Geçen hafta öylesi keyifsizdimki hiçbir şey yazmak gelmedi içimden; haftasonu yazılarına başladığım gibi ara vermiş oldum yani :) Neyse bakalım; bu haftaya, haftasonunun o güzel tadıyla başlayalım.
Tesadüf müydü yoksa Aren büyüdü mü emin olamıyorum ama bu haftasonunda göstermiş olduğu hal ve tavrın kalıcı olmasını, özellikle de bayram tatilinde aynen böyle devam etmesini çok istiyorum; hatta yalvarırım böyle gitsin :)
Cumartesi'ye biraz tatsız başlamıştık aslında; Güray seyahate çıkacaktı, konsoloslukta yaşanan bazı sorunlar nedeniyle gidemedi ve oldukça üzgün ve öfkeliydi. Cumartesi sabahı erkenden işe gitti ki bizi Kindyroo'ya o götürür; siz taksiyle gidin ben gelip alırım çıkışta sizi dedi. Ben de o gün hangi güçle olduğunu bilemiyorum ama Aren'le taksiye binmek yerine, toplu taşıma araçlarıyla gitmeye karar verdim. Mesafe: Bahçelievler-Ataşehir. Aren'e anlattım, tamam dedi. Amannnn dedim çok arıza çıkarırsa inerim ve taksiye binerim.
Evden çıktık; minibüse bindik; Aren 1 tane diye parayı uzattı :) tüm minibüs güldü elbette. Minibusten indik, metrobüse binmek için yürüdük, hiç arıza çıkarmadı kucağa gelmek için. Uzun yıllar toplu taşıma aracı kullanmış ve bundan hiç hazmetmeyen biri olarak sıramı savdığımı düşünerek artık çok çok çok mecbur kalmadıkça toplu taşıma aracı, taksi hariç, kullanmıyorum. Dolayısıyla akbil gibi gerekli araçlarım da yok. Bizim için de basar mısınız dedik, genç bir kız bastı ve metrobüse bindik. Hala ülkemin güzel ve kibar insanları var; çocukla bindiğim için bir kadın yer verdi. Aren'le kurulduk. Çok şükür dedim işin büyük kısmını atlattık.
Bir süre sonra metrobüse pek alışıp, pek yayıldı. Her durakta anne kim diye sordu :) kim değil Arencim, durak dedim. Ama o her durak ismi duyduğunda anne kim demeye devam etti. Ayvansaray durağında yine kim diye sordu; Ayvansaray dedim. Hee ayran anne ayran içelim dedi :))))))
Son durak olan Zincirlikuyu'da inip Kadıköy için metrobüs değiştirmemiz gerekiyordu; orada da hiç arıza çıkarmadı Aren. Metrobüse bindiğimizde, Aren'in ilk cümlesi: anne pis kokuyor :)) Bildiğiniz ter ve benzeri koku değildi; belliki metrobus yeniydi ve yeniliğin verdiği koku vardı. Bir müddet oturdu, sonra kalıcam ben dedi ve kalktı :) Bak yerini kaparlar, metrobuste oturmak şanstır dedim dinlemedi :). Zaten 2 durak sonrada indik. İndiğimiz yerden Ataşehir'e herhangi bir toplu taşıma aracı olup olmadığını bilmediğim için taksiye bindik ve 10 dk sonrada okula vardık. Vallahi kendimle gurur duydum :) Aren de hemen bu macerayı okuldakilere anlattı; onlar da benimle gurur duydu; hahahah ne komik değil mi? Çocukla toplu taşıma aracına biniyorsun ve bunu gurur meselesi yapıyorsun, var işte benim gibi böyle anneler; kimi yoğurt mayaladım diye övünür kimi de benim gibi metrobüs'e minibüse bindim diye :)))
Dersten sonra oyun odasında takılan Aren |
Kindyroo'da pek fotoğraf çekemiyorum, yanlız olduğum için; yeni temamız Deniz ve çocuklar çok eğleniyor; Aren bu temaya bayıldı ve ben de öyle. Kindyronun faydasını fazlasıyla görüyoruz, her anlamda. Bu haftaki temadan ufak bir örnek vereyim, belki siz de evde denersiniz. Balonların içi su ile dolduruluyor, önce çocuklar elleriyle balonu sıkıştırıyorlar, sonra sessizlik sağlanıyor ve balonları önce sağ sonra da sol kulağa götürülüp sallanıyor; çocuklardan bunu kendilerinin yapmalarını istediler; eğer çocuk kulağına götürüp sallarken tek elini kullanıyorsa bu taraflılık bilincinin geliştiğini gösterirmiş yani sağını ve solunu bildiği anlamına gelirmiş. Bu gelişim 2 yaş ve sonrasında kendini gösterirmiş. Bu arada dersin sonunda 2 yaş öncesi için sağ 2 yaş sonrası için sol'a salyangoz çiziyorlar kalemle; sanırım bunun da tarafını yönünü öğrenmesi konusunda oldukça etkisi var; çünkü her hafta çizerken sağ ayağınıza, sağ elinize diyorlar. Balon egzersizinde Aren tek elini ve doğru kulağını kullandı; önce tesadüf, kopyalama sandım. Ertesi gün Aren sağ elini versene dedim uzattı, aradan zaman geçince aren sol kulağında bir şey mi var senin dedim sol kulağını tuttu. Öğrenmiş olabileceği aklıma bile gelmezdi ama bu ve bunun gibi bir çok örneği görüyoruz. Sağını solunu bilmesi önemli mi aman nolucak derseniz; elbette çok önemli değil ama taraflılık bilincinin gelişmesi oldukça önemliymiş; Mine öğretmenimiz herşeyi anlatıyor da ben fazla kulak veremiyorum,Aren'in peşinde koşturmaktan.
Kindyroo'dan çıkınca Aren arabada sütünü içti ve uyudu; havada harika olunca, Anadolu yakasında kalmaya karar verdik; daha önce Aren'le caddeye gitmeye hiç cesaret edemiyorduk, bir kez bebekken gitmiş ve canımız burnumuzda geri dönmüştük.
Arabayı tesadüfen Nivokado'nun önüne parketmişiz, yemekten önce girdik ve Aren'le biraz vakit geçirdik. Hemen oyun hamurlarını gördü ve hamur hamur dedi. Biz de aldık elbette; aslında bu aldığımız bir oyun hamuru değil ve oyun hamurundan çok daha marifetli ve güzel. Kesinlikle tavsiye ederim. Zıplayabiliyor, yaptığınız şekil kalıcı olabiliyor, daha uzun süre kullanılabiliyor.
Yemek için İl Padrino'ya karar verdik; Arenciğim İltayan mutfağının aşığıdır :))) Pizza, makarna, dondurma bunlar favorisidir ve haftasonu bu yemeklere doyar. Yemek boyunca uzunca süre oturdu desem size, gözyaşlarıma eşlik eder misiniz :) Maşallah diyelim bir de hep birlikte. Dışarıda yemek yemek kabustu bizim için; Aren asla oturmaz(dı), umuyorum artık di'li geçmiş zaman kullanabilirim, elbette yine kalktı ama yemeğe oturduğumuzun saniyesi değil. Aldığımız i-clay ile oynadı, hadi pizza gelsin artık dedi.
Yemekten kalktık ve dondurma yemek üzere Girandola'ya geçtik; Arenin her zaman favorisi çilek çuku'dur. Çilek kalmayınca o zaman ümmüş (üzüm) dedi. Babası bir after eight delisi olarak after eight ve çikolata aldı. Burada da baba&ogul kafa kafaya vermiş çok ciddi bir iş üzerindeler; acaba after eighten mi tatsalar yoksa ümmüşten mi? Aren'le aynı dondurmayı seçmezsen bilki senin dondurmanı o yiyecek, Cumartesi günü de böyle oldu. Babasının after eigthini bir güzel yedi, üzerine de kendisininkini bitirdi.
Veeee istikamet; Göztepe Parkı!!! Açık arayla İstanbul'un en keyifli parkı diyebilirim. Gitmeyen varsa sakın eksik kalmasın :) Fiskiyelerden ıslanınca ve donla gezmeye başlayınca eve dönmeye karar verdik. Şükür az bir trafikle evdeydik.
Evde İtalya mutfağına devam ettik; Makarnamız için domates sos hazırlayan aşçı yamağı :)
İşine nasıl konsantre olduysa fotoğrafını çektiğimi anlayınca bir şaşırdı yamak :)
İşte bir Cumartesi günü böyle keyifli geçti. Bakalım Pazar'ımız nasıl geçmiş, özet geçelim.
Sabah kalktık; kahvaltı için Aquaflorya'daki Sütiş'e kahvaltıya gittik; özellikle Pazar günleri bildiğin anaokulu kıvamında. Aren çok eğlendi ve bizi hiç yormadı bu sefer, fazlasıyla sosyal bir çocuk olduğundan birilerinin arasına karışmaktan, oyunlarına dahil olmaktan hiç çekinmiyor. Gitti oynayan çocukların arasına daldı, çocuklar 4-5 yaşlarındaydı ve onlarla oynadı, elinde peynirli poğaçasıyla :) Arada gelip bize baktı, bazen benim de aralarına katılmamı istedi. Ohh be dedik, dışarıda kahvaltı etmek böyleydi demek ki :) Bakın lütfen maşallah deyin, sizin de olacak :) Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktık ve mutlu mesut eve döndük.
Pazar günleri hem evde hem anneanne de de vakit geçiriyoruz. Yukarıdaki fotoğraflardan nasıl azdığını anlamak zor değildir sanırım :) Akşamüstü sokağa çıkmak istedi biz de çıktık ve Numnum'a yemeğe gittik. Dönüşte uyur sanmıştık ama uyumadı. Eve geldi, anneannenin aldığı doktor setiyle komşuya viziteye gitti :) sadece iğne yapması gerekmiş, çalışkan evladım iğne yaptı ve eve gelip uyudu.
İşte Doktorumuz! :)) |