Bugün tam da son zamanlarımızla ilgili yazmaya karar vermişken ve yazının ekseni tam da Nilüfer hanımın bu yazıdaki (http://www.hthayat.com/yazarlar/nilufer-devecigil/1018053-saldirganligin-altindaki-hayal-kirikligi) bahsettiklerinden ibaret olacakken karşıma bu yazı çıkıverdi; son zamanlarda sürekli karşıma çıkanları yazsam sanırım inanmazsınız; ben ise sadece gülümsüyorum; çünkü biliyorum, geçtiğimiz günlerde yazdığım Nadas yazısındaki halde kaldığım sürece mucizeler daima beni bulacak.
"Sabretmek bir ebeveynlik şekli değil. Eğer sabrediyorsam kendi iç hallerime dikkat etmiyorum demek"
Son 5 yıldır kişisel gelişimle ilgili hangi kitabı okusam, hangi bilgiyi bulsam; gittiğim seminerler, danıştığım bilge insanlar, hep aynı şeyi duydum, okudum ve öğrendim. Önce sen!
Sorun her ne ise önce kendine bakmalısın, ilk anlamaya çalışacağın şey kendinsin, ilk değiştireceğin, ilk iyileştireceğin şey kendinsin. Zaten bunu başarmaya başladığında göreceksinki sorunun her ne ise; ya yok artık, ya çözümü bulmussun ya da artık sorun olarak görmüyorsun.
Anne olduğumda bildiğim herşeyi unutmuştum; ama en çok da kendimi unuttum. Bir sorun mu var, tamam o halde Aren'e bakacağız, tamam o zaman çocuk gelişimine bakacağız, tamam o zaman çözümü dışarıda arayacağız. Klasik çocuk gelişimi ve çözümlerinden sonra yine okuduğum, danıştığım insanlardan öğrendiklerimin toplamını çok basitçe şu 2 noktada toplayabilirim.
- Tüm bunlar olurken ben ne hissediyorum? (Bu tek bir soru gibi gözükürken aslında nerdeyse alt kırılımından 10000'lerce soru çıkabilir. )
- Benim çocukluğum nasıldı?
Ben değişirsem çocuğum değişecekti; uzunca bir süre buna direndim, aklıma yatmadı. Kendi çocukluğum mu? Yani elbette hüsranlar, kırgınlıklar ve benzerleri vardı ama iyi bir çocukluktu diyebildim her defasında.
İnsan çocuğu olduğunda kendini silbaştan yazıyor; kendini tanımak, geliştirmek ve iyileştirmek için muazzam bir vesile.
Aren tıpkı babası gibi çabuk kırılan bir çocuk ve kırıldığında da şiddete başvuran biri; vurmak gibi, elbette vururken ağlamak gibi. Duygularını kontrol etme konusunda oldukça gelişti ama hala kontrolunu yitirdiği zamanlar oluyor.
Kısa bir süre öncesine kadar sabretmeyi denerdim ve bu hiçbir zaman işe yaramadı; sadece işleri bir süre sonra daha da fena hale getirdi; çünkü sabredeyim derken aslında, elimle baskı altındaki bir şeyi daha da baskıladım ve elimi çektiğim anda tüm şiddetiyle patladı, patladım.
Ve bir süre önce kendimle ilgilenmeye başladım; sadece kendimle.(Süreç iyice ilerlediğinde bu başka bir yazının konusu olacak. ) Ve empati düzeyimi %100 çıkardım.
Sabretmeyi bıraktım! Artık yaptığım tek şey sakin kalıp anlamaya çalışmak ama Aren'i değil kendimi. Neden mi kendimi? Çünkü çocuğumuzun ağlamaları, bize anormal gelen davranışları hep içimizde birşeyleri tetikliyor; bunun farkında olalım ya da olmayalım ama bir şekilde tetikleniyoruz ve öfkeleniyoruz, sinirleriniz ve biz de kontrolümüzü yitiyoruz. Aslında öfkelendiğimiz şey çocuğumuz değil zaten tam da bu yüzden öfke rüzgarı geçince pişmanlık ve vicdan azabı duymaya, kendimizi suçlamaya başlıyoruz. Tüm bu olayların içinizde tetiklediği şey ya çocukken yaşadıklarınız, ailenizin benzer durumlarda size gösterdiği tutumlar veya kendi hakkınızdaki düşünceleriniz, elbette olumsuz olanlar, elbette kendi kendinizi inandırdıklarınız. Öfkeli hissettiğimiz için suçlu hissetmeye gerek yok ve bunu sabırla kapamaya; sadece öfkeli olduğumu farketmeye ihtiyacımız var ve nedenini bulmaya, çocuğumuzda değil kendimizde. Ve elbette en kolay yolu seçip bu öfkeyi yansıtmaya.
En son olan olaydan başlayayım. Dün eve gittiğimde mutlu bir çocuk vardı; oyun oynuyordu ve beni de oyununa davet etti, gayet güzel bir biçimde oynarken annem geldi. Anneme sen git dedi bir süre sonra; bunun sebebinin benimle başbaşa olma isteği olduğunu biliyorum, Aren böyle bir çocuk; herkesle ayrı vakit geçirmeyi istiyor, dahası buna ihtiyacı var; ailece, kalabalık olmayı da seviyor ama bunun için önce 1:1 tatmini yakalamış olması lazım. Annem her zaman yaptığı gibi; "Aaa anneanne anneanne diye bütün gün peşimdesin şimdi annen gelince git mi oldu; peki Aren yarın sabah gelirsin sen anneanne gel diye o zaman da ben sana git diyeceğim" dedi.
O an Aren'e canım sen benimle yanlız kalıp oyun oynamak istiyorsun öyle değil mi dedim? Evet anne dedi. Annem'e kaş göz yaptım ama nafile; söyleme böyle dedim, çocuk senin bu ben de sana git diyeceğim sözcüklerini anlayacak seviyede değil, duygusal olarak yıpranıyor ve kendini suçlu hissediyor dedim. Bunu ona hissettirme. Annem bildiğini okudu elbette. Derin bir nefes alıp verdim bu da anneannesi ile arasındaki ilişkiydi; bunu da deneyimlemeliydi.
Annem yukarı çıktı; ve ben eminim Aren suçluluk duygusuyla hemen arkasından çıkmak istedi ve bu isteğini ağlayarak dile getirdi; peki dedim çıktık. Annem elbette ders almamıştı, sen mi geldin, şimdi ben de sana git diyeyim mi dedi; o sırada karşı komşunun kapısı açıldı ve Aren'in arkadaşı Kuzey oradaydı, Aren hemen o eve geçti. Dakika 1, Kuzey Aren'e tekme attı. Aren bozuldu sadece, sonra Aren'in oynamak istediğine Kuzey izin vermedi; Aren kuzeyin saçını çekti, Kuzey Aren'in ve ben o ortamda durmak istemedim; Aren'i aşağıya indirdim.
İndik gayet iyiyken, mısır patlatalım anne dedi. Peki dedim; mutfağa gittik; mısırın hepsini dökmek istedi; peki ama bu şekilde patlamaz dedim, yine de döktü sonra döktüklerini başka kaba aktarmasını istedim, aktarırken kabın yerini değiştirmek istedim, ona kolaylık olsın diye. Ne oldu dersiniz? Deliler gibi ağlamaya başladı, deliler gibi. Ne istediğini bilmiyor; ama biliyorum o anda sadece anneannesinden ve Kuzeyden gördüklerinin yükünü taşıyamaz halde, duygusal olarak yara aldı ve bununla nasıl başa çıkacağını bilemiyor.
Ağlarken onun seviyesine inilmesinden hiç hoşlanmıyor Aren; sevmiyor o yaklaşımı, kucağa da gelmeyi sevmiyor. Sadece orada durdum; sabretmeyi denemedim bile; Aren'e de peki tamam sanırım stres altındasın, üzüldün birşeylere ve sadece ağlamak istiyorsun dedim. Tamam ben burdayım, kucağıma gelmek istersen gel, birşey yapmak istersen söyle, ağlaman beni rahatsız etmiyor burada seninleyim dedim. (bunları bir kerede değil ara ara söyledim, sakin bir ses tonuyla)
Kırılsaydım ben de ağlamak isterim; bu ağlama 45 dk sürdü; ve bir annenin üzerindeki etkisini iyi biliyorum. İşte o ağlarken ben kendimi düşünüyordum; bu olay 1-2 ay önce yaşanmış olsaydı; sabırlı olmayı seçerdim ve sinirden kendimi yer bitirir kendimi bitirdikten sonra dolaptaki tatlı, çikolata gibi şeyleri bitirir, üzerine yemeği dibine kadar yer, elbette Güray'a sarar ve Aren'e de bağırırdım o an bağırmazsam bile bir başka anda tıpkı onun yaptığı gibi sebeb hiç de mısırları koyacağı kavanozu çekmem değilken, ona bağırır ve offf Aren offf derdim.
Oysa dün sadece anlamaya çalıştım onu, kendime bakarak. Ağlıyor diye bir çocuğa kızılır mı? Öfkelenirlir mi? Aren'in yaşlarını hatırlamıyorum ama kendimi bildğim zamanlarda; annemlere göre sebebsiz yere ağlıyorsam odama gidip ağlayabilirdim ve ağlamam bitince yanlarına gidebilirdim, bunda ağlayacak ne vardı ; muhtemelen ben yaşlardaki herkesin duyduğu beylik cümleler; Arenin dün yaşadığını ben yaşamış olsaydım annem gururumun incdiğini, bozulduğumu, o yükü taşıyamadığımı düşünmeyecek; durduk yerde ağladığıma inanacaktı, belki de sadece sıkıntıdan şımarıyor olacaktım ve bana odana gidip ağla, ağlayacak bir şey yok bunda diyecekti.
Dün bu durumda kaldığımda içimdeki o duygunun tetiklenmesine rağmen sadece farkındalıkla kaldım ve kendimi sevdim. Tamam Tüten dedim; sadece ağlıyor çünkü incindi ve bunu şuan seninle sohbet ederek değil ancak ağlayarak çözebilir. Buna ihtiyacı var, sakin kal şimdi ve senin o çocukken ihtiyacın olan şeyi kendine ver, ver ki Aren'e de ver.
Bir ara öfkeleneceğimi düşündüğümde, mutfaktan çıktım ve IG'yi açıp 2-3 güzel foto baktım; Güray'a seninkinde stres tavan diye mesaj attım; yanına geri döndüm, şimdi sarılmak ister misin, ben sana sarılmayı çok isterim dedim. Başını ve o sümüklü burnunu omzuma dayadı ve içini çeke çeke durdu oracıktı; görmedi ama benim de gözlerimden yaşlar süzülüyordu ve ikimizi de seviyordum; başını kaldırdı beni öptü ve anne kek yapıcam dedi. Peki dedim gitti kilerden malzemelerı aldı ve keki yapmaya başladı. Rahatlamıştı, rahatlamıştım.
Uzun lafın özü; kendinizi keşfe çıkın, çok şeyin değiştiğini göreceksiniz.