10.12.2015

Kimin Annesisin?




Cevabiniz cocugum annesi olacak oyle degil mi? Peki sahiden oyle mi? Gunumuzde anne kime denir nasil anne olunur en iyi anne tanimlari ornekleri havada ucusuyor. 


Dolayisiyla toplum icinde yasayan sosyal medyayla hasir nasir olan herkesinde aklinda bir "anne" profili olusuyor. Kendi anneligini degerlendirmek icin cocugunun gozlerine bakman onun annecim seni cok seviyorum demesi yetmiyor. 

Oyun oynamayi sevmiyorsun mesela ama bir de bakiyorsun ki herkes oyuncu anne oluvermis. Cocugunla parka gitmek oyle cok sevdigin bir sey degil ama bir bakiyorsun ki anne olmanin kurallari icinde parka gitmek de var. 

Yemek yapmayi ezelden beri sevmemis birisin ama oyle ya cocuguna ev yogurdu yedirmen gerek her gun sebzesi eti meyvesi tam olmali. Olmayinca gece uyumadan once kendine ahh sen anne olacak kadin miydin beceremiyorsun bu isi diyorsun 

Sonra en yakinlarin kendi annen ailen akrabalarin bizim zamanimizda diye basliyor ahh o cocugi birlokte yaptigin adamin da bir anne profili var ki sorma ona da hic uymuyorsun sen. 
Yaklas bana bir sey diyecegim sana; sen ne bu toplumun ne de diger insanlarin annesisin. Seni anne yapan tek sey evladin!


 Simdi git evladinin gozlerine bak tam goz bebeklerine orada gordugun kadin var ya iste o sensin! 

24.11.2015

Sınırlarınızı Bilen Yetişkinlerden Misiniz?



Ebeveyn olduğunuzda duyduğunuz önemli kavramlardan biridir sınırlarını bilen çocuk yetiştirmek. Evet çocukların sınırlarını bilmesi gerçekten de önemlidir. Söylendiği üzere; sınırlarını bilen çocuklar daha mutlu olurlar ve büyüyüp birer yetişkin olduklarında özgür bireyler olurlar. 


Peki siz yetişkin olarak ne kadar sınırlarını bilenlerdensiniz. Her işi yapar mısınız? Veya daima mükemmel mi yapmak istersiniz?  Hem kariyer hem çocuk yapmak gibi, hem mutfakta çok iyisinizdir mesela akşam yemeğinde 3 çeşit yemek olmazsa olmazdır, çocuğunuz her gün et protein ve sağlıklı karbonhidrat almalıdır, meyvesi de eksik olmaz, öyle yıkayıp vermezsiniz meyveyi eline. Kesersiniz süslersiniz ve öyle sunarsınız. Sonta her gün evi temizlersiniz, üstüne üstlük bakımlısınızdır. Bir de tabii eşe dosta yetişmek gerekiyor, hepsine de yetişiverirsiniz bir şekilde. 

Bu iyi gibi gözüken şey aslında sınırlarını bilmeyen yetişkin demektir; her şeye yetişen her şeyi mükemmel yapma çabasında olan bir insanın çoğu zaman iç dünyası eksiklerle doludur. Sınırlarını bilen yetişkin olmak demek neyi yapıp yapamacağını bilmek, yapamadıklarıyla barışık yapabildikleriyle tatmin olabilendir. 


Tıpkı çocuklar gibi sınırlarını bilen yetişkinler de kendilierini mutlu ve özgür hissederler. 


Bırakın süper woman olmayı, sınırlarını bilen yetişkinlerden olun yeter! Üstelik bu sadece size değil tüm ailenize yeter!


19.10.2015

Duygularına mı Davranışlarına mı Sınır Koyuyorsunuz?





Biz ebeveynlerin genel sorunlarından biridir sınır koymak. Peki farkıda mısınız, çocuğunuzun davranışlarına mı sınır koyuyorsunuz yoksa duygularına mı? 

Çocuklar duygularını gösterme ve yaşama anlamında sınırsız olmalılar ama davranışları konusunda sınırları olmalı. Örneğin; canları acıdığında veya sinirli hissettiklerinde uzunca bir süre bağıra bağıra ağlayabilmeliler ama canları acıdı diye başkasının canını acıtmamalılar. Ağlarken tamam artık çok ağladın biraz sus diyor musunuz mesela? Veya bunda ağlanacak ne var? Veya buna bu kadar ağlanmaz? Bu cümleler duygularına sınır koymak oluyor. Oysa ağlarken bir yandan size vurmaya çalışıyor ise ve etrafındaki her şeyi atıyor ise ve siz ağlayabilirsin ama bana vuramazsın diyorsanız, davranışına sınır koyuyorsunuz ki bu da aslında çocuğunuza yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri. 


Çocukların duygularına sınır koymak, onların üzülmesine ve üzgün hissetmesine engel değil. Aksine çocuk şu mesajı alıyor; yanlış bir şey yapıyorum ve bu yüzden kabul görmüyorum; şimdi hemen bu duygumu baskılamam gerek. Duygular baskılandığında bilinçin bu duygular üzerinde hiçbir etkisi kalmıyor; bu nedenle regule olmamış bir biçimde ortaya çıkıyorlar ve bir süre sonra otomatikleşmiş hale geliyorlar. Çünkü duyguların da bir enerjisi var ve akıp gitmek istiyor; oysa baskılanan duygular bloke olup kalıverir insanın içersinde. 

Çocuğunuza bu konuda yapabileceğiniz ne güzel şey; ona duygularını tanımlaması için fırsat vermeniz sonra da bu duyguları yaşamasına izin vermeniz. Delirip ağladığı bir zaman ona şuan üzgün hissediyorsun farkındayım demeniz ve üzgünken insanların ağlamasının doğal olduğunu söylemeniz ve ağlamasına izin vermeniz; işte bu bir ebeveynin çocuğuna verebileceği en iyi şeylerden biri. Duyguların iyisi kötüsü yoktur, duyguların hepsi insan olmanın parçası. Hislerimize engel olamayız biz bastırmak istesek de bir şekilde bastırılan her şey gibi ortaya çıkacaklardır; ama nasıl davranabileceğimizi seçebiliriz. 

İzin verelim de çocuklarımız hislerini değil davranışlarını seçebilsinler; onlara nasıl hissetmeleri gerektiğini değil nasıl davranmaları gerektiğini öğretelim. 

6.10.2015

Çocuğum Bütün mü Olsun İyi mi?






Her ebeveyn çocuğunun iyi bir çocuk olmasını ister. Hatta çoğu insanın hayat amaçlarından biri de iyi insan olmaktır, bu yönüyle anılmak, nasıl bilirdiniz sorusuna, iyi biliriz denmesini istemek... 

Sevgili Carl Jung ise diyor ki; "Bütün olmayı iyi olmaya yeğlerim". 

Hiçbir insan sadece iyi veya sadece kötü olamaz. Çocuklarımızın da sadece iyi olmasını istememiz ve onlara sürekli iyi insan ol dememiz aslında onlara farkında olmadan yaptığımız bir kötülük. İnsan yaradılışı gereği hem ilahi yanlara hem de insani yanlara sahip. Yani herkesin içinde olumsuz ve kötü olarak etiketlenmiş duygular ve özellikler var. Ve bu duygular aslında sadece duygu, yeri geldiğinde gerekli ve hayat kurtarıcıda. 

Çocukluktan itibaren gerek ebeveynlerimiz gerekse toplum tarafından davranışlarımız kategorize ediliyor ve hissettiğimiz bazı duygularımızı ve gösterdiğimiz bazı davranışlarımızı bastırmamız isteniyor. Oysa yapılması gereken tek şey farketmek! Dedim ya sadece iyi insan olmak beyhude bir çaba. 

Bir kızılderili reisi bir gün torununu alıyor ve ormana götürüyor; oturuyorlar bir ağacın dibine; dede diyor ki; Evladım bugun hayatta olan her insanoğlunun kafasının ve kalbinin içinde bir savaş vardır. Benim de var. içimizde bir beyaz bir de siyah kurt var. İçindeki bu 2 kurtla birlikte yaşamak insana bazen zor gelir; çünkü ikisi de ruhuna hükmetmek için var gücüyle çalışır. Çocuk, peki dedeciğim savaşı hangi kurt kazanır diye sorar. Dedesi de her ikisi de der. Çocuk nasıl yani dedecim der; sadece beyaz kurtu beslersem, siyah kurt ilk fırsatta ona saldırır ve hepimizin başına iş açar, oysa ben onları iki yanıma alırım ve ikisini de beslerim böylece ikisi de gerektiği zaman bana yardım eder der. Ve her ikisini beslediğimde içimdeki o savaşa son verir bilgeliğimin sesini duyabilirim. 

Siyah kurda ne zaman mı ihtiyacımız var? İnsanın kötü diye sıfatlandırılmış yanından nasıl fayda sağlayabilir ki öyle değil mi? Siyah kurt pes etmez, uyanık ve tetiktedir ve kendini korumaya almayı bilir; insan bu özelliklerini gerektiği zaman ortaya çıkarması bazı koşullar altında hayat kurtarıcı olur. 

Gelelim çocuk dünyasına; çocuklar bazen paylaşmayı sevmezler ve hemen ebeveynleri veya çevreden bencil  sıfatıyla yargılanırlar; bunun doğru olmadığını söylenir çocuğa; ama paylaşmalısın canım, iyi çocuklar paylaşır. Çocuk dile getiremese de içinden çıkan bu insani duyguyla "iyi" olmadığını, olduğu gibi kabul göremeyeceğini, dahası kendinde bir terslik olduğunu düşünmeye başlar. İşte böyle zamanlarda duygularını yadsıma, duygularını göstermeme tohumları ekilir; kişinin içindeki savaş tam orada, çocuklukta başlar.

Halbuki paylaşmamak, bencil olmak bazı durumlarda gereklidir. Arkadaşınla oyuncağı paylaşmak konusunda gerekli olmayabilir elbette, ama hayatın içinde öyle zamanlar olacaktır ki keşke çocuğum bencil olmayı öğrenebilseydi diyebilirsiniz. 

Yapılması gereken tek şey; duyguların ve insani yönlerin farkına varılması, kabul edilmesi ve ne zaman kullanılması gerektiğini öğrenmek. 

Çocuğunuz, çocuklarımız sadece iyi olmasınlar! Çocuklarımız bir bütün olsunlar. 

2.10.2015

Okul mu Ayrılık Endişesi mi?



Çocukları ilk defa okula gidecek olan ebeveynler genel olarak hep aynı duygularla baş etmek zorunda kalırlar. Ve yine genel olarak ilk zamanlarda çocuklarının okula alışamadıklarını düşünürler. Oysaki okula alışmayan çocuk sayısı az ama ayrılığa alışmayan çocuk sayısı fazladır.

Sorun çoğu zaman okula başlaması değil annesinden veya ona bakan kişiden ayrılıyor olması. Çocuk sizden ayrı kalmak istemiyorum; çünkü orada adını bile bilmediğim garip duygular yaşıyorum diyemez de kısaca okula gitmek istemiyorum diye ağlar.  Aynı zamanda çocuk bebekliğinden beri en çok ilgili, sevgiyi ve tabir-i caiz ise ebeveynlerin yelkenleri suya indirdiği zamanları ağladıktan sonra yaşadıysa, okula başladığı ilk zamanlarda ağlamanın en iyi çözüm olacağını da bilir.

Aileyi de alır bir telaş çocuğum okula gitmek istemiyor; ve arkasından endişe, kaygı ve korku yaşamaya başlar. Bu çocuk hiç okula alışmamayacak mı, okula nasıl gidecek, doğru olan nedir? Bu kaygılar ebeveynlerin zihninde gibi durur ama tüm duygu ve düşüncelerin bir enerjisi vardır ve yarattığı enerji alanı; çocuklarda bu enerji alanlarını farketmekte ustadırlar. Ebeveynin bu kaygılı, endişeli ve yüksek stresli halleri çocukta da stres, kaygı, uyum bozukluğu, uyku bozukluğu ve nicesi olarak kendini gösterir.

Ebeveynler bu gibi durumlarla karşılaştığında kendi duygu durumunun çocuğa yansımış olma olasılığından çok yine konuyu okula bağlar.

Okula başlayan  ve ayrılık endişesiyle ilk kez tanışan çocuklar için ebeveynleri ne yapabilir:



1-Ritueller oluşturun.
Çocuğunuza okulla ilgili bilgi verin ve ona anlatın. Her sabah seninle uyanıp kahvaltı edeceğiz sonra seni arabayla okula bırakacağım ve ben de oradan işe gideceğim; sonra saat 15:00 gelip seni alacağım ve eve döneceğiz. Okulda arkadaşların olacak, öğretmenlerin olacak; okul da hem oyun oynayacak hem yeni şeyler öğreneceksin ve orası güvenli bir yer tatlım. 

Okula vardığınızda; çocuğunuz için en zor kısım size hoşça kal diyeceği kısım olacaktır. Burada seni seviyorum saat 15:00'de görüşmek üzere canım gibi hep söylediğiniz ve söyleyeceğiniz bir cümleyi söylemek, kısa ve net konuşmanız aynı zamanda sarılmanız oldukça önemli. Bu ritueli uzatmanız değil kısa tutmanız gerekli. 

2. Duygularınızı Farkedin ve İfade Edin.

Ebeveyn olarak  görevimiz çocuğumuzun güvenliğinden emin olmak. Elbette çocuğunuzdan ayrılmak bizim için de kolay değil; doğal olarak bizde endişe hissedeceğiz, bu endişeyi doğal karşılarsak, çocuğumuzun duygularını da doğal buluruz. Ve bunu ona ifade edebiliriz. "Canım şu an endişe hissettiğini biliyorum, bunu ben de hissediyorum, benden ayrılmak sana zor geliyor bunu farkediyorum, ama burada güvenlisin"  "Burada ağlayabilirsin ve öğretmenine sarılabilirsin ağlarken tıpkı bana sarıldığın gibi. Öğretmenin iyi biri canım"
Sizin endişeli olduğunuz yerde ve durumda çocuklarınızın hiçbir şey yokmuş gibi hareket etmesini bekleyemezsiniz. 

4. Öğretmenine Güvenin. 
Daima hatırlayın sizin güvenmediğiniz birine çocuğunuz da güvenemez. Siz çocuğunuzu öğretmenine  rahat bir biçimde teslim ederseniz, çocuğunuz kendini daha güvende hissedecektir. Hatırlayın; çocuğunuz ayrılık endişesi taşıyor, güven bu endişeyi en aza indirmeye yarayacak en önemli araç. 
Seni burada bekleyeceğim, hiçbir yere gitmiyorum gibi söylemleriniz; çocuğunuzun öğretmeniyle sağlıklı bağ kurmasını ve sınıfta durmasını zorlaştıracaktır; okulda bir süre durabilir ve gözlemleyebilirsiniz ama bunu çocuğunuzun bilmemesi gerekir.

En önemlisi çocuğunuz için doğru bir şey yaptığınızdan emin olun; ayrılık becerisinin gelişmesine ve sizden başka insanlarla sağlıklı bir bağ kurmasına fırsat tanıyorsunuz. Bu beceriler çocuğunuzun bir yetişkin olduğunda kendine yetebilmesine, başkalarıyla sağlıklı bağ kurabilmesine yarayacak beceriler olacak. 



5.09.2015

Ozgur Cocuk Olsunlar Serbest Degil




Ozgur olma ile serbest olma birbirine sık sık karistirilan kavramlar.

Cocuklarimiz ozgur olsunlar ama serbest olmasinlar.

Duygularini ozgurce ifade edebilsinler; uzgun hissederken uzgunum diyebilsinler, aci hissettiklerinde icim aciyor desinler, neseliyken neseli olduklarini ve keyifliyken keyifli olduklarinin farkina varabilsinler.

Uzgun olduklarinda bagirip hakaret edecek kadar serbest olmasinlar; acilariyla hareket edip vurup kiracak kadar da serbest olmasinlar. Neseliyken ve keyifliyken dunya yansa umrum olmaz diyecek kadar da serbest olmasinlar.

Birini icleri kabul etmediginde o insani ayip olmasin diye hayatlarinda tutmama karari alabilecek kadar ozgur olsunlar ama herhangi bir insana sevmediklerine bile merhaba gecmis olsun iyi aksamlar demeyecek kadar serbest olmasinlar.

Istemedikleri dile getirecek kadar ozgur olsunlar ama istemedikleri seyler olunca delirecek kadar serbest olmasinlar.

Yani cocuklarimizi ozgur yetistirelim ozgurlugun bir zihin durumu oldugunu ozgurlugun kisinin icinde basladigini ogretelim ogretirken ornek olalim, sınirlarini bilen ama daha da onemlisi kendini bilen insanlar olsunlar.




3.09.2015

Özür Dilerim Oğlum




Canım Oğlum, 

4 yaşına az bir süre kaldı. Hamile olduğumu öğrendiğim o günü dün gibi hatırlıyorum. Senden önce kaybettiğim bebeğimin duygusal yükünü hala taşırken kalbimde, babandan bile habersiz doktor yolunu tutmuş, kafamda acaba bir daha bebeğim olur mu sorusuyla bekliyordum. 

Doktor ekrana bakıp sanıyorum buradaki bir bebek dediğinde hafifçe doğrulup gerçekten mi demiştim? Gerçekten o bir bebek mi? Gidip kan vermiş sonra da senin geleceğinin müjdesini almıştım. Babana telefonda söyleyişim, o çoşkum o çoşkumuz hala canlı bir anı, üzerini tozlanmamış bile. 

Sonraki süreci hatırlamıyorsun ama biliyorum ki her bir hücren, ve içimde oluşmaya başlayan bedenin biliyor. Kolay değildi di mi Aren; korkularım, ümitsizliklerim, endişelerim, babanla yaşadığımız stres ve birbirimizi duygusal olarak hırpalayışlarımız, benim sessiz ama içten içe ağlayışlarım. Hepsini biliyorsun öyle değil mi? 

Bir türlü doğmak istemeyişin, babana gelmek istemiyor bu çocuk bizi istemiyor Güray diye ağlayışım o an kafanı döndürmen gelmek istemen ama benim doğumhane de seni çıkarmaya yetmeyen gücüm ve nefesim.... Ve sonra doktorun gözlerimin ta içine bakıp bebeği kaybederiz seni de deyişi, tüm gücümle seni babanla birlikte itmemiz ve gelişin... Gelir gelmez seni kalbimin üzerine koyuşları, bu anımın bile üzerine tek bir toz tanesi düşmemiş Aren... Öyle canlı öyle sahici duruyor orada hala.... 

Sonrası ise tozlanmış, kirlenmiş, bürüştürüp atılmış eski fotoğraflar gibi duruyor öyle değil mi? Hiç uyumayışın, mememden hiç ayrılmak istemeyişin, gaz sorunu yaşaman, ağlamalarının hiç bitmemesi, bir türlü huzur bulamayışın, evde başkaları varken nadiren huzurlu anlar yaşayışın ve evde senle başbaşa kaldığımızda birden bire değişmen... 

Tüm bunlar neticesinde sana zor sıfatını takışımız. Ve şimdi 4 senenin sonunda özür dilerim oğlum; zor olan sen değildin, sen sadece bebektin; zor olan zor gelen bendimi kendime zor geliyordum. İtiraf edemediğim korkularım, itiraf edemediğim duygularımın her birinin enerjisi senin üzerineydi. Senin ağlayışların, senin gaz sancın, senin bir türlü uyumayışın, hepsi benim zihnimin aynasıydı. Ve ben o aynadakinin kendim olduğunu göremedim!

Senden özür dilerken kendimden de diliyorum Aren. Kendime sımsıkı sarılıyorum; tüm bu yaşadıklarımız hem seni hem beni hem de bizi bir yere taşıdı, ve o taşındığımız yer bizim serüvenimizin en yüksel mevkiisi oldu. Bizi öldürmeyen şey bizi güçlendirdi. 


O çok zor geçen günler benim ruhsal gelişimimin bir parçası oldu; tüm o ruhsal acılar beni bambaşka bir yere taşıdı. Bugün Farkındalık adına çalışıyorsam ve bunu aşk ile yapıyorsam, bugün kendimle yüzleşebiliyorsam o günler iyi ki yaşanmış diyebiliyorsam sebebi sensin! Şükürler olsun bizi acılarımızdan şifalandırmaya götüren sürece. Şükürler olsun bizden elini hiç çekmeyen Yaradan'a.... 

