16.09.2013

Biz Bu Haftasonu Hafta #1

Bundan böyle her Pazartesi biz bu haftasonu ne yaptık, yazmaya karar verdim; çocukla hayat'ın en kritik hadiselerinden biri de haftasonu ne yaptığınız, yapacağınız veya ne yapamayacağız. Umuyorum bir gün de şöyle yazarım: "Biz bu haftasonu kocamla başbaşaydık; atladık uçağa kısa bir mola verdik"

 Tabii siz aman bize ne ne yaptıysanız diyebiliriz, demeyin üzülürüm; ama haklısınız pek renkli ve ilgi çekici şeyler olmuyor :) (her Pazartesi iddiali olmuş aslında)




Cumartesi sabahımız yaklaşık 12 haftadır olduğu üzere, Kindyroo günüyle başladı; bu haftaki temamız Su Aygırı'ydı. Ve böylece hayvanlar serisini bitirmiş olduk. Haftaya Deniz temasıyla bir 12 haftaya daha başlayacağız. Aren son iki haftadır parkuru tamamladıktan sonra ders bitti deyip kaçıyor aşağıya ve bundan pek keyif alıyor. Dersten de fotoğraflar koymak isterdim ama Aren'in pek iyi olmadığı bir gündü, elime telefonu alamadım. Yukarıdaki fotoğrafı bile zor şartlar altında; Aren yere yatmış babam diye tepinerek ağlarken çektim. 

Güray bir süredir fazlasıyla seyahat ediyor, haftasonları İstanbul'da olsada Aren yine de buna alışamadı; Aren bizim yokluğumuza sadece iş saatlerinde tahammül ediyor, ötesinde ayrı kalmakla mücadele edemiyor. İşte Kindryoo'da da ders saati gerçekten bitip herkes gitmeye başlayınca Aren babam da babam diye ciddi bir krize girdi; sanırım yine uzun bir işe gittiğini ve uzunca bir süre dönmeyeceğini sandı, benim de sabrımın bir sınırı var ki bu sınır limiti çok aşağılarda. 

Güray gelip bizi aldıktan sonra; Aren sütünü içip hızlıca uykuya daldı arabada. Uyandığında ne yapacağımızı düşünüyorduk, genellikle hemen eve dönmüyoruz. Aren uyandı,  ne yemek istersin mantı mı börek mi diye sordum; haftasonları hamur işiyle besleniyoruz, hafta içi oldukça sağlıklı besleniyor Aren, dolayısıyla haftasonları da makarna, börek, piza, pilav gibi şeyler yemesine sonsuz izin var; açık konuşayım, zaten yeterince zorlu oluyor 2 yaş krizleriyle beraber geçen haftasonları bir de yemekle ilgili sorun yaşamak istemiyorum. 


Arabaya bindiğimizde 34 yaşında sahip olduğum migren ağrısı başladı; soldan soldan gelmeye başladı,  yine gözümü açamıyorum ve çok fena haldeyim. Aren'in yemek sorusuna cevabı; börek oldu. Biz de Bakırkoydeki Venüs pastanesine gittik; bahçesi düz ayak ve ufak bir park var içersinde. Aslında hizmetini, yemeklerini ve mekanı hiç sevmiyorum. Garsonların 1 tanesinin bile güldüğünü görmedim, bakar mısınız dedikten yaklaşık 15 dk sonra o da bakar mısınızı siz 15 kere söyleyince geliyorlar; şiparişinizden önce su istiyorsunuz mesela, hepsini birlikte getirsem olur mu diyor. Ve her şeyi akıllarında tutabileceklerine inanacak kadar da zekiler! yazmadıkları için genellikle yanlış geliyor ama sizin bekleyecek bir 30 dk daha olmadığı için o yanlış gelenlere tamam diyorsunuz. Ve öylesi pahalı ki bir akşam yemeği parası ödeyip çıkıyorsunuz; ee siz manyak mısınız neden gidiyorsunuz derseniz, çünkü Aren'i kolay zaptedebileceğimiz bir yer de ondan. 

