31.12.2010
Şükür
2010'un bitmesine çok az kaldı. Dilek ağaçları yapıldı. Umutlar, beklentiler sıralandı. Peki ya şükretmemiz gerekenler onlara noldu? Eminim 12 ay boyunca yaşadığımız iyi şeyler de olmuştur aslında sadece iyi şeylere şükredilmez başımıza gelen hereşye şükretmeliyiz çünkü başımıza ne gelsiyse hayrımızadır. Bunu biz göremesek de öyledir muhakkak. Bazen böyle görebilir "kötü" olarak gördüklerimizden ders alabiliyorsak neden başımıza geldiğinin kilitini çözebiliyorsak ne mutlu bize.
2010'a dönüp baktığımda başıma gelen, yaşadığım hereşy için şükrediyorum. Hemencecik aklıma gelenler elbette hayatımdaki mihenk taşları;
* Evlenmemiz. Hayatımın en önemli mihenk taşı. Şükrederim yarabbim.
* Hamile kalmam. Şükrderim yarabbim, hamileliğim sürmedi ama yine de hamile kalabildiğim için teşekkür ederim.
*Sağlıklı olmam. Şükürler olsun yarabbim, bu yılı da sağlıkla geçirdik.
* Bereket. Şükürler olsun yarabbim, bu yılı da istediklerimizi alacak maddi gücü verdiğin için.
Ve daha bir çoğu için şükürler olsun. Şükür ettiklerimin hepsi artarak hayatımızda kalsın. Dilek ağacımızdaki tüm dileklerimiz gerçek olsun.
Herkese gönlünden geçen gibi bir yeni yıl dilerim.
Tuten ben
Şükreden
30.12.2010
Ağacımız
İşte bu bizim yeni yıl ağacımız. Çocukken hiç yeni yıl ağacı süsleyemedim. Babam "gavur adedi" der üstüne bir de uzun uzun tarihçesini anlatır daha fazla bilgi için Larousse'u açın ve okuyun derdi. Zaten babama ne zaman birşey sorsan. Bak orada Larousse var aç, oku derdi. Ah be google nerelerdeydin o zamanlar :)
Belki babam güzel bir alışkanlık kazandırmaya çalışıyordu bize ama ne denli tepki yarattığın farkında olamıyordu. Ben Larousse'dan değil babamdan birşeyler öğrenmek istiyordum. Babam bunu hiç farkemedi malesef.
Bilmem ki neden belki çocukken hiç tadına varamamaktan yılbaşı ağaçlarını hep çok sevdim. O ışıklı halleri o süslü püslü haller hep içime neşe kattı. Kocam ise bu konuda babamdan çok başka. Bir çocuk gibi yılbaşı ağacı süslemeyi seviyor. Kalsın desem bütün sene salonumuzda durur.
Peki bu sene ne oldu dersiniz babam yılbaşı ağacını almaya geldi bizimle, süslerini seçmekte yardımcı oldu. ağacı evde süslerken belki kimse farketmedi ama hoşuna gitti kalktı yardım etti. İnsanlar yaşlanınca yumuşuyorlar, değişiyorlar. Bu ağacı süslerken ki manzarayı küçükken de yaşamak isterdim. Diyeceğim o ki, çocuğunuz yılbaşı ağacı istiyorsa gereksiz demeyin, nutuk atmayı ve alın süsleyin. Ailece yapılan herşey sizi daha da aile yapar daha da yakınlaştırır. Ben ağaç alalım mı baba derken ağacında değildim aslında baba seninle birşeyler yapabilme derdindeydim. Ne sen anladın beni ne ben kendimi anlatabildim belki de. Ama şimdi sen 70'ine merdiven dayamışken sanki sen de daha çok şey yapma peşindesin bizimle. Belki de bu nedenle ne ağaç almamıza karıştın ne de o bizim milyon kere dinlediğimiz çam ağacı geleneğinin nereden çıktığını neden "gavur adedi" olduğunu ve benzer söylemlerde bulunmadın. Hatta sanki bu sene sen de yılbaşı kutlama konusunda heveslisin. Bakalım hediyeler konusunda ne yapacaksın. Yine aman canımm tüketime yönelik şeyler bunlar ne hediyesi mi diyeceksin yılbaşı da neymiş mi diyeceksin yoksa gözlerinde pırıltıyla mı açacaksın paketini, göreceğiz.
Kocam çok iyi bir baba olacak biliyorum. Çocuğuyla çam ağacı süsleyen. Çocuğu bir soru sorduğunda google'dan araştır bakalım demek yerine anlatan belki de google'u beraber açık çocuğuna okuyacak bir baba olacak. Tekrar söylüyorum babam bize araştırma alışkanlığı kazandırmak isterdi ama sırf bu huyu yüzünden okumaya tepki duyup geç kitap okuma alışkanlığı edindim. Babam iyi ama esnek olamayan bir baba'ydı. Dı diyorum çünkü son yıllarda azcık da olsa esnedi.
Bu ağaç gibi kocaman bir aile olduk biz. Üzerimiz süslü püslü bir çok renkli insan bir arada. Işığımız, renklerimiz, hediyelerimiz ve yüceğilimiz daim olsun işallah ve de maşallah!
Tüten ben
Çocuklar gibi şen
29.12.2010
Niye Yazar İnsan
Blog yazarlarının çeşitli nedenlerle eleştirildiğini duyuyorum, okuyorum. Benim sinir olduğum örnekleri sıralarsam;
* Bu insanın hiç mi kötü bir zamanı yok hep güzel herşey harika
* Bu insanın hiç mi iyi bir zamanı yok hep kötü, hep depresif yazılar
* Amma çok özelini yazıyor bize ne senin kocanın&karının bu sabah kahvaltıda ne yediğinden
*Hep de genel geçer konular canım blog bu biraz kendinden bahset...
Kimi insan vardır sadece üzgünken yazmak ister, ve evet yazan herkes okunmak ister bu bir gerçek ama 1 kişi okusun ama 100 kişi ama okusun işte biri ister. Okunmak istemiyorsa kendi iç sesiyle haşır neşirdir. Ne diyorduk, evet bazısı sadece üzgünken yazar iyi günlerinde yazmaz iyi günlerinin kaydı olmasını istemiyordur sadece zihninde kalsın istiyordur. Belki nazardan korkuyordur belki de içinden öyle geliyordur. İyi günde niye yazıyım ki iyiyim işte diyordur.
Kimi insan vardır sadece mutluyken yazmak gelir içinden. Çoşar, çağlar, enginlere sığmaz illa ki paylaşmalıyım der ve mutluyken döktürür. Canı sıkkınken hiç uğramaz buralara belki kendisiyle bile konuşmuyordur öyle zamanlarda.
Kimi insan da kendi dünyasının kapılarını ardına kadar açmayı sever ve kendinden fazlaca söz eder. Kendiyle yüzleşmektir belki de bu. Hoşuna gider iyi kötü ne varsa yazmaktan bir daha bir daha yaşar. Yazarken kendini keşfediyordur belkide.
Kimi de hiç kapılarını açmaz. Dünyadan gördüklerinden bahseder. Eleştirmeyi, görüş bildirmeyi seviyordur belki de.
Tüm bunlar eleştiri sebebi olabilir mi? Bence olamaz, olmamalı. Kim ne istiyorsa yazar nasıl istiyorsa yazar. Buralar reklam ajansı değil ki! Patron versin konuyu yarına kadar story board hazır olsun! Kendi reklamını yapmak isteyen vardır elbet ona da amenna diyorum.
Ben neden yazıyorum ve hangi mood'da yazıyoruma gelince. Valla içimden geldiği her zaman yazıyorum. Mutlu olduğumda da, üzüntülü olduğumda da ne zaman canım isterse ne zaman yazdıklarımın bir anlamı olacağını düşünürsem ve ne zaman yazmayı özlersem.
Bugünde özledim geldim iyi ki geldim değil mi:) Bu konuya niye değindim, sabah takip ettiğim bloglardan birinde ki kişi diyordu ki sanırım mutsuzken yazmıyorum bloga çünkü kimseciklerin etkilenmesini istemiyorum. Ne güzel işte bu da bir düşünce.
Tüten ben
İçinden geldiği gibi yazan
24.12.2010
Ne Aradılar Ne Buldular :)
Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum ama çoğunlukla eğlendiğim bir gerçek.
Blog yazanlar bilir. Blog alt yapısının güzel bir özelliği var. İnsanlar google'da ne araştırırlarken karşısına sizin blogunuz çıkmış bilebiliyorsunuz. İşte ben de sıklıkla ne ararken beni bulmuşlar bakıyorum. Ve bir kaçını sizinle paylaşmak istedim.
canim kocama evlilik mektubu ( İnsan kocasına evlilik mektubu yazacakken google'a girer ve mektup örneği bakar mı? Acaba bu kişi benim blogumdan yararlandı mı meraktayım )
evlilik neden (ay bu kişiye yardımcı olmuşumdur işallah :))
evliliğimin daha güzel olması için (Oku ve öğren daha güzel olması için ne yapman gerektiğini ben iyi bir örneğim)
kocam hayat kadinina gidiyor (Vallahi benim ki gitmiyor sana yardımcı olamayacağım canım google da neden seni bana yönlendirdi bilemedim)
guray yolukar (Geldik hergün bunu google'layan kişi veya kişilere. Kocam ünlü de benim mi haberim yok. Sen google'a sorma aa güzelim gel bana sor kocamı ben sana anlatırım)
Tüten ben
Google'lanan
23.12.2010
Aile Apartmanı
Kendimi bildim bile yaşadığım apartmanda bir başka akrabamız daha oturdu ve ailemin genelinde de bu böyleydi. Biz babaannemlerle altlı üstlü oturduk. 2 dayım yanyana apartmanda oturdu. Komşularımız da çok iyiydi hala iyiler dolayısıyla büyüdğüm apartmana aile apartmanı diyebildim. Babaanemi ve büyük teyzemi (babaannemin kardeşini) hergün görme şansım oldu. Dayımların birine gittiğimde diğerini de görebildim. O zamanlar bunun ne denli değerli olduğunu bilemiyordum tabii. sanki her çocuk hergün babaannesini görebilirmiş gibi. Anneannemde dayımlarla yaşardı dolayısıyla her hafta anneannemi de görebilirdim. Zaten biraz dayımlarda biraz da biz de kalırdı. Babaannem öldü, büyük teyzem bizimle yaşamaya başladı. Bunlar bana çok doğal şeyler gibi gelirdi ki hala gelir.
Büyümeye başladığımda ve evlenmem beklenildiğinde, babaannem de öldüğü için büyük teyzem bizimle yaşıyordu ve daire kiradaydı, herkes ohh ne güzel evin hazır geçersin annenin alt katına oturursun demeye başladı. Şiddetle karşı çıktım. Olur mu öyle saçma şey dedim. Annemlerin alt katında oturuyorsam niye evleniyorum dedim. Burada yaşıyorum yıllardır benim başka hayallerim var dedim. Aynı evi aynı düzeni istemiyorum dedim. Ay hergün annemlerleyim zaten biraz uzaklaşayım dedim. Bu arada abim evlendi ve dayımlarla aynı apartmana taşındı, yadırganım, kınadım. Ben asla böyle birşey yapmam dedim.
Veee şimdi annemlerin alt katında oturuyorum. Şükürler olsun yarabbim. Ne doğru bir karar vermişim. Nasıl da akıllıca davranmışım. Ama burada Güray'ın da etkisi büyük. Aslında bu seçeneği sunduğumda deli misin tabii ki de orada oturalım diyen o oldu. Güray da benim gibi büyümüş biri. Ailece oturmuşlar onlarda. Hala Hülya annem ve kardeşi karşılıklı dairelerde oturuyorlar. Annenede onlarla birlikte. Her ikimizde bu işin zor yanlarını bilsek de hemfikir olduk.
Şu kadarını söyleyebilirim ki, aklınızda ne soru işareti var ise unutun gitsin. aileyle aynı apartmanda oturmak veya yakın oturmak paha biçilmez bir lüks bence. Harika birşey. Düşünüyorum mesela, uzakta bir yere gitseydik veya abimler bize çok yakın oturuyorlar ama yine de annemleri ziyarete gelmek için bir vakit ayırıyorlar bir gün belirliyorlar. Oysa biz sadece yukarı kata çıkıyoruz veya apartmanda karşılaşıp naber demek bile yetiyor çoğu zaman. Uzakta olsaydık haftaiçi onca yorgunlukla anneleri ziyaret faslı çıkacaktı veya bu işi haftaiçi gerçekleştiremezsek haftasonu bu işe vakit ayırmak gerekecekti ki bir süre sonra bu iş zevkten çıkıp zorunluluk halini alacak ve giderken üfleyip püfleyecektik.
Ve tabii bir de çocuk olayı var. Çocuk sahibi tüm arkadaşlarım deli misin böyle bir şansın var ise düşünme bile dedi. Doğru söylüyorlardı. Ve bugün sanırım çocuklu olan herksin bildiği bir kitabun Harvey Karp " Mahallenin en mutlu Çocuğu" kitabında bakın ne demiş:
Bir çocuk yetiştirmek için koca bir köye ihtiyaç vardır – Afrika Atasözü
Anne-baba ve çocuktan oluşan çekirdek ailenin yeni bir icat olduğunu biliyor muydunuz? Aslında bu insanlık tarihini en büyük ve en yapay deneylerinden biri! Bu şekilde yaşamaya yalnızca yüz yıl önce başladık.
…
Modern Batı kültürü bize evlerimize kapanıp çocuklarımızı yardım almadan yetiştirmenin “normal” olduğunu öğretiyor. Bebek bakıcısı ise yalnızca zenginlerin sahip olduğu bir lüks olarak görülüyor. Geniş ailenin bir üyesinin evde kalıp bebeğe yardımcı olması ise fakirliğin kötü yanlarından biri olarak gösteriliyor. Tanıdığım birçok kadın yirmi-otuz yıldır bir bebeğe sarılmamıştır! Muayeneme gelen birçok kadının kucağına aldığı ilk bebek ise kendilerininki oluyor!
Birçok kültürde çocuğu tek başına büyütmenin delilik olduğu düşünülüyor. Tüm bunları anlattığınızda “Ciddi olamazsınız! Bir bebeği kardeşinizin, annenizin, teyzenizin, arkadaşlarınızın yardımı olmadan nasıl büyütürsünüz?” diyorlar.
…
Küçük bir çocuğa bakmak zor iştir. Bu işi yalnız başımıza yapabileceğimizi veya yapmamız gerektiğini düşünmek insanlık tarihine tamamen aykırı! Gençken ailenizden olabildiğince uzağa taşınmak istemiş olabilirsiniz. Ama anne baba olduğunuzda köklerinize dönme zamanı gelmiş demektir.
İnsanlık tarihine aykırı gelmeye hiç niyetim yok. Ve çocuğumun babaannesi dedesi aileye çok yakın komşularla büyümesini çok doğru buluyorum.
Dilerim aile apartmanı geleneğimiz hiç bozulmaz. Babadan oğula geçen bir gelenek olur. İsterim ki, çocuklarım da bizimle aynı apartmanda otursun :).
Bu arada loto'dan para çıkarsa kocamın uzaklara gitmek taşınmak gibi hayalleri var. Bu hayal beni korkutuyor desem. 100 metre kare küçük evimi çok seviyorum desem :) Tamam başka evimiz olsun gidip tadını çıkardığımız ama şu aile apartmanı geleneğimiz bozulmasın yahu :)
Tüten ben
Gelenekçi
Büyümeye başladığımda ve evlenmem beklenildiğinde, babaannem de öldüğü için büyük teyzem bizimle yaşıyordu ve daire kiradaydı, herkes ohh ne güzel evin hazır geçersin annenin alt katına oturursun demeye başladı. Şiddetle karşı çıktım. Olur mu öyle saçma şey dedim. Annemlerin alt katında oturuyorsam niye evleniyorum dedim. Burada yaşıyorum yıllardır benim başka hayallerim var dedim. Aynı evi aynı düzeni istemiyorum dedim. Ay hergün annemlerleyim zaten biraz uzaklaşayım dedim. Bu arada abim evlendi ve dayımlarla aynı apartmana taşındı, yadırganım, kınadım. Ben asla böyle birşey yapmam dedim.
Veee şimdi annemlerin alt katında oturuyorum. Şükürler olsun yarabbim. Ne doğru bir karar vermişim. Nasıl da akıllıca davranmışım. Ama burada Güray'ın da etkisi büyük. Aslında bu seçeneği sunduğumda deli misin tabii ki de orada oturalım diyen o oldu. Güray da benim gibi büyümüş biri. Ailece oturmuşlar onlarda. Hala Hülya annem ve kardeşi karşılıklı dairelerde oturuyorlar. Annenede onlarla birlikte. Her ikimizde bu işin zor yanlarını bilsek de hemfikir olduk.
Şu kadarını söyleyebilirim ki, aklınızda ne soru işareti var ise unutun gitsin. aileyle aynı apartmanda oturmak veya yakın oturmak paha biçilmez bir lüks bence. Harika birşey. Düşünüyorum mesela, uzakta bir yere gitseydik veya abimler bize çok yakın oturuyorlar ama yine de annemleri ziyarete gelmek için bir vakit ayırıyorlar bir gün belirliyorlar. Oysa biz sadece yukarı kata çıkıyoruz veya apartmanda karşılaşıp naber demek bile yetiyor çoğu zaman. Uzakta olsaydık haftaiçi onca yorgunlukla anneleri ziyaret faslı çıkacaktı veya bu işi haftaiçi gerçekleştiremezsek haftasonu bu işe vakit ayırmak gerekecekti ki bir süre sonra bu iş zevkten çıkıp zorunluluk halini alacak ve giderken üfleyip püfleyecektik.
Ve tabii bir de çocuk olayı var. Çocuk sahibi tüm arkadaşlarım deli misin böyle bir şansın var ise düşünme bile dedi. Doğru söylüyorlardı. Ve bugün sanırım çocuklu olan herksin bildiği bir kitabun Harvey Karp " Mahallenin en mutlu Çocuğu" kitabında bakın ne demiş:
Bir çocuk yetiştirmek için koca bir köye ihtiyaç vardır – Afrika Atasözü
Anne-baba ve çocuktan oluşan çekirdek ailenin yeni bir icat olduğunu biliyor muydunuz? Aslında bu insanlık tarihini en büyük ve en yapay deneylerinden biri! Bu şekilde yaşamaya yalnızca yüz yıl önce başladık.
…
Modern Batı kültürü bize evlerimize kapanıp çocuklarımızı yardım almadan yetiştirmenin “normal” olduğunu öğretiyor. Bebek bakıcısı ise yalnızca zenginlerin sahip olduğu bir lüks olarak görülüyor. Geniş ailenin bir üyesinin evde kalıp bebeğe yardımcı olması ise fakirliğin kötü yanlarından biri olarak gösteriliyor. Tanıdığım birçok kadın yirmi-otuz yıldır bir bebeğe sarılmamıştır! Muayeneme gelen birçok kadının kucağına aldığı ilk bebek ise kendilerininki oluyor!
Birçok kültürde çocuğu tek başına büyütmenin delilik olduğu düşünülüyor. Tüm bunları anlattığınızda “Ciddi olamazsınız! Bir bebeği kardeşinizin, annenizin, teyzenizin, arkadaşlarınızın yardımı olmadan nasıl büyütürsünüz?” diyorlar.
…
Küçük bir çocuğa bakmak zor iştir. Bu işi yalnız başımıza yapabileceğimizi veya yapmamız gerektiğini düşünmek insanlık tarihine tamamen aykırı! Gençken ailenizden olabildiğince uzağa taşınmak istemiş olabilirsiniz. Ama anne baba olduğunuzda köklerinize dönme zamanı gelmiş demektir.
İnsanlık tarihine aykırı gelmeye hiç niyetim yok. Ve çocuğumun babaannesi dedesi aileye çok yakın komşularla büyümesini çok doğru buluyorum.
Dilerim aile apartmanı geleneğimiz hiç bozulmaz. Babadan oğula geçen bir gelenek olur. İsterim ki, çocuklarım da bizimle aynı apartmanda otursun :).
Bu arada loto'dan para çıkarsa kocamın uzaklara gitmek taşınmak gibi hayalleri var. Bu hayal beni korkutuyor desem. 100 metre kare küçük evimi çok seviyorum desem :) Tamam başka evimiz olsun gidip tadını çıkardığımız ama şu aile apartmanı geleneğimiz bozulmasın yahu :)
Tüten ben
Gelenekçi
22.12.2010
Kısa Kısa...
Uzun uzun yazasım yok ben de kısa kısa aklımdakileri yazayım dedim. Şunun şurasında azıcık kalmışken yeni bir yıla girmeye bana kalanlar, öğrendiklerim neler oldu acaba diye düşündüm bu sabah. Hemencecik aklıma gelenler aşağıdakiler oldu.
* Hiç kimseye en yakının bile olsa senden yardım istemeden yardım etmeye kalkma. Ona iyi geleceğini bildiğin emin olduğun halde sana "Bana yardım eder misin" demeden yardım etme.
* Her bildiğini ve sana çok yararı olduğunu düşündüğün şeyi bir başkasıyla paylaşmak için can atma bırak sorsunlar sana önce sen ondan sonra söyle konuş.
* Yeni insanlara şans vermeye devam et. Artık büyüdün hayatının neresinde duracaklarını kendin belirleyebiliyorsun. Ve birilerini taşımaktan yorulduysan, sıkıldıysan eşşek olmaktan vazgeç bırak yükünü kenara ve rahatla.Kimseyi sürekli taşımak zorunda değilsin. Hayatında sadece iyi enerjisi olan insanlara yer ver.
* Sakın sakın yaşamadığın bir duygu hakkında yorum yapma. Nasıl hissedebileceğini düşünme bile.
* İnsanların problemlerini çözmeye çalışma sadece dinle onları ve yanında olduğunu hissettir. Eğer karşındaki problemin çözümünün bir parçası olmanı istiyorsa müdahil ol yoksa hiç karışma.
* Kafana da herşeyi takma öyle. gününü yaşamaya çalış olabildiğince.
* Güzel hayaller kurmaya hep başına iyi şeyler geleceğine inan.
*Ailenin birliği ve huzuru için gerekirse savaşçı ol.
İşte böyle Tüten hayat kısa bunu daima hatırla ;)
Tüten ben
kısa kısa
* Hiç kimseye en yakının bile olsa senden yardım istemeden yardım etmeye kalkma. Ona iyi geleceğini bildiğin emin olduğun halde sana "Bana yardım eder misin" demeden yardım etme.
* Her bildiğini ve sana çok yararı olduğunu düşündüğün şeyi bir başkasıyla paylaşmak için can atma bırak sorsunlar sana önce sen ondan sonra söyle konuş.
* Yeni insanlara şans vermeye devam et. Artık büyüdün hayatının neresinde duracaklarını kendin belirleyebiliyorsun. Ve birilerini taşımaktan yorulduysan, sıkıldıysan eşşek olmaktan vazgeç bırak yükünü kenara ve rahatla.Kimseyi sürekli taşımak zorunda değilsin. Hayatında sadece iyi enerjisi olan insanlara yer ver.
* Sakın sakın yaşamadığın bir duygu hakkında yorum yapma. Nasıl hissedebileceğini düşünme bile.
* İnsanların problemlerini çözmeye çalışma sadece dinle onları ve yanında olduğunu hissettir. Eğer karşındaki problemin çözümünün bir parçası olmanı istiyorsa müdahil ol yoksa hiç karışma.
* Kafana da herşeyi takma öyle. gününü yaşamaya çalış olabildiğince.
* Güzel hayaller kurmaya hep başına iyi şeyler geleceğine inan.
*Ailenin birliği ve huzuru için gerekirse savaşçı ol.
İşte böyle Tüten hayat kısa bunu daima hatırla ;)
Tüten ben
kısa kısa
14.12.2010
O Eski Halimden Eser Yok Şimdiiiii
Ah sevgili okur nasıl oldu da dün ki Dilek Listeme sevgilim ve ben ideal kilomuza kavuşuyoruz yazmayı ve en güzelinden 2 vücut koymayı unuttum ben. Üstüne üstelik daha dün rejime başlamışken ve akşam yemeğinde tavuklu salata yemişken nasıl unuturum nasıl. Pek bir güzel unuturum efenim çünkü zaten sağlıklı beslenme tırı vırısı benim bünyeme ters. Ben mutfak insanıyım yapmayı da yemeyi de severim.
Oysa ki henüz 3 ay önce bendeniz 5'li rakkamları görmüştüm terazide. Her genç kızın ve hatta yaş kaç olursa olsun evlenecek kadının evlilik kararının dakikasında karar verdiği üzere ben de rejim yapmış ve yaklaşık 11-12 kilo vermiştim. İnanır mısın kemiklerim sayılıyordu düğünümde. İnanma :) kemiklerim hiçbir zaman sayılamaz benim. Yahu 5 kilo doğmuş bir insanın genetik kodlaması nasıl olabilir ki allahını seversen. Allah beni böyle yaratmış insanoğluna bir mesaj vermek istemiş benim aracılığımla bakınız insan hafif tombulcanayken de çok güzel olabiliyor :)
Ben değil miydim balayında bikini giyen evet evet ömrü hayatımda çocukluğumu saymazsak ilk kez balayında bikini giydim ve pek de bir güzel olmuştu. Ama bikiniyi nerede giydim hele bir sor okur :) Dubrovniğin güzide bir otelinin güzide bir odasında denize nazır giydim :) Kocacığım beğendi, aman da ne güzel kadın almışım ben karnı da dümdüz dedi (yalan demedi! Yerim ben o göbeği dedi. Kendisi bir tek etyopyalıların göbeği olmadığına inanır bir de birisinin de o birisi kim söyleyemeyeceğim. Aman canım o birisinin de bacakları yamuk ayrıca memeleri sarkık hıhhhh)
Neyse efenim bu kadar cıvıklık yeter! öhöm ciddileşelim.
Valla hamile olduğumu öğrendiğimin dakikası itibariyle dakika başına 200 kalori falan almaya başladım. aman canım dedim verilir hamileyim ben beslenmeliyim dedim. Ee sonra 2 bayram geçirdik Bursa'da. Kayınvaldem hamur işleri ve biz evlatlarını besleme konusunda master degreesini vermiş doktora yapan biridir. Ee sonra bebek gitti pardon fetüs gitti :P kilolar kaldı. Hal böyle olunca 3 ay önceki halimden eser yok şimdi.
Hala çok güzelim :) o ayrı. Ama Dilek Listeme yedek listeden 2011'de ideal kilosuna kavuşmuş olmayı da ekliyorum. Hoş hamile de kalmayı düşünüyorum. Şimdi 1-2 ay kendimi rejimlerden rejimlere savurup sonra yeniden yiyeceğim ama olsun 500 gr eksikle bile başlamak hamileliğe bir artıdır öyle değil mi?
Bu arada acaip ciddileştim ciddileşelim derken dikkatinden kaçmasın bu yarıntı sevgili okur :)
Tüten ben
Rejimden ne dediğini bilmeyen
13.12.2010
Wish List& Dilek Listesi
Bak sevgili okur görüyor musun bugün yazdığım 3. yazı halimi sen anla :) Bugün Pazartesi ve işler feci yoğun peki ben ne yaptım "Yapılacak Listemdeki" en önemli işi yaptım :) 2011 için bir buzdolabı süsü hazırladım. Bu yıldan beklediklerim. Duy sesimi güzel Allahım her zaman duyarsın zaten. Duy sesimi evren hadi boş durma çalış benim için.
Vallahi ben üzerime düşeni yaptım. Sıra sizde beyler ;)
Kocacığımmmm akşam eve bilgisayarımla geliyorum çalışmam lazım. Zira iş saatlerinde ne yaptığımı görüyorsun. Çok ayıp Tüten çokkk!
Tüten ben
Listesi elinde 2011'i bekleyen
PÖFFF
Sıkılmaktan bile sıkıldım desem. Pat diye bir ses duyarsan sakın korkma o benim patlayan sıkıntımdır desem. Ve günde 2 post yazıyorsam bu çok sıkıldığımın göstergesidir desem.
Vallahi niçin sıkkın bile olduğumu bilmiyorum sadece sıkılıyorum. Şimdi nedenini yazardım da kocacık kızar haklı olarak. ipuçlarından anlayın canım evde sıkkın değil kocamın yanında sıkkın değil. Sağlık derdim yok. Genel anlamda mutluğum geriye ne kaldı bil bakalım :)
Dur ama benim tatilim gelmiş olabilir mi acaba :) Tatil bana iyi gelir mi yoksa tüm dengemi daha mı çok bozar.
Bana ne oluyor böyle 33'e tam 1 ay kala yoksa radikal kararlar mı alacağım.
Sevgilim bu hafta loto oynayalım lütfen :)
Tüten ben
Pöfleyen, pinekleyenenenenenen
Öncesi&Sonrası
Uzun zaman oldu Evlilik hakkında hiçbirşey yazmayalı. Ehh malum hemen hemen tüm blogerların before&after yazıları vardır. Daha çok moda, dekorasyon gibi bloglarda görürürüz.
Uzun zamandır evlilikle ilgili yazmamamda evlilik öncesi ve sonrası duruma çok güzel bir örnek aslında. Evlenmeden önce evlilikle ilgili çok konuşursun evlenince eksen değişir. Yine evliliğe bağlı şeylerden bahsedersin de ana konu evlilik değildir.
Evlenmeden önce yaşadığım stres sırasında hemen hemen herkesten benzer bir cümle duyardım: Evlendiğinde bunların hiçbirini takmayacaksın. Ben hala takıyorum da bu takıntıyla yaşamasını öğrendim :) Ve ne denli haklı olduğumu gördüm. Efendim evlilik hazırlıkları sırasında evin dekorasyonunda düzeninde olmasını istediğiniz şeyler konusunda ısrarcı olunuz. Bir kere yapılmadı mı evin içine girince alışıveriyorsunuz ve o iş hiç yapılmıyor.
Örneğin, bizim evin banyosunda hala ayna yok, dolabımız yanlış takıldı ve öylece kaldı. Koridor duvarları resimlerle süslenecekti,hala fırsatını bulupta yapamadık. Sebil işini son dakikaya bırakmıştık hala almadık. Ve daha sayabileceğim buna benzer bir çok şey var.
Dahası düğünümüzden sonra düğünümüzü yaptığımız mekana gidip bıraktığımız eşyaları bile almadık ki bu eşyaların içinde biz de 1 tane bile kalmayan nikah şekerimiz de var.
Yani demek istediğim şu ki; evlenene kadar çok önemsediğin bazı detayları evlendikten sonra gözün görmez oluyor. Onlar olmadan da yaşabiliyorsun. Alışıyorsun çünkü. Ama ben yine de böyle olmaması taraftarıyım. O yüzden evlilik hazırlıkları yapan herkese aman ha diyorum sonraya hiçbirşey bırakmayın bıraktıklarınız hep sonraya kalacak. İşin fenası bu durumlara alışmak "bad signal" benim için. Evliliklerin sonunu getiren şeyin de alışkanlıklar olduğunu biliyoruz.
Yeni bir yıla çok az kalmışken. Yapılacaklar listeme eklediklerim şu yapamadıklarımız olacak. Sevgiliyle bir haftasonu gidilip banyoya ayna alınacak. Babama ısrarla rica edilecek ve banyo dolabının yeri değişecek. Bir Pazar günü koridor resimlerle süslenecek. Hımm bak şimdi aklıma geldi düğün resimlerini çoğaltırmakdık biz. çoğaltılacak ve aileye yılbaşı hediyesi olarak verilecek. (Yapılacaklar listesinden 2 madde eksildi :) Aileye verilecek yılbaı hediyesi ;))
İşte böyle sevgili okur, evlilik kervanına katılmalı ama arada bir yoldan çıkmalı alışkanlıkların esiri olmamalı.
Tüten ben
Yeni yıla bomba gibi hazırlanan ;)
Uzun zamandır evlilikle ilgili yazmamamda evlilik öncesi ve sonrası duruma çok güzel bir örnek aslında. Evlenmeden önce evlilikle ilgili çok konuşursun evlenince eksen değişir. Yine evliliğe bağlı şeylerden bahsedersin de ana konu evlilik değildir.
Evlenmeden önce yaşadığım stres sırasında hemen hemen herkesten benzer bir cümle duyardım: Evlendiğinde bunların hiçbirini takmayacaksın. Ben hala takıyorum da bu takıntıyla yaşamasını öğrendim :) Ve ne denli haklı olduğumu gördüm. Efendim evlilik hazırlıkları sırasında evin dekorasyonunda düzeninde olmasını istediğiniz şeyler konusunda ısrarcı olunuz. Bir kere yapılmadı mı evin içine girince alışıveriyorsunuz ve o iş hiç yapılmıyor.
Örneğin, bizim evin banyosunda hala ayna yok, dolabımız yanlış takıldı ve öylece kaldı. Koridor duvarları resimlerle süslenecekti,hala fırsatını bulupta yapamadık. Sebil işini son dakikaya bırakmıştık hala almadık. Ve daha sayabileceğim buna benzer bir çok şey var.
Dahası düğünümüzden sonra düğünümüzü yaptığımız mekana gidip bıraktığımız eşyaları bile almadık ki bu eşyaların içinde biz de 1 tane bile kalmayan nikah şekerimiz de var.
Yani demek istediğim şu ki; evlenene kadar çok önemsediğin bazı detayları evlendikten sonra gözün görmez oluyor. Onlar olmadan da yaşabiliyorsun. Alışıyorsun çünkü. Ama ben yine de böyle olmaması taraftarıyım. O yüzden evlilik hazırlıkları yapan herkese aman ha diyorum sonraya hiçbirşey bırakmayın bıraktıklarınız hep sonraya kalacak. İşin fenası bu durumlara alışmak "bad signal" benim için. Evliliklerin sonunu getiren şeyin de alışkanlıklar olduğunu biliyoruz.
Yeni bir yıla çok az kalmışken. Yapılacaklar listeme eklediklerim şu yapamadıklarımız olacak. Sevgiliyle bir haftasonu gidilip banyoya ayna alınacak. Babama ısrarla rica edilecek ve banyo dolabının yeri değişecek. Bir Pazar günü koridor resimlerle süslenecek. Hımm bak şimdi aklıma geldi düğün resimlerini çoğaltırmakdık biz. çoğaltılacak ve aileye yılbaşı hediyesi olarak verilecek. (Yapılacaklar listesinden 2 madde eksildi :) Aileye verilecek yılbaı hediyesi ;))
İşte böyle sevgili okur, evlilik kervanına katılmalı ama arada bir yoldan çıkmalı alışkanlıkların esiri olmamalı.
Tüten ben
Yeni yıla bomba gibi hazırlanan ;)
10.12.2010
Sevilmek
Çocukken çok sık sorardım ailemin her bir üyesine; "Sizin çocuğunuz olmasaydım da sever miydiniz yine beni?" diye. Ve bu sorunun cevabını gerçekten merak ederdim ki hala merak ederim. Evet anne&babalar hatta kardeşler aile olmanın bir parçası olarak, kan bağı ve benzeri nedenlerle birbirlerini severler. Hele annenler sağlıklı bir annenin çocuğunu sevmeme ihtimali yoktur sanırım. İşte bu ısrarla hala aileme sorarım: Çocuğunuz olmasaydım beni sever miydiniz diye. Ne biçim soru o öyle der ailem klasik bir ebebyn tepkisidir sanırım.
Çoğu çocuk anlaşılmak değil sevilmek ister. Zaten kim sevilmeyi istemez ki. Çoğu insan nedensiz sadece sadece kendi oldukları için sevilmek ister. Ben ise sebeblerle sevilmek istemişimdir çocukluğumdan beri. Ailem, dostlarım, sevgilim ve tanıdıklarım beni sebeblere dayalı sevsin istemişimdir. Ve sanırım benim insanları sevme biçimim de böyle. Ailemi annem babam abim olmaları dışında da sever miydim diye düşünüyorum. Ve evet; örneğin babam babam değil de müdürüm olsaydı çalışma azmi ve adaletli yapısıyla onu çok severdim. Annem, o güçlü kişiliği, anarşit yapısı ve yardımseverliği nedeniyle çok severdim onu. Abim, duygusallığı, zekası, sanatçı kişiliği nedeniyle onu sever ve arkadaşım olmasını isterdim. Elbette bu insanların sevmediğim yönleri de var ki yine o yönlerini sevmiyor olurdum.
Arkadaşlarım, dostluklarım ve sevgilim durum bu kişilerde farklı. Onları seçme ve sevme nedenlerim de bir takım özelliklerine dayanır. Düşünüyorum da Güray'a nasıl aşık olmuştum diye. Ne yakışıklığı ne konumu ne de bu tarz birşeyi etkili olmuştu ben Güray'ın insanlığına aşık olmuştum ve daha bir çok şeyine.
Sevgilim ve dostlarım tarafından da bu şekilde sevilmeyi isterim hep. kocam, hayat arkadaşım Güray'a bunca bağlı olmamın bunca sevmemin ve daima aşık hissetmemin yegane nedeni de onun da beni güzelliğim ve benzeri değil de bir takım özelliklerim nedeniyle sevmesidir. Güray'ın seni seviyorum lafına bayıldığım gibi seninle gurur duyuyorum lafına da bayılırım. ikisi de bünyemde aynı etkiyi yapar.
Kimbilir belki de ben egosu şişkin biriyimdir. Ama koyulacak teşhiş buysa bunu memnuniyetle kabul ederim çünkü ben bu halimi seviyorum.
Bu yazıyı neden mi bugün kaleme aldım. Bugün abim bana şöyle bir cümle yazı facebookta "Ne güzel şey kardeşinle gurur duymak, sadece kardeşin olduğu için değil, yaptıkları için..." Ömrüm boyunca böyle bir cümleyi duymak istedim desem size...
Tüten ben
Sevilen ;)
8.12.2010
Bil Bakalım Ben Kimim ;)
Blog yazarlarının "hakkımda" kısmına hep takılmışımdır kendiminki de dahil olmak üzere. Örneğin evlenmek üzere olan gibi bir cümle kullanıyorsun ve blog yazmaya 10 yıl boyunca devam ediyorsun o zaman o cümlenin hiçbir anlamı kalmıyor veya 2 yaşında dünyalar tatlısı bir meleğin annesi gibi ee sen yazıyorsun yıllarca ve o çocuk büyümüş oluyor. Her yıl da hakkımda kısmı değiştirilmez değil mi?
Kendimi anlattığım bir yazı istenmişti ben de. Ben de aşağıdaki yazıyı kaleme aldım. Yandaki kısmada ekledim aslında ama buradan da paylaşayım dedim.
Bak bakalım kimim ben;)
Tuten, 12 Ocak 1978’de 3 kişilik bir ailenin 4. üyesi olarak dünyaya geldi. Onu en çok bu ailenin 3. üyesi, kendisinden 7 yaş büyük olan abisi istedi (Bunu bilemiyor, kendisine öyle söylendi o da inandı). Ama annesi de sürekli ne iyi ettim de doğurdum seni diye sever, abisi hala iyi ki seni çok istemişim der, babası mı onun sadece gözleri dolar ve kızının uyuduğunu düşündüğü zamanlarda gelip sarılır öper onu. Babasıyla doğumgünleri arasında 1 gün 34 yıl fark var ama herhalde Oğlak burcu olmanın etkisiyle ikisi de birbirlerine çok benziyor.
Sevilen bir çocuk oldu Tüten. Bu yüzden de dünyayı sevdi.
Çocukluğunda hep hayali arkadaşları oldu. Aynada tuvalette odasında onlarla konuştu, oynadı ve hatta etrafındakileri de onların varolduğuna inandırmaya çalıştı. Gerçek arkadaşları da vardı elbet ama nedense hayali arkadaşlarını tercih ederdi Tüten. Ailesi endişelendi pedagog’a götürdü. Korkulacak bir durum yoktu. Hayalgücü kuvetli bir çocuktu sadece bir o kadar da gerçekçi yanları vardı. O değil miydi bir oyun kurarken şakacıktan masamız olsun denildiğinde sinirlenen hayır ben gerçek bir masa istiyorum diyen?
Okula başlayıp okuma&yazmayı öğrendiğinde yazmak kısmı ilgisini daha çok çekti. Çocukken hayali arkadaşlarıyla oynadığı oyunları yazıya dökmeye başladı. Öyle ki kendini hala yazarak ifade etmeyi konuşarak ifade etmekten daha çok sever.
Hayal kurmayı, oyun oynamayı, yaratmayı ve mitolojiyi sevdiğinden üniversite seçimine sıra geldiğinde ailesinde onu çok isteyen abisinin dışında herkesin itirazlarına rağmen yetenek sınavlarına girerek Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği okudu. Eleştiriyi neden sevdiğini okurken anladı. Metodolijiyle çalışmaya Dramaturji sayesinde alıştı. Hiç pişman olmadı okuduğu bölümden. Üniversitedeyken hemen çalışmaya başlamak istedi derdi ne paraydı ne kariyer sadece okul denilen binanın dışındakileri merak ediyordu. Meraklıydı evet… Sevdiği işler ve sevmediği işler yaptı. Yaptığı işlerden hiç pişman olmadı.
Hayal etmeyi sevdiğinden sanatçı olmak istedi, gerçekliği sevdiğinden avukat. Her ikisi de olmadı. Ama hayal etmeyi ve adaleti hala çok seviyor.
Günün bir aşık oldu Tüten çok aşık oldu. Aşkın her halini yaşadı ve sonra da muradına erdi. Güray'ıyla evlendi. Çocukken 4 çocuk hayali kurardı şimdi 3 çocuk hayali kuruyor. Aile olmayı hep çok sevdi. Büyük ve güzel bir ailenin hayalini kurdu ve şimdi o da oldu.
Dostluklara hep değer verdi ama fazla sosyal olmayı sevmedi. Çok değerli birkaç dostu var. Aileden gördüğü ve sevdiği. İşte bu küçük ama içinde büyük bir zenginlik taşıyan dünyasında mutlu bir kız çocuğu Tüten...
Geriye dönüp baktığında olabildiği şeylerden hoşnut olamadıklarıyla barışık yaşıyor.
Hala herşeye rağmen dünyayı ve yaşamayı çok seviyor.
Tüten ben
İşte böyle biri....
6.12.2010
Kıskançlık
Düşünüyorum gerçekten bir süredir düşünüyorum ben hiç birilerini kıskandım mı diye? Kem gözlülük ettim mi diye? Gerçekten bulamıyorum gerçekten. Özenmişliğim vardır ama asla kem gözlülük etmemişimdir. Aksine biri çok mu mutlu başına hep güzel şeyler mi geliyor nasıl başarıyor acaba demişimdir öğrenmeye çalışmışımdır.
En fazla ne şanslı demişimdir bu kadar.
Nazara %100 inanırım kem göze de öyle ama insanın başına gelen her kötü olumsuz olayı nazara bağlamayı sevmem. Enerjiye ne denli inandığımı beni yakından uzaktan tanıyan herkes bilir; nazarda bir olumsuz enerjidir dolayısıyla vardır geçerlidir ve sizin çakralarınız çok açıkca hopp o da içinize girebilir.
Son zamanlarda yaşadıklarım ve yaşamakta olduklarımın nazarla da ilgili olduğunu biliyorum. Ve ey sizi gidi kıskanç insanlar size sesleniyorum. Başkalarıyla ilgileneceğinize kendinizle ilgilensenize siz. Oradan bir şıkla oldu gibi mi gözüküyor.
Tüten ne mutlu gözüküyor öyle değil mi? Ne istediyse oldu bu kızın? Ne şanslı kız öyle değil mi? İstediği adamla evlendi. Adam onu seviyor o adamı seviyor. Müthiş bir birliktelikleri var. Aaa hemen de hamile kaldı kız görüyor musun sen?
Böyle mi düşünüyorsunuz siz kıskanç insan müsvetleleri. Bir şık yaptım parmağımı ve istediğim herşeyi elde ettim öyle mi?
Böyle düşüneceğine otur biraz feyz al kıskançlığı bırak da herşeyi şanslı şansız olarak değerlendirmeyi bırak da kendine gel! kem gözlerinle olumsuz enerjini yayacağına otur da kendine bir hayrın dokunsun ben nasıl mutlu olabilirim diye düşün. Gel bir sor ya nasıl böyle mutlu oluyorsun de. samimi ol. Özeniyorum senin mutluluğuna de ve gel sana da öğreteyim nasıl mutlu olacağını. Ama artık çok geç biliyor musun kem gözlü pis kıskanç insan yavruları size değil mutlu olmanın yollarından bahsetmek kabız olsanız nasıl sıçılır onu bile öğretmem!
Ve bugünden itibaren, mutluluğum da sadece ve sadece benimle aynı enerji düzeyinde olan insanlarla paylaşılacaktır bu böyle bilene.
Elemtere fiş kem gözlere ŞİŞ
Tüten ben
Nazardan dili yanan mutluluğu üfleyerek sunan
Veda....
Yazacaklarım Tıp alemi ve mantık abidesi kişiler için zırvalıktan ibaret olacaktır.
Benim için ise son bir veda mektubu bebeğime...
Bebeğim, seninle doğru düzgün vedalaşamadık biz. Sana söyleyebildiğim son cümle "Eğer gitmek istiyorsan seni özgür bırakıyorum" oldu. Sen mi ben mi yoksa her ikimizde mi dirençli çıktı bilemiyorum ama gidişin zor oldu uzun sürdü hala da devam etmekte. Kim ne derse desin Tıp alemi senin bir bebek olmadığını da, canlı bile olmadığını söylese kim anlayabilir ki aramızda kurulan bağı. Ben seni hissettikten sonra ben kendi içimde sana can verdikten sonra kimin ne söylediğinin ne önemi var. Şizofren yaklaşımdır belki de bu. Ve belki de tıpkı çocukken yarattığım hayal kahramanları gibidir. Ama her ne olursa olsun ben seninle hem fiziksel hem içsel bir bağ kurmuşken seninle vedalaşmam gerekiyor diye düşünüyorum.
Geldin, durmak istemedin ve ben de gitmene izin verdim. İkimizde birbirimizle vedalaşalım. Şunu bilmeni isterim ki, bir daha bir bebeğim olursa sen yine de hep "ilk" olacaksın çünkü ben ilk defa seninle hissettim anne olmayı. Seni hep merak edeceğim eğer kalsaydın nasıl olurdu diye. Seninle vedalaşıyorum ama ne içimdeki seni ne de aklımdaki senle vedalaşmak istemiyorum.
Ve sana son bir kez daha teşekkür etmek isterim. Geldiğin için çok teşekkür ederim. Kaldığın o kısacık sürede beni çok mutlu ettin. Elbette gidişinle çok üzüldüm ama yine de seni yeniden özgür bırakıyorum. İkimizde acı çekmeyelim ne sen gitmek zorunda olduğun için üzül ne de ben gittiğin diye.
Seni sevmiştim ve hep de seveceğim.
......
Benim için ise son bir veda mektubu bebeğime...
Bebeğim, seninle doğru düzgün vedalaşamadık biz. Sana söyleyebildiğim son cümle "Eğer gitmek istiyorsan seni özgür bırakıyorum" oldu. Sen mi ben mi yoksa her ikimizde mi dirençli çıktı bilemiyorum ama gidişin zor oldu uzun sürdü hala da devam etmekte. Kim ne derse desin Tıp alemi senin bir bebek olmadığını da, canlı bile olmadığını söylese kim anlayabilir ki aramızda kurulan bağı. Ben seni hissettikten sonra ben kendi içimde sana can verdikten sonra kimin ne söylediğinin ne önemi var. Şizofren yaklaşımdır belki de bu. Ve belki de tıpkı çocukken yarattığım hayal kahramanları gibidir. Ama her ne olursa olsun ben seninle hem fiziksel hem içsel bir bağ kurmuşken seninle vedalaşmam gerekiyor diye düşünüyorum.
Geldin, durmak istemedin ve ben de gitmene izin verdim. İkimizde birbirimizle vedalaşalım. Şunu bilmeni isterim ki, bir daha bir bebeğim olursa sen yine de hep "ilk" olacaksın çünkü ben ilk defa seninle hissettim anne olmayı. Seni hep merak edeceğim eğer kalsaydın nasıl olurdu diye. Seninle vedalaşıyorum ama ne içimdeki seni ne de aklımdaki senle vedalaşmak istemiyorum.
Ve sana son bir kez daha teşekkür etmek isterim. Geldiğin için çok teşekkür ederim. Kaldığın o kısacık sürede beni çok mutlu ettin. Elbette gidişinle çok üzüldüm ama yine de seni yeniden özgür bırakıyorum. İkimizde acı çekmeyelim ne sen gitmek zorunda olduğun için üzül ne de ben gittiğin diye.
Seni sevmiştim ve hep de seveceğim.
......
1.12.2010
Dostlarım Ailem ve Ben
Aaa ben yokken neler olmuş böyle :) Biri blog'uma girip neler neler yazmış böyle :)
Dün oturdum ve düşündüm. Kendine gel dedim kendime. N'oluyoruz dedim. İyi bir derdin var da bokunu çıkarma dedim.
Benim çok değerli dostlarım var en başında Pelin ve Sıla gelir. Bana nasıl destek olduklarını, nasıl yanımda hissettiklerini kelimelerle anlatmam mümkün değil. Pelin benim kardeşim Sıla benim dostum. Bu dönemde gösterdikleri samimiyeti desteği ve beni silkeleyişlerini daima şükranla hatırlayacağım.
Ve ailem en başında da kocam. Dün söylemiştim zaten Güray'la evlendiğime onun benim hayat arkadaşım olmasına bir kez daha şükrettim. Canım kocam benim yol arkadaşım. Her yolda elimde tutan sevgili. Yol taşlı da olsa yokuşta olsa elimi hep tutan insan.
Annem, babam, abim, zerrini minik elleriyle eilimi tutan Günçe, Hülya annem, Koray,anneanne, Kuzenlerim ve daha nicesi hepsi bana nasıl destek oldu. Hepsi nasıl çaktırmadığını düşünerek benim için ağladı. Hülya annem bana "Sen benim meleğimsin" dedi. Bunu annem söylese sıklıkla duyduğum için normal gelirdi ama bunu kayınvaldesi söyleyince insanın ayrı birşey hissediyor.
Ve ben; ben deyim yerindeyse kendi kazdığım kuyuya düştüm. Düşünce gücüm nasıl kuvetliymiş benim. Biliyorum tek nedeni ben değilim bu kötü serüvenin. Ama etkin olmadı mı? Oldu. Hiç endişe etmseydim de olmaz mıydı? Olurdu sanırım. O zaman bu sürevi farklı yaşardım ama bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Her endişe edenin başına bu gelmiyor çünkü her endişe edenin düşünce gücü benim kadar kuvetli değil. Şu noktada odaklanmam gereken şey ne denli kuvetli bir düşünce gücüm olduğu olmalı demek ki. Ufak bir endişeyi kendime çekebildiğime göre güçlü bir harika duyguyu da kendime çekebilecek güçteyim demek ki.
Tabii ki bugün birden bire herşeyi geride bırakamam ama elimdeki harika ötesi şeylere odaklanabilirim.
Bugün güneş yok ama benim içinde doğan birşeyler var.
İşte ben yine bildiğin Tüten :)
Dün oturdum ve düşündüm. Kendine gel dedim kendime. N'oluyoruz dedim. İyi bir derdin var da bokunu çıkarma dedim.
Benim çok değerli dostlarım var en başında Pelin ve Sıla gelir. Bana nasıl destek olduklarını, nasıl yanımda hissettiklerini kelimelerle anlatmam mümkün değil. Pelin benim kardeşim Sıla benim dostum. Bu dönemde gösterdikleri samimiyeti desteği ve beni silkeleyişlerini daima şükranla hatırlayacağım.
Ve ailem en başında da kocam. Dün söylemiştim zaten Güray'la evlendiğime onun benim hayat arkadaşım olmasına bir kez daha şükrettim. Canım kocam benim yol arkadaşım. Her yolda elimde tutan sevgili. Yol taşlı da olsa yokuşta olsa elimi hep tutan insan.
Annem, babam, abim, zerrini minik elleriyle eilimi tutan Günçe, Hülya annem, Koray,anneanne, Kuzenlerim ve daha nicesi hepsi bana nasıl destek oldu. Hepsi nasıl çaktırmadığını düşünerek benim için ağladı. Hülya annem bana "Sen benim meleğimsin" dedi. Bunu annem söylese sıklıkla duyduğum için normal gelirdi ama bunu kayınvaldesi söyleyince insanın ayrı birşey hissediyor.
Ve ben; ben deyim yerindeyse kendi kazdığım kuyuya düştüm. Düşünce gücüm nasıl kuvetliymiş benim. Biliyorum tek nedeni ben değilim bu kötü serüvenin. Ama etkin olmadı mı? Oldu. Hiç endişe etmseydim de olmaz mıydı? Olurdu sanırım. O zaman bu sürevi farklı yaşardım ama bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Her endişe edenin başına bu gelmiyor çünkü her endişe edenin düşünce gücü benim kadar kuvetli değil. Şu noktada odaklanmam gereken şey ne denli kuvetli bir düşünce gücüm olduğu olmalı demek ki. Ufak bir endişeyi kendime çekebildiğime göre güçlü bir harika duyguyu da kendime çekebilecek güçteyim demek ki.
Tabii ki bugün birden bire herşeyi geride bırakamam ama elimdeki harika ötesi şeylere odaklanabilirim.
Bugün güneş yok ama benim içinde doğan birşeyler var.
İşte ben yine bildiğin Tüten :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)