok şey var; ama yapabileceklerimize ancak ve ancak selim ve salim halde karar verebiliriz.Devlet sorgulanabilir, devlete hesapta sorulabilir!

Sonuç olarak bu konuyu yazma nedenim bazılarının fikrimi sorması ve sosyal medya üzerinden fikirlerin net bir biçimde ifade edilememesi ve canım istediği için yazmam :)  aşı karşıtı değilim; insanların çocukları için aldıkları kararları eleştirecek ve karışacak da değilim; bu hadsizlik olur. Ama şunu defalarca tekrar edebilirim; endişe ve korkuyla karar veriyorsanız lütfen tekrardan gözden geçirin o kararınızı. Biraz sakinleşin biraz içinize dönün ve cevabı orada arayın!. Çocuğunuzun sizi seçmesinin bir nedeni var hem de önemli bir nedeni; korkunuzla karar verirken sizi korkunuz yönetiyor, korkuya cevap veriyorsunuz ihtiyaca değil! Ve lütfen araştıralım, sorgulayalım. 

Dilerim tüm çocuklar sağlık & sıhhat ve sükunetle büyür. 










5.06.2014

Üzgün Bir Ebeveyn & İnsan Olmak Yerine...


Duygularımızı belirleyen şey önyargılarımız ve düşündüklerimizdir. Yani üzgünseniz veya mutlu hiç farketmez; bunu belirleyen bir düşünceniz veya önyargınız vardır. Bu duygu'lar gelip yüreğinize çöreklendiğinde ya bunlardan kaçarsınız özellikle olumsuz ise ya da "hoşgeldin" der içinize misafir eder ve onunla sohbet ederisniz. 
Çocuğunuzun herhangi bir duygusunu kabul ettiğinizde ve onu anladığınızı söylediğinizde ki, bunu gerçekten yürekten anladığınızda, çocuk sakinleşiyor ve sanki hiçbir şey olmamış gibi huzurla  devam ediyor işte önce bunu kendimiz için yapmalıyız.  Üzgün müsün? Önce üzgün olduğunu kabul et, kendine şevkat göster, kendini yargılamak yerine ve sadece kabul et ve çözülmesin dile..... Hissettiğin duygu her neyse emin ol ki bu önyargılarının, inandırıldıklarıın ve düşüncelerinin bir parçası, aslında hissettiğin şey üzüntü değil emin ol buna sadece duygun üzüntü ama his, hissetmek çok daha başka bir şey.... 

Aslında biliyor musun konu çok daha derin, sen; annenin babanın çocukken seni büyütenlerin seni inandırdığı kişisin, aslında şuan düşündüğümüz şeylerin o kadar azı kendimize aitti, kendimizi tanımıyoruz bile, ama bu bambaşka bir yazının ve hatta çalışmanın konusu olacak..... 
Duygularımızı olduğu gibi kabul edip içimizde misafir etmekten başka pek şansımız yok aslıda; bir adım geriden bakmak gerekiyor; hangi düşüncelerimiz bu duyguları yaratıyor: 

  • Oğlum diğerleriyle iyi geçinmeli; biz de kimse şiddet uygulamaz. 
  • Oğlumun sinir krizleri var ve eminim dışardan bunları görenler benim kötü bir anne olduğumu düşünüyor. 
  • "Sözümü dinlemiyor belki de klasik cezalardan birini vermeliyim yoksa bu işin sonu kötü olacak. 
  • Berbat bir ebeveyn olmalıyım ben. 


Tüm bu düşüncelerinize baktığınızda farkedersiniz ki ne çok olumsuz fikriniz var kendiniz ve evladınızla ilgili. Ve aslında bu düşüncelerinizin bir çoğu da doğru değildir. 
Şimdi aşağıdaki söylemlere bakın bunların hepsi doğru ve insana kesinlikle kendini daha iyi hissettiriyor. 
  • "Her zaman herkesle iyi geçinemeyiz; bu gayet normal. Evladımın duygularıyla başa çıkmasına yardım etmeliyim (ama tabii önce kendinize yardım etmelisiniz)
  • "Çocuğumun duygularını göstermesinden bu sinir krizi de olsa rahatsız olmamalıyım; hem bunu yaşayan ne çok aile vardır şuan bana acımak yerine eminim anlıyorlardır. 
  • "sanırım onunda anlatmak istedikleri var beni seviyor sözümü dinlememesinin nedeni ne olabilir acaba? 
  • "Elimden gelenin en iyisini yapıyorum; iki adım geri bir adım ileri beni yine de doğru yere ulaştırır. Hem onunla bilrikte ben de büyüyorum ve kendimi tanıyorum. 


Kendinizi daha iyi hissedeceğiz söylemleri seçmek size iyi gelecektir ve bu da daha iyi ebeveynlik etmenize vesile olacaktır. Kaldı ki ebeveyn olmak zaten kendini tanıma yolculuğudur; her yolculuğun zorlu yanları vardır. Sizin çıldırıdğınız noktalarda başka ebevenylerin sakin kalmasının yegane sebebi kendilerini suçlamak yerine anlamaya çalışmaları. Otomatik pilotluktan çıkıp şimdi ne oluyor diye sormaları kendilerine. Sahi çocuğunuz sizi neden çıldırtıyor ve çıldırtırken hangi noktalarınızı harekete geçiriyor. Belki de kendinizle ama en önemlisi kendi ebevenylerinizle şavaşıyorsunuz o sırada; beni deli ediyorsun derken çocuğunuza belki de sizi deli eden anneniz belki de sizi deli eden kontrol edemediğiniz ve yüzleşmekten nefret ettiğiniz duygularınız. Benim öyle itiraf etmek gerekirse. 


"Olayları olduğu gibi görmeyiz olduğumuz halimizle görürüz"

Olumsuz duygularınıza sizi ele geçirecek gücü vermeyin!  Anlamaya ve çocuğunuzdan çok kendinize ne olduğuna dikkat edin! 




3.06.2014

Tohum



Tekrardan merhaba; bir süredir yazmak içimden gelmiyordu; zaten bu yüzden hiçbir zaman profesyonel blog yazarı veya yazar olamayacağım; içimden gelmediğinde kalemimi bile oynatamam ben. Yıllar önce Pınar Kür'ün yaratıcı yazarlık eğitimine katışmıştım 3 ay kadar süren ciddi bir eğitimdi o eğitim sırasında da profesyonel yazar olamayacağıma karar vermiştim; yani elbette hakkıyla olmaktan bahsediyorum....

Bence amatör ruhunu en güzel ortaya koyacağın yer blog'un... Beni hiçbir zaman profesyonel bir blogger yazarı ve bu blogu da hiçbir zaman "profesyonel" olarak göremeyeceksiniz....

Bu girizgahtan sonra.... bir tohum ektim kendi içime şimdi onun yukarıdaki fotoğraftaki gibi toprağın üzerine çıkmasını bekliyorum, suluyorum, okşuyorum ve konuşuyorum. Toprağın üzerine çıktığında hepinizle paylaşıyor olacağım zaten.  (Hayır hamile değilim :))

Sizde zihninideki otları yolup atmaya ve yerine size gelecek tohumlar ekmeye ne dersiniz? Tohum toprağın altındadır; sonra bir gün bir bakarsın ki çıkmış toprağın üzerine ve görüyorsun; tohumun toprağın altında kalan kısmı hala en önemli kısmıdır yani kökleri.... Şimdi biraz düşünün olur mu köklerinizi, zihninizin altında kalanları.... 

Görüşmek üzere...