22.08.2013

Bilimsel Olmayan Gerçekler


Bazı bilimsel gerçeklere saygı duymalı ama kendi gerçekliğimizi yaşamalıyız diye düşüyorum. 



Öpücük Tedavisi: Aslında bunun için tam anlamıyla bilimsel olmadığını söyleyemeyiz. Bakınız bir grup araştırmacı ki, eminim onlar da araştırmacılar arasında pek sevilmeyen, hımm onlar mı, ya onlar her dersten kalırdı zaten, diye bok atılanlardır; anne öpücüğünün iyileştirici gücüyle ilgili şöyle demişler: 

"Bir grup uzman araştırmacının yaptığı incelemeler doğrultusunda bebeğini öpen bir anne yavrusuna bağışıklık sistemini kuvvetlendiren bir dizi bakteri geçişi sağlıyor. Bu sayede bağışıklık sistemi güçleniyor vesoğuk algınlığı ve kulak iltihapları gibi hastaların iyileşme süreci hızlanıyor.Bebekleri kucaklamak da iyileşmeyi sağlıyor. Montreal'de bulunan Bliss Hastanesi erken doğan ünitesindeki doktorların araştırmaları doğrultusunda 61 bebek incelendi. Bilim adamları bebeklerin nabzını, kandaki oksijen seviyesini ve kan alımı esnasındaki yüz ifadelerini inceledi. Sonuçlara göre anne kucağındaki bebekler ağrıyı çok daha çabuk unutuyor ve daha hızlı iyileşme kaydediyor.Annesiyle birlikte incelemeye tabi tutulan bebekler daha çabuk iyileşirken, annesiz olanların daha fazla ağrı çektiği saptandı."
Aren doğduğundan beri ne zaman başına birşey gelse; gel öpelim de geçsin cümlesini kullandık. Büyüyüp bilinçlendiğinde, bir yerine birşey olduğunda dur öpelim hemen dedik ve abartılı bir biçimde öptük onu. Zamanla bu çok hoşuna gitti; hem öpülmek hem de öperken yaptığımız şaklabanlıklar ve abartılı hallerimiz. Şimdi düştüğünde, canı acıdığında hemen öpmemizi istiyor; anne düştüm öp, anne böcek ısırdı öp, babam sen de öp, biz öptükten sonra bir hoşuna gidiyor ki sormayın, arkasından da tamam geçti diyor. Ve aynı şeyi bize de yapıyor, birşey mi oldu, hemen gelip öpüyor ve tamam geçti dememizi bekliyor. 

İnsanın kendini daha iyi hissettiği kesin; evet büyüyecek ve öpücükle geçmeyecek fiziksel acıları olacak ama eminim öpülmek isteyecek çünkü bu onu rahatlatacak. Dolayısıyla öpücük tedavisi diye birşey var; özellikle ufak tefek yaralanmalarda ciddi işe yarıyor efendim, tavsiye ederiz. 


Kuzum, Balım, Arım, Peteğim: Çok yakın zamanda Ayşe Arman röportajlarından birinde okudum; bir profesor erkek çocuklarının kuzu diye değil Koç'um diye sevilmesi gerektiğini söylüyordu; erkek çocuk gücünü hissetmeliy(miş) Vallahi ben kuzum diye seviyorum, sevmeye de devam edeceğim. Ne yapmışlar yani kuzum diyerek büyütülen 10000 erkek üzerinde araştırma yapıp, bu erkeklerin 999 güçsüz olduğunu mu saptamışlar. Bir keresinde de iişte cüce, yer mantarı gibi sıfatlarla sevmenin çok yanlış olduğunu okumuştum; vallahi bazı şeyler sevimli söylenince hele de çocuğa çocuğun ondan yara alacağına hiç mi hiç inanmıyorum. Yer mantarı diye de sevdiğim çok oldu Areni. Kızları da prenses diye sevmeyin derler; kendilerini de prenses sanmasın diye ee oldu olacak kızlara Ece ismi de koyulmasın malum anlamı kraliçe demek :) hoş Ece'lerin çoğu kendini kraliçe sanar, orası ayrı :) Sansın yahu prenses sansın çocukken nolucak; büyüyünce prenses olmadığını bilecek, bununla başa çıkmasını öğretirsiniz olur biter, hiç değil se hayatının bir döneminde kendini sahiden prenses sanmış olur. 


Alkışlarla Yaşıyorum: Daha yeni bir psikoloğun tweetini gördüm; çocuğun doğal yapacağı şeylerde; tuvalet, yemek yeme, uyuma, alkışa ihtiyacı yoktur, gereksizdir falan gibi. Vallahi bal gibi de var çocuğun alkışa ihtiyacı. Yahu ortalama 2 sene altına sıçan bir çocuğun tuvaletini söyleyip yapmaması nasıl alkışlanmaz ki. Bizimki 19. ayda bıraktı vallahi biz de alkışlarla her daim kutlandı; şimdi arada mesela son dakika tuvalete yetişirse alkış bekler ve zevkle alkışlarız; kolay mı çiş tutmak, kendimden biliyorum hiç kolay değil. Bir çocuk oyunun en güzel anında anne kaka deyip o kakayı da gidip tuvalete yapıyorsa alkışlarım arkadaş onu ben!. 

Sonra yemek mevzusu; tabaktaki yemeği bitirmek veya bitirttirmek kolay mı? Hiç değil. Alkışı hakeder arkadaş. Bizim evde alkış konusunda da bilim'e el sallanıyor, her annenin kendi bilimi vardır ayrıca :) 

Bir de kendimden yola çıkarak şunu söylemek isterim; annem ve babam bizi bilimsel gerçeklerle büyüttüler :) Bu doğal şeyler bizim evde hiç övgü almadı. Okul zamanında da böyle oldu; sınıfını mı geçtin, ee doğal zaten işin bu, işe mi girdin ilk mulakattan, ee doğal zaten böyle olmalıydı, herşeye doğal yaklaşıldı ve alkışa tutulmadık; vallahi bu beni üzen birşey olmuştur. İsterdim alkışlanmak bu doğal sayılan konularda. Alkışları görelim :))))


Daha bir çok şey var; bilime, ilime, söylenene aykırı davrandığımız ve sakıncalı olduğunu düşünmediğimiz, görmediğimiz; şimdilik bir çırpıda aklıma gelenler bunlar. Sizin evinde kendi bilimsel gerçekleri var mı :)



Hiç yorum yok: