10.12.2015

Kimin Annesisin?




Cevabiniz cocugum annesi olacak oyle degil mi? Peki sahiden oyle mi? Gunumuzde anne kime denir nasil anne olunur en iyi anne tanimlari ornekleri havada ucusuyor. 


Dolayisiyla toplum icinde yasayan sosyal medyayla hasir nasir olan herkesinde aklinda bir "anne" profili olusuyor. Kendi anneligini degerlendirmek icin cocugunun gozlerine bakman onun annecim seni cok seviyorum demesi yetmiyor. 

Oyun oynamayi sevmiyorsun mesela ama bir de bakiyorsun ki herkes oyuncu anne oluvermis. Cocugunla parka gitmek oyle cok sevdigin bir sey degil ama bir bakiyorsun ki anne olmanin kurallari icinde parka gitmek de var. 

Yemek yapmayi ezelden beri sevmemis birisin ama oyle ya cocuguna ev yogurdu yedirmen gerek her gun sebzesi eti meyvesi tam olmali. Olmayinca gece uyumadan once kendine ahh sen anne olacak kadin miydin beceremiyorsun bu isi diyorsun 

Sonra en yakinlarin kendi annen ailen akrabalarin bizim zamanimizda diye basliyor ahh o cocugi birlokte yaptigin adamin da bir anne profili var ki sorma ona da hic uymuyorsun sen. 
Yaklas bana bir sey diyecegim sana; sen ne bu toplumun ne de diger insanlarin annesisin. Seni anne yapan tek sey evladin!


 Simdi git evladinin gozlerine bak tam goz bebeklerine orada gordugun kadin var ya iste o sensin! 

24.11.2015

Sınırlarınızı Bilen Yetişkinlerden Misiniz?



Ebeveyn olduğunuzda duyduğunuz önemli kavramlardan biridir sınırlarını bilen çocuk yetiştirmek. Evet çocukların sınırlarını bilmesi gerçekten de önemlidir. Söylendiği üzere; sınırlarını bilen çocuklar daha mutlu olurlar ve büyüyüp birer yetişkin olduklarında özgür bireyler olurlar. 


Peki siz yetişkin olarak ne kadar sınırlarını bilenlerdensiniz. Her işi yapar mısınız? Veya daima mükemmel mi yapmak istersiniz?  Hem kariyer hem çocuk yapmak gibi, hem mutfakta çok iyisinizdir mesela akşam yemeğinde 3 çeşit yemek olmazsa olmazdır, çocuğunuz her gün et protein ve sağlıklı karbonhidrat almalıdır, meyvesi de eksik olmaz, öyle yıkayıp vermezsiniz meyveyi eline. Kesersiniz süslersiniz ve öyle sunarsınız. Sonta her gün evi temizlersiniz, üstüne üstlük bakımlısınızdır. Bir de tabii eşe dosta yetişmek gerekiyor, hepsine de yetişiverirsiniz bir şekilde. 

Bu iyi gibi gözüken şey aslında sınırlarını bilmeyen yetişkin demektir; her şeye yetişen her şeyi mükemmel yapma çabasında olan bir insanın çoğu zaman iç dünyası eksiklerle doludur. Sınırlarını bilen yetişkin olmak demek neyi yapıp yapamacağını bilmek, yapamadıklarıyla barışık yapabildikleriyle tatmin olabilendir. 


Tıpkı çocuklar gibi sınırlarını bilen yetişkinler de kendilierini mutlu ve özgür hissederler. 


Bırakın süper woman olmayı, sınırlarını bilen yetişkinlerden olun yeter! Üstelik bu sadece size değil tüm ailenize yeter!


19.10.2015

Duygularına mı Davranışlarına mı Sınır Koyuyorsunuz?





Biz ebeveynlerin genel sorunlarından biridir sınır koymak. Peki farkıda mısınız, çocuğunuzun davranışlarına mı sınır koyuyorsunuz yoksa duygularına mı? 

Çocuklar duygularını gösterme ve yaşama anlamında sınırsız olmalılar ama davranışları konusunda sınırları olmalı. Örneğin; canları acıdığında veya sinirli hissettiklerinde uzunca bir süre bağıra bağıra ağlayabilmeliler ama canları acıdı diye başkasının canını acıtmamalılar. Ağlarken tamam artık çok ağladın biraz sus diyor musunuz mesela? Veya bunda ağlanacak ne var? Veya buna bu kadar ağlanmaz? Bu cümleler duygularına sınır koymak oluyor. Oysa ağlarken bir yandan size vurmaya çalışıyor ise ve etrafındaki her şeyi atıyor ise ve siz ağlayabilirsin ama bana vuramazsın diyorsanız, davranışına sınır koyuyorsunuz ki bu da aslında çocuğunuza yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri. 


Çocukların duygularına sınır koymak, onların üzülmesine ve üzgün hissetmesine engel değil. Aksine çocuk şu mesajı alıyor; yanlış bir şey yapıyorum ve bu yüzden kabul görmüyorum; şimdi hemen bu duygumu baskılamam gerek. Duygular baskılandığında bilinçin bu duygular üzerinde hiçbir etkisi kalmıyor; bu nedenle regule olmamış bir biçimde ortaya çıkıyorlar ve bir süre sonra otomatikleşmiş hale geliyorlar. Çünkü duyguların da bir enerjisi var ve akıp gitmek istiyor; oysa baskılanan duygular bloke olup kalıverir insanın içersinde. 

Çocuğunuza bu konuda yapabileceğiniz ne güzel şey; ona duygularını tanımlaması için fırsat vermeniz sonra da bu duyguları yaşamasına izin vermeniz. Delirip ağladığı bir zaman ona şuan üzgün hissediyorsun farkındayım demeniz ve üzgünken insanların ağlamasının doğal olduğunu söylemeniz ve ağlamasına izin vermeniz; işte bu bir ebeveynin çocuğuna verebileceği en iyi şeylerden biri. Duyguların iyisi kötüsü yoktur, duyguların hepsi insan olmanın parçası. Hislerimize engel olamayız biz bastırmak istesek de bir şekilde bastırılan her şey gibi ortaya çıkacaklardır; ama nasıl davranabileceğimizi seçebiliriz. 

İzin verelim de çocuklarımız hislerini değil davranışlarını seçebilsinler; onlara nasıl hissetmeleri gerektiğini değil nasıl davranmaları gerektiğini öğretelim. 

6.10.2015

Çocuğum Bütün mü Olsun İyi mi?






Her ebeveyn çocuğunun iyi bir çocuk olmasını ister. Hatta çoğu insanın hayat amaçlarından biri de iyi insan olmaktır, bu yönüyle anılmak, nasıl bilirdiniz sorusuna, iyi biliriz denmesini istemek... 

Sevgili Carl Jung ise diyor ki; "Bütün olmayı iyi olmaya yeğlerim". 

Hiçbir insan sadece iyi veya sadece kötü olamaz. Çocuklarımızın da sadece iyi olmasını istememiz ve onlara sürekli iyi insan ol dememiz aslında onlara farkında olmadan yaptığımız bir kötülük. İnsan yaradılışı gereği hem ilahi yanlara hem de insani yanlara sahip. Yani herkesin içinde olumsuz ve kötü olarak etiketlenmiş duygular ve özellikler var. Ve bu duygular aslında sadece duygu, yeri geldiğinde gerekli ve hayat kurtarıcıda. 

Çocukluktan itibaren gerek ebeveynlerimiz gerekse toplum tarafından davranışlarımız kategorize ediliyor ve hissettiğimiz bazı duygularımızı ve gösterdiğimiz bazı davranışlarımızı bastırmamız isteniyor. Oysa yapılması gereken tek şey farketmek! Dedim ya sadece iyi insan olmak beyhude bir çaba. 

Bir kızılderili reisi bir gün torununu alıyor ve ormana götürüyor; oturuyorlar bir ağacın dibine; dede diyor ki; Evladım bugun hayatta olan her insanoğlunun kafasının ve kalbinin içinde bir savaş vardır. Benim de var. içimizde bir beyaz bir de siyah kurt var. İçindeki bu 2 kurtla birlikte yaşamak insana bazen zor gelir; çünkü ikisi de ruhuna hükmetmek için var gücüyle çalışır. Çocuk, peki dedeciğim savaşı hangi kurt kazanır diye sorar. Dedesi de her ikisi de der. Çocuk nasıl yani dedecim der; sadece beyaz kurtu beslersem, siyah kurt ilk fırsatta ona saldırır ve hepimizin başına iş açar, oysa ben onları iki yanıma alırım ve ikisini de beslerim böylece ikisi de gerektiği zaman bana yardım eder der. Ve her ikisini beslediğimde içimdeki o savaşa son verir bilgeliğimin sesini duyabilirim. 

Siyah kurda ne zaman mı ihtiyacımız var? İnsanın kötü diye sıfatlandırılmış yanından nasıl fayda sağlayabilir ki öyle değil mi? Siyah kurt pes etmez, uyanık ve tetiktedir ve kendini korumaya almayı bilir; insan bu özelliklerini gerektiği zaman ortaya çıkarması bazı koşullar altında hayat kurtarıcı olur. 

Gelelim çocuk dünyasına; çocuklar bazen paylaşmayı sevmezler ve hemen ebeveynleri veya çevreden bencil  sıfatıyla yargılanırlar; bunun doğru olmadığını söylenir çocuğa; ama paylaşmalısın canım, iyi çocuklar paylaşır. Çocuk dile getiremese de içinden çıkan bu insani duyguyla "iyi" olmadığını, olduğu gibi kabul göremeyeceğini, dahası kendinde bir terslik olduğunu düşünmeye başlar. İşte böyle zamanlarda duygularını yadsıma, duygularını göstermeme tohumları ekilir; kişinin içindeki savaş tam orada, çocuklukta başlar.

Halbuki paylaşmamak, bencil olmak bazı durumlarda gereklidir. Arkadaşınla oyuncağı paylaşmak konusunda gerekli olmayabilir elbette, ama hayatın içinde öyle zamanlar olacaktır ki keşke çocuğum bencil olmayı öğrenebilseydi diyebilirsiniz. 

Yapılması gereken tek şey; duyguların ve insani yönlerin farkına varılması, kabul edilmesi ve ne zaman kullanılması gerektiğini öğrenmek. 

Çocuğunuz, çocuklarımız sadece iyi olmasınlar! Çocuklarımız bir bütün olsunlar. 

2.10.2015

Okul mu Ayrılık Endişesi mi?



Çocukları ilk defa okula gidecek olan ebeveynler genel olarak hep aynı duygularla baş etmek zorunda kalırlar. Ve yine genel olarak ilk zamanlarda çocuklarının okula alışamadıklarını düşünürler. Oysaki okula alışmayan çocuk sayısı az ama ayrılığa alışmayan çocuk sayısı fazladır.

Sorun çoğu zaman okula başlaması değil annesinden veya ona bakan kişiden ayrılıyor olması. Çocuk sizden ayrı kalmak istemiyorum; çünkü orada adını bile bilmediğim garip duygular yaşıyorum diyemez de kısaca okula gitmek istemiyorum diye ağlar.  Aynı zamanda çocuk bebekliğinden beri en çok ilgili, sevgiyi ve tabir-i caiz ise ebeveynlerin yelkenleri suya indirdiği zamanları ağladıktan sonra yaşadıysa, okula başladığı ilk zamanlarda ağlamanın en iyi çözüm olacağını da bilir.

Aileyi de alır bir telaş çocuğum okula gitmek istemiyor; ve arkasından endişe, kaygı ve korku yaşamaya başlar. Bu çocuk hiç okula alışmamayacak mı, okula nasıl gidecek, doğru olan nedir? Bu kaygılar ebeveynlerin zihninde gibi durur ama tüm duygu ve düşüncelerin bir enerjisi vardır ve yarattığı enerji alanı; çocuklarda bu enerji alanlarını farketmekte ustadırlar. Ebeveynin bu kaygılı, endişeli ve yüksek stresli halleri çocukta da stres, kaygı, uyum bozukluğu, uyku bozukluğu ve nicesi olarak kendini gösterir.

Ebeveynler bu gibi durumlarla karşılaştığında kendi duygu durumunun çocuğa yansımış olma olasılığından çok yine konuyu okula bağlar.

Okula başlayan  ve ayrılık endişesiyle ilk kez tanışan çocuklar için ebeveynleri ne yapabilir:



1-Ritueller oluşturun.
Çocuğunuza okulla ilgili bilgi verin ve ona anlatın. Her sabah seninle uyanıp kahvaltı edeceğiz sonra seni arabayla okula bırakacağım ve ben de oradan işe gideceğim; sonra saat 15:00 gelip seni alacağım ve eve döneceğiz. Okulda arkadaşların olacak, öğretmenlerin olacak; okul da hem oyun oynayacak hem yeni şeyler öğreneceksin ve orası güvenli bir yer tatlım. 

Okula vardığınızda; çocuğunuz için en zor kısım size hoşça kal diyeceği kısım olacaktır. Burada seni seviyorum saat 15:00'de görüşmek üzere canım gibi hep söylediğiniz ve söyleyeceğiniz bir cümleyi söylemek, kısa ve net konuşmanız aynı zamanda sarılmanız oldukça önemli. Bu ritueli uzatmanız değil kısa tutmanız gerekli. 

2. Duygularınızı Farkedin ve İfade Edin.

Ebeveyn olarak  görevimiz çocuğumuzun güvenliğinden emin olmak. Elbette çocuğunuzdan ayrılmak bizim için de kolay değil; doğal olarak bizde endişe hissedeceğiz, bu endişeyi doğal karşılarsak, çocuğumuzun duygularını da doğal buluruz. Ve bunu ona ifade edebiliriz. "Canım şu an endişe hissettiğini biliyorum, bunu ben de hissediyorum, benden ayrılmak sana zor geliyor bunu farkediyorum, ama burada güvenlisin"  "Burada ağlayabilirsin ve öğretmenine sarılabilirsin ağlarken tıpkı bana sarıldığın gibi. Öğretmenin iyi biri canım"
Sizin endişeli olduğunuz yerde ve durumda çocuklarınızın hiçbir şey yokmuş gibi hareket etmesini bekleyemezsiniz. 

4. Öğretmenine Güvenin. 
Daima hatırlayın sizin güvenmediğiniz birine çocuğunuz da güvenemez. Siz çocuğunuzu öğretmenine  rahat bir biçimde teslim ederseniz, çocuğunuz kendini daha güvende hissedecektir. Hatırlayın; çocuğunuz ayrılık endişesi taşıyor, güven bu endişeyi en aza indirmeye yarayacak en önemli araç. 
Seni burada bekleyeceğim, hiçbir yere gitmiyorum gibi söylemleriniz; çocuğunuzun öğretmeniyle sağlıklı bağ kurmasını ve sınıfta durmasını zorlaştıracaktır; okulda bir süre durabilir ve gözlemleyebilirsiniz ama bunu çocuğunuzun bilmemesi gerekir.

En önemlisi çocuğunuz için doğru bir şey yaptığınızdan emin olun; ayrılık becerisinin gelişmesine ve sizden başka insanlarla sağlıklı bir bağ kurmasına fırsat tanıyorsunuz. Bu beceriler çocuğunuzun bir yetişkin olduğunda kendine yetebilmesine, başkalarıyla sağlıklı bağ kurabilmesine yarayacak beceriler olacak. 



5.09.2015

Ozgur Cocuk Olsunlar Serbest Degil




Ozgur olma ile serbest olma birbirine sık sık karistirilan kavramlar.

Cocuklarimiz ozgur olsunlar ama serbest olmasinlar.

Duygularini ozgurce ifade edebilsinler; uzgun hissederken uzgunum diyebilsinler, aci hissettiklerinde icim aciyor desinler, neseliyken neseli olduklarini ve keyifliyken keyifli olduklarinin farkina varabilsinler.

Uzgun olduklarinda bagirip hakaret edecek kadar serbest olmasinlar; acilariyla hareket edip vurup kiracak kadar da serbest olmasinlar. Neseliyken ve keyifliyken dunya yansa umrum olmaz diyecek kadar da serbest olmasinlar.

Birini icleri kabul etmediginde o insani ayip olmasin diye hayatlarinda tutmama karari alabilecek kadar ozgur olsunlar ama herhangi bir insana sevmediklerine bile merhaba gecmis olsun iyi aksamlar demeyecek kadar serbest olmasinlar.

Istemedikleri dile getirecek kadar ozgur olsunlar ama istemedikleri seyler olunca delirecek kadar serbest olmasinlar.

Yani cocuklarimizi ozgur yetistirelim ozgurlugun bir zihin durumu oldugunu ozgurlugun kisinin icinde basladigini ogretelim ogretirken ornek olalim, sınirlarini bilen ama daha da onemlisi kendini bilen insanlar olsunlar.




3.09.2015

Özür Dilerim Oğlum




Canım Oğlum, 

4 yaşına az bir süre kaldı. Hamile olduğumu öğrendiğim o günü dün gibi hatırlıyorum. Senden önce kaybettiğim bebeğimin duygusal yükünü hala taşırken kalbimde, babandan bile habersiz doktor yolunu tutmuş, kafamda acaba bir daha bebeğim olur mu sorusuyla bekliyordum. 

Doktor ekrana bakıp sanıyorum buradaki bir bebek dediğinde hafifçe doğrulup gerçekten mi demiştim? Gerçekten o bir bebek mi? Gidip kan vermiş sonra da senin geleceğinin müjdesini almıştım. Babana telefonda söyleyişim, o çoşkum o çoşkumuz hala canlı bir anı, üzerini tozlanmamış bile. 

Sonraki süreci hatırlamıyorsun ama biliyorum ki her bir hücren, ve içimde oluşmaya başlayan bedenin biliyor. Kolay değildi di mi Aren; korkularım, ümitsizliklerim, endişelerim, babanla yaşadığımız stres ve birbirimizi duygusal olarak hırpalayışlarımız, benim sessiz ama içten içe ağlayışlarım. Hepsini biliyorsun öyle değil mi? 

Bir türlü doğmak istemeyişin, babana gelmek istemiyor bu çocuk bizi istemiyor Güray diye ağlayışım o an kafanı döndürmen gelmek istemen ama benim doğumhane de seni çıkarmaya yetmeyen gücüm ve nefesim.... Ve sonra doktorun gözlerimin ta içine bakıp bebeği kaybederiz seni de deyişi, tüm gücümle seni babanla birlikte itmemiz ve gelişin... Gelir gelmez seni kalbimin üzerine koyuşları, bu anımın bile üzerine tek bir toz tanesi düşmemiş Aren... Öyle canlı öyle sahici duruyor orada hala.... 

Sonrası ise tozlanmış, kirlenmiş, bürüştürüp atılmış eski fotoğraflar gibi duruyor öyle değil mi? Hiç uyumayışın, mememden hiç ayrılmak istemeyişin, gaz sorunu yaşaman, ağlamalarının hiç bitmemesi, bir türlü huzur bulamayışın, evde başkaları varken nadiren huzurlu anlar yaşayışın ve evde senle başbaşa kaldığımızda birden bire değişmen... 

Tüm bunlar neticesinde sana zor sıfatını takışımız. Ve şimdi 4 senenin sonunda özür dilerim oğlum; zor olan sen değildin, sen sadece bebektin; zor olan zor gelen bendimi kendime zor geliyordum. İtiraf edemediğim korkularım, itiraf edemediğim duygularımın her birinin enerjisi senin üzerineydi. Senin ağlayışların, senin gaz sancın, senin bir türlü uyumayışın, hepsi benim zihnimin aynasıydı. Ve ben o aynadakinin kendim olduğunu göremedim!

Senden özür dilerken kendimden de diliyorum Aren. Kendime sımsıkı sarılıyorum; tüm bu yaşadıklarımız hem seni hem beni hem de bizi bir yere taşıdı, ve o taşındığımız yer bizim serüvenimizin en yüksel mevkiisi oldu. Bizi öldürmeyen şey bizi güçlendirdi. 


O çok zor geçen günler benim ruhsal gelişimimin bir parçası oldu; tüm o ruhsal acılar beni bambaşka bir yere taşıdı. Bugün Farkındalık adına çalışıyorsam ve bunu aşk ile yapıyorsam, bugün kendimle yüzleşebiliyorsam o günler iyi ki yaşanmış diyebiliyorsam sebebi sensin! Şükürler olsun bizi acılarımızdan şifalandırmaya götüren sürece. Şükürler olsun bizden elini hiç çekmeyen Yaradan'a.... 

Özür diliyorum oğlum ve seni çok seviyorum.