20.09.2013

Çocukluk Bugünün Gölgesi



Ne kadar büyürsek büyüyelim gölgemiz çocukluğumuz kadar! 


Bir adam tanıyorum; iyi bir ailenin içinde büyümüş, ailenin 2. çocuğu. Baba profesör, anne üniversite mezunu. Bundan 70 sene öncesinin İstanbul'unda yaşıyorlar, parmakla gösterilen bir aile. Ama çok mütevazi bir aile; 3 çocukları var aslında. En büyüğü babanın ilk karısından; babanın ilk eşi ölüp diğer 2 çocuğunun annesiyle evlendiğinde bu en büyük çocuk çoktan evlenip başka bir şehire yerleşmiş.

2. çocuk olmanın tüm zorluklarını yaşamış bir çocuk. Abisi, annesinin kız kardeşi tarafından öyle şımartılarak büyümüşki dünyayı kendinin sanıyor; zaten dünya da ayaklarının altına seriliyor. Bu abi, ailesinin tüm mütevaziliğine rağmen, şımarık bir çocuk. Babasının tüm saygınlığı her ortamda kullanan, babasını hep zor durumda bırakan bir çocuk. 2. çocuk onun gibi büyütülmemiş. Tamamen zıt kutup 2 kardeş. Biri esmer biri sarısın biri uzun biri kısa. Biri şımarık biri mütavazi. Biri, ailesini ayaklarının altına dünyayı da serse; umursamıyor,takmıyor saymıyor. Diğeri ise abisinin gördüklerini göremediği halde, ailesine özellikle babasına hayran, son derece saygılı. Ailesini daima gururlandıracak bir çocuk oluyor; lakin başı bile okşanmıyor bu çocuğun annesi ve aynı evde büyüdüğü teyzesi tarafından. Babası çok seviyor ama yetmiyor işte anne sevgisine ihtiyacı var oysa annesinin tüm sevgisi tüm ilgisi büyük kardeşin üzerinde. 

Abi kardeşin arasında 4 yaş var; büyüdükçe aralarında yaş farkı aynı kalsa da birbirlerine öylesi uzaklar ki Abi kardeşten nefret ediyor; kardeş bunu anlayamıyor, sevilmek istiyor, iyi geçinmek istiyor. Abi öyle şeyler yapıyor ki kardeşe birbirlerini öldüreseyi dövdükleri bile oluyor. Aile özellikle anne ve teyze abiye inanmayı seçiyor çoğu zaman. Baba hep arada kalıyor; ikisi de evlat. Aralarını düzeltmeye çalışıyorlar ama olmuyor. 

Abi aileyi maddi anlamda da daima sömürüyor; büyüyüp bir yetişkin olduğunda da tüm imkanlar ayağının altına seriliyor. Lakin, yetinmiyor abi, hep daha hep daha diyor. Gün geliyor abi evleniyor; kardeşiyle uğraşmaya devam ediyor. Ailesine sürekli kardeşi kötülüyor. Kardeş büyüklük yapıyor, bunu da sırf babasının hatırı için, abisini alttan alıyor; ama aynı gün kardeşi öyle bir şey yapıyor ki tüm ipler kopuyor. 

Abi ailesini siliyor kardeş yüzünden; aile aslında hepsine abinin karısının sebeb olduğunu düşünüyor; yine evladı temize çıkarma çabaları. Kardeş, bir daha abiyi görmüyor, benim abim yok diyor. Anne benim öyle bir oğlum yok deyip, evlatlıktan siliyor. Baba'nın ne düşündüğünü bilmiyorum; sadece ölürken adını sayıklıyor, helalleşmek istiyor; bunu abiye bildiriyorlar ama abi benim öyle bir babam yok deyip gelmiyor bile. Sonra cenazesinde boy gösteriyor; cenazden bir kaç gün sonrada dava açıyor, mallardan payını almak için. Onu büyüten teyze mi, olayın olduğu gün yüreğine bir kor düşüyor, o kor ölene kadar yüreğinde kalıyor; her gün adını sayıklıyor, yolunu gözlüyor ve hep o aslında çok iyi bir çocuktu çok iyi bir insandı onu karısı bozdu diyor. İnanmak istemiyor, reddediyor. O da ölürken adını sayıklıyor. Ablası, yani abinin annesi, ben ölürsem sakın cenazeme gelmesin, benim öyle bir evladım yok derken, teyze cenazeme gelsin diyor. Ölümüne yakın ah bir görseydim, ah bir öpseydim, sarılsaydım diyor. Lakin teyze de hakkın rahmetine ulaştığında; bu haberi alan abi bir dava daha açıyor. Cenazesine de gelmiyor. 

Böyle büyüyen bir kardeşin; hayatındaki en büyük takıntısı hak ve adalet. Hakkın ve adaletin olmadığı yerde ciddi buhranlar yaşıyor. Çocuğuna kardeş yapıyor; babasıyla arası hep iyi olduğundan, baba olarak da iyi bir profil. Ama bir çocukla nasıl ilgilenilir, nasıl seviliyor bilemiyor. Hayatla hep bir kavgası var; ama asıl büyük kavgası kendiyle. 

Hak ve adaletten sonra onun için en önemli nokta; saygı. Kendisine bir çocuk olarak hiç saygı duyulmadığı için, bu konuda öylesi hassas ki; kendisine saygı duyulmadığını hissettiğinde, içindeki öfkeli çocuk hemen başrole soyunuyor ve tüm öfkesini kusuyor. "beni takmıyorsunuz" cümlesi böylesi zamanlarda ağzından en çok dökülen kelimler. 

Bu kardeş; annesi ve teyzesi ölene kadar onlara bakıyor; kolluyor. Sadece maddi olarak değil, her anlamda. Etrafın devamlı takdirini alıyor; senin gibi evlat zor bulunur diye. Teyze öldüğünde biri soruyor: Çok seviyordun değil mi diye? Cevabın karşısında herkes şok oluyor. Hayır hiçbir şeyi sevgimden yapmadım sadece vicdanımdan yaptım diyor. Hiç sevilmemiş, bunu hissedememiş bir çocuğun, yetişkinden kurabileceği cümle daha farklı olamaz. Yetişkin halimizle konuştuğumuzu sanırız oysaki konuşan içimizdeki çocuk çoğu zaman. 

Daha derin olan bu özel  hikayenin bir bölümünü anlatma nedenim; çocukluğun insanın köklerini oluşturduğunu ve o köklerden beslenen dalların hayat içersinde nasıl sallandığını göstermekti. Anne sevgisinin ne denli önemli olduğunu, dahası 2 çocuk büyütenlerin ne denli adaletli olması gerektiğine bir örnek vermek içindi. 

Bu hikayeyi bilmeme rağmen, ve hatta, bu hikayenin kahramanlarından olan kişi bile ilk evladına kardeş yapmış; iyi ve kötü kardeşlik hikayeleri var, ama anne&babanın tutumu kardeşlerin nasıl bir kadeşlik sergileyeceği konusunda başrollerde!

Ebevenlik asıl bu yönleriyle ciddiye alınacak bir konu! Sorgulayacaksak kendimizi, çocuğumuzu nasıl sevdiğimiz, onu bir insan olarak takıp takmadığımız, saygı duyup duymadığımız ve şayet bir gün kardeşi olursa kalbimizde aynı yere sahip olup olmadığı ile sorgulayalım. 

Hatırlayalım; 

Ne kadar büyürsek büyüyelim gölgemiz çocukluğumuz kadar! 


Hiç yorum yok: