29.11.2013

Nadas




Bu yazıyı uzun bir süredir yazmadığımı farkedip, yazılarımı özlediğini söyleyen sevgili  Betül, Gece, Buya ve Derya için yazıyorum öncelikle; ve elbette okuyan herkes için. Belki sıklıkla dile getirmediğim bir şey ama yazdıklarımın okunması, üzerine düşünülmesi, işe yaradığının söylenmesi, yapıcı eleştiriler; bunlar oldukça kıymetli benim için. Bekledikleri veya beklediğiniz gibi bir yazı olmayacak. 



Bir süredir kendimi ve düşüncelerimi nadasa bıraktım, hayatımı yavaşlatıyorum; adımlarımla, yediklerimle, düşüncelerimle ve yaptıklarımla. Kendime ve kendime dair ne varsa nadasa bıraktığımda, içime dönüp kendimi dinlemeye başladığımda öylesi şeylerle karşılaştım ki hepsi birer mucize oldu benim için.  İçimde yeni kapılar, yeni kararlar ve yepyeni umutlar var; delicesine bir çoşku, delice bir sevinç ve bir o kadar da durağanlık. Yaşadığım süreci, ektiğim tohumlar biraz daha toprak üzerine çıktığında biraz daha filizlendiğinde elbette paylaşacağım; kimbilir belki bu süreç başkalarının da motivasyonu, sevincine vesile olabilir. 

Tüm bu süreçte bana eşlik eden Isra süresinin bir bölümü var: "Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık" Hayattan bekledikleriniz, istedikleriniz için inançla çabalamanızı tavsiye edebilirim size ve çabalarken bile kaderinize teslim olun; her an her dakika kendiniz için bir sınav verdiğinizi farkedin. Seçimin elinizde, kontrolün ise sizde olmadığını bilin, kontrol sadece Allah'a ait. 

Aren'i merak edenler; bu süreçte bu serüven de ailem ve sevdiklerim bilmeselerde fazlasıyla yanımdalar; annesi iyi, Aren iyi. Annesi değişiyor, Aren gelişiyor. Aren hayatımın en güzel mucizesi, Güray hayatımın en büyük öğretisi, aynam. Dostlarım, arkadaşlarım sürecin en önemli parçası. 

Huzur sizinle başlar bunu daima hatırlayın, iç huzurunuzu yakaladığınız anda etrafınızdakiler de size huzur vermeye başlayacak. 

Benden şimdilik bu kadar....
















15.11.2013

Nereden Geldiğinizi Biliyor muydunuz? #AnneBenNeredenGeldim




Dün HT Hayat Aile okulun  düzenlediği, Iraz Toros Suman'ın konuşmacı olduğu, Anne Ben Nereden Geldim? seminerine katıldım. Öncelikle; bu güzel, keyifli ve profesyonel organizasyon için HT Hayat'a ve emeği geçen herkese, değerli bilgiler için de Iraz'a çok teşekkür ederim. 

Yazıya geçmeden önce bir 5 dk'yı kendinize ayırmanızı istiyorum; 

Nereden geldiğinizi nasıl öğrenmiştiniz hatırlıyor musunuz?
 Çocukken cinsellikle ilgili merak ettiğiniz sorular nelerdi? 
Anne veya babanınızın yaklaşımı nasıl olmuştu?
Peki ya kafanızda yarattıklarınız ve belki de içinizde sizi tramvaya sürükleyenler? 
Ayıp dediğiniz şeyler nelerdir, neleri ayıp buluyorsunuz ve çocuğunuza da ayıp olduğunu öğretmeye çalışıyorsunuz? 

Tüm bu soruların cevabını bir kenara yazarsanız büyük resmi görmekte çok yararlı olur aslında. 

Sanırım bir çoğumuz anne babamızdan ziyade arkadaşlarımızdan ve okuldaki biyoloji dersinden öğrenmişizdir çocuğun nasıl yapıldığı ve bunu öğrenir öğrenmezde ciddi bir utanç yaşamış, anne ve babamızın o işi nasıl yaptıklarına inanamamış ve hatta midemiz bulanmıştır; ve aslında nereden geldiğimizi, nasıl olduğumuzu ilk olarak bu şekilde öğrenmiş olmamız, cinsellikle ilgili edindiğimiz bu ilk bilgi hayal kırıklığıdır. Eminim sizin ailenizde bu soruyu ilk sorduğunuzda ya geçiştirmiş ya inanmayacağınız, doğru olmadığını içinizde hissettiğiniz bir cevap vermiştir veya büyük tepkiler göstererek sus bakayım çocuklar bu konuda konuşmaz demişlerdir. 



Peki çocuğunuz cinselliği keşfetmeye, merak etmeye başladığında ve siz bu sinyalleri aldığınızda çocuğunuzla konuşmalı mısınız? HAYIR!. Ne zamanki çocuğunuz gelir ve size soru sorar ise o zaman çocuğunuza sadece sorduğu sorunun cevabını vermelisiniz? Bunun kaç yaşında olacağını merak ediyorsanız da sadece kendi çocuğunuza bakmalısınız; kimi çocuk soru sormaya 3 yaşında kimisi 5 yaşında başlayabilir. Fakat keşifler ve yavaş yavaş insan bedenini ve farklılıklarını anlamaları 3-3,5 yaş ile başlıyor. Özellikle bu yaş grubundaki çocukların annelerinin sorunu ortaktır; çocuk çıplak kalmak ister, giyinmeyi hiç sevmez; işte bu dönem kendini bedenini tanıma, keşfetme dönemi ve sizin tutumunuz da çok önemli. Aren de böyle, giyinmeyi sevmiyor, uzun uzun pipi incelediği saatler var; yumurtalıklarına bir isim takmadan yumurta dediğimiz için hımm mama mama ye diyor :) Biliyorum ki çıplak kalmaları biz anneleri deli ediyori hasta olur vb diye. Ben artık hiç müdahale etmiyorum ama sıklıkla bedenin sana özel, herkes görmemeli bence, yine de sen bilirsin diyorum. 


Çocuğunuz  konuya, Anne ben nasıl oldum gibi bir soru  ile bgiriş yaparsa, önce çocuğunuzun ne sorduğunu iyi analiz etmelisiniz, yani size karnınıza nasıl girdiğinizi mi soruyor yoksa oradan nasıl çıktığını mı? Basit ve net cevaplarınız olmalı; Iraz'ın önerisi ise; babanın tohumları annenin yumurtasıyla birleşir ve bebek annenin içinde büyüyüp bebek kanalından dışarı çıkar demek. Çocuk soruların devamını getiriyor ise o zaman sorduğu sorulara yine cevap vererek devam edebilirsiniz. 

Ama cinselliği hangi yönüyle anlatacak olursanız olun buradaki en kritik nokta mutlaka ama mutlaka SEVGİ'den bahsetmeniz. Cinselliğin sadece bedenden ibaret olmadığını öğrenmeli. Kuracağınız cümle içersinde sevgi kelimesi çok fazla geçmeli. Anne ve baba birbirini o kadar çok sever ki, anne ve baba sevgiyle biraraya gelir, o kadar çok bir bebekleri olsun isterler ki gibi.... 

Şimdi düşünün cinselliği ilk kez bu kadar çok sevgi kelimesini duyarak öğrenmiş olsaydınız, cinselliğin sadece bedensel bir birleşme olmadığını bilseydiniz; cinsellikle ilgili zihninizde oluşacak ilkler hayal kırıklığı, tiksinme ve diğer tüm olumsuz düşüncelerden farklı olurdu eminim, öyle değil mi? Çocukların cinsellikten anladığı şey yetişkinlerinden çok farklı; dolayısıyla endişe duymanıza hiç gerek yok. 

ALTIN BİLGİ

  • Takriben 3 yaşında cinsellikle ilgili sorular gelebileceği için önceden bu konuya karşı hazırlıklı olun. Kitap okuyabilir neyi nasıl anlatacağınızı kafanızda kurgulayabilirsiniz. 
  • Konuşmaya hazır hissetmiyorsanız; yanlış bilgi vermek yerine, bu konuyu seninle en kısa zamanda konuşacağım canım, zamana ihtiyacım var diyebilirsiniz. 
  • Çocuğunuz sormadan ona hiçbir şey anlatmayın; soru sorduğunda kısa net ve sadece sorduğu soruya cevap verin. 
  • Cinsel organların isimlerinin doğrusunu penis ve vajinayı mutlaka bir kez bile olsa duymuş olsun ama toplum tarafından kullanılan pipi ve kuku demesinin de sakıncası olmadığını bilin; yine de arada sırada siz vajina ve penis diyebilin ve bunu duymasını sağlayın.

Bir anne olarak oğlunuzla cinsellik hakkında konuşabilir misiniz veya eşiniz kızınızla konuşabilir mi? Bunu düşünce şöyle bir utanıyor musunuz?  Neleri ayıp buluyorsunuz diye sormuştum ya, düşündünüz mü, örneğin henüz 2 yaşındaki oğlunuz ve kızınız, cinsel organına dokunduğunda herkesin içinde, aa çek elini olmaz çok ayıp diyor musunuz? Veya evde çıplak kalmak istediğinde; böyle dolaşılmaz çok ayıp, kimse görmesin seni böyle diyor musunuz? Kızınınz yayılarak oturduğunda, kızlar böyle oturmaz çok ayıp diyor musunuz? Bu ve buna benzer örnekler çok. Hepimizin otomatik pilot haline geçip; çok ayıp dediğimiz durumlar olmuştur. 

Sözlüğünüzden "ayıp" kelimesini çıkarın lütfen; böyle olduğunu düşünüyorsanız bile çocuğunuza bunu "ayıp" kavramı ile aktarmayın; çünkü çocuklar için ayıp veya ayıp'lar değil sizin tutumunuz vardır.  Ayıp ve suçluluk arasındaki sınır oylesi inceki, çocuğunuz kendini suçlu hissederse bu tüm ömrünü ve tüm cinsel hayatını etkileyecek bir durum haline dönüşebiliyor. Iraz, "kızlar öyle oturmaz kapa eteğini" cümlesini duyan bir kız çocuğunun, yetişkin olduğunda vajimusmus sorunu yaşadığından bahsetti. 

Peki diyelim gerçekten rahatsızsınız, ne yapmalısınız? Çocuğunuza mahremiyeti öğretmenlisiniz; bedeninin ona özel olduğunu öğretmeli ve hissetirmelisiniz ve ebeveynliğin ilk adımlarından biri olan örnek olma haline dikkat etmelisiniz; hepimiz biliyoruz ki çocuklarımız bizi kopyalıyorlar sözlü iletişimimizden konuşulmayan mesajları anlamakta ustalar. 


Mahremiyet deyince sizin aklınıza ne geliyor? Bunu iyi düşünün lütfen; örneğin çocuğunuzun sizi çıplak görmememesi mi, tuvalette yanlız olmak mı, eşinizle yatakta uyumak mı? Hepsini iyi düşünün ve belirleyin. Tüm sınırlarınız ve değer yargılarınız sizin ve ailenizin mahremiyetini oluşturuyor. Eğer siz çocuğunuzun sizi çıplak görmesini istemiyorsanız; bunu ona elbette anlayacağı yaşta, 1 yaşındaki çocuğunuzun sizi çıplak görmesi hiçbir sakınca teşkil etmez, bunu ona söylemeliniz; canım ben giyinirken yanlız olmak istiyorum gibi, canım ben tuvalette yanlız kalmak istiyorum gibi. 

Buna bir örnek vermem gerekirse; ister bezine yapsın ister tuvalete çocuklar kakalarını yaparken görünmek istemiyorlar; Aren de bezi bırakmış bir çocuk olarak kakasını yaparken ve hatta son 3 haftadır çişini de yaparken yanlız olmak istiyor; benim kakam geldi, sen bekle anne deyip gidip yapıyor ve hatta kapıyı kapamamızı talep ediyor, kapıyı aralık bırakıp, gözlemlediğimizde eğer bizi görürse, git dedim ama diyor; ve fakat biz tuvaletteyken yanımızda olmak istiyor; biz de bu durumlarda ama nasıl ki sen yanlız kalmak istiyorsun biz de sana saygı duyuyoruz lütfen sen de bize saygı duy canım, biz de yanlız kalmak istiyoruz diyoruz; ve artık buna saygı duymayı öğrendi. 

Iraz da konuşmasında buna değindi; çocuğunuza mahremiyeti öğretmek istiyorsanız ayıp ve benzeri kavramları öğretmeye çalışmak yerine, örnek olun ve ona bedeninin özel olduğunu öğretin. 

ALTIN BİLGİ: 


  • İnandıklarınızı ve değerlerinizi çocuğunuza aktarabiliriniz; ama bunu yaparken "ayıp" dememelisiniz. 
  • Kendi aile sınırlarınızı ve değerlerinizi belirlemeli ve iyi bilmelisiniz
  • Tüm bu sınırları ve mahremiyet duygusunu vermek için 3 yaş uygundur. 
  • Çocuğunuzun mahremiyetine oyun sırasında bile önem vermelisiniz; istemediği zaman öpmeyin, dokunmayın ve mıncıklamayın. 
  • Siz onun bedenine saygı gösterirseniz o da size ve başkalarının mahremiyetine saygı duymayı öğrenir; dahası bir başkasına karşı koyabilir, istemediği bir durumla karşılaştığında, bedeni üzerinde. 
  • Çocuklarınıza daima onların bedenine saygı duyduğunuzu ve başkarına karşu da koruyabileceğini hissettirin; çocuğunuz bir başkası tarafından öpülmek istemiyorsa, diğer insana rahatlıkla, gördüğü üzere bunu istemediğini ve saygı duyması gerektiğini öğretin. 

Peki siz böyle davranıyorsanız da etrafınız, aileniz böyle davranmıyor? Çocuğunuzun yaptıklarına "ayıp" diyorlar; Iraz bu noktada öylesi güzel bir şey söylüyor ki: "Çocukların yol haritası ailedir" diyor; çocuğunuz size gelip, anneannem onun yanında soyunmamın ayıp olduğunu söyledi anne derse; çatışmaya girmeye hiç gerek yok; demek ki anneannen bunu ayıp görüyor canım diyebilirsiniz. 


