30.04.2013

Gözlem Kulesi

Benden bir bütün yazı çıkamayacak; eserini yaratamayan sanatçılar gibiyim şuan :) olmuyor olmuyor olmuyor :) Biraz yazıyorum sonra bırakıyorum, sonra siliyorum,sonra bir daha yazıyorum, yazdıklarımı beğenmiyorum; kahretsin ki kağıdı top yapıp fırlatarak yakaladığın rahatlama hissini delete tuşu yaşatmıyor insana.... 

Ben de kısa kısa yazayım çektiğim yazamama sancısından kurtulayım dedim.





Herşeyi doğal ve normal bulduğunda annelik de doğru orantılı kolay hale geliyor; son zamanlarda bunu gözlemledim sıkça. Çocuk hasta mı oldu doğal bulacaksın, çocuk 2-3-4 artık hangi yaşta olursa olsun kriz mi geçiriyor, normal bulacaksın. Sabahın köründe kalkıyor gecenin köründe uyumuyor mu, doğal &normal bulacaksın. İşte o zaman anne olma hali kısacası annelik omuzlarındaki yükü bir parça da olsa azaltıyor. Tabii ki marifet olan bu normal ve doğal bulma hali. Ama en azından bunu çocuğun her ne sebeble ağlarken yapabiliyorsan işte o zaman ortamın süt lüman hale gelmesi de kısa sürüyor. 



Anne olan herkesin derdi aynı sadece yöntemi farklı; çocuğun ateşi 37.2 olunca ilaç veren annenin de 39.8'ken ılk duşa sokup ilaç vermeden ateşin düşmesini bekleyen anenin de, her ikisin de derdi çocuğunun sağlığı. Çocuğuna çikolata yediren annenin de tatlıdan uzak tutan annenin de derdi aynı; çocuğunun mutluluğu. Viri çikolata yiyen çocuğun mutlu olacağını düşünüyor bir diğeri de tatlıdan uzak kalan çocuğun uzun vade de daha mutlu olacağını. Çocuğuyla birlikte uyuyan annenin de odasında çocuğu yanlız bırakıp kendi kendine uyumasını bekleyen annenin de derdi aynı; çocuğunun özgüvenli olması.... Bu liste o kadar çok uzarki; ama paragrafın başında söylediğim gibi aslında annelerin derdi hep aynı; mutlu, sağlıklı ve özgüvenli çocuklar yetiştirmek. Bırakalım da herkesin yöntemi kendine kalsın!


Kardeş şart mı şurt mu bilemem; bana kalırsa gerekli. Kime gerekli 1. çocuğa mı yoksa anne&babaya mı? Bu sorunun cevabı da aileden aileye, durumdan duruma değişir aslında.  Ne çocuklar gördüm kardeşi olsun hiç istemedi, olunca sevmedi ama 30'undan sonra kardeşi en yakın dostu oldu. Ne çocuklar gördüm kardeş kardeş diye ölüp bittiler, kardeşi olunca da düşman oldular, birbirlerinin yüzüne bakmadılar. İyi örnek de kötü örnek de çok. 2. çocuk yapılacaksa referans alınacak hiçbir durum yok bence. İstiyorsan yapacaksın istemiyorsan da yapmayacaksın ne istemene ne istememene kulp takmayacaksın.    


Anneliğini Nazım Hikmet'in o meşhur cümlesindeki gibi yaşayacaksın: "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine"  Anneliğini yaşarken etrafında deneyimli, bilgili annelerin olması güzel ve önemli ama eğer sen anneliğini bir başkasının anneliği ile karşılaştırıyorsan mutsuz olacağın garanti! Ve elbette diğer insanların sana karışma, anneliğine müdahale etme hali de ayrıca sorun.  O yüzden en iyi bir ağaç gibi yaşamak, ormanın içinde bu pek mümkün mü tartışılır ama yine de olmayacak şey değil. Ormandaki vahşi hayvanlardan ve eğrelti otlarından uzak duracaksın. 


İşte tüm bunlar ve daha fazlası benim kulemde oturup gözlemlediklerim :)) Yok canım ne kulede oturması tam da ormanın içinden gözlemlediklerim bunlar.... 













26.04.2013

Kendin Yap: Foto Küp


photo cubes


Bu Kendin Yapl'ları paylaşıyorsun da senin yaptığını hiç görmedik derseniz çok haklısınız; vakit vardı da ben mi yapmadım diyeceğim. Vallahi vaktim olsa, yapılacaklar listemi görseniz hemen yardıma koşarsınız; ben daha yazlıkları indirmemişim, ben daha elimi evdeki eksiklere sürmemişim....

Aslında bunu Anneler Günü için örneklendirmişler; ucuz yollu da bir hediye anneanne, babaanne için, hem de el emeği yani :) Şaka bir yana ben yapıp masama koymak isterim... Yapımı çok basit olunca da paylaşmak istedim. Yapan olursa haberdar etsin, paylaşssın, yayınlayayım.

Şimdi gelelim nasıl yapıldığına; 




Evdeki boş kutuları atmıyorsunuz; bu ornekte ampul kutusu kullanılmış. İçlerine bakliyat koyuyorsunuz, sonrada üzerini bir güzel maskeleme bantıyla kapatıyorsunuz. (Maskeleme bantı ne ola aman nereden bulayım derseniz; panik yok her yerde satılıyor :))




Sonra kutuları istediğiniz renge boyuyorsunuz; siyaha boyamış bu arkadaş ben olsam her bir kareyi farklı renge boyarım; daha yaratıcıyım di mi ama :) Ve kuruması bekliyorsunuz. Neden bekliyeyim canım derseniz de alın kurutma makinasını verin çocuğun eline vuuuu yapsın ;)

Ve sonra da,





Fotoları bu kutunun üzerine yapıştırıyorsunuz. İşte bu kadar! Herkes yapabilir yani bunu.

Mesela kendi fotolarınızdan mesajlarla birlikte yapıp, kocanıza da verebilirsiniz. Hoş işyerinde masasına koyan koca çıkar mı bilmem ama neden olmasın yani.

Bir de Bal Yanağın Hikayesi Merve'nin yapmış oludğu küp var; ben onu yapacak kadar yetenekli değilim ama siz olabilirsiniz, onu da merak ederseniz tık tık: http://www.balyanaginhikayesi.com/2013/04/dogum-gunu-davetiyesi-hazirlamak.html


Hadi bakalım herkese keyifli bir Cuma, harika bir haftasonu dilerim...



25.04.2013

Yine de Sever misin Beni?





Kendimi bildim bile aileme bu soruyu sordum ben; "Sizin çocuğunuz olmasaydım da beni sever miydiniz?" Annem ve babam bunun hep saçma bir soru olduğunu düşündü; bense çok ciddi sordum bu soruyu, bilmek istedim çünkü evlatları olmasaydım da severler miydi beni diye. Annem hep elbette severdim dedi, babam ise vallahi emin değilim, bazen çekilecek nane değilsin dedi. Evet babam fazlasıyla açık sözlü ve düz biridir. Arkasından içtenlikle severdim tabii dedi ama emin değilim :)


Tabii bu sorunun bir de benim tarafımdan sorulmuş hali vardı? Annem annem olasaydı, babam babam olmasaydı sever miydim diye. Her ikisine de cevabım evet oldu, daima. Ama babamın bana hissettikleri karşılıksız değil, babam babam olmayaydı, çok da samimi olmamaya çalışırdım :)

Tabii bu konu size de çok saçma ve hatta delice gelebilir. Normal olduğumu hiçbir zaman iddia etmedim; benim böyle sorularım ve düşüncelerim olabiliyor, ee beni de Allah yaratmış napalım ;)

Şimdi ben anne oldum; Aren annesi olduğum için beni seviyor ve daima da sevecek bunu biliyorum. Ama ben sadece annesi olduğum için sevilmek istemiyorum. Ne mi istiyorum; Aren beni Tüten halimle sevsin istiyorum, Tüten'i anne kimliğinin dışında, hayatta var olduğu haliyle sevsin istiyorum. Bu hayatta annesi olmasaydım da bir vesileyle beni tanısaydı sevsin isterdim. Aren şimdi beni anne ve zaman zaman eş halimle görüyor; Tüten'e dair bildiği çok fazla şey yok ama ben kendimi ona tanıtmak istiyorum ve o halimi sevsin istiyorum. 

Aynı soruyu Aren için kendime henüz soramıyorum; çünkü henüz çok küçük, oturmuş bir kişiliği, her ne kadar birey olsa da bireyselliği yok. Yani Aren evladım olmasaydı, onu sever miydim yine de böyle deli gibi, bu sorunun cevabını şimdi veremiyorum. 

Bir yandan da düşünüyorum; annesi olmasaydım Aren'in nesi olmak isterdim, hayatında nasıl yer almak isterdim. Şimdinin moda deyimiyle hayat koçu eskilerin ve benim sevdiğim haliyle sıkı bir dostu olmak isterdim; gelsin konuşalım, sohbet edelim, sırlarımızı paylaşalım, dertleşelim... Benim sözlerime, önerilerime değer versin dahası ihtiyaç duysun isterdim. 

Biliyorum ki en sağlıklı, en güzel ebeveyn & çocuk ilişkisinde bile, doğal olarak, bu kimliklerden sıyrılmak mümkün değil. İnsan evladıyla konuşurken, ona aklı verirken anne kimliğinden çok da sıyrılamaz, ve bir çocuk da annesiyle babasıyla dertleşirken evlat kimliğinden sıyırlıp karşısındakinin annesi & babası olduğunu bir kenara koyarak davranamaz.

Özetle, uzmanlar doğru bulmasa da ben çocuğumun sadece annesi olmak istemiyorum; beni sadece annesi olduğum için sevsin istemiyorum. Çocuğum beni tanısın ve o tanıdığı insanı sevsin istiyorum. Ve ben de evladımı sadece evladım olduğu için değil, hayattaki duruşu ve varoluşuyla sevmek istiyorum..... 









24.04.2013

Bana Arkadaşını Söyle Sana Kim Olduğunu Söyliyeyim II


Doğuştan abla-kardeş değiliz ama kader bizi kalpten kardeş yaptı
Mini yazı dizimizin 2. konukları tabir-i caizse kankalar Çisem Özcan ve Gamze Terzi. Aslında onlara kızkardeş de diyebiliriz. Çisem benim twitterdaki ilk anne arkadaşlarımdan biri, çocuklarımızın arasında 1 ay olunca beraberce gelişimlerini takip edebildik ve birbirimizin deneyimlerinden fazlasıyla faydalandık; ah o uykusuz geceler, ah o emzirme telaşları... İnsanın bunu unutması mümkün değil. 

Gamze'yi ise twitterdan önce blogundan tanırım, belki bunu kendisi bile bilmez. Bence Gamze oldukça iyi bir blog yazarı, şimdiye kadar blog yazdığını bilmiyorsanız, takip etmenizi öneririm:http://pustuklumama.blogspot.com/ Aslında Çisem de blog yazıyordu ama sanırım ara verdi, bence deneyimlerini ve bildiklerini yazması gereken bir anne. Çisem'i twitter'da takip etmek isterseniz  @cisemey olarak, Gamze'yi twitter'da takip etmek isterseniz @gamzeterzi olarak bulup takibe alabilirsiniz. 

Şimdi sözü önce Çisem'e bırakıyorum. 

Çisem ve tatlılar tatlısı kuzusu Eylül



Çisem öncelikle bu yazı dizisine katıldığın için çok teşekkür ederim. Ben seni tanıyorum da blogu takip edip henüz seninle tanışmamış olanlar olabilir o yüzden öncelikle kendini kısaca tanıtır mısın?

Sevgili Tüten bizi de bu yazı dizisine dahil ettiğin için teşekkür ederek başlamak istiyorum,ben 1979 doğumlu, Trakyalı bir kimya öğretmeniyim. Aslında şimdiye kadar kendimi uzun uzun anlatırdım ama artık sadece eş ve anne olduğumu söylemek yetiyor benim için. Kısacası 19 aylık Eylül Ayşe'nin annesiyim. 


Kendini nasıl bir anne görüyorsun? 

Kendimi biraz annem gibi , biraz kitaplardaki gibi karışık , biraz da kendim gibi bir anne olarak görüyorum. 

Sence annelikte en kuvvetli yanların neler?

Bence annelikte en kuvvetli yanım çok kararlı olmam hatta hayatım boyunca hiç bu kadar kararlı davranışlar sergilemedim diyebilirim. Kendimce doğru olanları herkese rağmen yapmaya çalışıyorum. 

Peki ya en zayıf yanların?

İşte bu beni çok yıpratıyor.En zayıf yanım çevredekilerin saçma yorumlarından çok etkileniyorum gardım düşüyor ve üzülüyorum. Ama herşeye rağmen ayaktayım.

Anneliğinde kendini en çok ne ile suçlarsın veya en çok ne yaptığında vicdan azabı çekersin?

Bence annelik tam bir vicdan azabı heran herşeyde vicdan yapabilirim özel bir durum olmasına gerek yok.

Anneliğinde kendini en çok hangi yönünle takdir edersin, arada bir içinden ne yapınca vay be ben de iyi beceriyorum bu işi dersin?

Bu soru çok şahane; ben böyle birşey dediğimi hiç hatırlamıyorum, yani hiç bir zaman kendimi taktir edemiyorum. Ama beni taktir edenler olduğunda sadece-doğru yoldayım galiba-diyebiliyorum.

Anneliğine dair eklemek istediğin neler var? 

Annelik bence dünyanın en özel ve en güzel duygusu.Ben anne olduğumdan beri hayata tekrar doğdum ve şimdi yaşamaya başladım diyorum,Allah isteyen herkese nasip etsin.

Şimdi de söz sırası Gamze'de bakalım Gamze hem yakın bir arkadaşı olarak hem de farklı bir göz olarak Çisem'in anneliğini nasıl görüyor; 

İki fıstık; Gamze ve Eylül. Sanırım Gamze öğretmenliğini konuşturuyor bu fotoda;)

Gamzeciğim öncelikle sana da çok teşekkür ederim. Ben seni iyi tanıyorum da, blogu takip edip seni ve Çisem'le olan ilişkini bilmeyenler olabilir bu nedenle kendini ve Çisem'le olan arkadaşlığını kısaca anlatır mısın?

Israrla 27 demeye devam etsem de 28 yaşına azıcık zaman kalmış bir Matematik öğretmeniyim. Eylül’den bu yana İstanbul’da yaşıyorum. Çisem ile de meslektaş olmamız sebebi ile tanıştık. Aynı kurumda Çisem’i tanımadan önce Çisem’in eşi ile beraber çalışmaya başlamıştık. Ertesi yıl da Çisem bizimle birlikte çalışmaya başlayınca tanıştık. Kısa zamanda güzel bir dostluk kurduk. Yaklaşık 5 yıldır da birbirimize iki yakın arkadaş ama aynı zamanda da abla-kardeş gibi olduk. Başım sıkıştığından kapısını ilk çaldığım, akıl aldığım, bir süredir ayrı şehirlerde olsak bile her gün iki çift laf etmezsem içimin rahat etmediği biri oldu. 

Sence Çisem nasıl  bir anne sence?

Çisem benim için annelikte bir rol model. Gebelik süreci ve Eylül’ün doğumu ile ilk 1 yılını o kadar bir arada geçirdik ki   kendi çocuğum olsa neler yapmam gerektiğini artık biliyorum :)  Eylül’ün üzerine çok fazla düşen ama aynı zamanda bunu onu sıkmadan, boğmadan yapan bir anne oldu. Eylül’ün kişilik gelişiminde onu şahane bir şekilde yönlendiriyor. Yeri geldiğinde keşfetmesine, düşmesine, ağlamasına izin veriyor. Kendine güvenen, kendi ayakları üzerinde sağlam durabilecek bir kız yetiştirdiğini görebiliyorum.  Bunu yaparken de evet Eylül’ü hayatının merkezine koyuyor ama kendini de ihmal etmiyor.

Sence Çisem'in annelikteki en kuvvetli yanları neler?

Çisem çok sakin, sabırlı ve öğretici. Etrafında olup biten herhangi bir  olumsuz durumu şahane bir şekilde Eylül’den uzak tutabiliyor. Sanki bir koruma kalkanı yapmış, Eylül’ü onun içine yerleştirmiş ve Eylül bu sayede mutlu bir bebek olarak büyüyor.

Peki ya Çisem'in annelikteki en zayıf yanları?  

Şimdi düşününce anneliği için zayıf yan göremiyorum ama gebelik süreci boyunca kocaman bir kaybetme korkusu vardı Çisem’in. {Ki bunda çok haklıydı..} Sanıyorum bu kaybetme korkusu onun gebeliğinin ilk aylarından tat alamamasına neden oldu. Neyse ki sonra geçti, sonrası güllük gülistanlık oldu.

Sence Çisem en çok ne yaptığında vicdan azabı çekiyor veya kendini suçluyor?

Sanırım Eylül’ün düzeninin bozulacağı bir ortama girmekten vicdan azabı duyar. Başka bir konuda da vicdan azabı duyacağını düşünmüyorum.

Çisem en çok hangi yönüyle kendini takdir ediyor ?

 Kat ettiği yolların farkında ve bence eseriyle gurur duyuyor. 

Çisem'in anneliğine dair eklemek istediklerin var mı? 

Yukarıda da dediğim gibi Çisem benim için bir rol model. Anneliğin ona getirdiği değişimi ve gelişimi saygıyla izliyorum yaklaşık 2 yıldır. Bu sayede öğrendim ki aslında bebek büyürken anne de büyüyor, değişiyor e gelişiyor.

Peki ya son sözlerin ne olacak....

Çisem’in 2. bebeğine benim ilk bebeğimi yetiştirme hayalimiz var. Onlar beraber büyüsün, Eylül onlara ablalık etsin istiyoruz. 


Çisem, Eylül ve Gamze.. hepsi pek şahane öyle değil mi?

Çisem ve Gamze'nin verdikleri cevaplara bakılırsa birbirleri için oldukça büyük şanslar. Gamze, anne olmadan önce Çisem sayesinde önemli bir deneyim yaşıyor, Çisem de onu böylesi takdir eden, kendine rol model seçen bir arkadaşa sahip olduğu için çok şanslı bana kalırsa. 

Görüldüğü üzere, Çisem kendini Gamze'nin onu takdir ettiği kadar edemiyor ama bence etmeli; çünkü Gamze annelikte çok önemli olan sabır, sakinlik ve benzerlerinin Çisem'de olduğundan bahsediyor, Çisem ise bu yönüne hiç değinmemiş. Şahsen ben sabırlı ve sakin yanı ön planda bir anne olsam bununla gurur duyar ve kendimi pek bir överdim :)

Gamze'nin pek değinmediği ama Çisem'i takip edenlerin iyi bildiği bir şey var ki o da, Çisem'in etrafındakilerinin söylemlerinden fazlasıyla etkilenmesi ve üzülmesi. İşte tam da bu nedenle Gamze gibi insanı takdir eden, destekleyen arkadaşların, dostların insanın yanında olması çok önemli. 

Çisem'in anneliğini Gamze'nin ağzından da dinleyince kendisini bir kez daha takdir ettim. Zaten bence tüm anneler takdiri hakediyor; sadece biz anneler zaman zaman kendimize karşı çok acımasız oluyoruz ve kendimizi takdir edemiyoruz; zaten bu mini yayın dizisinin amacı da bu, bu farkındalığı az da olsa yaratabilmek.  

Yine benim için çok keyifli bir yazı oldu; hem Çisem'e hem Gamze'ye tekrardan teşekkür ederim ve dilerim birlikte çocuk büyütme hayalleri gerçek olur.







22.04.2013

Köyde Hayat




Malum yarın 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Geçen sene Aren 23 Nisan'da 6 aylıktı, yine bu özel gününü ailece kutlamıştık; ama bu sene daha özel olmasını istedik ve ona geçtiğimiz haftasonu için mini bir tatil hediye ettik. 

Her çocuk gibi Aren de doğada olmayı çok seviyor ve tabii ki hayvanları. Bu nedenle, özgürce hareket edebileceği, koşup oynayabileceği, temiz havaya doyabileceği, hayvanlarla vakit geçirip onları sevebileceği bir yer seçtik. Tüm bunlar için en uygun yer köyler. Biz de bu nedenle Kocaeli'ne bağlı Ketenciler Köyü'nü gittik. Bu köy aynı zamanda Ekoköy olarak da biliniyor. Detaylı bilgiye  http://ekokoyketenciler.com/ ulaşabilirsiniz. Türkiye'de çok az köy belediyelerin ve Tarım İl müdürlüklerinin desteği ile Ekoköy'lere dönüşüyor; Ekoköy ne demek: Bazı köyler ki bu köylerin seçilmesindeki temel neden, köylülerin ekip biçtikleri arazilerde tarım illaçlarını kullanmaması ve doğallığını koruyor olması, işte böyle köyleri belediyeler ve tarım il müdürlükleri destekliyor. Köylüler, tarım ilacı kullanmadan ekip biçmeye devam ediyor, aynı zamanda turizm faaliyetleri de destekleniyor; köylerde konaklayabilecek köy evleri var, yemek yiyip içilebilecek restaurantta. Zaten Ekoköylerin geçim kaynakları da bunlar. Evleri ve restaurantı köylüler bir koordinatör eşliğinde işletiyorlar. 

Annem hep keşke bizim de bir köyümüz olsa der; annem Selanik göçmeni, ailesinin bir kısmı İstanbul'a bir kısmı İzmir'e şehire göç etmiş, babam 7 göbekten Istanbul'lu babamın  dolayısıyla ne baba tarafından ne de anne tarafından bağlı bulunduğumuz bir memleket, bir köy yok. Ama bunun olmasını çok isterdik; aklı olan köyünde, memleketinde kalır bence. Hele hele çocuklar için şehire göç etmek yapılabilecek en büyük hata bana kalırsa. Haftasonu köyde ziyaret ettiğimiz ailelerin çocuklarının bir çoğu büyük şehirlerde okumuş, master yapmış ve çalışan çocuklardı. Yani köyde yaşamak demek, eğitimden geri kalacak anlamına da gelmiyor; isteyen çocuk okur ve bir aile çocuğunun okumasını istiyorsa mutlaka bir yolunu bulur. 

Ketenciler Köyü bir Çerkez köyü; ve şehire yakınlığı nedeniyle tam anlamıyla hayal edilen, bilindik bir köy yaşam hali yok ama yinede harika bir havası ve köy yaşamı mevcut. Biz 1 gece konaklayacak şekilde gittik; çünkü Aren'nin gidince ayrılmak istemeyeceğinden emindik. Geçirdiğimiz iki günü fotoğraflarla anlatmadan önce, Ketenciler Köyü size uygun mu değil mi bir bakalım. 

EĞER;
  • Temiz havayı seviyorsanız
  • Sessizlikten hoşlanıyorsanız
  • Doğada yürüyüş yapmak size zevk veriyorsa
  • Keşfetmeyi seviyorsanız
  • Değişik yemekler, lezetler tatmayı seviyorsanız
Ketenciler köyüne bir haftasonu ziyaret edebilirsiniz. Kalmaya gerek olmadığını düşünüyorum; İstanbul'a yakınlığı nedeniyle rahatlıkla sabah gidilip akşam dönülebilir. Havası inanılmaz temizdi; Aren havayı içine çek dedikçe Aren havayı kokladı. Tüm gün dışarıdaydık (Evet havanın serinlik bakımından İstanbul'dan farkı yoktu; oldukça serindi ama kötü hava yoktur iyi giyindikten sonra dedik) İnanılmaz sessiz bir ortamdı; tüm doğa seslerini duyabiliyorsunuz; kuşlar, yaprakların hışırtısı, köpekler ve diğer tüm doğal sesler. Aren hepsine kulak kesildi; tanıdıklarında heyecanlandı, bilmediği seslerde bu ne sesi diye yüzümüze baktı ve cevap bekledi. Size sunulan aktiviteler var ama bunları bir türlü gelmeyen baharda ve yaz aylarında yapabilirsiniz. Bunun dışında gerisi size kalmış; köyde yürüyüş yapıp isterseniz köylülerle tanışabilir ve hayatları hakkında bilgi alabilirsiniz. Köyü yürüyerek keşfetmeye çıktığınızda bir çok hayvanla karşılaşma şansını yakabiliyorsunuz. Biz bir teyzenin evine ziyarette bulunduk; ineklerini, horozlarını görüp, sevip, dalından eriğinin tadına baktık. Aynı zamanda çerkez peynirini nasıl yaptığını ve islendiğini de öğrenmiş bulunduk. 

Köye giriş yolumuz; işte böyle yemyeşil bir yer bekliyor yolun sonunda


Aren gördüğü ineğin inek, kuzunun kuzu olduğuna inanmak istemedi başta; ee tabii Fisher Price'ın gülen tertemiz ve sevimli ineklerine benzemiyordu gördüğümüz inekler. Aynı şekilde kuzular da öyle. Bir yerde okumuştum; çocuklara hayvanları vb tanıtırken gerçeğe en yakının göstermek gerekiyor diye; sanırım bu oldukça doğru. Malum o çocuk kitaplarındaki hayvanlar gerçeğin pek bir dışında. Elbette amaç çocuklara hayvan sevgisini aşılamak ve ilgi çekici hale getirmek ama işte çocuk doğada gerçek halini görünce affalayıveriyor :) Fırsatınız varsa mutlaka çiflik, köy ziyaretlerinde bulunmanızı ve çocuklara hayvanların doğal halini tanıtmanızı öneririm. Tabii ki Aren'in bu hayvanları da benimsemesi pek zor olmadı :)


Hayvanların hızına bir türlü yetişemeyen şehirli çoban Aren :)


EĞER;

  • Konforu ve lüksü seviyorsanız
  • Hareketten ve gürültülü ortamlardan zevk alıyorsanız
  • Size özel programlardan hoşlanıyorsanız

Burası size hiç uymaz. Öncelikle, ne kaldığınız köy evinde ne yemek yediğiniz restauratta ne de köyün genelinde konfor ve lükse dair hiçbir şey yok. Bizim kaldığımız ev 2 odalı tahtadan bir köy eviydi ama hani turist köy evleri falan değildi. İçinde UFO ısıtıcı vardı o kadar. TV buzdolabı vb hiçbir şey yoktu. İçinde tuvalet bile köy tipiydi. Daha öncede yazdığım gibi; kalmaya gerek olmayan bir yer aslında, bizim kalma sebebimiz Aren'in maksimum yararlanmasıydı doğadan. 

Eğer doğa yürüyüşlerini sevmiyorsanız ve girişken bir yapınız yoksa yani bir köylüye merhaba deyip sohbet etmeyecekseniz, bir köy evinin bahçesine girip köylüye aleykümselam deyip  bahçesini, kümesini ve evini ziyaret etmeyeceseniz hiç size uygun değil çünkü yapabileceğiniz başkaca hiçbir şey yok. Öyle boş boş bakarsınız etrada off çok sıkıcı bir yer dersiniz. 

Ya bu çocuk sürekli beni takip ediyor, bir rahat bırak çocuğum beni diyen tavşan :)


Size özel sunulan hiçbir program yok. Dolayısıyla bir aktivite, çocuk için özel birşey düşünüyorsanız hayal kırıklığına uğrarsınız. 

Biz Ekoköy'e vardığımızda ilk ağırlandığımız yer restauranttı; daha içeri girer girmez inanılmaz güler yüzlü ve çocuk dostu insanlarla karşılaştık. Yemeklerimiz hazırlanırken, Sema teyze hemen Aren ile oynamaya başladı; hadi gel top oynayalım diyerek Aren'in gönlünü ilk dakikadan kazandı yemeklerimiz hazırlandığında anneyle baba rahat yemek yesin hadi gel biz köpeğe, kuzuya bakmaya gidelim diyerek Aren'in iyice gönlünü kazanmış oldu. Vallahi onlar sayesinde yerimizden kalkmadan yemek yedik. Aren bey'e özel enfes bir mantı hazırlandı ve kendisine salıncakta Sema hanım tarafından yedirildi. 
Bu arada ilk kez fındık çorbası içtik ve tadına bayıldık; yemeklerin fotoğrafını pek çekemedik çünkü geldiği anda çatalımızı batırıp ilk lokmada yemeklere bayılıp silip süpürdük. 

Aren ve Güray fındık çorbasını hüpletirken


Bu da ödül almış fıstıklı irmik tatlısı. Eee şey 3 tane yedikte 3. ancak fotoğrafını çekebildik :)
Tüm gün dışarıdaydık; bize ayrılan köy evine bir tek yemekten önce üstümüzü daha doğrusu Aren'in üzerini değiştirmek için girdik; bir 10 dk durduktan sonra tekrardan dışarı çıktık. Ve Aren saat 7:00 itibariyle uyku, ee demeye başladı :) Her zaman uyumasını söylediğimiz çocuğa hayır Aren olmaz, Aren şimdi uyumuyoruz dedik :))) o da suratımıza tip tip baktı. Yine nefis enfes akşam yemeğimizden sonra daha eve geri dönmeden Aren uyuyakaldı veeee tarih bir ilk yazdı: Aren tüm gece uyanmadan uyudu, deliksiz bir uyku çekti. Sabah saat 7:30'da pür neşe, pür merak kalktı. O sabah köye yerleşmemiz gerektiğini anladık :))) Tüm gün doğayla içiçe olan, enerjisini sonuna kadar tüketen, temiz hava alan Aren, gece erkenden uyumak istemiş, kendiliğinden uykuya dalmış ve tüm gece uyanmadan uyumuştu. Bir anteropolog bir sosyolog olsam köy çocukları ve uyku diye bir araştırma yapardım emin olun. 


Bu arada kaldığımız evin tam karşısı çocuk parkıydı, park dediysem gözünüzde şehirdeki parklardan canlanmasın, 2 salıncak bir kaydırak :) Hatta kaydırağın bittiği yerde yabani otlar ve ısırganlar var. Aren her kaydığında doğal olarak bu otlara değdi ve uff ufff dedi, biz de eee çocuğum köy çocuğu olmak kolay değil dedik :) Lakin 2 salıncak bir kaydırak çocuğu mutlu etmeye yetiyor işte. Sabah kalktığında camdan bakıp park dedi sonra dittt amur ditt dedi ; çünkü yağmur serpiştiriyordu ve yağmur yağarken parka gidilemeyeceğini biliyordu yavrucuğum. 

Sabah enfes kahvaltımızı ettikten sonra; Aren aslında oldukça keyifli bir biçimde bahçede oynarken, en iyisi dönelim dedik.  Su birikintilerine batıp çıkan, üzerini başını çamur su yapan, yere yatıp su birikintisinden su içmeye kalkan bir çocukla yağmurlu bir günde uğraşmak pek kolay olmayacaktı :) 

Ama o gitmek istemiyormuş; yere oturmuş protesto ediyor, çakıl taşlarını kafamıza atmak üzere :)



İşte bizim haftasonumuz böylesi Aren'e adanmış bir haftasonuydu. Nerede olursak olalım ailece olduğumuz her zaman bizim için keyifli ve renkli, ee elbette bir o kadar da yorucu. Hayır efendim tatlı bir yorgunluk diyemeyeceğim ;) ama olsun herşeye değer diyeceğim. 




18.04.2013

Bana Arkadaşını Söyle Sana Kim Olduğunu Söyliyeyim

Bundan böyle haftanın 1 günü, tek bir gün belirlemedim bunun için, bu başlık ile bir yazı dizisi yayınlayacağım. Ne kadar süreceği tamamen katılmak isteyenlere bağlı.

Peki konu nedir, nereden çıktı. Pek sevgili arkadaşım Devletşah twitter'da aşağıdaki videoyu şu tweeti ile paylaştı: "İnsan kendisine çok acımasız, seyrederken neden ağladım bilemeyeceğim" videoyu seyrederken ben de ağladım, hem de tahminimden daha çok (tabii bunun benim ağlak olmam, pek normal olmamamla da alakası olabilir). 
En çok kendimize acımasız davranıyoruz hele de anneysek. 



Ben anne olduktan sonra dünyaya anne gözüyle bakmaya, her konuyu bir şekilde anneliğe bağlamaya başladım;  bu kendiliğinden olan birşey oldu. Biliyorum ki bir çok anne olan kadın da böyle. İşte video'yu izledikten sonra, aklıma bu fikir geldi. Hatta sevgili Çiğdem, Devletşah'ın tweetin'in üzerine ben de ağladım yazdığında; ben de her ikisine cevap yazmıştım: "Ben de ağlayarak izledim, gerçekten de en çok kendimize karşı acımasızız; hele de anneysek, benim anneliğimi size sorsak bambaşka resmedersiniz, bana sorsanız belki bir canavar çizerim" diye. 

Sonrada gönüllü olan annelere ve onların yakın arkadaşlarına bazı sorular göndererek bu konuyu blogumda ufak bir yazı dizisi haline getirmeye karar verdim. Bunu twitterda yazdığımda, katılmak isteyenlerin sayısı tahminimden çok oldu. Mailler gelip gittikçe ben daha da heyecanlandım. Bazen düşünmüyor değilim; blog ve hayatım fazlasıyla östrojen mi dolu diye ama sonra bunu reddetmenin alemi yok diyorum kendime :)

Ben oldukça keyif aldım, daha dün gönderdiğim sorulara hemen cevap verenler olunca da bekletmeden ilkini bugün yayınlamaya karar verdim. Belirtmek isterim ki anneler arkadaşlarının ne cevap verdiklerini bilmiyorlar, bu yazı sayesinde öğrenecekler. Bu da işin süprizli tarafı bana kalırsa...

İlk cevap veren sevgili Leyla ve onun yakın arkadaşı Selin oldu. Leyla ve Selin'i daha yakından tanımak, twitter'da takip etmek isterseniz: Selin'i twitterda (@karekok_s) olarak Leyla'yı da (@AlkanLeyla) olarak bulabilirsiniz. 

Önce sizleri Leyla ile başbaşa bırakıyorum; 

Leyla ve kızı Beril

Leyla, öncelikle bu yazı dizisine katıldığın için çok teşekkür ederim. Seni kısaca tanıyabilir miyiz? 

26 yaşındayım, İstanbulda yaşıyorum, çalışıyorum. 34 aylık bir kızım var.

Hamileliğimin de 5. ayındayım. 2. kızımız yolda.
İlk kızıma hamileyken forumda tanıştığım sonrada kopamadığımız 11 kişilik Haziran anaları :) grubumuz var. Gmail grubumuzdan her gün birbirimize en az 300 mail atmazsak rahat edemediğimiz, 7-8 kişi ayda en az bir kez toplaşmazsak deli gibi özlediğim arkadaşlarım var. Selin de bunlardan biri.

Kendini nasıl bir anne olarak görüyorsun? 

Kendimi geliştirmek için çaba harcasam da çoğu zaman yetersiz görüyorum.
1 hafta once yaşadığımız bir krizdeki davranışlarımı 1 hafta sonra yanlış bulup keşke şöyle yapsaydım derken buluyorum. Genel olarak rahat olmaya çalışan bir anneyim. Bir arkadaşıyla kavga etsin düşsün kalksın minimum müdahele ederim. Kızımın istekleri düşünceleri önceliklidir benim için. (Makul isteklerde tabi)

Sence annelikte en kuvvetli yanların neler?

Bazı kriz anlarındaki sakinliğim ve sabrım

 Peki ya en zayıf yanların?

İş temposundan yeterince vakit ayıramadığımı, kaliteli geçirdiğimiz zamanın yetersiz olduğunu düşünüyorum.  

Anneliğinde kendini en çok ne ile suçlarsın veya en çok ne yaptığında vicdan azabı çekersin?

Kızım 1 yaşındayken eşimle 3 günlüğüne kısa denilemez bir mesafede bir yere kendi aracımızla tatile gitmiştik, henüz emziriyordum .Kızımdan ilk ayrılışımdı ve bir daha onu hiç göremiyecekmişim gibi gelmişti. Zaten tatilimin 2. günü onca yolu geri dönmüştük.
Hala onsuz yaptığımız planlarda içim tam anlamıyla rahat etmez

Annelinde kendini en çok hangi yönünle takdir edersin. Arada bir içinden, ne yapınca, vay be ben de iyi beceriyorum bu işi dersin?

Yakın zamanda ablamlarda akşam oturmasındaydık, cips getirmişlerdi. Beril eline cips poşetini aldı. Anne yiyebilir miyim dedi? Zararlı olduğu için yememesini istedim (kendimde yemedim. Daha öncede bu konuyu konuşmuştuk kızımla) Tamam diyip cipsi teyzesine götürmüştü; odadaki herkes dönüp bana bakmıştı. Kendimle içten içe övünmüştüm

Anneliğine dair eklemek istediğin neler var? 

Her anne kendi çocucuğunun bilir kişisidir. Benden iyi çocuğumu kimse tanıyamaz
Yeterli bir anneyim diye bir iddam yok. Ama çocuğum için en iyisini ben bilirim.

Peki ya son sözlerin :)

Katılma fırsatından dolayı teşekkür ederim. Sonuçları bende merak içinde bekliyorum.

Leyla anneliğini böyle görüyor; yakın arkadaşı Selin Leyla'nın anneliği konusunda neler söyledi bakalım. 


Leyla&Selin


Selin bu yazı dizine katıldığın için  sana da çok teşekkür ederim. Ben seni tanıyorum ama tanımayanlar için senin de kendini tanıtmanı isterim ve Leyla'yla olan arkadaşlığını bize anlatır mısın ? 

Leyla ile 2010 da hamileyken ayrıntılı usg ile ilgili araştırma yaparken kadınlar klübü sitesinin "2010  Haziran Anneleri Grubu"nda tanıştım.. işte ordan buralara geldik, en yakın arkadaş olduk ... :))) Hemen hemen herşeyimizi paylaşırız aramızda neredeyse özel gizli diye birşey yok sayılır..Hergün mailleşiriz mutlaka. 


SenceLeyla nasıl  bir anne sence?

Leyla genç ve çıtır bir anne.. ve de hırslı bir anne.. Kendini unutmadan annelik yaptığı için takdir ettiğim bir anne...

Sence Leyla'nın annelikteki en kuvvetli yanları neler?

Sakinlik ve sabır...

Peki ya Leyla'nın annelikteki en zayıf yanları?  

Uykusuzluk Leyla için dayanılması zor bir durum; ama bu annelikte zayıf bir yan değil aslında. Zayıf yan deyince aklıma bişi gelmedi gerçekten...


Sence Leyla en çok ne yaptığında vicdan azabı çekiyor veya kendini suçluyor?

Leyla sakin bir anne ve de sabırlı.. İşe gitmesi dışında vicdan yaptığı birşey yok bence...

En çok hangi yönüyle kendini takdir ediyor ?
Kendini takdir ettiğini hatırlamıyorum ama sabırlı bir anne olduğunu biliyor.. 

Leyla'nın anneliğine dair eklemek istediklerin var mı? 
İkinci bebeği yapma cesaretinden dolayı tebrik ettiğim anne...

Peki ya son sözlerin ne olacak.... 
Leyla bir özge candır :)) diyesim geldi..



Selin&Ege, Leyla&Beril
Selin ve Leyla birbirini iyi tanıyan, can dost olmuş iki kadın. Leyla kendini zaman zaman yetersiz bir anne görürken, Selin Leyla'nın yetersiz olduğuna dair hiçbir şey söylemiyor. Leyla aynı zamanda kendini iyi tanımış bir anne, sabırlı olduğunun farkında ve sanırım anneliğinde bu ön planla; çünkü Selin de buna değinmiş ki, bu oldukça önemli. Sabırlı bir anne tüm annelerin içinde hemen kendini farkettirir öyle değil mi :)

Leyla da Selin de çalışan anne bu anlamda da birbirlerini çok iyi anladıklarını düşünüyorum; Leyla çalışan bir anne olarak haklı bir tedirginlik yaşıyor, Beri'le kaliteli vakit geçirmek anlamında, Selin de Leyla'nın bu tedirginliğinin, vicdanının farkında ki, Leyla'nın vicdan yaptığı tek noktanın bu olduğunu düşünüyor. 

Selin uykusuzluğun Leyla için zor olduğunu düşünürken, Leyla buna hiç değinmemiş :)... 2. hamileliğini yaşayan Leylaya en güzel dua; uykusu bol, sağlıklı&sıhatli bir bebek dilemek olur sanırım. 

İşte böyle.... 

Umarım siz de benim gibi keyifle okursunuz bu yazı dizisini. Katılmak isterseniz; tutencc@gmail.com adresine mail gönderebilirsiniz. 




17.04.2013

Uyumsuz Çocuktan Uyumlu Çocuğa



Yine beğendiğim bir yazının çevirisi; yazının orjinal başlığı "Şımarık Davranışları Değiştirmenin 9 Yolu"


Bizler çocuklarımızın  kutup yıldızlarıyız. Aslında bu hayattaki en büyük istekleri aramızdaki ilişkiyi korumak ve beklentilerimizi karşılamak. Eğer çocuğunuz şımarık davranışlar sergiliyorsa, bu ya sizinle daha sıkı bir ilişkiye ihtiyacı olduğunun  ya da kontrol edemediği, boyundan büyük duygular yaşadığı ve size ihtiyacı olduğunun göstergesidir. Ona uygun desteği vermezsek, beklentilerimizi karşılamasını da bekleyemeyiz. 

"Şımarık" bir çocuğun uyumlu bir çocuk haline gelmesine yarayacak en işlevsel taktikler nelerdir: 



  1. Çocuklarımızın davranışları için yüksek beklentiler set etmek
  2. "Kötü davranışları" yoksayma
  3. Çığlık Atma
  4. Mola uygulaması
  5. Ona özel destek vermek
  6. Empatik limitler set etmek
  7. Oyun ile yardım etmek
  8. Ağlamayla yardım etmek
  9. Sarılmak



1. Yüksek Beklentiler Set Etmek
Bu işe yarayan bir taktik; nasıl mı? Mesela evde sukunet istemiyorsak bunu elde edemeyiz. Elbette bu taktiğin işe yaraması için yaşına uygun yüksek beklentiler içersinde olmalıyız. Çocuğunuz bu beklentinizi bildiği halde, buna uygun davranmıyorsa; duygularını kontrol etmek konusunda sizden yardım bekliyor veya sizinle daha iyi bir ilişki içersinde olması gerekiyor demektir.  Daima hatırlamalı; çocuğunuzla aranızda iyi bir iletişim varsa sizinle işbirliği içersinde olmak isteyecektir. 
Kendimizden örnek vermek gerekirse; geçmiş aylarla karşılaştırdığımda Aren'le birlikte inanılmaz bir yol katettik. Çok daha uyumlu bir çift haline geldik :) Artık aramızda hırlaşma, gürleşme ve güç savaşları olmuyor. Örneğin; altını bağlatmak, giyinmek asla istemezdi. Hala da bu konuda harika olduğunu söyleyemeceğim; ama eğer Aren'in kabını iyi doldurursak, oyun ve sevgiyle, ve ardından haydi gel seninle işbirliği yapalım; altını değiştirelim sen bana yardım et, sonra  da kaldığımız yerden oyuna devam dersek, kesinlikle son derece uyumlu bir hal alıyor. 
2. Kötü davranışları yoksayma
Bu taktik ancak geçici durumlarda işe yarar. Şöyle; çocuğunuz çok aç olduğu için, davranış bozukluğu gösteriyor. Böyle durumları yargılamadan değerlendirmek gerekiyor. (Çok aç olduğun için sabırsız davranıyorsun... Şimdi sakinleşelim ve sana yiyecek birşeyler hazırlayalım) İhtiyacını karşıladığınızda çocuğunuzun size geri dönüşü harika olacaktır. Ama eğer çocuğunuz sıklıkla limitlerinizi test ediyorsa o zaman olaya müdahale etmek gerekiyor. Aslında bu yardımınıza ihtiyacı olduğunu bir göstergesidir. 
Biz bu durumda da yol katettik; ama istediğimiz noktada değiliz henüz. Aren sıklıkla limitlerimizi test ediyor. Eskisine göre çok daha çabuk regüle oluyor ve sakinleşiyor; çünkü biz onu eskisinden çok daha iyi anlıyor ve ihtiyaçlarını karşılamada daha iyiyiz. Özetle, ebevenylik de bir süreç ve bu süreçte çocuğunu ne kadar iyi tanırsan herşey aynı oranda iyileşiyor. 

3. Çığlık Atmak
Bu taktik ebeveyn öfke nöbeti olarak da bilinir. Ve aslında asla etkili bir yöntem değildir; sadece çocuğunuzun korkudan birden bire uyumlu davranmasına vesile olur ama hemen ardından çocuğunuz daha da uyumsuz ve hoş olmayan davranışlar sergileyecektir. Çocuğunuzu düşmanınız gibi görmediğiniz sürece bu taktiği uygulamayın; çocuğunuzun beyni henüz tam olarak gelişmedi; sizin bu davranışlarınıza anlam veremez. 
Bana kalırsa; ebevenyler olarak daima aklımızda tutmalıyız; çocuklarımız istemediğimiz davranışlar sergiliyorsa mutlaka söylemek, anlatmak istediği birşeyler var; dahası bizden yardım bekliyorlar. 

4. Mola
Bu yöntem istenmeyen davranışı zaman zaman anında durduran bir yöntem. Aslında, bu sembolik bir terk etme yöntemi. Bu yöntemde çocuğunuza verdiğiniz mesaj; sana yardım edemem, şuan başedemediğin duygularınla seni başbaşa bırakıyorum. Bu güç savaşına sebebiyet verir. Çocuklar büyüdükçe bu yötem gücünü kaybeder ve zaman içersinde sizinle işbirliği yapmaya hevesli çocuklar değil, başkaldıran çocuklarla yüzyüze gelirsiniz. 
Benim bu yönteme inancım hiç yoktur. Moladan kasıt; biraz oda git baklaım tavrı. Kendinle başbaşa kal tavrı. Buna çocukluğunda maruz kalmış biri olarak, hiç iyi birşey olarak hatırlamıyorum. Odana gidip ağlayabilirsin; biraz odana git ve sonra yanımıza gel sıkılıkla duyduğum cümlelerdi; ve evet beni isyana sürüklemiştir. Ama şuna inanırım; zor zamanlarda ebevenyin bir 2-3 dakikayı kendine ayırıp derin nefesler alıp kendini rahatlatıp çocuğunun yanına dönmesi ve ona yardım etmesi bence çok işe yarayan bir yöntemdir. 

5. Ona Özel Yardım 
Bu bölümde söylenmek istenen şu olmuş; çocuğunu iyi tanıma ve ona göre yardım etme. Her çocuğun daha iyi olduğu bir alan var; mesela kiminin görsel zekası daha ön planda, öyle çocuklara anlatılmak istenilen şey fotoğraf veya görsel malzemeler yardımıyla yapılmalı. Kiminin sözlü iletişimi daha kuvvetli gibi. Ama çocuğunuza yapması gerekeni sürekli hatırlatmanız gerekiyorsa o zaman 6. maddeyi denemelisiniz. 

6. Empatik Limitler Set Etmek
Çocuklar bizim önceliklerimizi paylaşmazlar, zaten neden paylaşsınlar ki? Onların öncelikleri çok daha farklı, ve bizim bakış açımızı anlamazlar. Mesela onların öncelikleri, koltukların üzerinde zıplamaktır ve koltukların parayla satın alınıp,tamir edildiğini de bilmezler. İşte bu yüzden tüm gün ve her gün onlara yol göstermek bizlerin işidir. "Ayakkabıların koltuğu kirletiyor, koltuğa ayakkabı ile çıkmıyoruz" Ne kadar tutarlı ve ciddi olursanız çocuğunuz koyduğunuz limitleri kabul etme de o kadar uyumlu olur. Çocuğunuzla ne kadar empati kurarsanız işler o kadar kolaylaşır. Enerjisini benzer bir şeye yönlendirmek, istemediğinizi davranışı durdurmanıza o kadar çok yarar. "Koltuğun üzerinde zıplamaktan ne kadar çok zevk aldığını görüyorum. Ama biliyorsun koltuk zıplamak için değil. Şimdi koltuktan aşağıya in ve gidip başka yerde zıplayalımç "
Tüm çocuklar doğal olarak limitleri zorlarlar. Örneğin bu örnekte olduğu üzere; eve girer girmez ayakkabılarını çıkarmaya her seferinde yardım etmelisiniz ve ona hatırlatmalısınız. Bir süre sonra bu otomatik hale gelecektir; ne sizin özellikle hatırlatmanıza gerek kalacak ne de o bu konuda ısrarcı olacaktır. 

Peki ya, bu davranışa devam ediyorsa. İşte orada çocuğunuzun size söylemek, anlatmak istediği birşeyler vardır. Çocuklar duygulardan ibaret. Bunu neden yaptığınını çözmeniz gerekiyor. Ne zamanki duygusunu anlarsınız ve empati kurararsınız, işte o zaman çocuğunuz işbirliği yapmaya yanaşır. Ve bu davranış biçimiyle büyüdüğünde de size yakın ve işbirlikçi olmasıa vesile olursunuz. 
Empatinin ne denli işe yaradığını bizzat yaşadım; Aren'e ne zaman seni anlıyorum mesajını versem hep olumlu geri dönüşler alıyorum. Mesela, üzerini giydirmemden hoşlanmıyor; giyinmek istemediğinin farkındayım, haklısın giyinirken oranı buranı çekiştiriyorum ve bu seni çok rahatsız ediyor ama yapmam gerekiyor yardım et bana lütfen diyorum ve karşımda çok daha uuymlu bir çocuk oluyor. 
Zıplama konusunda yorum yapamayacağım :) Ben bu konularda sınırları olmayan bir anneyim. 
7. Oyun İle Yardım Etmek.
Şimdi derin bir nefes alın ve söylediklerimi tekrar edin: "Bu bir acil durum değil, bu durumu oyuna çevirebiliriz". Ses tonunuzu sakin ve oyuncu tutmaya çalışın, böylece o da hemen kikirdemeye başlayacaktır. Pardon, ayakkabılarınla koltuğun üzerinde misin sen? Ben koltuk koruyucusuyum ve her zaman koltuklarımı korurum. Kucağınıza alın, gülün ve omuzlarınızın üzerine oturtun onu mesela. Evde bu şekilde yürürken, ayakkabılarını çıkarın. Bir yandan da şarkı söyleyebilirsiniz; onu ne çok sevdiğinizi asla bırakmayacağınızı falan. bu şekildeyken onu koltuya bırakıp orada birlikte birşeyler oynayabilirsiniz. 
Bir dahaki sefere eve girerken ona bu oyunu hatırlatın, oynayıp oynamak istemediğini sorun ve istiyorsa ayakkabılarını çıkarmasını hatırlatın. Bu oyunu onunla tekrardan iletişim kurmak ve bu iletişimin başarısını kutlamak için kullanabilirsiniz. Kıkırdamaki gülmek bunlar kimyasal anlamda da bedene ve ruha iyi gelen şeyleri çocukların daha çok gülmesine vesile olmalıyız. 

Oyun sihirli bir kelime, sihirli bir uygulama. Ne zaman Aren'i oyun anlamında doyuruyoruz, karşımızdaki çocuğun uyumuna inanamıyoruz. 


8. Ağlaması Gerektiğinde Ağlamasına İzin Verin.
Ya sizinle oynamak istemiyorsa, ya tüm çabanıza rağmen, gülmüyor ve kikirdemiyorsa, ayakkabılarını çıkarmamak konusunda inat ediyorsa.... Başedemediği bir duygusu olduğunun göstergesidir tüm bunlar. Gözlerinin içine bakın ve nazikçe sınırlarınızı hatırlatın. "Tatlım, ayakkabıların koltuğu kirletiyor. Ayakkabılarınla koltuğa çıkmana izin vermemem". Gözyaşlarına boğulabilir. Ağlarken ona sarılın, elbette buna izin verirse. Güvende olduğunu ona hatırlatın. Herşeye rağmen, saldırgan tavırlar sergiliyorsa bunun arkasında öfkesi olduğunu hatırlayın. Sadece biraz daha güvende hissetmek istiyor kendinizi. Ve bu da 9. madde demek: 
Daha önce de itiraf etmiştim sanırım; anneliğimin ilk zamanlarıında Aren'in ağlamasından, ağlama krizine girmesinden çok korkardım. Korkumun sebebini sonradan keşfettim; çaresizlik! Ne yapacağımı bilmiyor olmak. Biz böyle durumlarda çok kaldık. Aren'in hiçbir şekilde ikna olmadığı haller, artık ağlamasına izin veriyoruz ve sonra bir de bakıyoruz ki kuvvetli bir ağlama krizi ama kısa süren arkasından bir rahatlama ve kaldığı yerden devam etme. Keşke biz ebevenylerde duygularımızın değişimi konusunda böyle olabilsek öyle değil mi? Keşke ağlasak ve sonra yolumuza kaldığımız yerden devam edebilsek. 

9. Sarılmak
Sarılmak yanında ve güvende olduğunun en güzel göstergesi öyle değil mi? Sarılın ve bırakmayın çocuklarınızı, onlar sizi itse bile. (Burası çeviri değil içimden geldi böyle yazıyorum)
Sadece çocuklarınıza değil, sevdiklerinize sarılmayı daima öncelikli tutun. Sarılmak bir nevi tedavi biçimi bana kalırsa. Hele bir de bu sarılmaya öpücükler eşlik ediyorsa hızlı bir iyileşme sürecine girilmiş demektir. 

Sonuç olarak; büyük bir laf etmiş olacağım ama yine de edeceğim: Aslında uyumsuz çocuk yoktur, onu anlamayan ebevenyleri vardır. Dilerim ebevenyler olarak gerçekten çocuklarımızın kutup yıldızı olabiliriz.