Özür diliyorum oğlum ve seni çok seviyorum. 

31.07.2015

Çocuğunun Karşısında Kimsin?




Çocuğunun karşısında adınla yaşınla ve daha önceden kendine yapıştırdığın veya sana yapıştırılmış bir çok kimlikle duruyorsun ama kendine kısaca anne diyorsun. 

Çocuğun ağlıyor, mızmızlık ediyor, inat ediyor ve sen kendini artık bunları duymak istemiyorum diye bağırırken buluyorsun, bunu söylemek seni rahatsız ediyor bazen sırf bu söylemekten rahatsız olmadığını farkediyorsun seni rahatsız eden derinlerde başka bir şey; bu cümle senin kendi kulaklarını da tırmalıyor aslında. Sonra bir anda gözünün önüne annen geliyor ve sesi kulağında artık bunları duymak istemiyorum. Sonra hayat öyle bir akıyor ki sen de öyle bir kapılmışsın ki bir daha bir cümleyi söyleyene kadar bunu unutuyorsun, üzerinde bile durmuyorsun. 

Oysa o anın içinde müthiş bir armağan saklı sana; o an şifalanman için yaşandı. Çocuğunun karşısında o anda sen yoksun annen var, aynı annen gibi davranıyorsun ve bunu otomatik olarak yapıyorsun. Otomatik yaşadıkça bataklığa saplanıyor insan! 

Çocuğun duygusal veya fiziksel bir acıyla karşı karşıya kalıyor ve aslında bakarsan kolay da atlatıyor; ama senin için eziliyor haddinden çok daha fazla sevgi, ilgi gösteriyor ve üzülüyorsun bu duruma. Öyle ki çocuğun bile anlamıyor bu durum karşısında gösterdiğin ilginin sebebini. içinde bir yer var o da çocuktu o da düşerdi o da duygusal acılar yaşardı ve genellikle duyduğu şey bunda ne var kalk kalk bir şey olmaz idi ama bir şeyler olurdu. Çocuğuna söylediğin çoğu şey aslında içindeki o yerin hiç duyamadığı şeyler; çocuğuna değil kendine söylüyorsun aslında o cümleleri. Ama hayat yine hızlıca akıyor ve sen o akıntıya kapılıyorsun, farketmek yerine şöyle söylüyorsun ah benim şu duygusallığım ah benim şu yufka yürekliliğim. Kendine bu sıfatları yakıştırıyorsan içindeki o yere acil pansuman gerekiyor; asıl ilgiliyi asıl sevgiyi o yer görmek istiyor, çocuğun çoktan unutmuş, başının çaresine bakmış bile. 

Evi dağıtıyor kızıyorsun, üstüste söylediği anne sözlerine tahammülün kalmamış; azcık nefes alma fırsatın olduğunda aslında neden tahammül edemiyorum ki çocuk da bir şey yapmamıştı diyorsun; yine hayat çok hızlı akıyor bunu düşündüğün dakikaların yerini saatler günler alıyor ve durup düşünmüyorsun farketmiyorsun ki asıl tahammül gösteremediğin kendinsin. 

Velhasıl kelam; çocuğunun karşısında çoğu zaman annensin, kendi çocukluğunsun ve içindeki o yersin; bunları farkettiğinde büyük bir dönüşümü başlatabilirsin, bu dönüşümün adımı önce sana sonra evladına şifa oluyor. 




3.06.2015

Çocuk ve Yol



Çocuğunla birlikte aynı yolları yeniden yürümeye başlarsın. Sen ben bu yollardan geçtim dersin, tekrar aynı yolu yürüdüğünü sanırsın ama aslında yolcuda, yoldakilerde çok farklıdır artık. Öyle duraklar vardır ki o yolda; bazen oturursun yol kenarına, gülümsersin bu yol sahi böyle miydi dersin bazen de hüzün çöker üzerine, o ayağının takıldığı taş hala oradadır. Bir anda çocuğun da takılacak sanırsın o taşa; alıp atmak istersin taşı çok uzağa ama taş yerinden kıpırdamaz, sonra çocuğunun hızlıca koşarak geldiğini görürsün; dur demek istersin; takılacaksın, düşeceksin. Ama ne ağzından tek bir kelime çıkar ne de elini uzatıp tutabilirsin çocuğunu. O da takılır o da düşer ve senin canın daha çok acır; sızlar aynı yer yeniden. Çocuğun sana bakar, gözlerine, sen bilirsin ki geçecek acısı; bu kez kolların uzanır ve sarılısın ona sımsıkı; geçecek dersin,geçecek.... Kollarında tutarken onu ve o yüzünü göremezken senin, yaşların süzülür ince ince; kendi sızına mı daha çok ağlıyorsundur yoksa çocuğunun acısına mı birbirine karışır.


Çocuğun seni o yola döndürür; o yolda tekrardan yürümek zorundasındır, ebeveyn olabilmek için, büyüyebilmek için. Yol tektir çünkü! Aynı yolda yürür insan, yol değişmez ama insan değişir ve değişebilmenin parçasıdır aynı yolda yürümek. 


Aynı yolda yürüdüğü için telaşlıdır ebeveynler evlatları adına; lakin ne var ki evlatları da aynı yolu yürümelilerdir. Ne bir taşın yerini değiştirebilirsin, ne çocuğuna müdahale edebilirsin sadece eşlik edebilirsin. Aynı yolu yürüdüğünüz için birlikte büyürsünüz...

Ebeveynlik yolu kendinden kendine yürümektir yeniden; her ne yaşıyorsan çocuğunla, her neye seviniyorsan, her neye kızıyorsan, her neye tahammül edemiyorsan; dur yolun o kısmında; bir bak etrafına, çocukken başına gelenlerden sormlu değilsin ama artık bir yetişkinsin ve davranışlarından sorumlusun; tekrardan aynı yolu yürüyorsun çünkü başına gelenleri farkedebilecek ve kendini dönüştürebileceksin. 

Haydi bakalım yolcu yolunda gerek!




20.05.2015

37'imde Hayat




Bazı yaşlar dönüm noktası olur insana, 37'de bana öyle.... Öğrenciyken azimli ve çalışkan değildim ama iş hayatımda ki,üniversitedeyken çalışmaya başladım, daima çalışkan, sebatkar ve azimli oldum. Yıllarca çalışmayan veya çalışmayı tercih etmeyen insanları anlayamadım.  18 yılda sadece 3 ay çalışmadım onda da ağır depresyona girdim. 

Spritual konularla ilgilenmeye başlayıp bilinçaltının nasıl bir güç olduğunu ve nasıl çalıştığını öğrendiğimde anladımki; çalışmak, hatta çok çalışmak benim bilinçaltıma yerleşmiş bir inanç. Babam, annem ve hatta onların babaları ve anneleri tüm ailem hep çalışkan ve çalışmaktan yana insanlar olmuş. Babaannem, anneannem döneminin üniversite okuyan, çalışan ve işlerinde çok başarılı olan kadınlarından olmuşlar. Dedelerim isimlerini tarihe yazdırmış insanlardan olmuşlar. 

Annem kendimi bildim bileli çalışmamı öğütler bana; benimle ilgili en çok gurur duyduğu şey çalışıyor olmamdır belkide; bazen işi bırakacağımı söylerim, annem çok ciddi bir biçimde üzülür ve üzülmesinin sebebi para kazanmayacak olmam değil, çalışmıyor olacak olmam. Kendisi gençken çalışmamış lakin 35'inden sonra tam zamanlı çalışmaya başladı çok uzun bir sürede çalıştı. 



Şimdi 37'imde en çok sorguladığım şey; kurumsal hayatın içinde olmalı, olmamalı mı ? İş hayatı, kurumsal hayatta bulunmak, tıpkı o ağır ateşte kaynayan kurbağa hikayesine benziyor, farketmiyorsun, farkına bile varmıyorsun sana ne olduğunun ama yavaş yavaş kaynıyorsun işte. Hala üretmekten yanayım ama hayatımın geri kalanını dün şöyle özetledim; 


"Cocugu okula gonul rahatligi ile biraktiysam; annecim seni seviyorum kendine iyi bak gorusuruz dediyse bana ve bugun 19 Mayis Genclik&Spor bayrami ise yuruyusumu, sporumu,cimlerde yogami yapar evime doner yemegimi hazirlar gidip okuldan cocugumu alirim.... Aslinda hayatimin bundan sonrasinin boyle gecmesini istiyorum; arada da cok sevdigim hatta yaparken zamani mekani kendimi unuttugu farkindalik ve ilk yardim egitimlerini yaparsam ne ala♡ O yavas yavas isinan kurbaga halinden plaza hayatindan emekli olmak istiyorum"



Son zamanlarda gerçekten hayatı yaşayıp yaşamadığımı farkında olup olmadığımı sorgulamaya başladım ve şundan emin oldum; iş hayatının içindeyken gerçekten yaşamıyorsun, kaçırıyorsun asıl amacını hayatın. Ama ben yine de hedefleri, kariyer planları olan insanlara bunu gerçekleştirmelerini dilerim, çok uzun surmesin lakin :) Hem aynı hedefleri olan gençlere de yer açmak lazım. 

Kendi evladımın için hiçbir zaman kariyer hayallerim olmadı; ama daima mutlu olacağı, üreteceği, başkalarına da yarari katkı ve mutluluk katacağı bir insan olmasını diliyorum. 


İnsanın hayallerine doğru planlarla ve kendini sabote etmediği sürece ulaşabileceğine inanıyorum.  Planlarım ve dualarım var. 







6.05.2015

Anne Olmadan ve Olduktan Sonra Yapman Gereken Tek Şey


Hamile kaldığın anda ilk yaptığın şeylerden biri hafta hafta ay ay bebeğinin gelişimi hakkında bilgi veren bir internet sitesine üye olmak. Bu hafta elma çekirdeği kadar olan bebeğiniz diye başlayan cümleleri okur elini gayri ihtiyarı karnına götürürsün; sonra akşama yemekte kocana bizimki elma çekirdeği kadarmış dersin :) 

Kitapçığa girdiğinde artık bakacağın yeni bir bölüm vardır; Anne & çocuk bölümü. Alırsın, okursun, altını çizersin, eşine zorla okutursun. Hatta ve hatta kendine bir blog açar hamilelik günceni ve sonrasını tutarsın. Bunları nereden mi biliyorum; çünkü benzelerini ben de yaptım :) 

Bunlar yapman gereken şeyler değil, yapılması hoş şeyler sadece, hatta muhtemelen hiç yapmasan da olabilecek şeyler. Peki ne yapmalısın. Hamileyken oturup, hamilelik ile ilgili bildiğin ama en çok inandığın ve olması gerektiğini düşündüğün şeyleri yazmalısın. Mesela; 

"Hamilelik bir kadının en güzel sürecidir". 

Hımm bu gerçekten böyle mi? Benim hayatımın en kötü süreciydi diyebilirim; 6 ay boyunca kustum, 9 ay boyunca riskli gebelik kategorisindeydim, 9 ay boyunca gebelik diyabetiyle yaşadım ve aç gezdim, aç uyudum. 

"Doğal doğum kolaydır ve/ veya zordur"

Bu tamamen senin başına gelecek bir şey; senin deneyimin, benimki 24 saat sürdü çok zordu, ama yine olsa yine yaparım. Başkasınınki de çok kolayı girdi ay demeden çocuk çıkıverdi. 

"Bebeğin doğduğu anda aşk başlar"

Olabilir elbette ama illa görür görmez aşık olacaksın diye bir şey yok; muhtemelen neye uğradığını şaşıracaksın. 


Ve daha nice cümle kurabilirsin; üşemeyip yazmalı bunları sonra da bunların sadece düşünce ve başkalarının deneyimlerini olduğunu yazmalı ve kendine tekrarlamalısın. 

Benzer cümleler anne olmak ile ilgili de kurulabilir. Anne şöyle olmalıdır, anne olmak şu demektir. Bir uzaktan bak kendine, bunlar gerçekten senin düşüncelerin mi, yoksa yıllardır inandırıldıkların ve gereklilik gibi gösterilenler mi sana? 

Hepsini yaz ve altına bunlar annelik hakkındaki düşünceler ve her düşünceye inanmamalı da yaz!.... 

Anne olunca hatta hamile kalınca yapman gereken şey zihnini annelik ve hamilelik hakkında bildiğin her şeyden arındırmak ve olanı yaşamak sadece yaşamak!.... Yaşadığın her şey senin deneyimin olacak, başkasının deneyimi üzerinden yaşama bu süreçleri. 

Annelik başlı başına bir sıfat, seni tanımlamaz, seni anlatmaz ve seni sen yapmaz! 

Özetle; yapman gereken tek şey bu süreci yaşamak, yaşamaya çalışmak değil!



4.05.2015

Çocuğunu Korumak Yerine Ne Yapmalısın?



Bilinçlenmeye ve farkındalık sahibi olmaya baslayan anneler özellikle de Türk anneler bir yandan çocuk gelişimi konusunda güçlenirken bir yandan da fazlaca korumacı oluyorlar. Doğası gereği her memeli anne evladını koruyor, bu içgüdüsel bir nimet aslında. 

Ne yapiyor bilinçli anne; biliyor ki çocukla  konuşma biçimi çok önemli, bu bilince sahip olmayan daha önceki kuşaklar ise şüphesiz ki sadece bilinçsizlikten çocukla konuşurken "çirkin şey seni"  diye sevebiliyor mesela veya çok ayıp bir daha duymamayayım ay kiz çocuk gibi bu, annenler kardeşini daha çok sever simdi pabucun dama atılır senin ve daha nice nice örnek.

Bilinçli ama farkındalık yolunun çok başındaki ebeveynler öfkelenip sinirlenip karşı tarafa çocuk eğitimi vermeye başlıyor oysaki karşındaki ne o bilinç ne de farkındalık düzeyinde ve kötü niyetle değil bildiği yolla otomatik olarak konuşuyor. 

Çocuğun gururunu şahsiyetini ve kendisini korumak için yapabileceğin şey böyle konuşanları değiştirmek o insanlara ders vermek değil; çocuğunu bilinçlendirmek ve farkındalık sahibi yapmak. 






Nasil mi? Sürekli onunla konuşarak zaman zaman doğrudan zaman zaman dolaylı yoldan farketmesini sağlamak...









Örnek vermek gerekirse; Aren'i sıklıkla ne güzel kız diye severler, 2 yaşından beri dönüp anne ben kız değilim di miiii diyor? Geçen gün markette kısacık saçlı bir teyze yine Aren'i kız diye sevdi, Güray da o erkek dedi; kadında ama saçı da uzun dedi; güray da sizin de saçınız kısacık erkek gibi ama erkek değilsiniz değil mi dedi. Kadın oradan anında utanarak uzaklaştı, sanırım cinsiyet üzerinden konuşmaya o an itibariyle son vermiştir :) Eminim aydınlanma yaşadı. 

Bu konuşmaların ardından Aren'e bir insanı kadın ya da erkek yapanın ne giyimi ne saçı ne başı olduğundan bahsediyoruz, bu ayrımın sadece ve sadece özel yerlerle yapılabileceğini söylüyoruz. 


Aren'e insanları 2'ye ayırabileceğini söyledim. Bilinçli insanlar ve bilinçsiz insanlar. Ne zaman böyle na-hoş durumlarla karşılaşsak tek verdiği cevap anne bilinçsiz insan di miiii? Evet canım demek ki daha bilinçlenememiş diyorum o kadar. 

Bir gün annem Aren'e sen salak mısın dedi? Aren'in yanında annemle hiç tartışmadım, Aren de ne bilinçsiz anneannesin sen dedi ve bence gereken cevabı vermiş oldu :) 


Parkta ve benzeri yerlerde de artık hiç kimseye karışmıyorum. Örneğin parkta al çocuğum al da sen de ye diye şeker uzatıldığında hiçbir şey söylemiyorum Aren bazen alıp yiyor bazen ben yemem, anne zararlı di miiii diyor, elbette ki şekere bayılıyor ve kaçırmaz, o an canı istemediği için öyle söylüyor. Ama parktan eve yürürken teyzenin bilinçsiz insan olması üzerine konuşuyoruz :)


Örnekler çoğaltılabilir hele de Türkiye'de yaşıyorsan. Ama yazının başlığında da söylediğim üzere, çocuğunu korumak yerine ona farkındalık ve bilinçli olma halini öğretirsen, o kendini korumayı, insanları sadece bilinç düzeyinde değerlendirebileceğini çok erken yaşta öğrenmiş oluyor. 






2.04.2015

Bir Ebeveyn Olarak Neleri Taşıdığının Farkında mısın?


Önce içinde taşırsın, bazen rahminde bazen yüreğinde; sonra kucağında taşırsın. Öyle alışmışsındır ki taşımaya bebeğini; zamanla fiziki olarak taşımamaya başlarsın, ama yüreğinde ve zihninde daima çocuğunu taşır hale gelirsin. 


Çocuğunun her derdi senin derdin olur; çocuğun her sıkıntısı senin sıkıntın haline gelir. Ve bunu doğal bulursun, sorgulamazsın bile; çünkü sen çocuğunu taşımaya çok alışıksındır. Bebeklikten başlar bu; biraz gazımız var dersin, kakamızı yapamadık dersin, dişimiz çok ağrıyor da dersin. Özdeşleşirsin çocuğunun her derdiyle.  Acısı acın haline gelir; çocuğunun derdi geçer, senin yüreğindeki sıkıntıi, aklındaki dert geçmez. Taşımaya devam edersin. 

Biraz büyür çocuğun, sosyalleşmeye başlar, arkadaşlarıyla her türlü geçimsizliğinde, üzerine alınırsın, sanki sen geçinemiyormuşssun gibi. Ahh vah dersin bu çocuk arkadaşsız mı kalacak acaba diye düşünürsün. Sorgularsın neden geçinemediğini, uyumsuz sıfatını da yapıştırı verirsin. 

Okul dönemi başlar; arkadaşlarıyla yine geçinemez, dersleri kötüye gider; ve taşıdıklarına yenileri de eklenir. Bu yüzden çocuk büyüdükçe derdi de büyüyor dersin; oysa büyümekten çok büyütüyorsundur. Artık yerin daralmıştır, taşı taşı taşı koy zihnine koy yüreğine yer mi kalır geriye. 


Şimdi bir çalışma yapmanı isteyeceğim senden; çocuğuna dair zihninde yüreğindeki taşıdığın 5 sıkıntını belirle. Ve git kilerden, mutfaktan 5 tane patates al, her bir patatesin üzerine bu sıkıntıyı yaz; ve gün boyu elinde, dışarıya çıkacaksan çantanda taşı. Yatana kadar bırakmak yok. 


Altı üstü 5 patates öyle değil mi? Ama nasıl da ağır geldi tüm gün taşımak ? Şimdi dur düşün; zihninde ve yüreğinde taşıdıklarını, şimdi çocuğun doğduğundan ve hatta doğmadan önceden beri taşıdıklarını. Nasıl ağırlaşmazsın ki, nasıl çocuğunun büyüdükçe dertlerinin de büyüdüğünü düşünmezsin ki? 


Peki sen bunca şeyi taşırken çocuğun ne yapar? Ne yapacak; sorumluluk almak nedir pek bilemez, her şeyi taşıyan ebeveynleri varken, dert mi o ne der? Acı mı o ne der? Aslında çocuk bilinmezlikler içinde kalır; neyi nasıl karşılayacağını, neyle nasıl başa çıkacağını bilemez, ve kendini tanıyamaz çocuk. Çocuğunu kucağına alıp onun yürümesi gereken yolu onun adına yürürsen çocuğun yürümeyi öğrenemez ve bir gün çocuğunda sana ağır gelmeye başlar, indirirsin kucağından haydi bakalım yürü dersin; ama yolun yarısından fazlasını kucağında gitmiş olan çocuğun bir köşeye oturur ve öylece durur; yürüyemez, kalır öylece! 

Şimdi bir daha düşün; çocuğunun dertlerini, sıkıntılarını aklında zihninde taşıyıp, sen mi çözüm bulacaksın; yoksa çocuğunun yürüdüğü yolda yorulduğunda dinlendiği bir mola yeri mi olacaksın, tekrardan güç toplayıp yürümeye devam edeceği!