26.08.2011

Delireceğim! (Kişisel Not)

Bir yere yazmam lazımdı şuan şu öfke patlamasının bana zarar vermemesi için yazmam lazım. Twitter'daki 140 karakter bana yetmediğine göre hani twitter dalga geçiyor ya "you should be more smart diye" Daha akıllı olmalıymışız kendimizi 140 karakterle ifade edebilmek için yok kardeşim ben de o akıl yok!

Bu kişisel notu okumak zorunda bıraktığım için sizi üzgünüm.

Delireceğim gerçekten! İş hayatından öylesi sıkıldım öylesi sıtkım sıyrıldı ki bugün dedim ki; şeytan diyor ki doğum iznine bugün çık bir daha da DÖNME!. Herkes birbirinin üzerine iş yıkıyor. Kimse işini yapmıyor, yahu boktan bir IBAN numarasını muhasebeden öğrenmek için 12 mail 4 telefon trafiği yaşıyoruz burada. Alt tarafı bilgisayarında tek bir tuşa basacak zat-ı muhterem. Yok ama bir eşşek var şirkette adı Tüten. Herşeyi yapari herkese yardım eder. Sonrada yıl sonunda performans görüşmelerinde omzuna eşşek armasını takarlar!!!

Şu Kadir gününde Allaha ettiğim duaların içinde şu var: Allahım yüce rabbim sen evladıma kavuştuktan sonra bize her anlamda zenginlik yaşat. Dimağımı aç şu iş dışında yapabileceğim para kazanabileceğim araçları görmeme vesile ol. Gönlüm ve dimağım her zaman açık olsun senin yolundan çıkmasın yarabbim.

Bitti :) ohh rahatladım da bir nebze :)

24.08.2011

Sahi Nedir Annelik?


Annelik konusu kadının kadına düşman olduğun bir başka kanıtı daha. Çoğunlukla kadınlar birbirinin anneliğini eleştiriyor hem de ne eleştirme.
Mesela çocuğun uslu mu, güzel mi yemek yiyor, uyuyor mu, söz mü dinliyor o zaman sen annelik nedir bilmezsin sen tam anlamıyla anne değilsindir. Kolaydır senin işin.
Eğer çocuğun zor çocuksa o zaman annesin işte. Bir de bu anneler kümeleşmiş durumda zinhar içlerine uslu çocuk annelerini almıyorlar. Zavallı uslu çocuk anneleri ama ama benim çocuğum da diş çıkarırken çok ateşlenmişti deyiveriyor. Birazcık yaramazlık yaparsa o uslu çocuk günlerce anlatıyor. Çocuğun iyi yiyen iyi uyuyan uslu bir çocuk olduğunu söylemekten çekiniyor;çünkü böyle anneler doğal olarak kendini kötü hissediyor, dışlanmış hissediyor.

Çalışmayıp çocuğuna bakmayı tercih eden annelerin bazıları çalışan anneleri eleştirir eh para için çalışacaksa anne o zaman da acır. Hatta haftasonu annesi yakıştırmaları bile yapılıyor çalışan annelere. Çalışan anneler yorulur ama asla evde çocuk bakan kadar yorulmuyordur. Bakıcısı vardır ya evden uzaktır ya tam anlamıyla anne değildir işte. Çalışan anneler de bu sefer kümeleşir ve anneliklerini savunma gereği duyarlar. Yahuu ne yorucu bir şey anne olmak kadın olmak böylesi bir platformda. Siz böyle şeyleri hiç erkekler arasında gördünüz mü? Çok sehayat eden bir babayı memur bir babanın eleştirdiğini gördünüz mü mesela? Aaa ama öyle babalık omaz bak evden 8:00'de çıkacasın 18:00'de döneceksin budur babalık bak gibi !

Oooo daha neler neler.... Kadınlar birbirlerine hayatı kesinlikle zorlaştırıyorlar!


Bir kadın bir anne tüm içtenliğinde hem de kendi blogunda kendine ait bir mecrada emzirmekten hoşlanmadığını söylüyor. Hoppp diğer anneler, kadınlar saldırıya geçiyor. Vayy efendim nasıl olurda emzirmeyi sevmez nasıl olurda çocuğunu emzirmez. Yahu size ne? Emzirmek bir kriter midir sahi anne olmak konusunda. O anne emzirmiyordur ama sizin yapmadığınız başka bir şeyi yapıyordur bilebilir misin?

Nedir anne olmanın kriterleri? Bu bahsettiğim tipte annelerin beylik kriterleri var. Liste çok uzun ve şayet bir anne bu kritelerden tek bir tanesine bile uymuyorsa tamam yandı bitti.

Bir çok baba da artık blog tutuyor. Ben takip ettiğim babaların bloglarının hiçbirinde böyle birşey görmedim. Yani bir babanın diğer bir babayı eleştirdiğini. Babaların kümeleşip, kriterler belirleyip sonrada diğer babaları dışladığını veya konu yaptığını. Babalar oturup kendi deneyimlerinden bahsediyorlar sadece evet SADECE bundan bahsediyorlar.

Neden biz kadınlar bunu yapamıyoruz. Yaratılıştan mı? Sanmıyorum. Kadın olmanın ruhu böyle birşey mi? Yine sanmıyorum. Anlam veremiyorum gerçekten. Neden anneler yine anne olanları bunca eleştiriyor. Anne olmak daha merhametli yapmaz mı bir kadını daha insan yapmaz mı daha empatik yapmaz mı? Yok yapmıyor sanırım gerçekten yapmıyor. Herkes kendini en bi anne sanıyor ve kendi gibi olmayan diğer anneleri de düşünmeden son derece kırıcı bir biçimde eleştiriyor.

Bir de şunu anlamıyorum. Yılın annesini seçme. Nedense yılın annesi genellikle çocuğu hasta olan veya zor koşullarda çocuğunu okutan bir anneye verilir. Bu annelerin işleri çok zor eli öpülesi takdir edilesi insanlar, anneler peki neden bunun dışında hiç kimse yılın annesi seçilemiyor. Neden anne olmanın derecesi hep yaşanılan zorluklarla değerlendiriliyor. Yahu anne olmayı geçtim insan gibi insan olmak bile zorken bu hayatta.

Hiçbir anneyi eleştirmem ben hiçbir anlamda hiçbir konuda. (Bazı konular vardır anneliği kapsar ama daha geniştir sağlıksız insanlar vardır dolayısıyla sağlıksız anne olurlar. Aşırı dozda alkol, sigara ve benzerlerini kullananlar gibi. Dayak, canilik, taciz vb olduğu. Ben bu yazıda sadece sağlıklı insanlardan ve sağlıklı annelerden bahsediyorum)

Bana kalırsa anneliğin hiçbir kriteri yoktur. Herkes kendi kadar annedir ve kendi evladının annesidir. Benim için de en önemlisi evladımın ne düşündüğüdür. Bizlerden evladımızın ne beklediği ne istediği önemli bana kalırsa. Ben hep şöyle dua ediyorum. Oğlum büyüdğünde bir gün bile anneliğimi sorgulamasın. Bana sen dünyanın en iyi annesisin desin dahası bunu hissettirsin daha ne isterim.

Sahi nedir annelik?

Hikaye

Yazmayı her zaman konuşmaya tercih eden biri oldum ben. Kendimi yazıyla ifade etmek bana hep daha yakın oldu. Telefonlarda susan ben maillerde sayfalarca konuştum. Yazar olmak istedim en çok. Hatta bunun için eğitim bile aldım. Aldığım eğitim sırasında yazarlığa duyduğum saydı daha da arttı. Yazarlığın da bir matematiği vardı işte işin içine matematik girdi mi Tüten orada yoktur. Matematik benim hep korkulu rüyam oldu. Yakınlarım haricinde pek kimse bilmez 3 basamaklı sayılardan sonrasını okumakta bile zorlanırım abuk subuk sorularım vardır matematik üzerine. Yoo yoo gerizekalı değilim :) Üniversite sınavlarına hazırlanırken hep saygıyla andığım ve anacağım Eren Omay'dan bir matematik profesöründen ders alıyordum amacım zaten klasik bir bölüme girmek değil ilk sınavı geçmekti hedefim belliydi ben Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği okuyacak sonra da gazetelerde dergilerde yazacaktım evet hep yazacaktım ama bu hedef için o saçma sapan ilk öss sınavını geçmem bunun için de 10 tane matematik sorusu yapmam gerekiyordu. Hocam bana 10 soruluk ders verin lütfen dedim. Eren bey aynı zamanda Felsefe bölümünde de hocaydı dersi bırakır felsefe konularından konuşurduk kitap alışverişinde bulunurduk. Garipsin derdi bana kapatmışsın tüm kapılarını matematiğe oysaki matematik zekan var senin derdi. İltifat kabul ederdim bunu, içmden derdim ki hala parmak hesabıyla 5'den 3 çıkaran birinde matematik zekası ne arar be hocam.

Matematiğe tamamen kapatmam kendimi öğretmen hatasıdır. İlkokul 2. sınıfta tek bir sınavdan 2 aldığım için matematik öğretmenimiz adını bile hatırlarım Zeynep hanımefendisi sınıftaki 4 sırayı ayrımıştı; iyiler, kötüler ve neredeyse gerzekler. Bilin bakalım ben hangi sırada oturdum tek bir sınavdan 2 aldım diye hem de ilkokul 2'de gerzekler sırasında tabii ki. Ve bu olay özel bir kolejde oldu bu arada. İşte öğretmenin önemi. O gün matematiğe küstüm ben.

Neyse hikayenin bu uzun kısmından sonra;
Hep hikayeler yazdım ben. Bazıları yayınlandı bazıları hep ben de gizli kaldı. Sonra Güray'a aşık oldum ben. O aşk beni yazmaya daha da itti. Tüm hikayelerimi Güray'a yazmaya başladım. Artık eskisi gibi yazmıyorum belki diyorum oğlum yazdırır bana yeniden.

Aşağıdaki hikaye ise Güray'a yazmış olduğum bir hikaye denemesi bir 7-8 yıl önce yazılmış. Sabah eski dosyaların içinde buldum. Buyrun okuyun belki seversiniz..
***********************************************************************************
111. KM
İçimdeki nehirde karşılaştığım en güzel yol’a

Bir yol kalmıştı seninle aramda 111 km’lik bir yol... hiç bilmiyordum ki öğretmemişlerdi ki birbirine 111 km uzaklıkla olan iki paralel asla keşismez. Sen öğretmiştin bana paralellerin birbirine 111 km uzaklıkla durduğunu ve asla keşismediklerini... Oysa ben yola çıkarken bu gerçeği bilmiyordum ve belki bilmediğim için sana ulaşacaktım... Çünkü son bir km kalmıştı seninle aramda. Senin için küçük belki ama benim için tanımlanamaz bir mesafe....

Yolumda ilerlerken ilk gözlerinin derinliğiyle karşılaştım. Gözlerin denizlerin mavisi değildi belki. Ama gene de dibi gözüküyordu gözlerinin. Yüksek bir uçurumdan denizin dibini görmek gibiydi gözlerine bakmak....Gözlerine bakarken zaman anlamını yitirdi. Zaman sen oldun sanki. Çünkü an’lar, saat’ler, gün’ler, ay’lar gitmeler ve kalmalar sen olmaya başlamıştın.

Sonra sözlerinle karşılaştım o yolda. Özellikle yaşam adına söylediklerin geliyor aklıma.... Duvarını sımsıkı sarmış bir sarmışık gibiydi sözlerin. Üzerinde üzümleri olan bir sarmaşık... Ne koparmaya kıyabildim ne de şarap yapmaya.... ellerimi gezdirmeye başladım o sımsıkı sarmaşıkta... ellerim dalların arasındayken dokundun bana... Kıvılcımken alev aldım....Alevim yangınım oldu sonra.... Beraber dinlediğimiz bir şarkının sözünde hatırladım bu anı.... “kalbim yangın yeri gel kurtar beni senden akşam vakti dolaştım sokaklarda......”

Bir yola çıkmıştım durmam gereken duraklarda vardı ama duramadım senden başka bir yerde duramadım. Yoruldum ve yordum. İlerlediğim yolu’da yordum ben... Ama sen ucuca ekledin tüm yolları uzattıkça uzattın ilerlememi sağladın o yolda... tam işte şimdi çıkmaz sokak girilmez sokak işaretini göreceğim diye korkarken bir yol daha ekledin yollara... Sen ustaydın ve ben çırak olma konusunda beceriksizdim... 111km’nin uzunluğu ürküttü beni... Yollar bana eklenmeye başladı... ama sen mücadelenden hiç vazgeçmedin.... İnatçı bir adamsın sen....

Yolda ilerlerken yitiriyordum birşeyleri ama yitirdiklerimden daha fazlası ekleniyordu her km’de ve ben ulaşılmaz olan 111. km ulaşıp seni bana ekleme hevesindeydim... Ve ben içten içe bilirdim ki seninle çıkılan bir yolculuk bilinmeze sonsuzluğa idi.... Bir başkası belki sen bile o yola baktığında dolambaçları görürdün, sapakları ama inan ki dümdüz bir yoldu orası... Dümdüz olduğu için saklanamıyordum ben.... Şehvetimi, kıskançlığımı, özlemimi, seni kaybetme korkumu saklayamıyordum bu yolda ben... Gözgöze geldiğimizde bu yolda unuturduk zaten saklanmaları kapkara bir yolda pembe bulutlara ulaşmak gibi birşeydi bu....

Hala ilerliyorum ve bu yol biter mi bilmiyorum... Bittiğinde sen de bir başka şarkının bir başka kıtasında bu anı hatırlar mısın? “Yokluğun yol yol olsa uzasa unutmam seni/ gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri/ Gitme gitme el olursun sevdiğim incitir beni”.... 111. km’yi kendime hedeflediğimde çoktan sonunu yazmış oluyorum bu hikayenin ama ben seninle yeniden yazmaya hazırım... yüreğimi yüreğine katmış ilerliyorum....

Ve bu yolda en bilindik sözle soluklanıyorum... Seni Seviyorum.

Tüten Ç



23.08.2011

Gerekli mi?




Malumunuz doğumum yakın eğer oğlum zamanını beklerse 7 hafta sonra içimden çıkıp içimizde olacak.


İlk başlarda hastane odası süsleme, bebek şekeri hazırlama ve buna benzer detaylar konusunda çok heyvesliydim ve araştırmacı ruhum bu konuda da yerinde durmadı. Yine bir çok web sitesi ve blogla tanıştım. Araştırdım, listeler oluşturdum vb.


Zamanla hevesim geçti. Kocamın bu konuda hiçbir hevesi ve isteği olmamasının da etkisi oldu. Düşündükçe saçma da gelmeye başladı. Aman demeye başladım. Elbette fiyat araştırmaları da beni caydırdı hastane odası süsleme parasına bebeğin ciddi ihtiyaçları karşılabilirken...


Ama bir yandan da düşünüyorum sonradan pişman olur muyum diye? Ve biliyorum bebeğe hiçbir faydası yok. Veya eminim ilerde aa anne neden benim doğumumda bir odayı süsletmediniz yazıklar olsun size kuru kuru çikolata mı dağıttınız demeyecektir. Sorgulayan çocuk var mı bunu? :)


Bir yandan da ilk bebeğin bu senin biraz da özensen iyi olmaz mı diyorum ama ne bileyim. Özen de böyle şeylerle olmaz öyle değil mi?



Siz ne dersiniz? Ayıplar mısınız beni hiçbirşey yapmazsam :) Tek yapacağım şey yukarıdaki gibi bir kapı süsü olacak evimizdeki odasını da süsleyecek olan...

18.08.2011

Son Günlerde

Pazar günü velet içimde hiç durmadı bütün gün hareket halindeydi. Akşam olunca ben de başladı bir sancı bir baskı hali ve velet hala hiç durmadan hareket halinde. Ne oturabiliyorum ne yatabiliyorum ne de neredeyse nefes alabiliyorum. Doktoru her durumda aramayı sevenlerden değilim, bana garip geliyor. Koca kişisine göre de doktor 7/24 aranabilecek biri, çekinmeye gerek yok. Akşam geç saatte bu anlattıklarımda hiçbir değişiklik olmayınca aradık DR'u. Hemen bizim hastanenin sana yakın olan şubesine git ve NST çektir haberleşelim erken doğum olmasın dedi.

Atladık arabaya gittik. NST'ye girmeyi istiyordum çünkü NST demek bebeğin kalp atışlarını duymak demek ama bu vesileyle girmeyi hiç istememiştim. Gittik şubeye (bu arada artık hastanelerde tıpkı bankalar gibi şubeleri var ne komik değil mi) Nöbetçi doktor önce ultrasonografi yaptı ve herşeyi normal buldu, NST göndermeden önce de idrar tahlili istedi. NST normal çıktı ehhsancımlarım 40-60 arasındaydı ama düzenli değildi DR normal dedi.
İdrar testimin sonucunu aldık o an kafam basmadı DR bey dedi ki iltihap var aa nerede yazıyor dedim işte 3-5 epidel hücre dedi oysa bu her idrar tahlinin altında yazan birşey bunu biliyordum. Antiboyitik yazdı ve bir de Magnezum bu arada DR'uma her gidişimde Magnezyum kullanayım mı dedim bacağında kramp var mı uyuşma var mı diye sordu yoo dedim o zaman gerek yok dedi. Bu adam bu soruları sormadı bile.

Neyse bindik arabaya kocam DR'u arayalım dedi her zamanki gibi. Aradık, ne antibiotiği yahuu sakın içme dedi. Git dinlen haberleşelim dedi.

Bundan sonra maceranın geri kalan kısmını yazmayacağım. Üzerinde durmak istediğim nokta; Doktorun birinin söylediğini diğer doktor çürütüyor. Daha öncede yazmıştım, doktorların arasındaki ilişkiyi malesef kuaförlerin arasındaki ilişkiye benzetiyorum. Aaaa şekerim o boya olmaz sana kim kesti saçını bak burası yamuk sana sarı gider aa olur mu balyaj lazım sana kızıl gibi.

Aynı kurumun doktorunun biri antibiotik iç diyor çok lüzümsuz yere hem de bir diğeri kendi doktorum ne gerek var diyor. Düşünüyorum o adama giden hamileler var ve boşu boşuna antiobtik alıyor. Dahası Magzeyumun piyasadan toplatıldığını artık gebelikte pek kullanılmadığını öğreniyorum. Bu bilgiye ben ulaşıyorum da DR nasıl ulaşamıyor bilemiyorum.

Çok benzerini Pazar akşamı acile gittiğimde de yaşadım Acil doktoru bunu iç bebeğe zararı yok dedi. Kocam olmaz içme kendi doktorumuza soralım dedi. Ve kendi doktorumuz hayır içme hiçbir bilimsel kanıtı yok bebeğe zarar verip vermediğinin dedi.

Özetle, Allah gerçekten doğru doktorla karşılaştırsın ve insanın iç sesini duymasına kendine inanmasına vesile olsun.

Tüm bunların dışında şimdi oğlum ve ben iyiyiz. Yanlız bana hergün bir haller oluyor ve ağlıyorum, normal olduğunu biliyorum. Oğlumla ilgili hayaller kurmaya devam ediyorum sevdim bu işi :) Ayrıca evde olmakta bana iyi geldi evimi ev kadınlığını da özlemişim.

İşte böyle...

15.08.2011

Şuursuz muyum Acaba?

Bebek büyütmenin kolay olduğunu kimse söylemiyor. Zaten ben de öyle olmadığını biliyorum. Anlatılanların benzerlerini veya aynısını ve veya daha beterini yaşayabileceğimi bildiğim halde doğal karşılıyorum. İşte bu doğal karşıladığım noktada acaba ben şuursuz muyum diyorum kendime veya davulun sesi uzaktan güzel geliyor yakınlaştıkça büyük bir şok mu yaşayacağım diyorum.

İstisnasız yeni anne veya deneyimli anne herkesin bir uyku problemi var. Gece kalkmanın zorluğu. Ama mesela ben şimdide geceleri zaten 2-3 saatte bir uyanıyorum hiçbir zaman kafayı vurdum yattım sabaha kalktım tiplerden olmadım ki şimdi bir de sancıyla uyan kasılmayla uyan rahat edemedin uyan çişin geldi uyan durumları var. Ee diyorum bebek gelince hiç değilse sıkıcı sebebelerden değil uli bir görev uğruna kalkacaksın herhalde normal karşılarsın diyorum kendime.

Rutinin sıkıcılığı kendine vakit ayıramama çocuğa endeksli yaşam. Bunu düşünüyorum mesela. Aman diyorum sanki şimdi bir rutinimiz yok. Belki de burdaki can alıcı nokta şimdiki rutini kırabilme özgürlüğüne sahip olma. Ama kullanmıyorum ki o özgürlüğü ben. Valla işe güce paraya ve daha bir çok şeye endeksli yaşamak da son derece sıkıntılı bir durum. Bebeğin hiç değilse çok keyifli tarafları olacak diyorum ve normal karşılarsın bunu da sen diyorum.

Yorgunluk, hem de feci yorgun olma hali. Valla ben şimdide çok yoruluyorum feci yoruluyorum. Ve işteki başarıda bir yere kadar tatmin ediyor. Hayatta o kadar çok yorgunluk halleri var ki bir bebeğin hayatında katacağa yorgunluk bu yorgunlukların kaymağı olur ancak diyorum. Hiç değilse kocaman bir sevgisi huzuru olacak diyorum ve eehh bu yorgunluğu da normal bulacaksın herhalde diyorum.

Kocayla ilişkinin şekil değiştirmesi. Valla zaten hamile kaldığın anda şekil değiştiriyor 9 ay boyunca ilişki yeni bir boyut kazanıyor. Ee ilişkileri de yoğurmak gerekiyor. Bu noktada kocamda bu süreci doğal bulduğu için normal normal atlatırız gibime geliyor.

Sonra lohusalık depresyonu var. Onu bile çok normal buluyorum. Ee girerim elbet çıkarım falan diyorum.

Bu ve bunun gibi bir çok şeye kendimce ee tamam olur o da olur bu da olur hepsi de aslında tatsız gibi gözüken şeyler ama hayatın diğer tatsız olaylarının yanında bonusu ve sebebi çok tatlı be ya diyorum. Ee hepsini normal karşılıyorum. İşte bu noktada sıklıkla kızım Tüten şuursuz musun yoksa polyananın Türkiye temsilcisi misin diyorum kendime.

Tabii tabii bunların hakkında doğurduktan sonrada dürüstlükle yazacağım :)

8.08.2011

Oğluma...

Oğlum işallah 9 hafta sonra kavuşacağız seninle birbirimize hiç sarılmadığım sana sarılmayı özlüyorum ben son zamanlarda. Burnumda kokun var içime çekmek istediğim. Sonra en çok neyi hayal ediyorum biliyor musun tüm gün kafamda en çok dönen takılmış bir plak gibi dönen hem de tek bir sahne var: Seni normal doğumla dünyaya getirdiğim o ilk an senin içimden çıkarılıp göğsüme koyulduğun an bu anın hayali bile beni gözyaşlarına boğuyor anneni ilk gördüğünde ağlıyor olacak muhtemelen ama mutluluktan. Ve sanki o andan sonra hep mutlu olacakmışım gibi geliyor hayatta elbette mutsuzluklar, üzüntüler olacak ama sanki senin varlığın hepsini çabucak atlatmaya yarayacak.

Ah oğlum senin için kurduğum hayalleri bir bilsen. Ama ben çok iyi biliyorum anne ve babalar hayal kurarlar çocukları kendi hayallerinin peşinde koşarken. Sen kendi hayallerinin peşinde koşarken seni çekmek durdurumak engellemeyi hiç istemiyorum. Senin bize bağımlı değil ama bağlı olmanı çok istiyorum. Hani gün gelip evden uzaklaşmak istesen erkenden bozulurmuşum gibi geliyor. Veya bazı erkek çocuklar vardır anne babayla hiç alakası yoktur öyle bir çocuk olursan da çok üzülürmüşüm gibi geliyor. Birey olmanı çok istiyorum ama ne bileyim bağlı ol da istiyorum.

Annen senin ilk aşkın olsun istiyorum. Ve şimdiden biliyorum hiçbir kız arkadaşını tam anlamıyla beğenemeyip sevemeyeceğim ben. Ve sen onları çok seversen içten içe sinir olacağım bu kızda da ne buldu diyeceğim o kızın bana benzeyen bir yönünü bulup çıkarmaya çalışacağım sırf kendime pay çıkarabilmek için. Mesela kız arkadaşlarının aileni sevip sevmesinin senin için bir kriter olmasını istiyorum.

Baban Turgenyev'in bir kitabını okumuştu, Babalar ve Oğulları diye orada şöyle bir cümle varmış: "Erkek evlat kartal gibidir...." devamını hatırlayamadım yani özetle erkek çocuğun evine çok bağlı olması beklenemez diye. Ama ben bekliyorum oğlum. Belki sen başka ülkelere başka hayallere yelken açacaksın ama ben hiç yılmadan senin evine bağlı bir erkek evlat olman için dua edeceğim. Bağımlı olmanı gerçekten istemiyorum. Anne&baba bağımlısı olma oğlum birey olmayı becerebil istiyorum.

Sonra şimdiden iyi bir abi olma hayalini kuruyorum 2. çocuğu çok da düşünmezken senin ilk çocuk olarak şimdiden omuzlarına bazı sorumluluklar yüklüyorum zihnimde.

Daha neler neler oğlum bir bilsen. Sana şimdiden çok aşığım ben ve aşık olduğum adamın suretini sende bulacağımdan eminim.

Kavuşacağımız an için gün sayıyorum oğlum.Vaktinde gelmeni sağlıklı olmalı huzurlu olmanı mutlu olmanı birey olmanı ama bize de bağlı olmanı çok istiyorum.
*************************

4.08.2011

Empati Şart mı ?



Bu yazıyı yazdığım için eleştirilebilirim belki sonradan ben de kendimi eleştiririm ama yazmak istiyorum yine de :)


Dün bir emzirme eğitimine gittim. 2 farklı kişi aynı konu üzerine kendi fikirlerini deneyimlerini paylaştı. Her 2 eğitmen de emzirme danışmanlığı yapıyor. Özellikle öğleden sonraki bölümden oldukça yararlandım ve günün sonunda iyi ki katılmışım dedim. Parantez içinde belirteyim(böyle etkinlikler düzenlenirken çalışan kadınların düşünülmemesine çok sinir oluyorum ki genellikle çalışan anneler böyle şeylere daha çok meraklı oluyorlar)



Gelelim ben neye değinmek istiyorum. Eğitimi veren her iki kişide bekardı ve çocuğu yoktu. Yani emzirme danışmanlarının her ikisi de hiç emzirmemiş kişiler. 2. eğitmen oldukça deneyimle oldukça işinin ehli biri bununda altını çizmek isterim. Dediğim gibi kesinlikle kendisinin anlattığı şeylerden faydalandım ve hatta imkanım olsa, olursa doğurduktan sonra kendisinden danışmanlık bile almak isterim ve fakat bana bazı konularda bazı mesleklerde sanki o işi teoride bilmek değil de pratikte de bilmek gerekiyor gibi geliyor, bu konuda anneyle daha iyi empati kurabilmek için. Mesela aynı şeyi çocuk doktorları için de düşünüyorum. Çocuğu olmayan bir doktorun hastalarıyla ne kadar doğru empati kurabileceği konusunda kararsızım. Doktorluğunu eleştirmiyorum.



Mesela düne geri dönersek. Emzirme danışmanları şöyle söylüyor; doğru emzirirseniz meme acımaz. Vallahi ben henüz emzirirken memesi acımayan kadın duymadım. Acıya en dayanıklısından tut da en dayanıksızına kadar acıyor diyor. Ne yani herkes mi yanlış emziriyor. Mesela dün eğitimde şöyle bir durum resmettim. Bu emzirme danışmanları 1 sene sonra evlenip doğuruyorlar ve bir sonraki eğitimlerindeki söylemleri muhtemelen şöyle olur:


-Evet şekerim gerçekten memeler acıyor doğru emzirsenizde acıyor.


veya


-Bebek her uyuduğunda uyumak lazım ama ben de biliyorum bu pek mümkün olmuyor arkadaşlar o yüzden mümkün olduğunda dinlenmeye çalışıyoruz.


veya

-bebek size ilk günlerde yapışık yaşıyacak ve elbette bu zaman zaman çok bunaltıcı oluyor ben de yaşadım aynı durumu gibi.



Dediğim gibi elbette çocukları olmaması emzirme danışmanlığını hakkıyla yapamayacakları anlamına gelmiyor. Pek de güzel yapıyorlar ama işin empati kısmında bazı mesleklerde sanırım eşit şartlarda olmak gerekiyor.




Ve hep takıldığım nokta; teoride o çok güzel yararlı olan bilgiler pratikte de gerçek olsa hayat bayram olsa ne güzel olur öyle değil mi :)










3.08.2011

Baban Olacak Çocuk





Bugün köşemi sevgili kocam'a bırakıyorum. Çoğu zaman benden daha çok hamile olduğunu düşünüyorum. Sanırım kadın olsaydı hamileliği hakkıyla yaşardı. Nasıl bir kocadır nasıl bir sevgilidir o konulara hiç girmeyeceğim de :) Şimdiden çok iyi bir baba olduğunu ve olacağını söyleyebilirim. Sanırım onunla evlenmek konusundaki ısrarım ve çocuk yapmak konusundaki hayalim bir bilimsel teorinin en büyük kanıtı: Kadınlar çocuk yapacağı adamı iç güdüsel olarak seçerler.




Yukarıdaki resim 2 yıl önce henüz evli değilken birlikte gittiğimiz Karadeniz turunda çekildi. Kucağıma bir erkek çocuk almışım 2 yıl sonra içimdekinin erkek olacağını bilmeden.


Buyrum kocamın, Güray Yolukar'ın kaleminden Baba olacak olmak nasıl bir duyguymuş okuyun ve işallah benim gibi keyiflenin.


***********************************



En çok şu yukarıdaki fotoğraf etkilemişti beni Tüten ile düşlediğim aile resmini düşündüğümde..Biz fotoğrafta aynı üç renk objenin bir kareye sığmasını çok denk gelmeyen anlar olduğu için özel bir durum diye niteleriz. Ve o gözle yakaladığımız noktada hemen bir kareye sığdırırız o resmi..Bu niyetle çekilen bir fotoğrafta o bir tane kırmızı , o kucakta ahenkli tutuş ve gülümseyişle birleşince beni sadece o kırmızıların biri ilgilendirmiş oldu ve daha da yoğun bir tutku ile kendi ailemi o günden beri gözümde canlandırır oldum.



Bu fotoğraftan iki sene sonra bu yazıyı yazıyorum..7 aylık bir babayım J ve herşeyi durdurmuş gibiyim sanki..çevreye karşı tüm duyarlılığımı yitirmiş hissediyorum zaman zaman kendimi..her an her saniye onu düşünüyorum ..günler saatler geçmiyor inanın..garip garip şeyler oluyor hiç yaşamadığım..bir annenin oğlunu sevmesini görüyorum ağlayıp zırlayıp uzaklaşıyorum oralardan ..sanırım ilk zamanlarım biraz sulu göz geçecekJ..onun dışında kendimi çok güçlü hissediyorum..dünya ile baş edebilirim gibi sanki..hani süper baba misaliJ..bir yandan da korkularım yok değil kendimle ilgili ..daha az sinirli biri olmak zorundayım , mümkün olduğunca demokratik davranmalıyım , bir yandan onun hakkında endişe ederken ona birey olmayı nasıl öğretebilirim korkusunu yenmeliyim vs.vs.vs….bu duyguların tarifi pek yok..aşk gibi kalp çarpıntısı gibi bir şeyde değil , derin bir sevgi gibi bir şey de değil..tanımı da , kelimesi de ,cümlesi de yok gibi kısacası....



En önemlisi hayatımda bir dönüm noktasındayım..babama en yakın olduğum zamanlarım bunlar bunun çok farkındayım..hayata bakış , aşka bakış , dostluklara bakış ,aileye bakış her şeyin şekillenip belki de bundan sonra öyle devam edeceği bir nokta bu…



Allah isteyen herkese bu duyguları tattırsın inşallah..daha tam anlamıyla ben tatmadım ama bu hamilelik sürecindeki bekleyiş de ilk defa tadılan duygular yumağı zaten..hele o günü hiç düşünemiyorum..ve sonrasını ve sonrasını ve sonrasını..eğitim hayatıma baştan başlıyorum gibi..ilkokul yıllarım geliyor aklıma ..kalbim pırpır , heyecanlıyım , mutluyum , ama çekimserliklerim var elbette..ama hani o ilk cümle var ya hemen hemen her çocuğun söylediği gibi..”doktor olacağım , avukat olacağım “..işte o inançla “baba olacağım” diyorum bende..aynı o duygu gibi ..hem köküne kadar inanıp hem de hiç donanımının olmaması durumu söz konusu..



Aren ! Anasının kuzusu , Babasının aslanı..Sen üzerine hayat kurulacak bir değersin bizim için ! Ve hiçte tereddütümüz olmadan en yalın halimizle ve en büyük duygularımızla karar verdik sana sahip olmaya..Ve nasip oldu ki sen bizi seçtin..Allah senin bahtını , şansını açık etsin..Sağlığın sıhhatin hep yerinde olsun..Biz biliyoruz ki aramıza zamanında gelecek ve mutluluğumuza mutluluk katacaksın..Seni çok ama çok seviyoruz.



Baban olacak Çocuk