28.02.2011

Farklı Bir Pazartesi Sendromu


Pazartesi Sendoru'mu denilen şey bilimsel olarak da kanıtlandı. İnsanlar ister çalışsın ister çalışmasın Pazartesi sendormu denilen şeye kapılıyorlar. Çünkü Pazartesiler başlangıcının öncüsü. Hafta yeniden başlıyor herşey yeniden gözden geçirliyor. Ne tuhaftır ki ve hala ciddi bir açıklama bulunamadı Pazartesi ve Cuma günleri trafik diğer günlere oranla aşırı kalabalık oluyor. Biri hafta başı biri haftanın sonu.


Benim ciddi bir Pazartesi sendromum yoktur ama bu Pazartesi durum biraz farklı. Dün akşam sevgiliyle outurp film izlediki filmin ismini şuan hatırlamıyorum (zaten ne zaman hatırladım ki :))

Bebek büyüten bir çift var ve esnek çalışma saatlerine sahipler her ikiside günleri planlayıp çocuğa bakacakları günleri önceden belirliyorlar. Hal böyle olunca bebeğin büyümesini yakından bakıcısız takip edebiliyorlar.


Filmin sonuna doğru ağlamaya başladım niye mi? Düşündüm de çalışan bir anne olarak bebeğim olduğunda bir çok ilkine şahit olamayacağım belki de. Toplantının ortasında bakıcı arayacak ve Tüten hanım yürüyor yürüyor diyecek ve ben toplantıdayım sonra arıyım diyeceğim. Başka bir gün arıyacak tüten hanım dişi çıktı diyecek ve ben yine kahrolacağım. Bakıcıyı kıskanacağım. Vicdan azabından öleceğim ama ertesi gün yine işe geleceğim. Düşündükçe ağladım ağladıkça düşündüm.


Şu çalışmama lüksüne sahip olan ama hergün şikayet eden kadınlara bir kez daha kızdım. Ne büyük bir nimete sahip olduklarının farkında değiller dahası ellerindeki bu fırsatı nimetten saymıyorlar. İnsanoğlu nimeti çok doğal karşılıyor öyle değil mi?


Aslında ben de işi bırakıp çocuk büyütebilirim çok şükür bu maddi güce sahibiz. Ama standartımız düşer. Çocuğumuzu büyütürüz elbet hem de ortalamanın üstünde ama yine de bir çok şeyden de onun adına vazgeçmek zorunda kalırız. İşte böyle düşününce çalışmama seçeneğini seçmenin çocuğum adına bencillik olacağını düşünüyorum ve vazgeçiyorum. İşim yoğun fakat saatleri belli bu biraz olsun yüreğime su serpiyor.


Dün akşam şöyle dua ederek uyudum. Allahım bebeğimin ilklerine biz şahit olalım. Ve lütfen bebeğim büyüdüğünde bir gün olsun annesinin neden çalıştığını sorgulamasın. Annesi çalıştığı için çocuğumda hiçbir zaman eksiklik, yetersizlik olmasın.


Tüten ben

Düşünceli

23.02.2011

Çelişki= Anne Olmak


O kadar çok anne-çocuk blogu okuyorum ki sayısız hikaye biliyorum diyebilirim. Neden okuyorum çünkü kitaplardan birşeyler öğrenmektense yaşayanlardan öğrenmenin daha faydalı olacağına inanıyorum. Elbette kitap da okunmalı. Her sosyal çevreden annenin blogunu takip etmeye çalışıyorum.
Bunca zamandır bunca okuduğum blogtan gördüğüm çelişkide olmak kelimesi anneler için yaratılmış.


Hele şu son dönemlerde itiraf etme modası var anne bloglarında. Hadi bakalım itiraf edelim anne olmanın zor yanlarını halbuki başlığa itiraf demelerine gerçekten gerek yok çünkü hemen hemen her gün sıkıntılı haller yazılıyor. Bilemiyorum belki de gerçek bu. Büyük konuşmak istemiyorum belki ileri de aynı "gerçeğin" bir parçası olacağım. Biraz da şöyle düşünüyorum insanlar güzel şeyleri doğal karşılar gozel olmayan şeyleri ise anormal bulup bir rahatla yöntemi olarak o konu hakkında konuşurlar.

Bazen çok nadir öyle yazılara rastlıyorum ki hayallerime olan inancım artıyor. Hiç hayal tadında değil çok gerçekçi o annelerinde yazdığı, okuduğumdan geçrek hissini yakalayabiliyorum. Nasıl da herşeyin iyi gittiğinden güzel gittiğinden bahsediyorlar. Hehh diyorum işte hayalim bizim için de böyle olacak.


Anneler genellikle bu işin zorluklarını anlatıyorlar ama sanırım yazarken onları dürten bir vicdan söz konusu oluyor veya bebeği aklına geliyor veya dönüp bebeğine bakıyor ve cümleyi şöyle bağlıyor aslında tüm bunlara rağmen anne olmak çok güzel. Veya aynı anda bir başkasının bebeğinin kötü bir hastalığa yakalandığını veya başka bir annenin bebeğini kaybettiğini okuyor, görüyor hop şükür dolu bir yazı yazıyor ama aynı şekilde yazmaya devam etmiyor 2 bilemedin 3 gün sonra yine uykusuzluk,iştahıszlık, kendine vakit ayıramama yazıları baş gösteriyor.


Çalışan annelerin derdi başka evde kalıp çocuğuna kalanların ki başka ama hepsinin ortak paydası aynı. Yeterince olmaması hiçbirşeyin. Yeterince ilgilenememeki yeterince mutlu olamamak. Annelik sanki hep tatminsizlik hali.


Hayır bunca farklı kadın bunca farklı karakter nasıl oluyorda sırf anne oldukları için böyle kocaman bir paydaşa sahipler gerçekten bilemiyorum. Bugün dedim ki kendime iyi yazılar dışında okuma artık.


Kaldı ki bunca okuduğum şey ileride benim çocuk büyütmemde belki de hiç bir işime yaramayacak!


Gerçekten içim şişti diyebilirim. Annelik halleri hep bir tatminsizlik hep bir memnuniyetsizlik hep bir yetişememe hep eksik kalma ve en önemlisi hep çelişki dolu gibi.


Benim kendime biçtiğim annelik halleri ise bir başka postun konusu olsun. Hayallerimdeki bebeğim ise rahati, huzurlu ve olması gerektiği gibi bir bebek!

Nasıl Açıklamalı :)


Bu sabah blogun birinde okuyunca aklıma geldi. Blogdaki kişi eşine hamile olduğunu nasıl açıkladığını ama aslında nasıl açıklamak istediğini yazmış.


Ben de daha evlenmeden, hamile kaldığımda bunu Güray'a nasıl söylerimin milyon çeşit versiyonunu kafamda oluşturmuştum. Hepsi de birbirinden romantik birbiriden heyecanlı şeylerdi. Mesela bir tanesini çok net hatırlıyorum. İşte hamile olduğumu öğreneceğim evde yapılan testler sayesinde sonra akşam evde romantik bir yemek hazırlayacağım masayada 3 tabak koyacağım biri küçük tabak olacak. Akşam yemeğe oturduğumuzda Güray hayırdır kim geliyor diyecek elini alıp karnıma koyacağım biz artık 3 kişiyiz diyeceğim :) Ay yazarken bile gülüyorum şuan. İşte bu ve bunun benzeri bir çok fikir vardı aklıma.


Lakin gerçek hayatta böyle olmuyor. Yapanları duydum. Kocasından 1 ay boyunca saklayıp evde film seyredecekmiş gibi bebeğin CD'sini koyanlar falan. Valla ben kocamdan 1 ay gizlediğimi düşünemiyorum. Hoş bu durumun 1 ay boyunca farkına varmayan adamı da anlayamıyorum ya neyse.


Bir kere işin aslında bebek istiyorsanız bir takım günleri takip etmeye başlıyorsunuz kocanızda sizinle beraber takip ediyor. Bir anlamda gündem konusu da oluyor dolayısıyla test mi yapacaksınız başaınız mı döndü en önemlisi regly'iniz mi gecikti zaten kocanız biliyor. Dolayısıyla süpriz yapacağınız bir ortam oluşmuyor.


Diyelim hiç eşinizle gündeminizde böyle birşey yok. Siz hamile olduğunuzu hissettiniz ve test yaptınız bu durumda da eşinizden süpriz uğruna gizleyebilir misiniz bilemiyorum. Şahsen ben hayatta gizleyemem dakikasında ararım toplantıdaki adamı toplantıdan bile çıkartırım :)


Ve bir de inanın erkekler için hiç farketmiyor zaten baba olacaklarını öğrendikleri anda büyük bir şok yaşıyorlar ve nasıl söylerseniz söyleyin hatta birlikte öğrenin onlar için büyük bir süpriz oluyor.

21.02.2011

Baba Olmak


Haftasonu bu görüntüyü görünce bir kez daha emin oldum tamamdır dedim sevgilim çok iyi bir baba olacak! Eline de yakışmamış mı sahi :) Bu haftasonu bol bol bebek sevdik, mis gibi süt kokusunu içimize çektik minicik ayakları yememek için zor durduk. Ve hep dua ettik bize de bundan bize de bundan diye.


Anne olmak içgüdüsel birşey buna inanıyorum elbette ki çok kutsal ve bambaşka birşey. Daha 2 haftalık hamileyken kendimi anne olmuş gibi hissediyordum abartıydı belki ama hissedebiliyordum.


Sonra haftasonu düşündüm peki ya baba olmak? Sanırım etrafta iyi bir baba görüldüğünde ayakta alkışlanmalı pohpohlanmalı ve mutlaka takdir edilmeli. Çünkü babalık içgüdüsel birşey değil. Çünkü babalık öğrenilen birşey. Bir erkeğin bir bebeği anne gibi sevmesi koklaması kollanması düşünmesi bence bunlar çok özel şeyler.


Ve bir teori vardır kadın baba olacak erkeğini seçer diye işte buna bir kez daha inandım. Ben resmen seçmişim Güray'ı.


Bu manzaranın tıpkısının aynısını minik bir Yolukar ile görmek istiyoruz evrene duyurulur ;)


17.02.2011

Tanıtım 1-2: Frame World Blog


Evet kocanın başı itinayla yenir. Sen de bir blog açsana, niye açmıyorsun ki, hadi sen de blog tutsana. Adama öyle bir gına getirilir ki sonunda dayanamaz ve blog tutmaya başlar.

Benim kocam fotoğrafçıdır hem de bayağı iyidir bu konuda kursu 1.'likle bitirmiştir hocalarından övgüler almıştır ama çok mütavazidir kendisi bu konuda evet sadece bu konuda ve hiç çaktırmaz fotoğraf çekmekten iyi anladığını :)

Benim kocam az biraz şairdir. Beni de şiirleriyle tavlamışlığı vardır. Bu konu da pek mütevazi değildir.

Güzel birkaç resme bakmak istiyorsanız. Şu kızın kocası ne diyor diyorsanız. Lö Yolukar ailesini biraz daha yakından tanımak istiyorsanız buyrun takip edin:
dortkenardunya.blogspot.com

Tüten ben
Blogcu'nun karısı :)


Diziler ve Erkekler


N'olucak şu dizilerin halleri. Gerçekleri hiç yansıtmayışları. Hayır bir de dizileri yazanların çoğu kadınlar.


Dün Muhteşem Süleyman'da kadın doğum yapıyor bir de düşünün kaç yıl önce ve normal doğum. Kadın doğum yaptığı gibi ceylan gibi sekiyor. Kilo kalmıyor maşallah hemen de emzirmeye alıştı. Ha neredeyse kocanın koynuna halvete girecek.


Bu dizileri izleyen erkeklerimiz de sanıyor ki gerçek hayatta da bu böyle yani böyle olmalı. Baksan koskoca Sultan Süleymanın hasekisi doğum yaptığı gibi ayakta hatta adamın koynunda.


Başka bir diziye bakarsın kadın doğum yapar saçlar fönlü suratta makyaj tırnaklar ojeli. Uykusuzluktan eser yok. Hep gülen bir surat lohusalık ışık hızıyla geçmiş.


Ee be senaryoyu yazan kadın kişisi yahu sen bunların böyle olmadığını bilmez misin? Bu dizileri erkeklerin de izleyeceğini sonra karısına bak ama nasıl da doğum yapıp zayıf kaldı diyeceğini bilmez misin? Sonra evdeki kocanın da doğumdan sonra senden aynı performansı bekleyebileceğini düşünmez misin? Dahası senin başından hiç geçmedi mi bu olaylar!


Vallahi de billahi de erkeklere dizi izlemek yasaklanmalı :):):)

16.02.2011

Aşk...




Sevgilim çekmişti bu resmi balayımızda Dubrovnikte bence aşkı çok güzel anlatıyor. Birbirlerine öyle güzel sarılmışlarki neredeyse tek vücut olmuşlar. Ayaklarının ucuna bir güvercin konmuş ve engin deniz görüntüsüyle uçsuz bucaksız ufuk çizgisi.


Özledim şimdiden balayı günlerimizi her ne kadar her günümüz Allaha şükür güzel geçiyor olsa da...




Anladım ki...




Anladım ki insan evlenince sevgilisi yani kocası onun yegane ailesi oluveriyor. Evet kocaman bir aile haline geliniyor anneni babanı kardeşini/lerini unutmuyorsun, belki hala onlarda ailenin bir parçası ama yegane ailen kocan oluveriyor.


Sevgilim hep söylerdi de 33 yaşına kadar ailesiyle yaşamış ve aile bağları kuvetli olan bana garip gelirdi. Tamam bir aile kuruyoruz da 33 yılın da hakkı var derdim hem ona hem kendime.


Şimdi görüyorum ki sevgilim haklıymış insan evlenince karısı kocası ailesi oluveriyor. Herkesten daha yakınsın dahası aradığın omuz yanı başında duruyor. Yeri geliyor annenden bile daha iyi anlıyor seni kocan. Yeri geliyor kocan seni evladını sever gibi seviyor. Yeri geliyor baban gibi oluyor kocan çekindiğin saygıyla yaklaştığın. Hepsinin bir yeri oluyor evlilikte.


İşte tam da bu sebebten evlenince kocan ailen oluveriyor.


Herkes aile olmayı başaramıyor olabilir elbet ama biz başardık sanırım. 5 ayın sonunda yarım yıla çok az kalmışken bunu söyleyebilirim.


Kocam benim canım sevgilim benim yeri geliyor babam yeri geliyor annem yeri geliyor abim yeri geliyor sevgilim yeri geliyor arkadaşım olabiliyor işte bu sebeble biz bir aileyiz artık.

Çekirdek ailemizi yani beni ve Güray'ı seviyorum, çoğalacağız işallah :)


15.02.2011

Hani...



Hani böyle iyi olmak için milyon tane sebeb vardır ama bir tane boktan şeye takılırsın


O boktan şeye takıldığın için kendine kızarsın .

Sonra kendine kızdığın için daha çok kızarsın

Hani bir sürü işin vardır ama içinden hiçbirşey yapmak gelmez

Herşeye amannn dersin
Herkesi terslersin
Kimse sana yaklaşmasın istersin ama bir yandan da ilgi beklersin

Ağlamaya ve hatta bağırmaya yer ararsın

İşte hepsi benim.....




11.02.2011

Sabah Sabah...


Sabah sabah Senem'cik nam-ı diğer Semy beni ağlattı ama mutluluktan ağlattı. Blog'una Tüten için diye bir resim koymuş evet yukarıdaki resim.


Senem bin teşekkür sana. Resmi görünce aklına geldiğim için. Üşenmeyip bu resmi yayınladığın için.


Hadi hadi bu fotoğraf gerçek olsun sen de gel Yolukar ailesini Eos'unla çek ;)
Senem gönlümden geçene iyi enerjinle destek olduğun için tekrar tekrar teşekkür. Sen beni mutlu ettin Allahta seni etsin
Tüten ben
Mutlucuk :)


10.02.2011

İzin Verelim

Resim der ki: Herkes mutluluk ister kimse acı istemez ama azıcık yağmur olmadan da gökkuşağı çıkmaz
Sahi hayat böyle mi? Sanırım böyle. Gökkuşağının olması için nasıl ki birazcık da olsa yağmur yağması gerekiyorsa arada bizim de gözyaşlarına izin vermemiz lazım kimbilir akacaklar ve arkasında gökkuşağı doğacak.
Tüten Ben
Gökkuşağındaki pembe

9.02.2011

Dietteyiz şekerim :)



Bayıldım bu söze! Türkçe'ye çevirirsem anlamı kalmayacak o yüzden çevirmiyorum.
Ve bu arada sevgilimle gurur duyuyorum. Adam aklına koyduğu şeyi mutlaka yapıyor elinden kaçan ile uçan bile kurtulmuyor. Ailece diete başladık. Nasıl azimli bir kocam var bir görseniz. Pizza diyorum 2 dilim ye birşey olmaz diyorum yok olmaz dietteyim ben diyor.
Ve biz kadınlar allahım neden ama neden erkekler kadar hızlı kilo veremiyoruz.

Hazır Ol: Büyük Bir Sır Veriyorum :)


Son yılların en büyük modası SIR. Herkes mutlu olmanın sırrı'nı veriyor birilerine. En çok satanlar listesinde mutlaka böyle bir kitap oluyor. Pardon ama bize şöyle öğretilmemiş miydi? 2 kişinin bildiği şey sır değildir. Ee milyonlara söylüyorsun sen işin sırrı mı kalıyor öyle olunca.


Üzgünüm bu gerçeği ben deşifre etmek istemezdim ama ortada sır mır yok arkadaşlar! Ah şu Amerikalı ve Avrupalılar ah şu kopyacı Türkler. Avrupalılar ama özellikle de Amerika'lılar neyi nasıl pazarlayacaklarını çok iyi biliyorlar. Secret kitabı en çok basılan kitaplardan biri oldu sonra ardı arkası kesilmedi.


Bu tip kitaplardan yaklaşık olarak 50-55 tane okudum. Kuantumundan tut da NLP'sine kadar aklınıza gelecek ne çok öğreti varsa mutlu olmayı öğreten, alışkanlıklardan kurtaran ve benzeri ve benzeri .


Hepsi farklı cümleler ve ifade biçimiyle ne diyorlar biliyor musunuz? Siz bilmeseniz de anneanneniz babaanneniz ve büyük babalarınız kesinlikle biliyorlar. Anadolu medeniyetinde büyümüş herkes biliyor aslında.


Hazır ol, dikkatttt açıklıyorum işte o büyük sırrı:


  1. Bir şeyi 40 kere söylersen olur

  2. İyi düşün iyi olsun

  3. Ne ekersen onu biçersin.

Evet sır dedikleri şey bu işte. Aynen böyle yemin ederim ki ne bir fazlası ne bir eksiği. Bu cümlelerin allanmış pullanmış halleri. Ama haklarını yiyemem bu bizim yıllardır duyduğumuz cümleleri Avrupalılar ve Amerikalılar sadece bir sisteme oturtuyorlar. Bilimsel verilerle destekliyorlar dahası kanıtlıyorlar bu cümleleri sonra da adı öğreti oluyor.


Yanlış anlamayın küçümsüyor veya dalga geçiyor değilim sadece ti'ye alarak anlatıyorum.


Kuantum öğretisinde mesela "Olumlama" diye birşey var. İşte olumlu cümleleri sürekli tekrarlıyorsun. Hatta cümleleri bile veriyor kitaplar sadece buna yönelik kitaplar bile var konu konu olumlala cümleleri yazılmış durumda. Ee yani özetle ne diyor: Birşeyi 40 kere söylersen olur. Evet 40 ve daha fazlasında hergün birşeyi tekrarlarsan inan ki olur sevgili olur. Çünkü enerji yayarsın. Hergün para üzerine olumlu cümleler söyleyin, örneğin parayı seviyorum deyin ben çok zenginim deyin para bana gelir deyin. Amaaa bak işte bu öğretiler ne söylüyor biliyor musun bizim daha önceden bilmediğimiz eğer diyor sen bunları söyler bir yandan da çok para beladır diye geçirirsen içinden para falan gelmez sana çünkü enerjini çatıştırırsın yaaa bak gördün mü büyük sırrı.


Sonra her düşüncenin bir enerji olduğundan mutlaka benzerini çekeceğinden bahsediyorlar. Yani annenden büyüklerinden mutlaka yavrucuğum iyi düşün iyi olsun cümlesini duymuşsundur. İşte bu da başka büyük bir sır. Ama tabii nasıl düşüneceğini anlatıyor bu öğretiler. Uygularsan kesinlikle senindir düşündüğün şey ;) Başına sürekli kötü birşeyler geliyorsa dur bir ne düşündüğüne bak hatta olmadı yaz ve gör bakalım sen hangi enerjiyi çekiyorsun hayatına.


Ve ne ekersen onu biçersin aslında yok bir farkı iyi düşün iyi olsundan. Birşeyi düşünmeye başladığımız zaman zihnimize tohum ekiyoruz ee insan patates tohumu ekip domates almayı beklememeli öyle değil mi? İşte başka büyük bir sır daha daaa daaannnnn. Nasıl tohum ekeceğini öğretiyorlar.


Bir başka büyük hatta kocaman bir sır var ki o da şu: Bir alışkanlığı değiştirmek için sadece 21 gün uğraşmanız gerekiyor evet aynen böyle. Dene ve gör. Bir alışkanlık nasıl değişir peki kesinlikle üzerine giderek değil yerine yenisini kurarak. Sen yenisini kurarken diğeri bana burda yer yok artık deyip çekip gidiyor ki bu doğru çok doğru.


Örnek ister misiniz? Diyelim ki yeme alışkanlığını değiştirmek istiyorsun. çikolata yemeyeyim demiyeceksin. Ben hep sağlıklı şeyler yiyeyim diyeceksin sürekli ama bunu hayal edeceksin. günde 40 kere söyleyeceksin aklında hep sağlıklı yemekler olacak 21 gün dayan bak bakalım canın bir daha çikolata çekecek mi :)


Bakın bu iyiliğimi unutmayın size hızlandırılmış kuantum eğitimi verdim :)


Alışkanlık


Resim der ki: Hergün aynı eski şey ama bugün değil. Herkes rutinin kölesi!
Alışkanlık diye birşey var mı sahi ? Yoksa alışkanlık sandığımız şeyin adı başka birşey mi? Ve biz alışkanlıktan mı üzerine düşünmeden alışkanlık işte deyip geçiyoruz.


Düşünüyorum da yıllar önce çok zevk aldığım şeylerden artık pek zevk almıyorum hatta bazılarından hiç hoşlanmıyorum. Zevk alacağımı hiç düşünmediğim şeylerde çok hoşuma gidebiliyor mesela. Buna büyümek mi diyoruz yoksa değişim mi? Yoksa kimine göre maymun iştahlı olmak mı bu durum.


Hep aynı şeyleri seven hiç değişmeyen insaları takdir mi ediyoruz çoğunlukta. Aferin hem de yıldızlı aferin alıp çizgilerini bozmamakla mı gurur duyulan kişiler oluyorlar. Yoksa kimimize göre bu durum korkaklık mı? Ve hatta gelişememek mi?


Bana kalırsa kendi çizdikleri çizginin dışına çıkmayan insanlar gelişmeyen insanlardır. Hep aynı şeyi yapmakta hiç değişilmediğinin göstergesidir. Ve araştırmalarda gösteriyor ki hep aynı şeyi yapan insanların bir süre sonra ciddi hastalıklara kapılma oranı çok yüksek örneğin alzheimer. Beyin hep yeni şeyler öğrenmek istiyor. Rutinin dışına çıkmak. İşte bu yüzden de sanıldığının aksine ezberlemek güzel birşey değil.


Bu soruların hepsi benim kendime de sorduğum ve genel olarak sorguladığım konular.


Uzun zaman düşündüm insanlar yıllarca bir insanı nasıl severler hep aynı insan gerçekten yıllarca çok sevmek hatta sevginin artması mümkün mü diye. Sonra anladım ki aslında hergün başka bir adamı/kadını sevmekteyiz hepimiz farketmesek de hergün değişiyoruz. Tabii bu gerçekten gelişebilen insanlar için. Nice ilişki kadın veya adamın hiç gelişmediğinden bitmiyor mu? Soruyorsun ne değişti de bitti ilişkiniz diye cevap bulamayınca kişi sıkıldım diyor. Aslında doğru cevap. Hiçbir şey değişmedi olmadı. Hiçbirşey değişmeyince sevgi azalıyor işte.

İşte bu sebeble aslında hergün yeni bir insan oluveriyoruz kendimiz bile farketmesek. Değişiyoruz ve kimimiz gelişiyoruz da. Fizik&beden olarak da değişimlere uğruyoruz ve işte aslında ilişkiler hergün bitebilir veya hergün çok daha artabilir.


Önemli olan terazide hangi kısmın ağır çektiği. Hergün teraziye birşeyler ekleniyor birşeyler çıkıyor. Veya hergün yeni değişik birşeyler eklenmeli ve tavsamış şeyler çıkmalı. Bazen sevdiğin insanı hiç alışık olmadığın bir şekilde görmek bile sevgiyi güzellik uykusundan uyandırıp aşkı ateşleyebiliyor veya tam tersi şaşırtabiliyor.


Yanılmak diye birşey yok, olmamalı. Sahi çok iyi tanıdığımızı sandığımız insanları tanıyor muyuz gerçekten? İyi veya kötü anlamda şaşırmıyoruz yıllarca süren ilişkilerde bile.


Bana kalırsa iyi alışkanlık diye bir şey yok. İyi birşeyi yıllarca yapmak bile kötü sonuçlar doğurabiliyor dolayısıyla bana kalırsa alışkanlık edinmekten uzak duralım yani siz isterseniz alışkanlık edinin ama ben uzak duruyorum :) Bence en iyisi hergün gelişmek ama büyük bir adımla ama küçük bir adımla.


Tüten ben

İşte öyle birşey



8.02.2011

Gece


Kısa bir süre sonra tekrardan hala olacağım. Bundan tam 6 sene önce Günçe Duru ile ilk kez tattım hala duygusunu ve tadından yenmediğine karar verdim. Onu düşündüğümde göğsümün tam ortası sızlıyor ona sarıldığımda içime sokasım geliyor. Uyurken nefesini dinlemek.. bunlar gerçekten eşşiz ve özel şeyler. İnsan yiğenini bunca sevince çocuğunu kimbilir nasıl sever diye düşünüyorum.


Hal böyle olunca ikinci bir kez hala olacağımı bazen unutuyorum. Ne zaman Zerrin'i görüyorum o zaman hatırlıyorum tekrardan hala olacağımı. Henüz yeni bebek ile aramda hiçbir bağ yok. Açıkcası bazen düşünüyorum Günçe'yi sevdiğim kadar sevebilir miyim diye. Üstelik bu sefer ki bebiş erkek. Bakalım görünce, kokusunu içime çekince göz göze gelince eminim onunla da aramızda bir bağ kurulacak ama şunu biliyorum ki Günçe'nin yeri hep bir başka olacak gönlümde. Sahi şu insanoğlunun özellikle de kadınların gönlü ne geniş oluyor ne çok sevgiyi birbirine çarpttırmadan gönüllerinde yaşatıyor kadınlar.


Ve bilin bakalım Günçe Duru kardeşi için hangi ismi istiyor. Gece. duyduğumuzda hepimiz şaşırmıştık ses benzerliği var diye istiyor sanmıştık. Ama Günçe çok ısrarlı çıktı illa da ismi Gece olsun diye. Hatta ben dedim ki; Günçe bak adı Gece olursa bu çocuğun gündüzü nerde derler ablası da sen olduğuna göre senin adında Gündüz oluverir. Yok inanmadı daha doğrusu yemedi diyelim.


Sonra birgün annem yani babaannesi soruyor: "Sen ne düşünerek Gece ismini istiyorsun kızım"

Günçe Duru: "Babaannecim gece oldu mu ailece bir arada oluruz. Gece demek ailenin bir arada olduğu zaman demek. Yemek yeriz, oyun oynarız ve uyuruz ailece"


Bu açıklamayı duyunca kalakaldık. Gece'ye böyle bir anlam yüklemek ve daha şimdiden kardeşini böyle sahiplenmek bence müthiş özel ve çok anlamlı birşey. Güray bu lafın üzerine Gece ismi koyulur diyor. Sanırım koymayacaklar ama bence kardeşi daima Günçe'nin gecesi olacak.


Kardeşlik bazen tıpkı yukardaki resim gibi ama yine de insanın kardeşi olması pek bir güzel.


Bu yazıyı yazarken yine canım anne karnından çıkmış tazecik bebek çekti. Olsa da yesek ;)


Tuten ben

Gece'nin halası


Merak edene not: Minnak gelmiyor herhalde. Keyfi bilir. Biz buradayız gelen gelir gelmeyenin canı saolsun.

7.02.2011

Yüzük


Bence yüzük takmak güzel birşey. Lakin sevgilim evlilik yüzüğü takmak istemeyince bizim aynısının tıpkısından yüzüğümüz olmadı.


Ama evlilik yüzüğünün sol parmağa takılma hikayesi bile beni etkiliyor.


İnsanın daima aklında ve yüreğinde sevdiği insan dursada parmağına bakıp onu anımsamak gülümsemek bence çok güzel.


Lakin işte bizim yüzüğümüz yok. Ne o ne ben takmıyoruz. Ama takalım dese sevgili memnuniyetle takarım.


Bir süredir parmağımda bu yüzüğü taşıyorum. Bence hayatımın özeti bu yüzükte gizli. Ne tek taş ne pırlanta ne de başka paha biçilmez yüzük niyeyse şu 2 kuruşluk yüzük bana bambaşka hissettiriyor.


Not: Resmi uyurken çeken sevgiliye bin teşekkür

Kahlo'dan...


Haftasonu Kahlo sergisindeydik. Bilin bakalım beni en çok hangi resim etkiledi. Bir kadının bebeğini veya fetüsunu veya cenini kaybedişini daha iyi ne anlatabilir ki.


Bastırıp jinekologlara hediye edilmeli bence böylece düşük yapmış kadının duygularını daha iyi anlayabilirler.


4.02.2011

Hazır mısınız?

Hadi bakalım haftasonuna hazır mıyız? Biz hazırız, sevgilimle güzel bir haftasonu geçireceğiz. Kimbilir belki 2'yken 3 olduğumuzu öğreneceğiz (takıntılı mısın kızım sen dediğinizi duyar gibiyim evet öyleyim :))
Belki öğrenmeyeceğiz PMS sendromlu biriyle haftasonu geçirecek kocacık napalım önümüzdeki maçlara bakacağız artık :) Hem gelen kazanır eğlenceye katılır gelmeyen kaybeder bize bişeycik olmaz ;)


Siz Nerede Arıyordunuz?


Evet mutluluk orada her birimizin avucunun içinde duruyor aslında. Bazen açıp da elimize bakmıyoruz bazen de ellerimizi öyle güçlü bir sıkıyoruz ki mutluluk buruşuyor ve hatta bazen yırtılıyor.


Eğer insan sağlıkla nefes alıyorsa ve huzurluysa hayatında herşey vardır aslında ve o herşey istediği her neyse aslında avuçlarının tam içindedir bazen görünmezdir sadece dokunmamızı bekliyordur canlanmak için o kadar.


İnanmıyor musun buna? Denemesi bedava ama ön yargısız saf arzu haliyle demelisin bunu. Saf Arzu hali demek birşeyi beklentisiz istemek demek sonucunu kafanda belirlememek demek ve güçlü inanç demek.


Tüten ben

Avucunudakilere dokunabilen

Yummyyyy



Ay olsa da yesek canım çekti bak şimdi :)

Üzgünüm sizi bir müddet böyle yazılarla boğacağım çünkü kuantum düşünce tarzı der ki; istediğiniz şeye odaklanın ve hergün minikte olsa bir adım adın. Hayır biz sevgiliyle eğlenceli adımlar atıyoruz da odağımı hiç değiştirmemem gerekiyor ;)

Minnakkk bu ay gelmeyecek gibi gözüküyorsun ama hiç de belli olmaz değil mi? PMS olana kadar umut kesilmez :) Ben hatırlatayım yine de; seni istiyoruz ve 4 gözle bekliyoruz canım benim :)

Tüten ben

Arzu hal

3.02.2011

Meselaaaa...



Mesela şu baş dönmelerimin ve hafif bulantının nedeni hamilelikmiş.
Mesela sürekli acıkmam rejimden değil de hamileliktenmiş.
Mesela çok rahat bir hamilelik geçiriyormuşum. Sadece 9 kilo alıyormuşum
Mesela doğumdan sonra daha hastaneden çıkarken 9 kilonun 6 kilosu gidiyormuş
Mesela bebeğin ilk günden uyku düzeni varmış.
Mesela biz çocukla hiç zorlanmadan gezip tozuyormuşuz.
Mesela ben çalışmaya dönmüyormuşum çünkü zengin olmuşuz bile çocuk kısmetiyle gelir ya
Mesela foto cafe'yi açmışız.
Mesela kocam geceleri bebeğe kalkıyormuş.

Tamam ya tamam mesela dedim ya :)

Tüten ben
mesela ;)

Dünyanın Yükünü Taşımak


Neden hep kadınlar böyle dünyanın yükünü üzerinde taşımalı. Defne gitti tartışmalar bitmedi. Ölen bir erkek olsaydı böyle olur muydu düşünmekteyim. Bazı insanların içlerinden geçirdiğini ama dile getirmediğini düşünüyorum ölümü hakettiğini söylüyorlar gözleriyle, ses tonlarıyla neden çünkü evli, anne ama gecenin hatta sabahın köründe kocasından bir başka adamın evinde ve hatta yatağında.

Evliliklerinin nasıl olduğunu biliyor muyuz? Veya kocasının aynı saatlerde nerede olduğunu? Bir başkasının koynunda olup olmadığını? Kimbilir belki birkaç gün önce boşanmaya karar vermişlerdi veya bir kaç ay önce kocasının onun aldattığını öğrendi.

Veya bunların hiçbiri olmadı ama kocasının sevgisini artık hissedemiyordu veya kendi sevgisi bitmişti ve bunu dürüstlükle kocasını söyledi.
Böylese bile yaptığı şey doğrudur demiyorum. Defne'nin davranışını kendimce haklı çıkarmaya çalışmıyorum sadece olaya her açıdan bakmaya çalışıyorum.


Veya D şıkkı HİÇBİRİ." Ahlaksızdı" O gece kocasını aldattı. Yaptığı yanlıştı diyelim. Şahsi fikrimi de açıklayabilirim. Evet ben de evli ve 2 yaşında çocuk sahibi bir kadının gece yarısı başka bir adamın evinde bu en yakın arkadaşı bile olabilir doğru bulmuyorum! Ama bu benim doğrum rahmetlinin değil. Ve doğru bulmadığım birşeyi herhangi biri yaptığında ve sonrasında başına kötü birşey geldiğinde ki başına kötü birşey değil ÖLÜM gelmiş. Doğru birşey yapmadı sonucu bu oldu demiyorum, DİYEMİYORUM, vicdanım el vermiyor çünkü.

Bir düşünün sevdiğiniz biri diyelim ki evladınız doğru birşey yapmadığında mesela kokain kullandı diyelim ölmesini doğal karşılayabilir misiniz!! Haketti diyebilir misiniz? Diyebilen varsa insan diyemiyorum üzgünüm. Yine geçen akşam izlediğimiz o Tavşan Deliği filminde Nicole'un annesi de oğlunu 30 yaşında eroin krizi sonucu kaybediyor. Nicole'u anladığını söylüyor abin öldüğünde ben de diye başlıyor cümlelerine ve Nicole bir gün patlıyor: "Anne 3 yaşında araba kazasında ölen bir çocuk ile 30 yaşında eroin komasına girerek ölen birini karşılaştıramazsın"
Anne: "Ama o yine de benim oğlumdu"

İşte bu kadar basit! Bir insan ne hata yapıyor olursa olsun konu Defne ise Defne bir evlattı Defne bir anneydi yok kimse bunu haketmez.

Lütfen ölümlüler olarak ve bizlerde ne zaman öleceğimizi bilmeyenler olarak kul hakkı denilen şeyin yegane önemli birşey olduğunu daima hatırlayalım. Ölünün arkasından böyle konuşmayalım.

Yanlış yapan insanlar ölümü haketmez! Doğru yapan insanlar da ölüyor bunu daima hatırlayalım! Allahın işine takdirine karışmayalım! Biz kimiz ki yargılıyoruz kimiz sahi!

Tüten ben
Şaşkın

2.02.2011

Arapsaçı

Bugün diyecek bir söz yok. Defne Joy öldü. Hayatta herşeyin bir nedeni var bilemediğimiz anlamlandıramadığımız ve hatta kızdığımız! Ölüm hissettiklerimizi arapsaçına çeviren birşey bana kalırsa.

Dün akşam bir film seyrettik. Nicole kidman'ın Tavşan Deliği diye. Çocuklarını 3 yaşında kaybeden bir çift var. Grup terapisine gidiyorlar. Ve orada aynı durumda olan çiftlerden biri diyor ki "Tanrının bir meleğe ihtiyacı vardı ve kızımızı aldı" Nicole Kidman sinirleniyor. Tanrı değil mi, bir meleğe ihtiyacı olduğunda onu yaratabilir almak yerine! Doğru söylüyor. Bu açıklamalara ben de sinirleniyorum. Melek oldu, Allah sevdiği kulunu yanına alırmış ne yani geriye kalanlar kötü kul mu? Ve evet Allahın meleğe ihtiyacı olursa bunu yaratır zaten. Bunlar insanların kendilerini avutma biçimi iyi geliyorsa sakıncası yok elbet.

Hayatta herşey görüğümüz gibi değil ve herşeyin hayırlı bir nedeni var bilemesek de anlamasak da ve ve hatta kızsak da insan olmak gerçekten zor çok zor! Sırf bu nedenle çocuk yapmayı milyon kez düşünüp milyon kez vazgeçip milyon kez deli gibi istedim.

Hala Defne'nin ölümüyle ilgili düşünmekteyim ve gerçekten inanamaktayım. Almamız gerken dersleri, ölüm nedir aslında onu ve daha birçok şeyi düşünüp duruyorum.
Ama düşündükçe gözlerimi dolduran işte beni arapsaçına çeviren birşey var ki o da 2 yaşındaki kıvırcık, Can. Annesi adını nasıl da vermiş CAN!

Allahtan Defneye rahmet dilerim yakınlarına da sabır ihsan eylesin. Allahın biliyorum ki sen insana hayırsız birşey vermezsin lütfen o minik bebeğin kalbini nurlandır!

1.02.2011

Konumuz: Tahammülsüzlük& Sınırsız Eleştiri

(Hani çocukken tahtaya konumuz yazardı ya öğretmen veya sınıf başkanı aklıma geldi bir anda başlığı da böyle yaptım :))

Evlilik lokomotifine bebek eklemek isteyince anne&çocuk bloglarını da takip eder oldum ve bir süre sonra tahammülsüzlük, sınırsız ve hatta densiz eleştirinin ne demek olduğunu daha da iyi anladım.

Emzirenler emzirmeyenlere emzirmeyenlerin bir kısmı (evet gerçekten çoğu emzirmeyen anne kesinlikle çok daha esnek) emzirenlere saldırır halde. En baba konulardan biri bu.
Herkes anne ama herkes birbirini eleştirmekte. Bir kesim var ki anneliği tornodan çıkma birşey sanıyor. Kitapta ne yazıyorsa aynen uyguluyor ve böylece harika bir anne olduğunu sanıveriyor. Veya doktor ne söylediyse o üzerine düşünmek kendini ve dahası en önemlisi bebeğini dinlemek yok. Doktor söyledi yapılacak. Kitapta yazıyor uygulanacak!

Konunun başlığının hiçbir önemi yok aslında biliyor musunuz? Acaba bu kavga gürültünün içinde olanlar durup bir düşünüyorlar mı biz ne yapıyoruz diye! Konu ne emzirmek ne emzirmemek bana kalırsa konu farklı olana tahammül edememek, konu eleştirildiğinde çok bozulmak ama başkasını densizce sınırsızca eleştirebilme hakkını kendinde görmek! Şaşıp kalıyorum ben bu durumda. Yahu hepiniz annesiniz hepiniz kadınsınız bu ne hal demek geliyor içimden de sen ne anlarsın be kadın diyecekler diye veya kendimi lüsumsuz ve sonuçsuz kalacak bir tartışmanın içinde bulmamak adına susuyorum. Çünkü benim derdim gerçekten bu tahammülsüzlük. Ee bir de kadın gücü diye birşey varken bu kadın gücünün çoğunlukla heba olmasına üzülüyorum. Çok güzel örnekler de var elbet örneğin Tanya'nın başlattığı Leo Mio gibi. Veya Emizrme Reformu gibi.

Tanya demişken. Tanya bayıldığım anne örneklerinden biri. Mesela kendisi Aliş'ini emzirmeyi tercih etmemiş ama anne sütünden de mahrum etmemiş sütünü sağmış ve vermiş.
Ve soğru hatırlıyorsam emzirmediği için eleştirilere de maruz kalmış. Bir çok hikaye okuyoruz arada bizzat bildiklerim de var emzirdiği için evet sırf bu sebebten depresyona girenler çocuğu ile arasında sevgi bağını kuramayanlar. Ve lütfen şunu hep hatırlayalım bedenimizin orkestra şefleri hormonlardır. Ve sanıldığının aksine emzirirken o müthiş duyguyu yaşadığını söyleyen kadınlar bunu kendi kendilerine başarmıyorlar bunu hormonları sayesinde başarıyorlar. Bazı kadın var ki bu hormonu salgılamıyor veya salgılanan hormon ona mutluluk vermiyor.

Emzirmek yerine bebeğine sütünü sağarak veren kadınlar daha az mı anne? Gerçekten böyle düşünülmesini anlayamıyorum. Yahu bir kere sağmak sanırım emzirmekten daha zahmetli birşey olmalı. Pompayı hazırla sağ, uğraş dur. Oysa emzirirken hele de bir kere öğrendiysen tamadır daya bebeği memeye arada işini bile hallet. Nedir yani bu tahammülsüzlük kaldı ki kim bu eleştirenlere bu hakkı veriyor. Herkes kendi çocuğunu annesi ve kimsenin kimsenin anneliğini eleştirmeye hakkı olmadığını düşünüyorum.

Tanya demişken, emzirmediği için eleştirilen bu kadın Aliş için kağıt bez kullanmak yerine organik bez kullanmış biri. Yani bezler yıkanıyor kurutuluyor ve tekrardan kullanılıyor. Tanya bunu çevre bilinci bebeğinin sağlığı için yapmış (evet o kağıt bezler dünyanın kansorejeninin içeriyor ve çevrenin de içine ediyor) O emziren annelerin için de kaç tanesi acaba kağıt bez yerine böylesi bir uğraşın içersine girerdi merak ederim. Neden Tanya ve benzer anneler bu yönleriyle daha ses getirecek biçimde övülmüyorlar. Neden anne&çocuk bloglarının ve platformalarının yegane konusu kim daha iyi anne üzerine kurulu? Neden beylik emzirmek emzirmemek sorularının dışında bu kağıt bez olayına değinilmiyor mesela! Neden mi çünkü tahammülü yok insanların da o yüzden. Eleştiri hep kötü birşey sanılır da o yüzden.

Diyeceğim o ki, sanal alem bazen gerçekten çok alem.

Allah herkese tahammül gücü ve eleştiri adabı versin. amin :)

Tüten ben
Oh be rahatladım

Kutlama


Şuan okumakta olduğunuz yazı benim 100. yazım. Adettendir 100. yazı kutlanır ben de kutlayayım dedim. Gönül isterdi ki ben de 100. yazı için bir çekiliş yapayım sevgili okurlarıma hediye yollayayım amma velakin elimden hiçbirşey gelmez benim ne agurimu biliyorum ne dikişi dikmekten anlarım ne de craft işlerinden. Size ancak bu yazıyı hediye edebilirim ve bir de iyi dileklerimi. Dualarımın da hani kabul olur çoğunlukla isterseniz ısmarlayın sizin için de dua edeyim ;)

100. yazıya kadar beni okuyan, yorum bırakan, derdime üzülen iyi niyetlerini sunan, sevincime gerçekten sevinen herkese kocaman bir teşekkür!.

Evlilik hazırlıkları sırasında açmıştım bu blogu ve hatta bir Eylül günü bu blog kapanacak demiştim ama kapanamadı. Sevdim böyle yazmayı ;) Evlilik hazırlıkları bitti ama evlilik hayat devam ediyor dedim ve yazmaya devam ettim.

Hani o meşhur söz var ya yerinde kullanıldımı çok şahane oluyor işte bence tam da yeri: "Paylaşmak güzeldir"

Tüten Ben
Blogger mı ne