2 gün dediğimiz, kısacık dediğimiz eni sonu 48 saat değil mi dediğimiz haftasonları biz de inanılmaz yoğun geçiyor. Cuma ile Pazartesi arasında geçen zaman hem çok uzun hem çok kısa. Çocuklu hayata sahip olanlar ne demek istediğimi gayet iyi anlarlar.
Haftasonlarımızı Aren'e göre yaşıyoruz; hem evde vakit geçirmeye özen gösteriyoruz; hem de ev dışında program yaparken Aren'i eksenimize koyarak hareket ediyoruz. Açık havada vakit geçirmeye özen gösteriyoruz; açık havanın, oksijenin uykuya geçmeyi kolaylaştırır teorisinin gerçekleşmesini 16 aydır bekliyorum ama sanki daha çok bekleriz gibi :)
Haftasonlarını çok seviyoruz, tüm yoğunluğuna,kaosuna ve yorgunluğuna rağmen....
Güne evde çıplak vaziyette başlıyoruz :) Bu pazar bezini de çıkarmış çırılçıplak bir vaziyette koşuyordu :) Böyle Pazar keyfi yaparak başlamıyoruz elbette; bu fotoğraf sabah saat 8 civarında çekildi ve biz çoktan kahvaltımızı etmiş delice ama kelimenin tam anlamıyla delice azmıştık. Güray'ın bir gece önce çocuklu olduğunu unutarak içtiği şarapların ve biraların etkisiyle ve sabah saat 7'de uyanmanın vermiş olduğu dayanılmaz acıyla serildiği bir anda Aren'in yanına gidip eeee ııhhh ıhhh dediği bir kare. Çevirisi yapayım: Uyumak yok baba, gün çoktan başladı böyle yatmayacağız hadi kalk artık
Ya bu kadın ben burada bulur mu acaba? Gözüküyor muyum ben. En en en sevdiği oyun. Saklan&Bul. Hiç mi sıkılmaz bir insan yahu hiç mi aman bırakalım bu oyunu sıradaki demez. Yok bin kere saklan&bul oynayabilir. Babayla oynadıktan sonra sıra annenin suyunu çıkarmaya geliyor. Saklan&Bul oynuyoruz.
Sonra ev bu hale gelince tamam artık evden çıkmanın vakti gelmiştir diyoruz ve harekete geçiyoruz. Tüm Pazar ev klasiklerini gerçekleştirmiş oluyoruz gördüğünüz üzere :) Dergiler okunuyor, duyda inanma, yere örtü serip piknik yapıyoruz, aman ne piknik ne pknik sormayın :)
Burada ne mi yapıyor Aren; yine bir Pazar klasiği olarak evde Mezzo TV açık (yalan hiç öyle klasik müzik falan dinlemeyiz Arenin klasik cıvıltıları yetiyor bize :)) ama bu Pazar Mezzo açıktı, Aren de burada keman çalanlara dikkat kesilmiş bir şekilde bakıyor. Vayy Vayy Vayyy arkadaş der gibi. Orkestra çok hoşuna gitti ama en çok orkestra şefine bayıldı elbette taklit etmekten geri kalmadı ama çekemedim :( (Bu fotolar neden yan çıkıyor hiç bir fikrim yok bu arada, kafanızı eğerek bakınız :))
Sonra zaten kendi de evden çıkmanın vakti geldiğini düşünüyor, çoraplarını çıkarıp (fotoya iyi bakarsanız iki yanında çoraplarını görebilirsiniz) ayakkabılarını alıp çekecek ile giymeye çalışıyor. Çıplak nereye gidebileceğini sanıyor henüz keşfedemedik ama şu dakikadan sonra evden çıkmamız en iyi ihtimalle 45 dk klasik ihtimalimizle 1 saat.
Ve evet evi gördüğünüz şekilde bırakarak çıkıyoruz.
Çıkıyoruz yola; araba versiyonunu da fotoğraflayıp koymak isterim birgün ama bol aksiyon dolu olduğu için bakarken yüreğiniz sıkışabilir.
Bu Pazar rotamız İstanbul Akvaryum'du. Ne yalan söyliyeyim akvaryumları anlamsız bulurum ben; yurtdışında da aman harika aman öyle güzel denilen akvaryumları gezdim, benim için bir anlam ifade etmiyor. Suda yüzden balık işte, cins mins hepsi yüzüyor. Hayır neden akvaryum? Gerçekten cevabını bulabilmiş değilim. Öyle sanat sergisindeymiş misali, su dolu bir camın önüne geçip balıkların bir o yana bir bu yana geçmesini de izlemekten hoşlanmıyorum, kaldıki ne zihnimi boşaltıyor ne de beni hipnotize edip rahatlatıyor.
Ama işte çocuğun varsa herşeyden zevk almaya bakacaksın. Arenin keyif alacağını düşünüyorduk ki öyle de oldu. Ve inanın ben bile etkilendim, beğendim. Eğer gitmediyseniz ve çocukla bu hafta ne yapsakki diye düşünüyorsanız gidin derim. Minik bir hatırlatma oldukça kalabalık oluyor imkanınız var ise haftaiçi sabah erken saatlerde veya haftasonu erken saatte gitmeye çalışın. Kalabalık olması rahat gezmeye engel değil bunu da belirteyim. Ben ki yukarıda yazdığım üzere akvaryum gezmeyi sevmem bir daha giderim.
Balık demeyi öğrendi ve zevkle izledi.
Şansımıza köpek balığı besleme saatiymiş. Yapıştı cama ve izlemeye koyuldu. Gördüğünüz gibi kendisi yanlız. Herkes anasıyla babasıyla duruyor, kimi çocuk korkuyor, kimi çocuk babasının kucağından inmiyor. Bizimki annem&babam arkamdamı nerede bunlar bile demiyor. Etraftan uzunca bir süre orada öyle takıldığını görenler annen nerde bakayım senin bile dedi :) Ne zamanki ilginç bir anı paylaşmak istedi; dönüp arkasına bakmak aklına geldi ve babasının kucağına çıktı. Bize de gösterecekmiş köpek balıklarını :) Biraz yavaş mı yüzüyorlar ne gibi bir ifade vardı suratında :) Tabii bu arada suya atlama girişimlerinden ben de yüzerim ben de köpekbalığı beslerim ben bir aquababy'im dalmışlığım var edalarından bahsetmiyorum.
Şunu sevdi çocuğum
Kısa bir mola verdik; susamış. Eee tabii o kadar su gördü çocuğum, doğal.
Çok mu susadın Arenciğim dediğimizde pozisyon bu :) Bir yandan da ohhh eeeehhh gibi sesler çıkardı.
Yağmur ormanlarına gelene kadar 2. kısımda pek fazla fotoğraf çekemedim; Aren bana yapışık gezmeye ve nereden aklına geldi hiç bilemiyorum, emen balıkta görmedi, Meme meme anne meme em meme em gibi söylemlerle dolaşıp durdu. Ehh bir noktadan sonra onun içinde olay ee işte yüzen balığa dönüştü.
Antartika kısmında çok eğlendi, buz kütlesine kaç kez gidip el değdirdik hatta yalama girişiminde bulunduk bilemiyorum, saymadım. Maket penguen ve kutup ayısını kaç kez sevdik. (Bu arada orada koskocaman lütfen oturmayız yazan kısıma çocuklarını oturtanlara gıcık oldum; başka çocuğun oturduğunu gören çocuk da doğal olarak oturmak istiyor. Ben de her seferinde Arenciğim bak burada oturulmaz yazıyor o yüzden oturamayız dedim. Çocuk doğal olarak oturanları gösterip ıhhh dedi. Ben yine yüksek sesle, demek ki onlar bu yazıyı okumamış ve bir daha buraya gelmek istemiyorlar, bozulsun istiyorlar burası dedim. Utanan 1-2 anne çıktı gerisi tınmadı.)
Timsahı görünce evde ona çıkardığımız timsah sesini çıkarmaya çalıştı ve muhtemelen neden yeşil diyeki düşündü. Hakikaten neden çocuk kitaplarındaki timsahlar yeşil?
Peki n'oldu da benim ömrümden 10 yıl gitti. Yoksa yoksa köpek balıklarına yem mi olmuştuk :) Keşke böyle esprili birşeyler olmuş olsaydı. Yine bir haftasonu klasiği olarak, akvaryumdan sonra evde mola verdik, ve anneanne&dedeyi de alarak dışarı yemeğe gittik. Çocukların başına ne gelirse kalabalıkta gelirmiş ya, çünkü herkes bir başkasının ilgilendiğini düşünüyor, işte hiç lafı uzatmayayım, fotodandan anlaşılacağı üzere, gittiğimiz restaurantta kalkmamıza yakın Aren kayboldu.
Olay şöyle oldu; Güray ve ben dönüşümlü olarak, her zamanki gibi, masaya oturduk, Aren'in peşinde koşturduk. Çok fazla çocuklu aile vardı, ve Aren hepsiyle ayrı ayrı ilgilenmek istedi. Ben de insanları yemek yerken rahatsız etmemek adına çoğu zaman izin vermedim.
Neyse, yemekler gelip doğru düzgün 2 lokma yiyemeyince annem ben bitirdim sen otur ben ilgileneyim dedi ama zaten yemeğin sonuna gelmiştik :) Neyse ben oturdum birşeyler yedim ama gözüm hep Aren ve annemde çünkü ben oğlumu ve annemi iyi tanıyorum birinin ne kadar hızlı ve çevik olabileceğini, annemi alt edebileceğini biliyorum, bir diğerinin de ne denli "birşey olmaz" yaklaşımına sahip olduğunu. Masadan kalkmaya karar verdik 1-2 dakikadır arkamı döndüm masadaki eşyalarımızı topluyorum; Güray ilerlemiş babam başka telden çalıyor, annem bana doğru dönmüş. Anne Aren dedim? Annem önüne döndü ve Aren yok!!!!!
İşte o an ömrümden giden 10 yıl.... Üzerimdeki attım; ve avazım çıktığı kadar tüm restoranttakileri susturacak kadar Aren diye bağırmaya başladım. Annem çantasını attı bir yana koşturuyor; Güray korkulu gözlerle bana baktı, Aren yok kayboldu dedim. Güray hemen kapıları kapattı. Herkes çocuk kaybolmuş demeye başladı. Babam donup kalmış. Deliler gibi koşuyorum ve oğlumu gördünüz mü diyorum. Herkes hayır diyor, bir yerde kalabalık var ve ilerledikçe çocuğa birşey olmuş diyenleri duyuyorum ve yere yığılmak üzereyim.
İlerliyorum, ilerliyorum. Masanın birinde iskemleye çıkmış kızın biriyle sohbet halinde Aren'i görüyorum, az önce gitmesine izin vermediğim masa, Areni kucağıma alıyorum ve dünya duruyor benim için, deli gibi ağlamaya başlıyorum. Aren herşeyden habersiz, ya 2 çift laf edecektik kızla şaşkınlığında ne oldu ki neden ağlıyorsun ki gibi bakıyor ve ağlamak üzereyken Güray müdahale ediyor, kendine gel diyor bana ve Aren'i kucağına alıyor.
Annem mi, ölüp ölüp dirilmiş çantasını yere attığının bile farkında değil ama bana restaurantta nereye gidebilirdiki kızım diyor. Nereye mi!!!! Her yere!!! Başına herşey gelebilirdi.
Dün akşamdan beri kendimde değilim; çocuklarını kaybetmiş anneleri şimdi daha iyi anlıyorum. Allah kimseye yaşatmasın ve Allah tez vakitte herkesin evladını ailesine sağ sağlim bağışlasın!....