22.11.2012

Ceviz Kabuğunda Hayat



Bu sabah dedim ki; içime attıklarım, söyleyemediklerim tenime işleseydi her yeri dövmeli insanlar gibi dolaşırdım ama ne farkeder ben görüyorum ya o dövmeleri....

Ceviz kadar kapalı biriyimdir ben. Cevizin asıl kabuğu olan yeşil kısımdan geçip resimdeki kahverengi kısıma ulaşan insan sayısı bile azdır aslında hayatımda.Kapalı olan sadece ben değilim duygularım kırgınlıklarım alınganlıklarım hepsi hepsi o cevizin içersinde yaşanıyor ne karşımdaki bunu bilmiyor ne de  farkında... Hatta hissetmiyor bile çünkü hissettirmiyorum. Ne yaşanıyorsa o kabuğun içinde kalıyor. Zaten kırgınlıklarımın üzerine konuşmayı da sevmiyorum niye diye sorma huy işte....

34 yaşıma kadar şuncacık ceviz kabuğunun içinde yaşadım ve fotoğraftaki gibi bir insanın iki eline kaç ceviz sığabiliyorsa hayatıma o kadar insan girdi gerçek manada. 1-2 dost 2-3 arkadaş  1 uzun soluklu sevgili ve ailem yetti bana. Fazlasını hiç aramadım. İş hayatında hep iletişimi kuvetli, güçlü arkadaşlıklar kuran biri olarak betimlendim ama sahiden öyle miyim emin değilim. Sadece insanlara gülümsemeyi onları dinlemeyi ve yardıma ihtiyaçları olduğunda yapabileceğim birşeyse elimden geleni ardıma koymadığımı söyleyebilirim.

Eleştirildim, garipsendim yeni arkadaşlıklar kurmadığım, soğuk durduğum ve kabuğumdan çıkmadığım için ama pek umrum olmadı çünkü ben kendimi öyle güvende hissettim ve mutluydum dahası huzurluydum. Sosyal hayatın içinde tek başına yer alınması garip karşılansa da insan tek başına da pekala sosyal olabilir. Sevgilim, can dostum ve ailem yetti bana. Konuştuğum sohbet ettiğim arkadaşlar da olunca daha fazlasını hiç aramadım.

Peki ya sonra; önce anne adayı oldum sonra da anne. Aynı duygularını paylaşan, yaşayan, yaşamış olan insanları hayatıma katmaya başladım. Hepsi kadındı doğal olarak ve heyhat kadınların çok olduğu yerde çok güzel şeyler olabildiği gibi insanın aklının alamayacağı şeyler de olabiliyor. Malesef kadının kadına ettiği ne bir erkek erkeğe ne bir hayvan hayvana ediyor. Neden böyle?, antropolojik, sosyolojik veya psikolojik özetle ..jik'lik bir açıklaması var mı bilemiyorum tek bildiğim malesef bunun doğru olduğu.

Bu insanlar hayatıma sosyal medya'yla girdi elbette. Kimi arkadaşım oldu kimi sohbet ettiğim ve sohbetini sevdiğim kimi de yakınım oluverdi. Bazıların varlığı beni çok mutlu etti ve etmeye devam ediyor bazılarını tanıdığıma bile pişman oldum; hiç tanımasaydım da olurmuş dedim kendi kendime. Hani cehenneme giden yollar iyilik taşlarıyla döşeliymiş ya. Bir çok farklı anneyi hayatıma katmaya başlarken  çok iyi niyetli  ve evet "saf"ça düşünüyordum. Anneler arasında bitmek bilmeyen en bi anne benim savaşları, ego savaşları, laf sokmalar, öküz altında buzağı aramalar, gruplaşmalar, şahit olduğum ama bir şekilde müdahale edemediğim çirkinlikler ve nicesi yordu beni.

Şimdi geldiğim noktada ceviz kabuğumundaki hayatımı özlüyorum. O kabuğun içine tekrardan girmek avucumu açtığımda içinde kalanlarla devam etmek istiyorum yoluma. Anladım ki hayatına ama çok ama az aldığın her insan bir şekilde dövme etkisi yapıyor. Bazıları kalıcı dövme bazıları geçiçi dövme oluyor ama netice de tenine degiyor. En azından benim için böyle...

Söz dönüp dolaşıp evladıma gelecek olursa. Dilerim öylesi bir hayatı olurki hem kendi ceviz kabuğundahem de bir nar kadar dolu ama bütüncül bir hayat yaşar ... Umarım annesine değil babasına çekmiştir....





8.11.2012

Beslenme Saati

Yiyelim içelim güzelleşelim dostlar:)

Aren hayatımıza girmeden önce beslenme konusunda çok uyumlu ama bir o kadar da kötü beslenen bir çifttik. Ne zamanki bir çocuğumuz oldu,  beslenme konusunda kendimize de çekidüzen vermeye başladık. Çünkü inanıyoruz ki çoçuk gördüğünü ve alıştığını uygulayacak. Dahası biz sağlıklı olmazsak çocuk nasıl olsun. İkimizinde kilo problemi var(dı) Benim hala var ve sanırım ömrü billah tombul kadın kategorisinde olacağım. Diyetisyene gittik ve kilo verdik. Eve bazı yiyecekleri ve gruplarını sokmamaya başladık.

Güray'ın organik gıda sektöründe olması ve neredeyse sektörde başı çeken tüm firmaların içini dışını işleyişini bilmesi nedeniyle bakış açımız sektörün içinden olmayanlara göre biraz daha farklı. Buna rağmen evimizde organik fasulye, organik pirinç falan pişmezdi. Kahvaltı soframızda bildiğin market sucuğu, nutella ve reçel de olurdu. Akşam yemeğinde tavuk çoğu zaman başrollerdeydi.

Aren ek gıdaya başladığında doktorumuzun da tavsiyesiyle oldukça dikkatli davrandık. En önem verdiğimiz husus mevsiminde tüketim. İlk aylarda herşeyin organiğini alıyorduk. Feriköy organik pazarından Güray'larında tezgahı olması nedeniyle oradan alışveriş yapmak fiziki anlamda da kolay oluyordu. Zamanla yumuşak bir geçiş yaptık çünkü inanıyoruz ki sadece organik beslenmekte doğru değil. Bebekken ve ek gıdayla ilk  tanışmasında en doğrusunun organik olduğuna inanıyorum fakat sonra azar azar yumuşak geçişlerle organik olmayan gıdalara da alışmalı ve tanımalı düşüncesindeyim. Sadece organik beslenen çocukların ileride hem sağlık hem de sosyal sorunlar yaşayacağına inanıyorum. Organik olmayan gıda bile olsa doğal olmasına dikkat ediyorum. Günümüzde hala organik ve doğal gıdanın aynı olduğunu düşünen çok insan var. Halbuki birbirinden oldukça farklı. Evde yapılan veya köyünüzden gelen her ürünün organik olduğunu düşünmeyin lütfen. Örneğin pazardan meyve alıp içine bardak bardak şeker atıp sonrada ev yapımı yani organik reçel demek olmuyor olmaz. Doğal reçel denir mi, bence o bile tartışmaya açık.

Konu her ne olursa olsun çerçeve içine koymayı ve uç noktalarda olmayı sevmiyorum. Dolayısıyla Aren'le dışardaysak ay bu ekmek organik mi ama şimdi de domatesin mevsimi değil yemesin demiyorum. Yiyecekse ve tadacaksa yiyor. Süreklilik arzetmediği sürece bence hiçbir şeyin sakıncası yok. Kendimiz için de aynı şey geçerli. Evimize sosis ve tavuk girmez. Ama bir dost meclisinde bir arkadaşımızın evinde yemeğe gittiysek ve önümüze sosisli makarna çıkardıysa pardon şekerim biz sosise ağzımızı sürmüyoruz demiyoruz elbette. Veya sakız çiğnemeyenleri bilirim yok vallahi çiğnerim. Güzel bir schnitzel'e de hayır dediğim görülmez. Lakin bebekli bir aile olarak ne kadar sosyal olduğumuz ve böyle durumlarla ne kadar karşılaştığımızı yazmama gerek yoktur sanırım :) Aren de dışarıda yemek yemeği pek sevmiyor örneğin ev köftesine bayılan Aren'in henüz herhangi bir köftecide köfte yediğini görmedik bu ne ya gibi bakıyor ve tükürüyor.

Beslenmemizde organik olmazsa olmaz ürünlerimiz ise aşağıda. İşte bu ürünleri organik almaktan vazgeçmiyoruz.
Bizim eve ya Saklı Cennet ya da TEMA balı girer başka bal girmez. Marka vermeyeyim ama yediğiniz bir çok balın  sadece şeker olduğunu bilin bal değeri olmadığını. Arılara kesme şeker yedirilip kovanlarına naftalin koyulduğunu. Hem bal hem organik hem de nefis. 

Aren için zeytinyağ tercihimiz yine Organik Saklı Cennet. Evimizde diğer yemekler için diğer  zeytinyağları kullanılyoruz misal Tariş.


Tüm bakliyatlarımız da organik Saklı Cennet markasından. Bakliyatı kendimiz için de kullanıyoruz  ve farklı ilk tadışta  anlamak mümkün hatta pişme süresi bile oldukça farklı.

Tereyağ olarak benim içime sinen bu oldu Güray pek taraftar değil ama diğerleri yerine bunun en uygun olacağını söyledi. Organik Keçi sütünden tereyağ rengiyle tadıyla kokusuyla oldukça farklı. Ben de Aren de çok sevdik. (Gördüğünüz üzere sadece üray'ın dahil olduğu markaları kullanmıyoruz :))



Aren'in 1 yaşına 2 hafta kalmasından itibaren İnek sütünü ve Keçi sütünü  dönüşümli olarak kullanıyoruz. Alerjik bünyeye sahip bir bebek olmasına rağmen İnek sütünün hiçbir yan etkisini yaşamadık. Süt ile ilgili söylemlerin hiçbirine inanmıyorum ve fakat uzun ömürlü sütleri de ne kendimiz ne de çocuğum için kullanmıyorum. Bizim tercihimiz Lera Fresca günlük süt. Keçi sütünde de Mado'yu denedik. Sırada Atatürk Orman Çifliği ve Baltalı var.



Son olarak, her insan her çocuk kendi yolunu çizer. Biz doğru örnek bile olsak gün gelir bizi örnek almak istemeyebilirler. Hangimiz anne&babamızın hem söylediği hem bizzat uyguladığı her doğru davranışı örnek aldık ki. Eminim aramızda anne babası sigara içmediği  ve bu konuda çocuğuna asla içmemelisin gibi bir baskı yapmadığı halde sigara içenler vardır. İşte beslenme konusu da bunun bir benzeri. Çocuklarımız birgün gelecek okula sonrada sosyal hayatın içine karışacaklar; kendi seçimlerine yapacaklar belki de seçimlerinin arasında sağlıksız besinler ve beslenme biçimleri olacak. O zaman onlar için ancak daha sağlıklı beslenmeleri için dua edebiliriz. Bir de temelinin sağlam olması bir nebze de olsa içimize su serper. Biz anne&baba olarak kontrol kısmi  bizdeyken elimizden geleni yapalım ve gerisini düşünmeyelim derim.

Bu ürünleri ben nerede bulurum derseniz; Saklı Cennet Organik ve Doğal Gıda Dükkanı Akatlar'da açıldı aynı zamanda cafe olarak da hizmet veriyor; yolunuz düşerse uğramanızı tavsiye ederim. Saklı Cennet ürünleri Tekzen.com.tr üzerinden de alınabiliyor. (Ne alaka hırdavatçi dükkanında organik gıdanın işi ne gibi doğal bir soru gelirse aklınıza Tekzen ve Temari yani Saklı Cennet markasının üretimini gerçekleştiren şirket kardeş aynı holding'in çatısı altında)

Bu yazı size reklam kokuyor gibi geldiyse şirket ne babamın ne de kocamın. Kocamın da herhangi bir maddi kazancı olmuyor alınan üründen keşke olsaydı reklamın alasını yapardım zira bilmediğim, denemediğim ve aslında inanmadığım bir ürünün reklamını yapmaktansa denediğim bildiğim kocamın işin içinde olduğu ürünün reklamını yapmayı daha doğru bulurum. 

6.11.2012

Flört Zamanı



Tam 1 yıl oldu kocamla flört etmeyeli. Birbirmizi sevdiğimizi söylemeyi ve göstermeyi hep becerdik. Ama birbirimize vakit ayırmayı birbirimiz için özenmeyi beceremedik. Çok özeniyorum ve imreniyorum hem anne hem de kadın kadın olanlara. Helal olsun gerçekten. En kolay bebek bile zor yeni anne olmuş kadına. Buna rağmen makyajını yapan, pijamalarını üzerinden çıkaran, 2 arada 1 derede kuaföre gitmeye vakit bulan saçını kaşını makyajını ihmal etmeyen kadınlara bayılıyorum. Onlardan biri olurum sanmıştım hatta buna çok inanmış kocamı da inandırmıştım. Kabul ediyorum sınıfta kaldım hem de feci biçimde. 6-7 yıllık flört dönemimizde her buluşma öncesi kuaföre giden, bir giydiğini yanında bir daha giymeyen ben öylesi bakımsız öylesi özensiz bir kadın haline dönüştüm ki ben kendimden memnun değilken kocamın memnun olmasını beklemek ancak kendini kandırmak olurdu. Şükürler olsun ki kocamın da öncelikleri değişti. Elbette o inandığı inandırıldığı kadını görmeyi istemiştir; ama o daha farkındaydı ben ben değil(d)im. Geçici olduğunu düşünüyordur sanırım zira ben de geçici olduğunu umuyorum. Deneyimliler siz söyleyin geçiyor değil mi? Bir de temelimiz sağlamdır binamız hala çatlaksız boyaları akmadan duruyor ise bu temele borçluyuz.

1 yıldır kocamla başbaşa 1 saat geçirmedim. Aren'den hiç 24 saat ayrı kalmadım. İşten zamanında eve dönemeyeceksem Güray Areni alıp şirkete geldi. Aren 1 senedir hep beni aynı saat aralığında yanında buldu. Bilmiyorum ki bu bağımlılık mıdır? Biz Aren'i bırakmaya hazır değiliz. Ve ben Aren'in de bizden ayrılmaya 24 saat için hazır olmadığını düşünüyorum. Çalışan anne olarak işe başlama, işe gitme konusunda hiç çekincem olmadı. Açıkcası hiç de vicdan azabı çekmedim. Bunun ikimize de çok iyi geldiğini gördüm deneyimledim. Tatil zamanlarında tüm bir günü beraber geçirince de şahit oldum; zaten en en en fazla kaliteli zaman geçirdiğimiz aralık 2 saat. Ve çalışırken de bunu Aren'e sağlayabiliyorum.
Haftasonları 48 saatin 48 saatinde de birlikteyiz tuvalette geçen zamanda buna dahil. Hafta içi işten eve gidince üstümü değiştirmek ve yemek yapmak aktivitelerinde bile Aren yanımda, üzerimde. Ben tüm bunların çocuğumun mutlu bir bebek olmasında belki bir kum tanesi kadar ama yine de etkili olduğunu düşünüyorum. Hsonu hiç mi 2-3 saatliğine başbaşa kalamazdık annemle aynı apartmanda oturma lüksüne sahipken? Elbette bunu yapabilirdik ama yapmak istemedik. Yapamadım, yapamadık bir kaç kez niyet ettik sonra hemen vazgeçtik. Sonuçta haftasonu ailece geçirdiğimiz saatler Aren'in bize doymasına ve belki de tüm haftayı mızmızlık, huysuzluk yapmadan geçirmesine vesile oluyor, ben öyle hissediyorum. Eh bir hsonu 2-3 saat ayrılamazken Aren'den başbaşa tatile gitmenin konusu bile olmadı. Bana hep Aren'den çalmak gibi geldi.

Ebevynlik konusunda en dikkat ettiğim kriter telafisi olmayacak şeyleri yapmamak. Aren'den ayrı geçireceğim 24 saatin telafi edemeyeceğim, edemeyeceğiz. (Örneğin 24 saati ayrı geçirip bir sonraki gün full Aren'le olmak gibi)

Tüm bunlar aklımda dönüp dolaşırken Baby Center'da bugün gelen mail beni harekete geçmeye teşvit etti. Mailin bir bölümünü aşağıya kopyalıyorum: (Bu arada baby center'e üye olmayanlara üye olmalarını tavsiye ederim)


Hello from BabyCenter! 

As your child's second year begins, make some time for time for your partner. It's easy to forget about each other's needs when there's a baby in the house that requires so much of your love, attention, and energy. You may find yourselves bickering a lot or just not connecting the way you used to. Don't despair – it takes time to adjust to being parents. Now that your baby-turned-toddler is becoming more independent, make it a priority to line up a sitter and go off to do adult things, just the two of you.

BabyCenter'dan Merhaba!

Çocuğunuzun 2. yılı başladığına göre, kendiniz ve sevgiliniz için zaman ayırmanın vakti geldi. (heyy heyy geldi de geçiyor) Evde sevginize,ilginize ve enerjinize ihtiyacı olan bir bebek varken birbirinizin ihtiyaçlarını unutmanız çok kolay (vallahi öyle canım). Kendinizi çokca didişiyorken veya alıştığınız bir biçimde iletişim kuramıyorken bulabilirsiniz. (Ay bu kadar doğru olur) Umutsuzluğa kapılmayın-ebeveyn olmaya alışmak zaman alabilir (yine bildin bak, o zaman umut etmeye başlıyorum beybi sentır). Artık bebeğiniz bebek olmaktan çıkıp yumurcak oluyor daha da özgürleşiyor birazcık onu da rahat bırakın ve yetişkinlere özel şeyleri yapın (Aslında bence burada sevişin demek istemiş ama açıkca söyleyememiş :))


Ya işte böyle! Bunu okudum ve bak babycenter bugün bunu sana yazmış dedim. Artık vaktidir dedim ve Her Aya Bir Flört Günü aktivitelerini organize etmeye başladım. Yine haftasonu veya akşam bu işi yapmaya gönlüm elvermedi. Yine soruyorum bağımlı mıyım ki ben? Bir iş gününde izin alıp kocamla flört etmeye karar verdim ama bak yazarken de çelişkiye düşüyorum o zaman bu önerilen ve yapılması gereken şeye uygun olmuyor. Ama canım bu da bir adımdır yani. Hımm yoksa bu hsonu sinemaya mı giderek başlasak bu işe. Aren anneannenın evini dağıtmaya bayılıyor zaten.

Son olarak, ben ettim sen etme sevgili anne kendini de kocanı da düşün. Mutlu annelerin mutlu bebekleri olduğunu daima hatırla. Beni de motive etmeyi ihmal etme ;)