Arabada başlayan migrem ağrım tavan yaptı, üstelik tüm gün içinde ilk kez mideme bir şeyler girmişti ve migrene bu sefer de mide ağrısı eklendi. Aren Venüs pastanesinin karşısındaki Capacity'i görünce hemen hatırladı ve tünele girelim (kapalı otoparkı kastediyor) suuu dedi; su dediği de fiskiyeler. Haydi kırmayalım dedik ve girdik ama girmemizle çıkmamız bir oldu çünkü ben kapalı yerde daha da fenalaştım. Eve nasıl dönük kendimi nasıl karanlık bir odaya hapsettim inanın hatırlamıyorum. 

Elbette Aren karanlıkta durmama ve yaptmama izin vermedi; anne olmaz anne olmaz kalk deyip durdu; neyseki Güray ne yapıp edip kendisini benden uzaklaştırdı da bir 2 saat yarı uyur yarı uyanık durabildim. 

Eskiden bütün bir günü dışarıda geçirirdik; çünkü Aren evde durmazdı biz de ne yapacağımızı bilmez bir halde en azından arabada uyku saati gelince uyuyor diye kendimizi yollara atardık. Artık Aren evde vakit geçirmek istiyor, biz de onunla oyun oynayabiliyoruz. Öğleden sonra evden çıkmak istemedi; sırasıyla saklanbaç oynadık, yerde piknik yapıp meyve yedik, kule yapıp Aren'in bozmasından duyduğu sevince ortak olduk, hamur oynadık. 

Akşam yemeği vakti geldiğinde yine Aren ne yemek istersin dedik; yemek yapacak gücüm, halim yoktu; zaten Aren buna izin de vermiyor, neredeyse tek ayak üstünde yemek yapıyorum. Yemek dedğim de buzluktaki köfteyi çıkarıp pişirmekten ibaret. Piza dedi ehh peki madem dedik ve piza siparişi verdiki,yanında da ayran, çok da sağlıksız değiliz yani; 2 dilim piza yiyeceğini sanıyorduk ki kendisi 1 büyük pizadan sadece 2 dilim bıraktı; onu da kaldırıyoruz diye bayağı bozuk attı. 

Yemekten kısa bir süre sonra sorunsuz ve bizce kısa bir sürede yani 1 saat içinde uykuya daldı; elbette ben de onunla birlikte bu harika! günü sonlandırdım ve uyudum. 

Bir Cumartesi böyle geçti; çocukla haftasonu böyle şahane geçiyor işte. 

Pazar sabahı güzel bir saatte pek yaşamadığımız bir saatte saat 9:00 uyandık; Aren'in ne denli enerjik uyandığını söylememe gerek yok herhalde. 2 dk arkamı dönüp çamaşır makinasını doldururken, Arenin sessizliği dikkatimi çekti; arkamı döndüm ki bir de ne göreyim 1 büyük şişe sabunu yere dökmüş, üzerindeki tshirtu çıkarmış ve yerleri köpürtüyor; delirdim tabiiki de. Onun için harika bir başlangıç oldu güne, yerleri yıkayıp önce fırçayla ovaladı sonra da havlu ile sildi. Benim yapmama da asla izin vermedi. Bunun üzerine banyoya girmek istedi; 1 saat kadar banyoda kaldık, acıkıp acıkmadığını sorduğumda hayır diyordu; ehh tabii 1 büyük piza yiyip üzerine 150ml süt içince ben de acıkmazdım. 


Kahvaltıya anneanneye yukarıya çıktık; evet kahvaltı hazırlamaya üşemdiğim doğrudur. Pazar günü için 2 planım vardı; biri Happy Nest'e gitmek diğeri de Kids Nook'a. Hatta birincen çıkıp diğerine bile geçebiliriz diye düşündüm. Aren oynarken belki biz de biraz popomuzun üzerine oturabiliriz diye. Böylece kazan-kazan olmuş olacaktı; bir taşla 2 kuş vurmuş olacaktık. Kids Nook bir doğumgünü için kapalıymış. Biz de Happy Nest'e gittik. 

Kimsecikler yoktu, sadece Aren vardı; aslında bu da çok iyi oldu. Biraz etkinlik yaptı, biraz bahçede oynadı; bolca kendisiyle ilgilenen kişiye "olmaz" dedi, bolca anne dedi bolca baba gel dedi. Ama popomuzun üzerine az da olsa oturduk mu oturduk. Happy Nest'le ilgili şimdlik yorum yazmak istemiyorum; sanırım 1 kez daha etkinlik olduğu zaman gitmek, görmek ve gözlemlemek istiyorum. 


Görsel daha önceye ait. Pazar günü de şarjım yoktu.


Oradan çıkınca Aren yine sütünü içti ve uyudu; biz de eve döndük. Eve girer girmez uyandı! Toplam 50 dk uyumuş oldu ki bu da felaketin ayak sesleri demekti. Pazar günü öğlen yemeğimiz kıymalı yoğurtlu makarna'ydı. Uyanır uyanmaz makarna dedi; ay çocuğumun içini okumuş da yapmışım :) Güray hala uyuduğu için Aren'le başbaşa TV karşısında makarnalarımızı yedik. Evet TV karşısında, kendisinin TV'ye biraz olsun alışmasını istiyorum. Yok, yok yok! 15 dk benim zorumla; ay Aren bak kediye ay Aren çocuk napıyor öyle diye diye zorla oturtuyorum. Temiz havadan mıdır nedir Aren'in iştahı feci açıktı. Abartmıyorum 1 tencere makarnadan 3-4 kaşık Güray'la ben yemişizdir gerisini Aren yedi. Üstelik Güray yiyor diye deli gibi ağladı. Adamın boğazına dizi yemeği; Güray da al sen ye peki dedi. Hiç acımadı ve o tabağı da kendi yedi. 

Sonra tabii ki enerji patlaması yaşadı; yine anneanneye çıktık. Bizim ev yeterince savaş alanı gibiydi, biraz da anneannenin evini dağıtsın dedik. Orada tekrardan yıkanmak istedi; su Arenin en büyük terapisi, günde 2 kezden aşağıya yıkanmaz. Bir annem bir ben bir Güray yanına gidip bakıyoruz; o da kendi kendine takılıyor. Ben gittiğimde elini banyonun giderine sokuyordu; Aren yapma, Aren etme, oğlum elini o deliğe sokma dedim ama dinler mi? Sabrımın limiti yine aşağıda olduğu için anneme seslendim; gel biraz da sen yanında dur diye. içeri gitmemle annemin Arennnn demesi bir oldu; anladım ki parmağı delikte kaldı. Banyoya bir gittim; parmağı o delikten çıkarırken kesilmiş kanıyor. Ben de Arennnn ama dememle birlikte deli gibi ağlaması bir oldu. 

Banyodan çıkardık; deli gibi parmağı kanıyor, parmağına baktırmıyor; acıyor öp diyor. Evladım ver bakayım parmağına yok; kanadığını gördükçe daha da şiddetli ağlıyor. Soktuk parmağı yine soğuk suya; evet kesilmiş derinden; oğlum gel saralım yok, oğlum gel temizleyelim yok, gel yarabandı takalım yok! Herkes parmağına yarabandı taktı, yeter ki o taksın diye yok. Ee kanama devam ediyor, parmağını dik tut yavrum olmaz olmaz nidaları. Sonra Annem o sihirli kelimeyi söyledi; hadi Arencim sen parmağına bantı taktır ben de sana şeker vereyim. 

Aaa o da nesi; meğer yarabandıyla derdi yokmuş kendisinin! Annem şekeri getirir getirmez bantı taktırdı parmağına! ama temizletmedi öyle kanlı pis parmakla oynamaya devam. Aklına geldikçe; anne öp baba öp dede öp anneanne öp. Herkese öptürüp tamam tamam geçti deyip durdu. 

Buna ufak bir kaza bile diyemiyorum artık; Aren'le yaşanabilecek klasik bir durum. Allah beterinden korusun, Allah'a emanet olsun diyebiliyorum sadece. 

Ben yazarken yoruldum, eminim siz de yorulup, sıkılmışşınızdır. Ama gerçek olan bu! Haftasonu hareketli bir çocukla böyle geçiyor; yani oldukça yorucu, oldukça aksiyon dolu!


Akşamda annemlerle birlikte evimize yakın içinde çocuk oyun alanı olan Ömür Restauranta gittik. Buraya gitme sebebimizin çocuk oyun alanı olduğunu düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz; ben çocuklara uygun restaurantlara gitmeyi hiç doğru bulmuyorum aslında. Neden mi? Çünkü çocuk oyun alanı varsa çocuk oraya gitmek istiyor; Aren masaya asla gelmiyor ve yemek yemiyor. Eve yakın diye gittik işte; babam ısrarcı oldu, gidelim diye. Sanıyorsanız ki annemlere gittik oh biz oturduk, annemler ilgilendi. Hiç öyle olmuyor; annemler oturup mis gibi yemeklerini yiyorlar, Güray ve ben dönüşümlü oyun odasında Aren'e göz kulak oluyoruz. Böyle yerlerde genellikle bir abla oluyor. Yanlız evlere şenlik oluyor o ablalar. Biz bugüne kadar hiç Aren'i oyun odasında bırakıp, bakın biz şu masada oturuyoruz, bir şey olursa haberin verin demedik. Bir keresinde meşhur bir restaurantta oyun ablası denilen kişi masalardan çocukları topluyordu; bize de ay ama lütfen güvenmiyor musunuz bana, siz yemeğinizi rahat yiyin ben Aren'i alayım dedi. Biz yok mok derken; ama ben deneyimliyim lütfen dedi. Biz de bakın bizim oğlumuz çok azgındır, diğer çocuklarla beraber idare edemezsiniz dedik; yok bakarım alışığım dedi. Ehh peki madem dedik bir 10 dk gönderelim. Daha 5. dk'sında anneaaa sdiye böğürerek geliyordu, kızın kucağında. Alın şişmiş, kız da vallahi ayağı takıldı düştü falan diyor. Kendime mi kızayım, kıza mı bilemedim. Biz demiştik ama size idare edemezsiniz diye dedim ve Aren'i aldım. O gün bugündür de sanırım bir 4-5 yaşına gelene kadar oyun odasında yanlız bırakmam. 

Oyun odasındaki maceralarını dinlemek istemezsiniz sanırım. Eve dönüşte arabada hemen uyuyuverdi. Onun için gün sonlandı tabii. Biz eve gidip; her Pazartesi evin hali nedeniyle depresyona giren yardımcımıza yardım olsun diye mutfağı, salonu, Aren'in odasını toplayarak, yatağa kendimizi zor attık. Bitti mi sandınız yok hayır. Aren önce sanırım kötü bir rüya görerek, anne diye bağırarak uyandı. Burdayım dedim, sakinleştirdim. 15 dk sonra çişim, babam götürsün dedi. Güray'ı uyandırdım götürdü. Geldiler yatağa geri; bir 15 dk sonra anne kakam dedi. Kaldırdım götürdüm; ışığı aç dedi, açınca uykusu gitti; kakasını da yapmadı, sanırım karnı ağrıyordu ve gaz sıkıştırıyordu. 10 dk bekledim, sırtına masaj yaptım yok. Arenciğim pırtın gelmiş senin sanırım dedim. Evet pırt pırt dedi, yatağa gittik; karnına masaj yaptım, yok. 10 dk sonra yine kakam dedi, yok pırt Aren gel masaj yapayım dedim, yaptım tam uyuyacak, kakam anne kakam dedi. Kaldırdım, yok yapmadı. Bir daa yatağa döndük ve uyumadık. saat 4'ten sonramız böyleydi. 

Bugün günlerden Pazartesi değil mi? 

Hiç yorum yok: