29.09.2014

Tüm Sorunların En Basit Çözümü

"When you are hugging a child, always be the last one to let go. You never know how long they need it." - a retired Disney Princess
Bir çocuğa sarılırken sarılmayı sonlandıran siz olmayın; çünkü buna ne kadar ihtiyacı olduğunu bilemezsiniz!

Oprah'ın programında 11 yaşındaki çocuğa soruyorlar; ailenizle ilgili en çok işe yarayan ve en çok canınızı acıtan şeyler nelerdir diye. Çocukta bir hata yaptığımda annemden ders dinlemek yerine sarılmasını ve beni avutmasını beklerim diyor. 

Çocuktan al haberi diye boşuna dememişler; çocukların gerçekten bizlerden ders dinlemeye hiç ihtiyaçları yok asıl ihtiyaçları anlaşılmak ve sevgi. Hayatın onlara verecekleri tüm dersleri göğüsleyebilmeleri için o göğüs kafeslerinin içi sevgi ile dolu olmalı; ancak böyle her şeyin üstesinden gelebilirler. 

Çocuklarınızla başa çıkmadığınızda sinirlendiğinizde öfkelendğinizde aslında sizinde sarılıp sarmalanmaya ihtiyacınız var demektir; sizinle göğüs kafesinizdeki sevgi aşağılara inmiş demektir; bir an durun ve gidip sarılın çocuğunuza o da size sarılacaktır; göğüs kafesiniz sevgiyle dolduğunda sorunun en büyük kısmı da çözülecektir. 



It takes 4 hugs a day for survival,  8 to live and  12 to grow.      Things that nobody knows  Alessandro D'aveniaBir günü kotarabilmek için 4, yaşayabilmek için 8 ve büyüyebilmek için 12 sarılmaya ihtiyacımız var; çocuğunuzun günlük yemek, bakım ihtiyacı kadar önemli olan şeylerden biri sarılmanız ve midesini doldurduğunuz gibi göğüs kafesini doldurmanız. 

Sevgilinizi eşinizi anneninizi babanızı görür görmez sarılın; tartışma başladığı anda gidip sarılın, egonuzu, haklılığınızı bir kenara bırakın. Bir de böyle deneyin, göreceksiniz ki işler bir anda değişecek. 

Özellikle çocuğunuz bırak beni derken istemiyorum derken daha sıkı sarılın!

24.09.2014

Hey Sen Daha Sakin Olmak İster misin?

Bir insanın sakinliği ağaç gölgesine benzer, sığınmak isteyen ona gelir. 

Ebeveyn olduğunda en sık duyduğun kelimelerden biri rutindir. Bebeğin kendini güvende hissetmesi için rutine ihtiyacı vardır; ve rutini olan bebek başına ne geleceğini bildiği için daha rahat ve daha sakindir; daha açık ve kibar olmadan söylersek daha arızasız olur. 

Sizin rutinleriniz nelerdir mesela? Uyanınca yüzünüzü yıkamak, yatmadan önce diş fırçalamak, eve gelince üzerinizi değiştirmek, yemekten sonra çay içmek. Örnekler çoğaltabilir ve baktığınızda tüm bunları otomatik olarak yaparsınız ve tüm bunlar aslında sizi rahatlatan şeylerdir ve farkında olmasanız da tüm bu yaptıklarınızda size kendinizi güvende ve iyi hissettirir. 


Streslerinizden, korkularınızdan, sabırsızlığınızdan kurtulmak istiyorsanız, daha sakin daha yavaş daha olumlu olmak  istiyorsanız günlük yaşamınıza ekleyebileceğiniz ve rutininiz haline getirebileceğiniz bir şey var o da meditasyon. Meditasyon sizi ele geçirmiş ve fiziksel yorgunluktan daha da çok yoran zihinsel yorgunluğa birebirdir. Sakinleşmenin, yavaşlamanın anahtarıdır. 

Kısacası rutini olan bir bebek gibi arızasız olmak istiyorsanız günlük rutininizin içine meditasyonu ekleyin. 

Meditasyon yapmak için illa özel bir kursa gitmenize gerek yok. Peki nasıl yapacağım derseniz; 


Rahat bir yer seç kendine. Önce rahat bir yer bulun kendinize, bir odada olur ufak bir kabin bile olabilir, yeterki kendinizi rahat hissedebileceğiniz ve temiz havanın içeride dolaştığı bir yer olsun. İsterseniz çıkın çimenlere oturun, tuvalette rahatım diyorsanız veya banyoda o da olur. Özetle nerede kendinizle başbaşa kalabilecek ve kendinizi rahat hissedecekseniz. Dikkat etmeniz gereken tek nokta, özellikle yeni başladığınızda, yatarak yapmamanız çünkü bu direkt uykuya geçmeniz anlamına gelir. 

Mantranı Seç. Mantra denilen şey hiçbir anlamı olamayan bir kelimeden ibarettir. meditasyon sırasında içinizden bu kelimeyi tekrarlarsınız ve bunun amacı dikkatinizi düşüncelerinizden ayırmaktır, anlamsız bir kelimeye dikkatinizi verdiğinizde aklınıza gelen diğer düşünceler etkisini yitirecektir. Mesela meditasyon guruları So Hum kelimesini kullanırlar. Bazı meditasyon eğitimlerinde size özel kelimeler seçilir size ait. Bir eğitime giderseniz size özel kelimenizi öğrenirsiniz ama dediğim gibi şart değil. 


Gözlerini kapat ve derin nefes al. Bulduğunuz mu o rahat mekanı, seçtiniz mi mantranızı. Tamam şimdi gözlerinizi kapatın ve burnunuzdan derin nefes alın karnınız şöyle iyice şişsin sonra derin bir biçimde nefesinizi verin karnınız şöyle sırtınıza yapışacak gibi olsun. Bir kaç derin nefesten sonra nefesinizi normal hızına döndürebilirsiniz. 

Mantranı tekrarlamaya başla. Haydi  bakalım seçtiğiniz mantrayı tekrarlayın içinizden. Aslında bu illa şart olan bir şey değil, isterseniz öylece durun zihninize gelen milyonlarca düşünceye sadece bakın düşünmeyin lütfen üdşünmeyin geçip gitmesine izin verin.  Tekrar yaparken dikkat etmeniz gerken nokta dilinizin ve dudaklarınızın oynamaması bunu içinizden zihninizle tekrar etmeniz. 

Kendini Zorlama. Doğru mu yapıyorum yanlış mı yapıyorum diye düşünme, aklına düşünceler geldiğinde tamam farkındayım de kendine ve geri dön mantra veya nefesini dinlemeye veya sadece ve sadece öyle durmaya. 

Dur ve Bitir.  Mantranı söylemeyi bitir ve bir süre daha öylece kal. Sonra aç gözlerini ve gününe devam et. 

Bana sorarsan bir 5 dk ile başla ertesi gün 7 dakikaya çıkar sonra 10 dakikaya ve zamanla 1 saat bile yapabilirsin öyle de keyifli. 

Zamanla nasıl sakinleşmeye başladığını hem zihninde hem bedeninde göreceksiniz. Sabah yataktan kalkar kalkmaz veya uyumadan önce veya bebeğiniz saah uykusuna yattığı anda şirkette herkes yemeğe gidip yanlız kaldığınızda kısacası ne zaman vaktiniz olursa, deneyin, fayda görmezseniz paranızı iade edeceğim :) 


"Nefes almaya vaktiniz var ise meditasyon yapmaya da vardır"



19.09.2014

Sevginin ve İlginin Yetmediği Yerde


Bazen şu cümleyi hepimiz kurarız; elimden gelenin en iyisini yapıyorum; sevgi ise sevgi, ilgi ise ilgi ama hiçbir şeyin düzeldiği yok! Ya ben nerede yanlış yapıyorum diye kendimizi sorgularız ya da karşımızdaki çocuğumuz ise onun şımarık olduğunu düşünürüz ki bunu düşünmek bile bizi üzer. 

Bir çocuğa sevginizi ve ilginizi tamamen verdiğinizden eminseniz ama hoşunuza gitmeyen davranışları devam ediyorsa bu o davranışa sebep olan duyguyu iyileştirmediğiniz anlamına geliyor. Dolayısıyla çocuğunuzun sevgi&ilgi tankı sızdırmaya başlıyor. 

Çocuklar kendilerini yeterince güvende hissetmiyorlarsa gerçek duygularını göstermek yerine onları; mızmızlanma, terör estirme ve benzer şekillerde maskeleyerek göstermeye çalışıyorlar.  Böyle durumlarda çocukların rahatça ağlayıp o içinde birikmiş ve başa çıkamadığı duyguyu çözmesine vesile olmanız gerekiyor. Ee boşuna ağlamak güzeldir dememişler. 

Önce çocukla tekrardan bağlantıya geçmek gerekiyor; bunun en kestirme ve garanti yolu çocuğu güldürmek iyice gülsün ve sizinle tekrardan duygu anlamında bağlantıya geçsin. Sonra onu bu istenmeyen davranışa iten duygunun ne olduğunu az çok tahmin ediyorsanız ondan bahsedin; mesela çalışan anne iseniz, aslında evde kalmamı ve bütün gün böyle oynamımızı isterdin değil mi canım. İşte o noktada çocuk muhtemelen gözyaşlarını bırakıverecektir hemde kucağınızda; bu çok güzel bir şey çocuk en güvendiği kollarda ağlıyor ve rahatlıyor. Ve en azından o akşam bir daha arıza çıkmayacağı kesin. 


Her zaman ağlamaya bu kadar çabuk teslim olmayabilirler; bu duygularının yoğunluğundan korktukları içindir ve yeterince güven duymadıkları için. Fazla zorlamamak ve daha da hırçınlaşırsa sakin kalmak gerekiyor. Sizden gitmenizi isterse gitmeyin aslında bunu söylemek istemiyordur çünkü; bunu söylemesi bile ona çok fazla gelen duygusal yükün işareti. 

Velhasıl çocukların istenmeyen davranışlarının altında mutlaka başa çıkmadığı bir duygu oluyor; sevginizi ve ilginizi vermeden önce o duyguyu anlamak ve anladığınızı belli etmek en önemlisi. Sonra mı sonra çocuğun ağlamasına bir şekilde vesile olmak gerekiyor. 

Vallahi mızmızlık terör estirme  ve kriz yerine ağlamaya katlanmak ve bunun onun hayrına olduğuna inanmak en iyisi. 



18.09.2014

Bazı Çocuklar Öfkeyle Doğarlar




Bazen  çocuklar ki,her insan bir zamanlar çocuktu, öfkeyle doğarlar; önlenemez önüne geçilemez ağlamaları ve hatta ağlama krizleri olur, annesinin kucağında olmak bile çoğu zaman işe yaramaz, emmek bile istemez. Bu hal özellikle anneye kendini çok çaresiz ve kötü hissettirir. 

Doğum şekli ne olursa olsun, annenin bedeninden ayrılıp dünyaya gelmek tüm insanlar için hayattaki ilk travma. Ve doğum ile birlikte acı bedeni dediğimiz  beden aktive oluyor. İnsanın sadece bedenden ibaret olmadığını biliyoruz, öyle değil mi? Bir bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuz var; ve bunlar birbirine öylesi geçmiş durumdaki çoğu zaman hangisiyle varız farkında bile değiliz. Aslında bizler ruha sahip bedenler değil bir bedene sahip ruhlarız. 

İnsanların verdiği duygusal tepkilerin yoğunluğu acının da yoğunluğunu gösterir. Ağlamak da bir duygusal tepkidir. Bebekler tüm ihtiyaçları giderildiği halde ağlıyorlarsa bu acı bedenlerinin bir tepkisidir. Ve acı beden yine acıdan beslenir; acı bedenin uykuya geçmesi ve aktive olmaması için yapılması gereken tek şey ise onun farkında olmak ve sadece an'da kalmaktır; tepkiye tepkiyle cevap vermemek yani. 

Bir bebek tüm ihtiyaçları giderildiği halde çok çok ağlıyorsa  ve bu ağlama annenin de acı bedenini tetikliyorsa ve anne bunun farkında bile değilse işte o zaman her iki tarafta yani anne ve bebek birbirilerinin öfkeyle, stresle acı bedenlerini besliyor olacaktır. Anne tetiklense dahi bunun farkında olup sadece o duygunun içinden akıp gitmesine izin verir ve böylece strese girmez ise ve bebeğinin de doğumdan ve belki de anne karnında yaşadıklarının duygusal bir tepkisi olduğunu farkeder ve sadece bebeğini stressiz bir biçimde kucağına alırsa işte o zaman bebek daha çabuk ve daha kolay sakinleşecek. Anne bebeğin acı bedenini beslemediği içinde kısa sürede bu ağlamalar son bulacaktır. 


Peki farkında olmayıp bir şekilde büyüyünce ne oluyor?  Acı bedeni beslenen bebekler büyüdüklerinde öfkeli, vuran, kıran, çabuk sinirlenen, eşyaları yerlere atan, kısacası kolaylıkla ve sıklıkla öfke nöbetleri geçiren çocuklar haline geliyorlar.  Bu hale drama denilebilir; çünkü bu durumlar oldukça dramatik oluyor. Peki ebeveyn ne yapmalı. Elbette yapacağı tek şey farkında olmak ve an'da kalarak yani tepki göstermeyerek, çocuğun bu acı bedenini beslemeyerek çocuğa örnek olmalı. Nasıl besliyoruz bu halleri; bağırarak, bazen çıldırarak, bazen malesef döverek (hala çocuğunu dövebilen büyük bir kesim var); aslında o anda çocuğun acı bedenin istediği şey tam da bu ve sizin tetiklenen acı bedeninizin de istediği şey aynen bu; bunu yaptıktan sonra siz rahatlarsınız çocuğunuzun şok geçirdiğini düşünürsünüz çünkü çocuklarda genellikle pısmak, sinmek vb dediğimiz hallere bürünürler oysaki acı beden istediğini almış ve bir süreliğine meydandan çekilmiştir. Bunu bağımlılık gibi düşünebilirsiniz; bir madde bağımlısı, maddeyi aldıktan sonra sakinleşir ama sonra yeniden krize girer! İşte beslenen acı beden de böyledir. 


Böyle anlarda çocuğunuzla konuşmak, durumunun farkında olduğunu cümlelerinizle anlatmak çoğunlukla işe yaramaz. Yapılabilecek tek bir şey var o an tepki göstermemek sadece durumun farkında olmak ve sonra sular durulduğunda çocuğa yaşadığı şey hakkında bilgi verip, çocuğun da kendini ifade etmesini sağlamak. Zaman alır ama doyurulmayan her acı beden bir süre sonra tamamen ortamı terkeder. 

Siz bunu başardğıınızda bu tam da kazan-kazan durumuna müthiş bir örnek olur. Boşuna sadece ebeveyn çocuğu değil çocukta ebeveyn'i büyütür denilmemiş. Siz kendinizinde içindeki acı-bedeni farkettiğinde artık o farkedilmenin ve ortadan kaybolacağının farkındalığı ile sizi çok zorlayacak bile olsa başlarsa bir süre sonra tepkisizliğinden ve yüksek farkındalığınızdan kaybolup gidecektir. 

Kendinizin ve çocuğunuzun duygularının daha doğrusu duygusal tepkilerinin acı-bedeninin farkında olun. Ve sadece izleyin, bu duyguların kaybolup gitmesine fırsat tanıyın. Sizin farkındalığınız çocuğunuzun en önemli öğretmeni ve çocuğunuzun sizin hayat rehberiniz. 

Dinginliğin, sakinliğin ve farkındalığın gücü sizinle olsun. 






8.09.2014

Çocuğunuzun Hayatındaki En Önemli Şey Mutlu Olması mı?



Modern ebeveynlerin hemen hemen hepsi çocuklarının  ileride ne olmasını istenildiği sorulduğunda, cevap olarak mutlu olsun da der; evet bir çocuğun mutlu olması, birey olarak mutluluğunu sürdürmesi şüphesiz ki çok ama çok önemlidir. Ben de genellikle böyle cevap veririm; Mutlu olsun!

Çocuğumuza da bunu aşılarız, mutlu ol, sen mutlu ol da... ve sonra hemen arkasından başarı gelir, başarılı olmasını isteriz, doğal olarak, bunu kim istemez ki çünkü başarılı olunca sanılır ki mutlu da olacak; tarih nice üstün başarılara sahip ama mutlu olamamış insanla doludur oysaki.

Harvard üniversitesi geniş çaplı bir araştırma yapıyor ve çocuklara onlar için en önemli şeyin ne olduğunu soruyorlar; çocuklar, gençler; en çok başarılı olmayı daha sonrada mutlu olmayı seçiyorlar, en düşük oy alan seçenekler ise; başkalarına yardım etmek ve adaletli olmak!. Hatta çocuklar ailelerinin birine yardım etmektense başarılı olurlarsa daha mutlu olacaklarını düşündüklerini bile ifade etmişler. 

Düşündüm; biz Aren'e en çok neyi aşılıyoruz evet mutlu olmasını her şeyin üzerinde tutuyoruz ama bir yandan başkalarına iyi ve saygılı olmasını da ciddi bir biçimde aşılıyoruz, yine de sanki başkalarına karşı nasıl olduğundansa mutlu olmasını çok üstün tutuyoruz gibi. Araştırma yazısını okuduktan sonra dank etti; Aren'e şunu öğretmeliyiz; başkalarına yardım edersen zaten mutlu olursun!. Bunu dillendirmeliyiz özetle; 

MUTLU OLMAK İSTİYORSAN MUTLU ET!


Her akşam okuma listesine koyduğumuz yandaki kitapta bunu anlatan güzel bir kitap. Bugün okullar açılıyor; çocuklarımız, tüm çocuklar okulda da mutlu olsunlar; bugün onlara okulda çok mutlu canım, arkadaşlarını mutlu etmeyi hatırla diyelim!.....


3.09.2014

Çaresi Var: OYUN



Çocuğunuz uyumuyor mu? Yoksa yemek mi yemiyor? Uyumsuz mu? Çok mu öfkeli?  Ve daha nicesi mi. Hepsinin çaresi tek bir kelimede gizli o da OYUN!. 

Oyunun çocuğunun can damarlarından biri olduğuna daima inandım ve bildim ama bu inandığım şeyi pratiğe dökebilmem tam tamına 2,5 yılımı aldı. Şahane ve gerçekçi nedenlerim vardı çocuğumla oyun oynayamamak için; 


Bir bebekle ne oynanabilirdi ki; 

Benim çocuğum erkek çocuktu kız olsa neyse oynardım da, erkek çocuk ile ne oynayacaktım ki ben. 
Hiç oturarak bir şey oynamayı tercih etmiyorduki oturupta oynayayım
Dikkati çok kısa süreliydi ee 10 dk bir oyun mu değiştirecektik. 
Baklaım annem & babam benimle oyun oynamış mıydı ki ben bunu bileyim. 
Hem hem en önemlisi bağlı olduğu sevdiği elinden düşürmediği bir oyuncağı yoktu. 

Gibi gibi bir çok güzel bahanem vardı ve bana çok gerçek gelirdi; ama ben hiçbir zaman tam olarak orada oyunun içinde olamazdım, bundan da keyif aldığımı söyleyemem. 

Sonra ne mi oldu? Baktım ki işler hiç iyiye gitmiyor; sınırsız sevgi bu çocuğun deposunu doldurmuyor; sevgi kadar önemli ne var, sıradaki neydi elbetteki oyundu. Çocukla oyun oynamak ona kendini değerli hissettiren, onu sevdiğinizi gösteren ve farkedildiğini, varlığının kabul edildiğini ispat eden yegane şey. 

Bir görüşmemizde Nilüfer hanım demişti ki; oyunu senin kurmana gerek yok, sen ona eşlilk et. Üzerimden ne oynayacağızki şimdi stresini attım en başta. Sonra düşündüm de ben çocuklar tarafından hep çok sevilen biri oldum ve onlarla iyi geçindim; abuk subuk oyunlar bulmada ve oynamada üstüme yoktur aslında; mesela pırt oyunu. Biri pırt mı yaptı burada offf çok kokuttu ama pırt pırttt buna gülmeyen ve hemen oyuna dahil olmayan bir çocuk tanımadım henüz; hemen kıkırdamalar, hemen gülüşmeler, bir daha pırt yapsanaaaa. Aren'le en keyifli oyunlarımızdan biridir bu :) Anneeee pırt yapmaca oynayalım mı? Vallahi üzerine tanımam, kahkaha garantisi kesin ve evet çok abuk bir oyun :)






Oyun çocuğu tanımak için harika bir vesile. Oyun oynarken çocuğunu çok iyi tanıma fırsatı yakalıyorsun; nelerden hoşlanır, sosyalleşmedeki araçları ne, neye nasıl tepki veriyor ve daha nicesi. Oyun çocukların kendilerini ve duygularını açıkça ifade edebildikleri bir süreç 

Oyun çocuğu da anneyi de enerjjik kılar. Bir çiftlikte yaşayıp etrafta serbestçe koşmak, yürümek harika olurdu ama bu hepimizin sahip olabileceği şey değil; ama mesela biz evde canavarcılık oynuyoruz; sırayla canavar olup birbirimizi kovalıyoruz, hem eğleniyoruz, hem enerji yakıyoruz. TV karşısında miskin miskin oturmaktan daha iyi geldiği kesin. Elbette TV karşısında oturup beraber güldüğümüz, heyecanladığımız çizgi filmler de var; ama onu seyrederken bile bir alışverişimiz oluyor, sohbet ediyoruz. 


Oyun yorar. Oyun çocuklar için fiziksel olduğu kadar duygusal ve bilişsel bir faaliyet dolayısıyla her anlamda yoruluyorlar; bu da uykuya geçişte ciddi etkili. Hem yoruluyor hem doyuyor daha ne! Dikkat dikkat ben uykudan çok çekmiş bir anneyim, benim çoucğum uyuyorsa ve uykuya geçisinde bunun çok büyük etkisi var ise ciddiye alın pişman olmazsınız derim. Oyun çocukların işi, iş insanı yorar ama sevdiği bir işi yapıyorsa o tatlı yorgunlukla uykuya kolayca dalar. 



Oyun bağları kuvvetlendirir. Çocukla birlikte geçen her zaman özel ama onunla oyun oynarken geçirdiğimiz zaman en kıymetlisi. Oyun çocuğun öğrendiği, iletişim kurduğu ve gelişiminin büyük bir parçası olduğu bir süreç bu sürece dahil olmak çocuğun hemen farkettiği ve onu motive ettiği bir hal. 

Oyun hayalgücünün temeli. Oyun oynarken hayal gücünün temelleri atılıyor; çocukla beraber oynayıp onun hayal gücüne eşlik etmek, onu yüreklendirmek ise çocuğun özgüvenini fazlasıyla destekliyor. 

Oyun çocuğun iletişim dili. Çocuklar konuşabiliyor ve duygularını sözlü ifade edebiliyor bile olsalar; bazı duygularını sadece oyunla dile getirebiliyorlar. Bir annenin hikayesini biliyorum; çalışan bir anne, akşam oynarlarken çocuk bebeğin bacaklarını koparır gibi yapıp geri takıyor; bebek oyunda anne bu arada, çocuk burada anneye ciddi bir mesaj veriyor; gitmeni istemiyorum!. Çocukların en güçlü iletişimleri oyun ile. 

Oyun öğretir. Herhangi bir şeyi çocuğa oyun aracılığı ile öğretmek dil dökmekten hatta çoğu zaman örnek olmaktan daha etkili. Oyun içersinde vermek istediğiniz mesajı çok daha rahat verebiliyorsunuz ve çocuk bunu daha kolay içselleştirebiliyor. 

Oyun ebeveyn'e de şifadır. Çocukla oyun oynarken gerçekten orada oyun içersinde olursanız bu size de en iyi gelen şey oluyor; çünkü oyun an'da kalmaktır, çünkü oyun ibadet gibidir; içinde huzur gizlidir ve bu yüzden vazgeçilmezdir!

Oyun çocuğa  seni seviyorum mesajıdır. Çocuklar ilgili çok severler; hatta ilgi manyağı bile diyebiliriz onlara; ve oyun oynarken sadece onunla orada olduğunuzu bilmeleri onlara verilebilecek en güzel hediye. Ben varım, seviliyorum,ilgileniyorum ve onlar için değerliğimi hissettirecek yegane şey. 

Oyun eğlencedir! Eğlence de her şeydir!

Peki ama ne oynayacağımız hangi soruna hangi oyunun iyi geleceğinden hiç bahsetmemişsin derseniz; bu soruların cevabı evinizde ve çocuğunuzda gizli; kendinizi onun kollarına bırakın, elbette bazen siz de oyunu başlatan ve yöneten taraf olabilirsiniz; ama oyunun lideri çocuğunuz olmalı. Oynuyoruz ama sonuç alamadık hiç derseniz; emin misiniz oynadığınıza, emin misiniz orada tüm zihniniz, bedeniniz ve ruhunuzla olduğunuza diyeceğim; çünkü öyle olsaydı emin olabilirsinizki işe yarardı. 


Oyun evdeki terapidir, tüm aile halkına en iyi gelen terapi üstelik!