22.04.2013

Köyde Hayat




Malum yarın 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Geçen sene Aren 23 Nisan'da 6 aylıktı, yine bu özel gününü ailece kutlamıştık; ama bu sene daha özel olmasını istedik ve ona geçtiğimiz haftasonu için mini bir tatil hediye ettik. 

Her çocuk gibi Aren de doğada olmayı çok seviyor ve tabii ki hayvanları. Bu nedenle, özgürce hareket edebileceği, koşup oynayabileceği, temiz havaya doyabileceği, hayvanlarla vakit geçirip onları sevebileceği bir yer seçtik. Tüm bunlar için en uygun yer köyler. Biz de bu nedenle Kocaeli'ne bağlı Ketenciler Köyü'nü gittik. Bu köy aynı zamanda Ekoköy olarak da biliniyor. Detaylı bilgiye  http://ekokoyketenciler.com/ ulaşabilirsiniz. Türkiye'de çok az köy belediyelerin ve Tarım İl müdürlüklerinin desteği ile Ekoköy'lere dönüşüyor; Ekoköy ne demek: Bazı köyler ki bu köylerin seçilmesindeki temel neden, köylülerin ekip biçtikleri arazilerde tarım illaçlarını kullanmaması ve doğallığını koruyor olması, işte böyle köyleri belediyeler ve tarım il müdürlükleri destekliyor. Köylüler, tarım ilacı kullanmadan ekip biçmeye devam ediyor, aynı zamanda turizm faaliyetleri de destekleniyor; köylerde konaklayabilecek köy evleri var, yemek yiyip içilebilecek restaurantta. Zaten Ekoköylerin geçim kaynakları da bunlar. Evleri ve restaurantı köylüler bir koordinatör eşliğinde işletiyorlar. 

Annem hep keşke bizim de bir köyümüz olsa der; annem Selanik göçmeni, ailesinin bir kısmı İstanbul'a bir kısmı İzmir'e şehire göç etmiş, babam 7 göbekten Istanbul'lu babamın  dolayısıyla ne baba tarafından ne de anne tarafından bağlı bulunduğumuz bir memleket, bir köy yok. Ama bunun olmasını çok isterdik; aklı olan köyünde, memleketinde kalır bence. Hele hele çocuklar için şehire göç etmek yapılabilecek en büyük hata bana kalırsa. Haftasonu köyde ziyaret ettiğimiz ailelerin çocuklarının bir çoğu büyük şehirlerde okumuş, master yapmış ve çalışan çocuklardı. Yani köyde yaşamak demek, eğitimden geri kalacak anlamına da gelmiyor; isteyen çocuk okur ve bir aile çocuğunun okumasını istiyorsa mutlaka bir yolunu bulur. 

Ketenciler Köyü bir Çerkez köyü; ve şehire yakınlığı nedeniyle tam anlamıyla hayal edilen, bilindik bir köy yaşam hali yok ama yinede harika bir havası ve köy yaşamı mevcut. Biz 1 gece konaklayacak şekilde gittik; çünkü Aren'nin gidince ayrılmak istemeyeceğinden emindik. Geçirdiğimiz iki günü fotoğraflarla anlatmadan önce, Ketenciler Köyü size uygun mu değil mi bir bakalım. 

EĞER;
  • Temiz havayı seviyorsanız
  • Sessizlikten hoşlanıyorsanız
  • Doğada yürüyüş yapmak size zevk veriyorsa
  • Keşfetmeyi seviyorsanız
  • Değişik yemekler, lezetler tatmayı seviyorsanız
Ketenciler köyüne bir haftasonu ziyaret edebilirsiniz. Kalmaya gerek olmadığını düşünüyorum; İstanbul'a yakınlığı nedeniyle rahatlıkla sabah gidilip akşam dönülebilir. Havası inanılmaz temizdi; Aren havayı içine çek dedikçe Aren havayı kokladı. Tüm gün dışarıdaydık (Evet havanın serinlik bakımından İstanbul'dan farkı yoktu; oldukça serindi ama kötü hava yoktur iyi giyindikten sonra dedik) İnanılmaz sessiz bir ortamdı; tüm doğa seslerini duyabiliyorsunuz; kuşlar, yaprakların hışırtısı, köpekler ve diğer tüm doğal sesler. Aren hepsine kulak kesildi; tanıdıklarında heyecanlandı, bilmediği seslerde bu ne sesi diye yüzümüze baktı ve cevap bekledi. Size sunulan aktiviteler var ama bunları bir türlü gelmeyen baharda ve yaz aylarında yapabilirsiniz. Bunun dışında gerisi size kalmış; köyde yürüyüş yapıp isterseniz köylülerle tanışabilir ve hayatları hakkında bilgi alabilirsiniz. Köyü yürüyerek keşfetmeye çıktığınızda bir çok hayvanla karşılaşma şansını yakabiliyorsunuz. Biz bir teyzenin evine ziyarette bulunduk; ineklerini, horozlarını görüp, sevip, dalından eriğinin tadına baktık. Aynı zamanda çerkez peynirini nasıl yaptığını ve islendiğini de öğrenmiş bulunduk. 

Köye giriş yolumuz; işte böyle yemyeşil bir yer bekliyor yolun sonunda


Aren gördüğü ineğin inek, kuzunun kuzu olduğuna inanmak istemedi başta; ee tabii Fisher Price'ın gülen tertemiz ve sevimli ineklerine benzemiyordu gördüğümüz inekler. Aynı şekilde kuzular da öyle. Bir yerde okumuştum; çocuklara hayvanları vb tanıtırken gerçeğe en yakının göstermek gerekiyor diye; sanırım bu oldukça doğru. Malum o çocuk kitaplarındaki hayvanlar gerçeğin pek bir dışında. Elbette amaç çocuklara hayvan sevgisini aşılamak ve ilgi çekici hale getirmek ama işte çocuk doğada gerçek halini görünce affalayıveriyor :) Fırsatınız varsa mutlaka çiflik, köy ziyaretlerinde bulunmanızı ve çocuklara hayvanların doğal halini tanıtmanızı öneririm. Tabii ki Aren'in bu hayvanları da benimsemesi pek zor olmadı :)


Hayvanların hızına bir türlü yetişemeyen şehirli çoban Aren :)


EĞER;

  • Konforu ve lüksü seviyorsanız
  • Hareketten ve gürültülü ortamlardan zevk alıyorsanız
  • Size özel programlardan hoşlanıyorsanız

Burası size hiç uymaz. Öncelikle, ne kaldığınız köy evinde ne yemek yediğiniz restauratta ne de köyün genelinde konfor ve lükse dair hiçbir şey yok. Bizim kaldığımız ev 2 odalı tahtadan bir köy eviydi ama hani turist köy evleri falan değildi. İçinde UFO ısıtıcı vardı o kadar. TV buzdolabı vb hiçbir şey yoktu. İçinde tuvalet bile köy tipiydi. Daha öncede yazdığım gibi; kalmaya gerek olmayan bir yer aslında, bizim kalma sebebimiz Aren'in maksimum yararlanmasıydı doğadan. 

Eğer doğa yürüyüşlerini sevmiyorsanız ve girişken bir yapınız yoksa yani bir köylüye merhaba deyip sohbet etmeyecekseniz, bir köy evinin bahçesine girip köylüye aleykümselam deyip  bahçesini, kümesini ve evini ziyaret etmeyeceseniz hiç size uygun değil çünkü yapabileceğiniz başkaca hiçbir şey yok. Öyle boş boş bakarsınız etrada off çok sıkıcı bir yer dersiniz. 

Ya bu çocuk sürekli beni takip ediyor, bir rahat bırak çocuğum beni diyen tavşan :)


Size özel sunulan hiçbir program yok. Dolayısıyla bir aktivite, çocuk için özel birşey düşünüyorsanız hayal kırıklığına uğrarsınız. 

Biz Ekoköy'e vardığımızda ilk ağırlandığımız yer restauranttı; daha içeri girer girmez inanılmaz güler yüzlü ve çocuk dostu insanlarla karşılaştık. Yemeklerimiz hazırlanırken, Sema teyze hemen Aren ile oynamaya başladı; hadi gel top oynayalım diyerek Aren'in gönlünü ilk dakikadan kazandı yemeklerimiz hazırlandığında anneyle baba rahat yemek yesin hadi gel biz köpeğe, kuzuya bakmaya gidelim diyerek Aren'in iyice gönlünü kazanmış oldu. Vallahi onlar sayesinde yerimizden kalkmadan yemek yedik. Aren bey'e özel enfes bir mantı hazırlandı ve kendisine salıncakta Sema hanım tarafından yedirildi. 
Bu arada ilk kez fındık çorbası içtik ve tadına bayıldık; yemeklerin fotoğrafını pek çekemedik çünkü geldiği anda çatalımızı batırıp ilk lokmada yemeklere bayılıp silip süpürdük. 

Aren ve Güray fındık çorbasını hüpletirken


Bu da ödül almış fıstıklı irmik tatlısı. Eee şey 3 tane yedikte 3. ancak fotoğrafını çekebildik :)
Tüm gün dışarıdaydık; bize ayrılan köy evine bir tek yemekten önce üstümüzü daha doğrusu Aren'in üzerini değiştirmek için girdik; bir 10 dk durduktan sonra tekrardan dışarı çıktık. Ve Aren saat 7:00 itibariyle uyku, ee demeye başladı :) Her zaman uyumasını söylediğimiz çocuğa hayır Aren olmaz, Aren şimdi uyumuyoruz dedik :))) o da suratımıza tip tip baktı. Yine nefis enfes akşam yemeğimizden sonra daha eve geri dönmeden Aren uyuyakaldı veeee tarih bir ilk yazdı: Aren tüm gece uyanmadan uyudu, deliksiz bir uyku çekti. Sabah saat 7:30'da pür neşe, pür merak kalktı. O sabah köye yerleşmemiz gerektiğini anladık :))) Tüm gün doğayla içiçe olan, enerjisini sonuna kadar tüketen, temiz hava alan Aren, gece erkenden uyumak istemiş, kendiliğinden uykuya dalmış ve tüm gece uyanmadan uyumuştu. Bir anteropolog bir sosyolog olsam köy çocukları ve uyku diye bir araştırma yapardım emin olun. 


Bu arada kaldığımız evin tam karşısı çocuk parkıydı, park dediysem gözünüzde şehirdeki parklardan canlanmasın, 2 salıncak bir kaydırak :) Hatta kaydırağın bittiği yerde yabani otlar ve ısırganlar var. Aren her kaydığında doğal olarak bu otlara değdi ve uff ufff dedi, biz de eee çocuğum köy çocuğu olmak kolay değil dedik :) Lakin 2 salıncak bir kaydırak çocuğu mutlu etmeye yetiyor işte. Sabah kalktığında camdan bakıp park dedi sonra dittt amur ditt dedi ; çünkü yağmur serpiştiriyordu ve yağmur yağarken parka gidilemeyeceğini biliyordu yavrucuğum. 

Sabah enfes kahvaltımızı ettikten sonra; Aren aslında oldukça keyifli bir biçimde bahçede oynarken, en iyisi dönelim dedik.  Su birikintilerine batıp çıkan, üzerini başını çamur su yapan, yere yatıp su birikintisinden su içmeye kalkan bir çocukla yağmurlu bir günde uğraşmak pek kolay olmayacaktı :) 

Ama o gitmek istemiyormuş; yere oturmuş protesto ediyor, çakıl taşlarını kafamıza atmak üzere :)



İşte bizim haftasonumuz böylesi Aren'e adanmış bir haftasonuydu. Nerede olursak olalım ailece olduğumuz her zaman bizim için keyifli ve renkli, ee elbette bir o kadar da yorucu. Hayır efendim tatlı bir yorgunluk diyemeyeceğim ;) ama olsun herşeye değer diyeceğim. 




Hiç yorum yok: