30.11.2011

Bir Ev Hikayesi


Metrekare olarak küçük içinde yaşayanlar ve yaşadıklarımız olarak büyük bir ev bizimkisi. Eskiden olsa hayat haftaiçi sabah 6:00'da başlar akşam 12:00'de biter haftasonu 9:00'da başlar gece yarısı 3:00'de biter derdim size. Oysa şimdi güne başlama saatimiz Aren'in keyfine göre belirlenir bazen 5:00'de başlar bazen gün başlamaz çünkü gece hiç bitmemiştir. Haftaiçi ile haftasonu arasında hiçbir fark yoktur artık. Hatta haftasonları yardımcı olmadığı sevgili  Cumartesileri de çalıştığı için daha bile zordur ev hayatımız.

Doğup büyüdüğüm apartmanda oturuyoruz biz. Annemler üst katta biz aşağı katta ve hatta oturduğum evde eskiden babannemler oturuyordu. Önce 3 kişiydiler babaannem, dedem ve büyük teyzem (babaannemin kızkardeşi bekar hiç evlenmemiş) dedemin vefatıyla ki ben 3-4 yaşlarındaydım babaanem ve teyzem birlikte yaşamaya devam ettiler. Sabahları okula gitmeden önce kapısını çalıp gittiğim evin kapısını şimdi annem çalıyor özledim Aren'i göreyim diye. Babaannem elinde adını hatırlayamadığım turuncu bir vitamin ile beklerdi beni, tadı da çok güzeldi kapıda o vitamin içilir servise öyle binilirdi. Akşamları okuldan gelip ilk çaldığım kapıydı bu ev kah içeri girerdim kah naber deyip hop yukarı çıkardım. Bu sefer kapıda evde yapılmış bir çikolatayla veya sevdiğim bir tatlı ile beklerledi beni (kilolu olmanın temelleri böylece atılmış oldu :) ) şimdi aynı kapıyı akşamları babam çalıyor oğlan nasıl diyor kah içeri giriyor kah o da yukarı kaçıyor.

Bu ev çocukluk anılarımla dolu benim. Bu yazıyı yazarken gözlerimi dolduran hatıralarla dolu. Şimdi girip yemekler yaptığım mutfakta babaannem harikalar yaratırdı. Yanında durup izlerdim onu anlatırdı bana nasıl yapıldığını ilk ne zaman yaptığını o yemeği. Yemekten sonra teyzem bulaşıkları yıkardı babaannem bulaşık ykaımayı sevmezdi teyzem de yemek yapmayı. Onun da yanında durup bulaşık yıkamasını izlerdim, sohbet ederdik. Şimdi bu mutfakta kendi torunlarımla olmasa da oğlumla yapacağım yemekleri, kekleri börekleri düşünüyorum.

Bu yazıyı yazdığım her gün oturduğumuz salona o zamanlar misafir odası denirdi ve sadece kalabalık aile yemeklerinde ve misafir geldiğinde kullanılırdı. Ama benim her zaman girmeme izin vardı. Bu salon o zamanlar antikalarla doluydu. Köşede siyah piyano dururdu. Teyzem annesi ölünce bir daha hiç çalmamış kapağına bile dokunmamış ve saçları da bir gecede beyazlamış. Arada ısrar ederdim çalsana teyze lütfen diye sen çalarsan ben de piyanoya başlarım derdim unuttum kızım derdi derinlere dalarak saçlarına dokunarak. Büfede bir çok incik cincik şeyler vardı hepsi dedemin uzak diyarlardan getirdiği şeyleri dokunmaya izin vardı hatta oynamayada sadece nazik davranmamız öğütlenirdi bize. Sonra bir köşede eczaneden kalma o zamanlar bana çok ilginç gelen cam şişeler ilaç kutuları vb dururdu dedemi babaannem ve teyzem hepsi eczaciydi o salonda o kutularla şişelerle oynar içimden ben de eczacı olacağım derdim.

Şimdi Arenin odası olan oda oturma odasıydı günün büyük çoğunluğunu orada geçirirdi iki kız kardeş. Babannem uzun koltukta teyzem tekli koltukta oturur tüm gün iş işler, kitap okur, muıhabbet ederlerdi.  O uzun koltukta babaannemin kucağına uzanıp uyumaya bayılırdım. İki kız kardeş bana kendi hayatlarından anektodları masal tadında anlatırlardı bir yandan saçımı okşayarak şimdi oğlumun odasındaki uzun koltukta onu kucağıma alıp masal anlatacağım günlerin hayalini kuruyorum. Ona babasıyla olan masalımızı annesinin bu evdeki masallarını anlatacağım günleri 4 gözle bekliyorum.

Bizim giyinme odası olarak kullandığımız oda onların tüm eski hatıraların olduğu günün erken saatlerinde oturdukları namaz kıldıkları bir odaydı. Pek girmezdik nedense o odaya bana ürpertici gelirdi. Şimdi o odada üzerinde bir çok anı biriktiren eşyalarımız duruyor.

Yatak odamız ise babaanne&dede aşkına iki kız kardeşin bağlılığına ve göçüp gitmeye şahit olmuş bir oda.  Odamızın huzuru belki de buradan geliyor. Zaman zaman geceleri yastığa başımı koyduğumda bu evdeki o eski günleri anımsar öyle dalarım uykuya. Eğer ruhları evlerine ziyarete geliyorsa bu evin çok değiştiğini görecekler tek birşey değişmedi bu evde o da bağlılık, aile olmak ve sevgi hep de daim olur işallah.

İşte bizim evin hikayesi böyle...

28.11.2011

Blog Bülteni :)

Merhaba Sevgili Okur,

Blogu yeni izleyenlere hoşgeldiniz diyorum. "Uçtu Uçtu 40 Uçtu" yazıma yorum bırakan herkese de çok teşekkür ederim. Benzer şeyleri yaşamış olanlar yaşayıp da atlatmış olanların bıraktığı yorumlar insana güç ve kuvvet veriyor. İyi dilekleriniz için desteğiniz içni çok teşekkür ederim.

Gelelim Blog Bültenine. Efendim 40 uçtu yazım aile içinde sitemlere sebeb oldu. Özellikle eşim yazıya oldukça içerlemiş. Ben de bu blog bültenini yayınlamaya karar verdim. Şöyle ki, o yazıyı okuyan (bilmem öyle mi hissettiniz) beni yanlız hiç destek görmemiş, görmeyen biri olarak algılarmış. Böyle bir algıya sebeb olmak özellikle de kocamın böyle hissetmesi beni çok üzdü.

Aslında başka bir yazımda destek gördüğüm şanslı bir lohusa olduğum için depresyonda olmak dahada canımı acıtıyor demiştim ama demek ki 40 yazısında da bundan bahsetmek gerekiyordu.

Ben gerçekten şanslıydım lohusalık döneminde. Gerek sevgili kocam gerek annem gerekse kayınvaldemin ve daha nicelerinin desteğini tam olarak gördüm. Memelerimin (göğüs denmiyor artık onlara :)) acısının dayanılmaz olduğu ve emzirirken ağladığım günlerde kocam yanıma geldi ve şöyle dedi: Senin ruh sağlığın herşeyden  önemli oğlumuzun sağlıklı ebeveynlere ihtiyacı var istersen mamaya geçebilirsin kim ne derse desin arkandayım dedi. Bunu duymak bile öylesi büyük bir destek ki öylesi rahatlatıyor ki insanı hele ki o zor emzirme günlerinde her emzirme sonrası şeytana uyup mamaya geçsem mi diye düşünürken.
Annemle aynı apartmanda oturuyoruz ve annem abimin çocuklarından oldukça antremanlı dolayısıyla ne zaman yetiş anne desem geldi. Kayınvaldem ilk 15 günde bizde kaldı ve daha dudaklarımı kıpırdatmadan su getirdi yemeğim hep önümde oldu.
İşte böylesi şanslıyken depresyonda olmak daha da üzdü beni. Çok mu çok sorguladım kendimi. Çünkü benden çok daha zor durumda olanların farkında ve bilincindeydim.

Eğer bugün kendimi çok daha iyi hissediyorsam 40'ı uçururken aklımı uçurmamışsam gördüğüm bu koca desteğinin ve aile desteğinin etkisi çok fazladır.

Doğum yapacaklara veya yapmış ama destek almaya yanaşmayanlara diyeceğim o ki; destek almaktan çekinmeyin. Destek almanız sizi daha az anne ve destek almamanız sizi kahraman yapmaz. Zaten anneler her şart altına kahramanlar. Bir bebek eninde sonunda annesinin kucağına getiriliyor. En çıkmaz noktada hanimin annesi deniliyor ve annenin kucağında son buluyor.

Ve bir de geçiyor dedikleri gibi. 40 gün önceki memelerimle şimdiki memelerim arasında ciddi fark var. Benim tek alışamadığım yat-kalk-yat seansları oldu elbet ona da alışırız.

Ve izninizle kocama sesleneyim:

Sevgili kocacığım doğum anından bugüne kadar gösterdiğin tüm destek için, varlığın için çok teşekkür ederim. Bir de arada ben de durmuyor alsana Aren'i demezsen daha da çok teşekkür ederim :)




24.11.2011

Uçtu uçtu 40 uçtu



Evet sevgili okur bir dönemin daha sonuna geldik; lohusalık dönemi. Teknik olarak bugün 40'ım bitiyor. 40 uçurmaya varmadan annelerin aklı uçmazsa iyidir lohusalıkta. Bir de lohusalık teknik olarak 40 günde bitermiş 60 gün ve daha fazla sürdüğü olabilirmiş. (Sevgili okur sana söylüyorum kocam sen anla :))

Nasıl geçti bu 40 gün birlikte bakalım gülelim eğlenelim yeri gelsin gözlerimiz dolsun. Hamile olan veya kalmayı düşünen varsa ay başıma bu mu gelecek desin veya benim gibi şuursuz olsun yok ya benim başıma bu gelmez desin. Abarttığımı düşünsün ki işallah başkası için benim yazdıklarım abartı olur. Bebeğini büyütüp çoktan lohusalığını unutmaya yüz tutmuşlarda tekrardan hatırlasın. Kimi bu da birşey mi desin kimi vah vah desin.

Lohusalığımın ilk 10-15 günü zor ve karmaşık geçti. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. O zaman yazmamıştım ama şimdi yazabilirim. İntihari bile düşündüğüm oldu çocuğuma bakamadığımı düşünüyordum ve çok yorgundum. İntihar eden lohusaları da çok iyi anlamaya başlamıştım. Düşündüm kocam hemen evlenir gibi geldi bana evlenmese bile kesin sevgilileri falan olurdu ee oğlum onlara mı anne diyecekti ben cefasını çekiyordum sefasını başkaları mı sürecekti. Arkamdan vahh vahhh yaşasaydı da anne dediğini duysa mı diyeceklerdi. Gece emzirme seanslarında horul horul uyuyan kocama baktım çimdik bile attım hele bir evlen benden sonra da görelim diye ve bu fikirden vazgeçtim.

Emzirmek ilk günlerde çok zordu ve ben emzirmeyi pek sevemedim çünkü ben hareketsiz durmaya sabit bir iş yapmaya hiç alışık değilimdir dahası sabit dururken bir yandan da canım çok acıyordu. İlk günden emzirirken ulvi duygular hissedilmesini hala anlamış değilim. Ya  ben yeteri kadar anne değilim ya da ilk günlerden itibaren emzirmeye aşkla bağlı kadınlar ultra anne. Bilemedim gerçekten. Tabii o doğum anında mememe verildiğinde ben de çok zevk aldım çünkü henüz memem acımıyordu ve zaten mutluluk sarhoşuydum. sarhoşluk dediğin şey akşamdan sabaha geçen birşey ama öyle değil mi?

Gelelim uykusuzluğa valla ilk 10-15 gün hani bebiş gözünü kapasa hemen gözümü kapamalıyım diyordum. Bebeğin uyuduğu her an tuvalete gitmekten yemek yemekten vazgeçip uyuyordum ve bebek uyanmasın diye dua ediyordum. Zira bir gece denemenizi isterim çok yorgun olacaksınız ama söz mü? Saatinizi kurup her saat başı kalkıp minimum 1 saat sabit birşey yapıp  ki bu sabit şeyi yaparken canınız da çok acıyacak yorgunluğunuzun üzerine yorgunluk ekleyip yine yatacaksınız ama saatinizi 1 saat sonraya yine ayarlayacaksınız. Hadi bunu 1 hafta deneyin. Bundan sonra eğer Allahım harika hissediyorum çünkü bebeğim var diyebiliyorsanız helal olsun size. Ben diyemedim. 

Ama emzirmeye de emzirmenin yarattığı acıya da sıkıcılığa da 10-15 gün sonra alıştım. Bebekte büyüdü. emmekten anlamaya başladı emerken öyle zevk sesleri çıkarmaya başladı ki insanın hissedebileceği en yalın en doğal şefkat hissi odur sanırım. Öyle bir emmeye başladı ki yooo yooo bunu ondan esirgeyemem diyor insan. Ben böyle söyledim. Bu arada upuzun bir konu olur ama şunu da bilmeli bedenimizi yöneten ve hatta duygularımızı hormonlar. Emzirmekte tamamen hormonların etkisi altında. Eğer hormonlar doğru çalışmıyorsa ııhhh emzirmekten zevk almak ve hatta emzirebilmek pek mümkün değil. Ve yeni doğum yapan kadının da hormonları alt üst oluyor. Zor bi süreç zor. Hamileyken çok romantik olabiliyorsun zorluklar yaşansa da yine hormonlar sayesinde. Ve sonra doğum gerçekleşiyor. O romantizm bir anda sancılı bir ayrılık sürecine benziyor.

Gelelim uykusuzluğa valla 15 gün sonra 1-2 saatlik uykuyla da yaşanıyormuş yahu diyebiliyorsun. Hatta bazı geceler enerjik bile hissedebiliyorsun. Bebek vık derken hop kalkıyorsun hatta bazen memeler sızlamaya başlıyor hehh şimdi uyanır diyorsun dk sekmiyor bebek uyanıyor. Bebeğin derin uykuya geçti sanıyorsun sen de tam başını yastığa koyacakken yastıkla buluşamadan bir aglama sesi ve sanki günlerdir uyumuş uykusunu almış gibi cin gözlerle bakan gözler. Ne istediğini anlamak mümkün de değil çünkü karnı tok altı temiz ve yeterince kucakta tutulmuş. İşte uyusun diye denemediğin şey kalmıyor eğer isterse kendi isterse uyuyor yok istemezse evi turlarken evini tekrardan keşfediyorsun. Sonra bebeğin değil de Allah haline acıyor sanırım tıpkı doğumda olduğu gibi ölüyorum dediğin anda bebek çıkar ya şimdi yere düşüceğim uykusuzluktan derkennn bebek uyuyakalıyor.

Tüm bunların yanı sıra etrafınızdaki herkes sizden daha çok biliyor herşeyi. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimin lohusa olduğu unutuluyor. Dediklerini yapmazsan ya alınganlık ediliyor suratlar asılıyor yada senden uzaklaşılıyor. Sen misin söz dinlemeyen ee o zaman ben de sana yardım etmem tavrı baş gösteriyor. Kimse senin bebeğini büyütme tarzına dahası sana ve anneliğine saygı duymuyor çünkü sen henüz anne değilsin onlara göre niye çünkü onların yaşadıklarını yaşamadın da ondan. Sen ne bilebilirsin ki onlar gibi 19-20 yaşında değil 33 yaşında da doğursan çok da okusan çok da öğrenmiş olsan yok bilemezsin sen. Acemi Anne Esra'nın da yazdığı gibi Türk çocuğu ep üşür hep açtır ve hep hasta olmaya yakındır.

Emzirirken sıklıkla emiyor mu lafını duyarsın. Gelip memelerini bile ellerler memenin bir özeli yoktur çünkü artık. Yumuşak mı memeler tamam süt yoktur o halde. Bebek ağlıyor mu tamam açtır o bebek. Sütün yetmiyor senin deyiverirler hiç acımadan sana. Lohusa mısın değil misin düşünmeden.
Dr derki çocuğu giydir ama odanın ısısı 18 bilemedin en fazla 23 olsun senin 24 derecelik evinde bebek üşüyor olur niye elleri soğuktur dersin ki bebeğin elleri soğuk olur zaten dolaşımları farklı Dr böyle söyler kitaplar böyle yazar. Yok tecrübeye bakacaksın sen derler alırlar bebeğini senden giydirirler. Sonra canın sıkılınca normaldir lohusasın sen derler. Senin alınmaya üzülmeye hakkın yoktur ama etrafın vardır.

Daha neler neler yazılırda yeni annenin çok hali olmuyor gücü tükeniyor. En azından benim öyle.

Anne&baba olarak başbaşa kaldığımızda çok gülünç durumlarımız da olmadı değil. Örneğin giydirmek, bir bebeği giydirmek o kadar kolay değil. Birincisi her daim kıpır kıpırlar. Bir de bebek minik olunca her ne kadar teknik olarak bir yerinin kırılmasını zor olduğunu bilsen de zarar verir miyim bu minik şeye diye endişe duyuyorsun. Bir keresinde kocamla üstünü giydirene kadar ben altıma yapıyordum gülmekten kocam da sırılsıklam kaldı 10 dk içersinde bebeğin kafasından geçiremedik çocuk içerde debeleniyor biz birbirimize bakıyoruz üzerine birşey daha giydirecektik ki kocam yok yokaman kalsın böyle üzerine hırka giydirelim dedi ertesi gün üstünü gören herkes aaa böyle olur mu dedi.
Bebek bezi bağlama konusunda hala çok acemiyim pek beceremiyorum çişi kakası dışarı taşabiliyor çoğu zaman.

Bekar veya evli bebeği olmamış biri rutin bir hayatım var yaa hep aynı şey diyorsa ona hemen 1 hafta bebek bakımı önereceksin bak bakalım bir daha rutin bir hayatım var diye ağlıyor mu :)

Ve müsadenizle oğluma seslenmek istiyorum;

Benim Minik Adamım,

Bugün 40 günlük oldun. Sen bize ve dünyaya biz sana ve sana bakmaya alışmaya çalıştık. Şu 40 günde seni her zaman anlayamadığımızın sana her zaman iyi bakamadığımızın farkındayım acemiliğimize ver. Tek dileğim geçen şu 40 günde her dakika ne çok sevildiğini hissetmişsindir. Dilerim kendini daima güvende hissetmişsindir. Şahsen benim seninle hiçbir derdim olmadı oğlum. Şikayetlerim senden çok öte kendimle ve yeni düzenle oldu ve sen buna asla sebeb olmadın. Sen  bizim evliliğimizin sevgimizin eksik parçasıymışsın şimdi tam olduk biz. Bakma sen memem acıyor uykusuzum dememe hepsine ama hepsine değer. Sen o memeye yapışıp oohhh sesi çıkarıyorsun ya varsın acısın diyorum memem. Sen gecede 10 kerede uyansan ve uyandırsan seni kucağıma aldığımda başını dayıyorsun ya boynuma sarılıyoruz ya birbirimize değer diyorsun bu duygu için değer. Seni mümkün olduğunca ağlatmamaya çalışıyorum umarım bana bize kızdığın için ağlamıyorsundur.
Baban da sana öylesine bağlı ve aşık ki eminim onu da hissediyorsundur.

İyi ki geldin iyi ki bizi seçtin oğlum. Seni çok seviyoruz ve daima seveceğiz. Sana hep söylediğim gibi sen güvendesin anne&baba hep yanında yaşadığımız sürece de bu hep böyle kalacak Aren'im.






21.11.2011

Aile Olmak


Anneliğimin en zor günlerinde açıp bu resme bakıyorum çünkü bu bizim ailenin mutluluğunun resmi.  Babanın güvenli kollarında anne&çocuk. (Bu arada bu resimdeki gibi tombul yanaklı ve yamuk değilim)

Resimdeki bir diğer ayrıntıda 3.'de gözlerinin kapalı olması hepimiz aynı hayali mi kuruyoruz, aynı ruyayı mı görüyoruz bilmiyorum ama hepimizin kendini mutlu ve huzurlu hissettiği kesin.

Şimdilik böyle kısa bir merhaba diyeyim dedim. 40. dolsun bakın ne bomba yazılarla döneceğim biriktiriyorum şimdi :)

Sevgilerimle
Tuten çaylak anne

10.11.2011

Doğal Doğum Doğal mı ?!?

Özellikle sezeryan olmak zorunda kalmış olanlar ve bundan dolayı üzülenler sanırım bu yazı sayesinde biraz olsun rahatlarlar.

Doğal doğum yapmış hatta bu konuda çok inat etmiş neredeyse kendinin ve çocuğunun hayatını tehlikeye atmış birinin yani benim hikayem bu.

Doğal doğumun faydalarını anlatmayacağım. Blogcu anne Elif'in de dediği gibi tek bir doğum şekli vardır o da doğal doğum sezeryan bir ameliyat şeklidir ve gerekli olmadığı sürece tercih edilmemelidir (mi acaba;?)
Kendi doğumumdan sonra özellikle bazı insanların sezeryanı tercih etmesi gerektiğine inandım. Doğal doğumun çok tramvatik olabileceği durumlar olabiliyor gerçekten.

Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere doğal doğum her zaman doğal olarak gelişemiyor ve aslında anne, kadın için sezeryandan çok da bir farkı kalmıyor. Nasıl mı? Dikişse alası olabiliyor doğal doğumda. Kesilmek mi? Alası olabiliyor yine doğal doğumda. Doğum sonrası acı, sancı, bakım problemleri mi yine sezeryan sonrasını aratmayacak durumlar olabiliyor doğal doğumda da.

Doğal doğumdan ne anlıyorsunuz ben müdahale edilmeyen doktorun sadece teknik olarak orada olduğu doğumu anlıyorum. Peki böyle mi her zaman? Hayır değil, istatistikleri bilmem ama normal doğumla doğum yapmış bir çok kadın suni sancı alıyor, suyunu doktor patlatıyor, epidurel kullanıyor, dikişi oluyor vb. Bunların hepsi ciddi müdahaleler aslında.

Elbette bebeğin vajinadan çıkıyor olmasının ciddi yararları var hem anne hem de bebek için. Ama sonuçta o aşamaya kadar da ciddi müdahalelere maruz kalınmış olunabiliyor. Ben kaldım örneğin. Pişman mısın derseniz hayır değilim dedim ya ben doğal doğuma baş koymuştum ve sonuna kadar da denedim. 22 saat sonunda başardım ama tramvatik bir sonuçtan kaçınamadım. Bugün olsa yine aynı süreci yaşardım çünkü doğal doğumun bir bebek için ne denli önemli olduğunu biliyorum son ana kadar mücadele ederdim benim ruh halim bunu kaldırabilecek bir hal ama herkesin olmayabilir.

Fakat diyeceğim o ki; bazen sezaryen gerçekten en hayırlısı olabilir hem bebek hem de annenin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı açısından. Her zaman herkesi doğal doğuma teşvik etmemek dahası zorlamamak gerekiyor. En nihayetinde en önemlisi bebeğin ve annenin sağlıklı olması değil mi? Bu müdahaleli doğal doğumlar her kadının kaldırabileceği cinsten değil. Ve bir kadının, annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı doğumdan hemen sonra o kadar önemliki bebeğe bakabilmek.

Yukarıda sıraladığım müdahalelerin olmadığı doğal doğumların gerçek doğal doğum olduğuna, benim gibi ve müdahale ile doğal doğum yapanların pek de farkı olmadığını düşünüyorum sezeryan yapanlardan fiziksel olarak elbette. Yoksa o müdahaleli doğal doğuma katlanmak her baba yiğidin harcı değil gerçekten. Ben ve benim gibiler gerçek bir takdiri hak ediyor. İnanın aynı dönemde sezeryan yapmış tanıdıklarımdan daha uzun sürede kendime geldim ben ciddi dikişlerim ve ciddi sancılarım oldu.

Bu arada kendi doğumumu referans alarak şunu da söyleyebilirim. Doktorunuz ciddi manada doğal doğumu destekleyen biri ise hayati bir risk olmadığı sürece isterse sizi normal olarak doğurtur. Doktorum kordon dolanması olan bir bebeğin bile sorun teşkil etmeden doğal olarak doğabileceğini söylemişti. Doktorum Cem Batukan olmasaydı eminim bir başka doktor 12. saatin sonunda belki daha da erken beni sezeryana alırdı. Oysa doktorum 18 saatin sonunda kafanın bir türlü dönmediğini riskin çok yüksek olduğunu ama yine de doğurtabileceğini söyledi, bizimle bir fiil 22 saat bekledi destek verdi. En son 21. saatte yoo risk çok büyük bebeği tehlikeye atamam deyip sezeryana alıyordu ki dur son kontrolünü yapayım dedi ve mucize gerçekleşti.

Doğal doğum yapmak isteyenler için kendimce ufak bir kontrol listesi yazayım.(liste çok daha uzun olabilir ben ilk aklıma gelen ve olmazsa olmazları yazacağım kendi deneyimimime dayanarak) Aşağıdaki özelliklere kesinlikle sahip olmanız gerekiyor. Eğer kendinizde bu özellikleri görmüyorsanız bir kez daha düşünün derim:

  • Herşeyden önce sabırlı mısınız? Sabırla bekleyebilecek misiniz doğunun başlamasını?
  • Ağrı eşiğiniz yüksek mi? Eğer değil ise epidureli tereddüt etmeden yaptırmalısınız.
  • Herşeye hazırlıklı bir ruh haliniz var mı? Ani karar vermeniz gerekebilir.
  • Sakin birimisiniz yoksa fazlaca telaşlı mısınız? sakin kalabilmek çok önemli
  • Etraftan ve ani değişikliklerden kolay etkilenir misiniz? Eğer öyleyse doğal doğum kararınızı gözden geçirin.
Sonuç olarak, en önemlisi sağlıkla sadece fiziksel değil ruhsal sağlıkta elden gitmeden bebeği kucağa almak. Ben son saatlerimde neden bu çocuk dünyaya gelmek istemiyor diye ağlıyordum madem gelmek istemiyor sezeryan da olamam diyordum. Oysa şimdi düşünüyorum da belki çocuk doğal doğumla gelmek istemedi yormak istemedi kendini bekledi belki alırlar onu ordan diye :) Ama yok anası çok inatçıydı çıkacaksın oğlum dedi. Ço konuştum ben onunla lütfen doğal yollarla gel diye belki de mucize de bu konuşmanın da faydası var bilemiyorum.

Altını çizerek söylüyorum herkese doğal doğumu tavsiye etmeyin. Hele de karşınızdaki insanı tanımıyorsanız onun ruh halini bilmiyorsanız. Bazen sezeryan en hayırlısı olabilir inanın buna.  Ve hiç kimsenin doğumu başkasına referans olmasın. Herkesin hikayesi kendine özel. Elbette çok hazır birini çok yakından tanıdığınız birini destekleyebilirsiniz ama o da ancak kendisini desteğe açık ve bunu istiyorsa.

Son söz olarak, bugün olsa yine aynı şeyi yapardım doğru anlaşılmak isterim kesinlikle doğal doğuma ve yararına inanıyorum.

3.11.2011

Lohusa Cinleri




Hepimizn ortak hayatı diyebileceğimiz alanda yani yaşamın içinde pek de güzel şeyler olmadığı için, şehitler, deprem, 13 yaş tecavüzü gibi ben de güzel olmayan bir başka şey yazmak istemezdim aslında ama yazıyorum işte.

Yarın oğlumun yarı kırkı. Yani lohusalığı yarılamış olacağız. Doğumdan önce lohusa depresyonuna girmeyeceğimi düşünüyordum bu konuda oldukça ümitliydim. Girersem de girdiğim gibi çıkarım diye düşünüyordum. Bu konuda da oldukça şuursuzmuşum. Kocam da geçen gün ben karımı tanıyamıyorum dediğinde anladım ki ben fazlaca hayalperest fazlaca başıma gelecekler konusunda iyi niyetli biriyim. Neyse....

Tramvatik bir doğumdan sonra (bu konuda da daha sonra yazacağım her normal doğum normal gelişmiyor) oldukça mutluydum. Örneğin doğum anından sonra çok ağlarım gibi geliyordu ama hiç ağlamadım belki şoktandı bilemiyorum. Mutluluk perisiydim ama bu bir gerçek. İçimden svgi taşıyordu herkesi çok seviyordum buna hastane görevlileri bile dahil düşünün içimden taşan sevgiyi. Doğumun ertesi günü de ruh halim aynen böyleydi. Oğlumun emdiğini sanıyordum ve emzirmenin hastanedeki gibi birşey olduğunu yani acı vermeyen keyifli birşey olarak cikliyodum twitterda emzirmek harika birşey falan diye. Emin misin diye soranlara da aa niye ki evet diyordum :) İçimden de tamam ya sen lohusa depresyona falan girmezsin baksana ne mutlusun diyordum.

Ve eve çıktık. Cinler evde beni bekliyormuş. Evdeki ilk gecemizde yatağın içinden böcek çıktığını söyledim. Yatağa yattık, ben bir anda böcekkkk böcek çıkıyor dedim. Herkes sakindi kayınvaldem tamam buluruz öldürürüz falan dedi. Gördüğüm bir halisülasyondu sanırım. Gece uykusuz kalmalar, halsizlik, yorgunluk, doğru emzirememe, memelerin çok acıması gibi durumlar gümdür gümbür üzerime gelmeye başladı. Lohusalık depresyonu hoşgeldin demek düştü bana da.

Bu süreçte galipten sesler de duydum evin içinde geçen cinleri de gördüm lakin bunu kimseyle paylaşmadım. Hem durumumum çok kötü olduğunu sanırlar hem de endişe ederle diye kocam bile bu yazıyı okursa öğrenecek. Hala zaman zaman galipten sesler duyuyorum ve sadece kulaklarımı kapatıyorum.

Vicdan azabı çok çektim ve çekiyorum. Lohusa depresyonuna girmeye hakkım yokmui gibi düşündüm zira bunu kocam ve etrafımda bana hissettirdi. Herkes etrafımdaydı evde ev işlerine ve bebek bakımına yardımcı olan biri var. Bir elim yağda bir elim baldayken bebeğimi sadece emzirirken altını bile başkaları değiştirirken nasıl olurda depresyona girerdim. Girdim ama işte.

Lohusa depresyonunu belki yanlız kalmak yani etrafınızda yardım edecek kimsenin olmaması daha da perçinliyordur. Benim ki hafif şiddetli bir depresyon farkındayım. Belki de sadece hormonal. Ama bir kadının durumu  ne olursa olsun depresyona gireceği varsa giriyor işte. Doğumda ve doğumdan hemen sonra akıtmadığım gözyaşlarını şu 20 günde oldukça çok akıttım. Geceleri emzirmeye kalktığımda ansızın gözlerimden yaşlar boşanıyor. Oğluma anne üzgün değil merak etme diyorum  bir yandan. Onu da üzmek istemiyorum çünkü.

Şimdi ya geçmezse diye korkuyorum. İnsanların da beklentisi olduğunu düşünüyorum yani 40. gün gelecek ve 41. gün aaa ama bitti lohusalık hadi artık diyeceklermiş gibi geliyor bu da beni geriyor aslında. Ama en iyisi iyi düşünmek güzel düşünmek. Geçen akşam kocam neden o müthiş güçlü düşünce gücünü kullanmıyorsun dedi. gücüm yok ki düşünebileyim dedim. Gerçekten böyle gücüm yok ki kullanayım.

Geçecek diyecek deneyimli anneler biliyorum ve buna yürekten inanmak istiyorum.