Iraz'ın verdiği bu değerli bilgiler doğrultusunda çocuğunuzla birlikte cinselliği yeniden keşfederken ve bu bilgilerin ışığında davranırken en büyük kazanımınız cinsel istismara karşı olacaktır. Malesef cinsel istismar oldukça gündemde olan bir konu. Çocuğunuza mahremiyeti, bedeninin özel olduğunu hissetirir ve bu konuda hep onun yanında olursanız, fiziksel olarak yanında bulunmaktan bahsetmiyorum, çocuğunuz hoş olmayan dokunuşlara ve benzerlerine maruz kaldığında bunu sizinle paylaşacak cesareti ve güveni kendinde bulacaktır.

ALTIN BİLGİ:

  • Okul öncesi çocuğunuz size cinsellikle igili bir şeyden bahsediyorsa; %100 doğru söylüyordur ve cinsel istismara uğramıştır; çünkü çocuk yaşamadığı bir konu hakkında bilgi veremez. Biliyor musun anne şu abi benim bacağıma pipisini sürttü gibi mesela. Veya beni sulu sulu öptü anne gibi. 
  • Cinsel istismara maruz kalan çocuğunuza asla siz müdahale etmeyin, hemen bir uzmana danışın. 
  • Kendi yaşıtı olmayan çocuklarla cinsel içerikli oyun oynuyorsa bu da istismara girer. Aynı yaş grubunda kontrol gerekir ama istismar yoktur. 
  • Yaşı büyük çocukların çizdiği resimler size bilgi verecektir; bir çocuk çizdiği resimdeki bir insanın cinsel organın da çiziyorsa mutlaka dikkat edilmeli. 


Çocuğunuzun rol modeli kim? Sizi mi taklit ediyor yoksa babasını mı? Bir erkek çocuk olarak anneye mi özeniyor yoksa babaya mı? Peki ya kızınız, babasına hayran olmak dışında, onu taklit ediyor mu, yoksa size mi özeniyor? çocukların doğru bir rol modeli edinmesinin cinsel kimliğinin oturmasında önem teşkil ettiğinden bahsetti Iraz. Bu konu benim özelikle üzerinde durduğum bir konuydu; Aren 2 yaşında etrafında fazlaca kız çocuğu var, toka takmaya, oje sürmeye, ruj sürmeye çok meraklı bir çocuk; bunu daha önce bir uzmana sormuştuk; çünkü biz pipililer yapmaz, pipililer sürmez gibi şeyler söylüyorduk ki bunun son derece yanlış olduğunu, şimdilik keşfetmeye ihtiyacı olduğunu ve serbest bırakmamız gerektiğini öğrenmiştik; Iraz'a benzer soru gelince, ben de sorumu sordum. 2 yaş ve civarı için ciddi bir sorun teşkil etmediğini ama yine de dikkatli davranılmasını söyledi. 

Çocuğunuzla ilgili endişe duyduğunuz konu her ne ise bunu çocuğa gerek sözel gerekse konuşulmayan mesajlar yerine eşinizle konuşulmasının uygun olduğunu belirtti; örneğin bu erkek çocuğunun kızsal şeylere özenmesi veya bir kız çocuğunun erkeksel şeylere özenmesi konusunda baba veya anneye bu endişe dile getirebilir; mesela sanki beni biraz örnek alıyor, kendini benimle özdeşleştiriyor, bir baba olarak veya bir anne olarak daha çok mu devrede olmalısın gibi. 

Biim yaptığımız hatayı siz de yapmayın; erkek çocuğunuz toka takmak istediğinde, onu kızlar takar sen erkeksin demek yerine 2-3 yaş sonrası, senin saçların kızlar gibi uzun değil ki canım diyebilirsiniz. 

Oyuncaklara ve renklere gelince; bu konuda endişe edeceki çocuğa müdahale edecek hiçbir durum olmadığını bir kez daha hatırlattı Iraz. Bir erkek çocuğu da bebekle oynayabilir ve pek tabii ki pembe giyinebilir. 


Kısa kısa kısa.....
  • 3 yaş sınırları belirlemek için iyi bir yaş; çünkü farkındalık başlıyor. 
  • 7-9 yaş gizlilik kavramının oturduğu bir yaş; bundan önce çocuğunuzdan gizlilik hakkında fazla bir beklentiniz olmasın. Genel merakın da başladığı yaş aynı zamanda. 
  • 8 yaş anne ve babanın ortak sınırlarının olması gereken ve çocuğa bunun hissettirilmesi gereken bir yaş. 
  • 9-11 yaş çocuklara bedenlerinde yaşayacağı değişikliklerin anlatılması gereken bir yaş. 
  • Mastürbasyon çocuklar için gayet doğal, yetşkin mastürbasyonundan oldukça farklı. Sıklığı ve çocuğu hayattan koparıp kopartmadığı önemli. 
  • Çizgi filmlerin ve oyuncakların bir çoğu çocukların bilinçaltına oldukça olumsuz mesajlar gönderebiliyor, çok dikkatli olunmalı. 

Benim seminer notlarım böyle; konuyu başka boyutlarıyla ele alacak olan bir çok blogger arkadaşım olacaktır; her zaman olduğu gibi herkes öğrendiği bilgileri kendi süzgeçinden geçirir ve kendisi için en önemli noktaların üzerinde durur, benimkiler yukarıda yazdığım üzere ve bu seminerden bende en çok geriye kalan; 


ALTIN VURUŞ

Çocuğunuza cinselliği öğretirken mutlaka ama mutlaka içine en çok sevginizi katın. Cinselliğin bedenden ibaret olmadığını öğrensinler. 

Aile değerleriniz ve sınırlarınızı siz bilebilirsiniz; sizin için doğru ise çocuğunuz için de doğru, yanlış ise bunu aktardığınız için de çocuğunuz için de yanlış olacaktır. 

**********************
NOT: Aile değerleri ve sınırları işte bu çok önemli ! Her ailenin doğrusu ve yanlışı farklı. Örneğin kimi aile birbirini çıplak görmekten hoşlanmazken kimi aile için de hiç sorun yok. Benim anladığım sınırların ve değerlerin bir doğrusu ve tek gerçeği olmadığı. Çocuğunuza da bunu aktaracaksınız. Seminer sonrası sosyal medyada çocuklar dudaktan öpülmeli mi öpülmemeli mi tartışması oldu. Kimi Iraz çocuklarınızı dudaktan öpmeyin diye anlamış; ben öyle anlamadım, gelen bir soru üzerine ilk olarak soruyla karşılık verdi Iraz, sizce doğru mu dedi? Sizce doğru ise doğrudur, yanlış ise yanlıştır dedi. Siz bunu yanlış olarak aktarırsanız çocuk da bunu öğrenir dedi; tamamen aile sınırlarınızla ilgilidir dedi, yani ben böyle yorumluyorum söylediklerini. Başka arkadaşlarımız da öpülmesin diye anlamış, ben bu anlayış farklılığınında da aile sınırları ve kişisel değerlerimizden kaynaklandığını düşünüyorum. 

Bir başka yabancı arkadaşımız da kalktı ve ben böyle büyüdüm bizim için normal dedi; ama ona da normal gelmeyen bazı türklere özel şeylerden bahsetti. Dedim ya, bu konudaki algılayışımızın temelinde bile kişisel sınırlarımız ve değerlerimiz var. 

14.11.2013

Farklı Çocuk Yetiştireyim Derken



Aşağıda yazacağım kısa hikayelerin hepsi yaşanmış hikayeler; dinlediklerim değil bizzat şahit olduklarım. 

Her bilinçli ebeveyn çocuğunu iyi yetiştirmek ister, her açıdan. Ama bazen kantarın topuzu kaçıverir; çok iyi, çok sağlıklı, çok farklı yetiştireyim derken bir de bakar ki mutsuz, topluma ve yaşadığı ortama ayak uyduramayan bir çocuk yetiştirivermiş. 

Bence insan çocuk yapmadan önce yaşadığı toplumu kabullenmeli. Örneğin; hepimizin bizzat yaşadığı, maruz kaldığı ve bildiği üzere; bizim toplumumuzda her teyze uzmandır her anneanne her babaanne ve dedeler çocukların ilk doktorlarıdır. Herkes çocuğunuza müdahale etme hakkını kendinde görür ve elbette size de karışma hakkını. Doktorlar rahatlıkla çocuğunuza şeker verebilir, öğretmeni rahatlıkla sizin çocuğunuzun öğrenmesini istemediğiniz bir kavramı öğretebilir. 

Tüm bunların dışında başka toplumsal gerçekler vardır; eğitim sistemi, kız ve erkek çocuklara bakış açısı ve daha nicesi. 

İşte çocuk yapacağınız zaman veya çocuğunuz olduğunda tüm bu toplumsal düzeni bir kez daha gözden geçirmeniz ve toplumla en azından asgari anlamda uyumlu bir çocuk yetiştirmeniz gerekiyor. Bu düzen size hiç uymuyorsa o halde en doğrusu göç etmenin yoluna bakmak veya radikal bir karar ile çocuk yapmaktan vazgeçmelisiniz. 

Gelelim topluma ve düzenine tamamen aykırı çocuk yetiştirmeye çalışan ebeveynlerin başına gelmiş hikayelere; 

Üniversitede bir arkadaşım vardı; evliydi ve üniversiteye başladığında kızı 2 yaşındaydı. Evlerinde TV yoktu ve çocuk bildiğimiz düzenden çok farklı yetiştiriliyordu. Bilinçli bir bakıcı vardı; 2 yaşında bile inglizce hikaye kitaplarını anlar ve okuturdu. international bir anaokuluna gidiyordu. Lakin büyüdü ve bu ailenin de maddi anlamda ve bir çok başka anlamda düzeni değişti. International okula gönderme şanları olmadı, bildiğin mahalle okuluna gitti. Peki n'oldu? tüm arkadaşları çizgifilmlerden, türkçe kitaplardan ve daha nice klasik türk toplumuna ait şeylerden bahsederken bu kızcağız hepsinden bihaber olduğu için kendini yabancı ve aykırı hissetmeye başladı. 

Okula gitmek istememe, kimseyle arkadaş olamama gibi sorunlar başladı; bir gün annesine zorunlu eğitim kaç yıl diye sormuş o yıllarda 7 yıldı sanırım; 7 yıldan sonra okula asla gitmem demeye başladı ve oldukça sorunlu bir ergenlik ve okul dönemi geçirdi. 

Bu örnekte görüldüğü üzere; aile TV'nun zararlarının farkında ve eve televizyon almadıkları gibi çocuğun herhangi bir ekran ile tanışmasına izin vermiyorlar; elbette doğrusunun bu olduğuna inandıkları ve elbette haklılık payları olduğu üzere. İngilizceye çocukluktan itibaren alıştırıyorlar. 

Peki işte toplumun bu kadar dışında bir çocuk yetiştirince ne oluyor; çocuk bodoslama toplumun içine çıkınca, ailenin koruma kalkanları kalkınca çocuk kendini uyumsuz ve yanlız hissetmeye başlıyor. 

Çocuğunuzu okula gönderecekseniz, çocuğunuzun yaşıtlarının neler yaptığını, nasıl yaşadığını gözlemeyin ve asgaride buluşmalarını sağlayın. 

Bir başka hikayeye bakarsak; ilkokul 5. sınıftayım deli gibi sınavlara hazırlanıyoru; okul, özel öğretmen ve haftasonları gidilen sınav ve kurslar. Benim dönemimide istanbul erkek lisesi gibi liseler haftasonlarına sınav koyardı; sen de gidip girerdin bu deneme testlerine. Annem beni her hafta böyle bir deneme sınavına taşırdı; işte yine gittiğimiz bir Cumartesi ki genelde hep aynı insanlar olurdu, yeni bir anne ile tanışıyor annem. Bu aile oğlunu sınava falan sokmayacak; düzenin bir parçası olmasını istemiyorlar, yurtdışına gönderecekler çocuklarını veya başka sınavsız alan bir okula. Ama her pazartesi okulda diğer tüm çocuklar girdikleri sınavları konuşurken, dahası öğretmen bile hangisine girdiniz nasıl geçti derken, bu çocuğun vereceği bir cevap yok. İşte böyle bir okul gününde eve gidip ağlıyor ben de sınava gireceğim diye. 

Şimdi siz o çocuğu sınava sokmaz ve oturup neden sokmadığınızı aslında bu ülkenin eğitim sistemine karşı olduğunuzu, onu yarış atı yapmak istemediğinizi söylerseniz; çocuk bundan hiçbir şey anlamaz, onun için önemli olan bu değilki! 

Benim ailem de bu ülkenin eğitim sistemine karşıydı ama aykırılıkları hep söylemlerindeydi, beni de abimi de topluma uyumlu bir birey olarak yetiştirdikler. Kendimizi ayrı hissetmedik ama neye karşı gelmemiz gerektiğini de hep bildik! ben bunun en doğru tutum olduğunu düşünüyorum. Çocuğu topluma aykırı değil uyumlu ama aynı zamanda farkındalıkla yetiştirmek. biz hep farkındaydık olan bitenin ama aykırı değildik. 

Ve bir başka hikayeye bakarsak; Aile dostumuz olan bir aile vardı; onların iki kızı vardı ki aralarında 1 yaş farkla, aynı yaşlardaydık. Anne be baba yemek konusunda çok titiz ve takıntılı. Mesela anne alınan meyveleri kesinlikle o gün yedirmiyor, meyveler marketten falan da alınmıyor, bildikleri hatta anlaşma yaptıları bir çiftlikten alınıyor, geliyor ama yine de; meyveler geldiği gün sirkeli suya yatırılıp sonra da özel temizliyicelerle temizleniyor ve ertesi gün geliyor. O yıllarda organik lafı yok ortalarda ama bu aile her daim doğal meyve sebze alıyor; yine bildiklerin çifliğin etlerini yiyorlar. Ve elbette şeker çikolata tatlı gibi şeyler asla ve asla yok. 

Sanıyorum 12-13 yaşlarındayız hep beraber tatile gittik; aman allahım hala o kızlar adına ne denli üzüldüğümü hatırlıyorum. Çocuklar otel büfesinden bir şey yemek istiyorlar ama ne mümkün annelerinden izin alacaklari annesi gelip teftiş edecek, tekrar tekrar yıkanacak nerden geldiği sorulacak vb vb vb. 

Bu kızlar arkadaşlarıyla sosyal bir ortama girdiklerinde eminim kendilerini farklı ve doğru bir şey yapan insanlar olarak değil; bastırılmış ve ezik olarak hissediyorlardır. 

Elbette bu hikayedeki anne hastalık derecesinde titiz ve sağlık takıntılı ama buna benzer aileler özellikle günümüzde fazlasıyla mevcut. Ben bir doğumgününde tüm çocuklar pasta ve benzerlerini yerken bir baka çocuğun annesi hayır canım o zararlı dediğinde ve o çocuğun mahsunca diğerlerine baktığında çok üzülüyorum. Bu sözler bu tavır o çocuğun ruhuna ve bedenine o pastadan daha büyük zarar veriyor çünkü. 

Yapmayın bunu sevgili aileler yapmayın; çocuğun sağlığını sadece yemedikleriyle koruyamazsınız, gidilen doğumgününde yenilecek 1 dilim pasta o çocuğa zarar vermez. Besinlerin zararı düzenli ve aşırı tüketim ile ortaya çıkar. Fazla yenilen sağlıklı bir besin de zarar verir en nihayetinde. Çocuğunuza hiç tattırmadığınız besinlerin ileride alerji yapacağı veya vucutta reaksiyona sebeb olacağı da bir gerçek. 


Bildiğim, şahit olduğum nice böyle hikaye var. Benim hedefim hiçbir zaman farklı bir çocuk yetiştirmek olmadı; tek hedefim farkındalığı yüksek bir çocuk yetiştirmek. Çocuğumun toplumda ayrık otu olarak durmasını ve yaşamasını asla istemem; burada doğdum buranın gerçekliğinin hep farkında oldum; çocuğumun düzen çocuğu değil ama düzene uygun bir birey olmasını istiyorum; farkındalığı ile! 

Aman farklı, mükemmel çocuk yetiştireyim derken kantarın topuzunu kaçırıp mutsuz ve her ortama ayrıkı bir çocuk yetiştirmeyin. 





12.11.2013

Mız Mız Mız Mızmızlık





Bir çok çocuğun ortak özelliği mızmızlık, bir şeyleri ağlayarak isteme; ve bir çok ebeveynin delirdiği durumlardan biri de bu. Genellikle de böyle durumlarda ebeveyn olarak; "Ağlamadan söyle anlamıyorum ne dediğini" deriz.  Siz de böyle yapıyorsanız bilin ki yanlış yapıyorsunuz; ay zaten neyi doğru yapıyoruz ki; doğrularını öğrenip kısmetse torunlarımızın üzerine uygulayıp, dedikodusu bol anneanne&babaanne olacağız ve gelinlerimiz bizi sevmeyecek :) Kızım öyle söyleme bak! Oğlum biz seni böyle mi büyüttük! 
Mızmızlık bir semptom imiş; altında önemli bir neden yatabilirmiş. Bu bebeklerin çocukların semptomları hiç bitmiyor ki; pat diye kucağımıza bir semptom yumağı düşüyor, alın bakalım bu problem sizin, yıllarca üzerinde çalışın ve çözün deniliyor adeta!
Mızmızlıkla istediklerini elde etmeyi mi öğrenmeliller yoksa anlaşılar ve kabul edilebilir bir biçimde mi iletişim kurmalılar; elbette ki doğru iletişm kurmayı öğrenmeliler; bilin bakalım bu konuda kim onlara öncelik edecek, yol gösterecek! doğru bildiniz tabii ki de siz& biz!
Çocuğunuzun mızmızlığı sizi de deli ediyorsa ki beni fena halde deli ediyor, şu 6 öneriden bir tanesi size de uyabilir. Derin bir nefes alıp, 6 öneriye bakalım. 

1. Sizin istediğinizle başa çıkabilecek bir iç mekanizması yok.
İnsaoğlu sıkıldığında mızmızlanmaya başlar. Çocuklar bazen sıkıldıklarında kendilerini yere atıp tepinebilirler de; ama çoğu zaman mızmızlanmayı tercih ederler. Eğer bir çocuğun karnı aç, uykusu var ve sizinle o gün iyi bir ilişki kurmadıysa emin olun ki mızmızın önde gideni olacaktır. Evet doğru; ama biz napalım al ye diyoruz yemiyor, gel uyutayım diyoruz uyumuyor, ee her gün de iyi iletişim kurmak mümkün değil, biz de insanız değil mi? Mesela böylesi bir günde hadi bakalım evde durmuyor biraz da dışarı çıkalım, alışveriş edelim derseniz, kendiniz edip kendiniz bulmuş olacaksınız. O arkadaş o alışveriş merkezinde durmaz, evet tepinir evet size asla rahat vermez! Böyle bir durum yaratıp sizi nasıl deli edeceğini öğrenmesini ister misiniz, istemezsiniz değil mi? 
2.  Mızmızlanıyor çünkü sizinle daha fazla ilişkiye ihtiyacı var:
Çocuğunuza sonsuz öncelik verin. Sizin ilginize doyduğundan emin olun. Çocuğunuz sizin ilginizi istemeden bunu talep etmeden sizi verin; talep etmeye başladığında çoktan mızmızlıkta başlamış demektir. Mızmızlanmaya başladığı anda onu duygusal anlamda doyurmanız çok önemli. yani kısacası elinizde ne iş varsa hemen bırakın bu ona yemek hazırlamak dahi olsa ve ilgilenin kısa sürede eridiğini ve keyiflendiğini göreceksiniz. Ebeveynin görevi çocuğun istediklerini doğru bir şekilde karşılamaktan ibaret aslında. 
Arenin mızmızlıklarının çoğu bu nedenle yaşanıyor; işten geldiğimizde üzerimizi değiştirmemize bile tahammülü yok çoğu zaman; odaya gider üzerimi değiştirirsem ühhüüüü anneeeeee ühüüü seslerinize ve mızmılığa maruz kalıyorum; hak veriyorum bütün bir gün o anı bekliyor ve eve geldiğimde onla ilgilenmek yerine önce üzerimi değiştirirsem bozuluyor. son 1 haftadır da telefonu bırak diyor veya sana TV yok diyor ki duyan da tv seyrettiğimi sanır, 2 dk bir habere bakmak istesem, tv yok deyip kapatıyor. 
Ne demiştik, sonsuz öncelik!


3. Mızmızlanıyor çünkü olup bitenden hoşnut değil ama değiştirebilecek gücü yok:  
Lawrence Cohen demiş ki: "Çocuklar mızmızlandığında kendilerini güçsüz hissediyorladır. Böyle durumlarda onları azarladığımızda ya da dinlemediğimizde bu duygularını daha da güçlendiririz. Onlara gerekli ilgili gösterirsek, mızmızlanmaya son vereceklerdir, onlara kendilerini ifade edebilecekleri ortamı yaratırsak, bu kendilerine olan güveni ve kendilerini yeterli hissetmelerini sağlayacaktır. Böylece arada tekrardan köprü kurulabilecektir "
İlk yapmanız gereken, ona ne istediğini duyduğunuzu ve anladığınızı ifade etmek olmalı. "Senin gerçekten parka gitmek istediğini biliyorum ve duyuyorum; ve ben şuan mağazalara bakarken, senin canın sıkılıyor" bazen sadece onu anladığınızı bu şekilde dile getirmek bile mızmızlanmayı sonlandırmaya yarar. Sen öyle san canım; madem biliyorsun o zaman hadi yürü der bu arkadaşlar :) nerede o anlayış nerede tamam ya bu kadının da hakkıdır mağaza gezmek desinler!
Devam ederse bu durum şöyle de söylenebilir: "Sesin hiç senin sesine benzemiyor; merak ediyorum o güçlü sesin nereye gitti? " Dur bakalım şu koltuğun altında mı, yoksa şu kutunun içine mi girdi? Hımm nerede benim oğlumun & kızımın o güzel güçlü sesi! hehh işte böylei; şimdi söyle bana ne istediğini. Oyun oyun oyun yani! Çocuğunuza kendini ifade edebilmesi için cesaret ve güven verin. 
Biz ne mi yapıyoruz? Vallahi Aren ne istediğini hiç anlamıyorum böyle konuşunca; hem bir şeyleri ağladığın için değil, seni sevdiğimiz ve istediğin şey mantıklı ise yapıyoruz canım! Bazen işe yarıyor, bazen de yaramıyor. Bakalım bundan sonra buradaki önerileri de deneyeceğim, bir tutmasın hele bir tutmasın sorarım ben!
Sonuç olarak, çocuğunuza istediğini elde etmenın yolunun, doğru iletişim ile olduğunu öğretmeye vesile olun. mızmızlanma bir güçsüz belirtisi oduğundan, ona isterse gücünü doğru bir biçimde kullanabileceğinizi öğretebilirsiniz. Başka bir deyişle; mızmızlanarak, sinirlenerek hiçbir şey elde edemeyeceğini öğrenmeli, duygularını kontrol etmeyi, diğer insanların nasıl düşündüğünü bilmeyi öğrenmeli. böylece kazan/kazan methodunu da öğrenmiş olacak. 

"Tamam sen parka gitmek istiyorsun ama benim de şu dükkandaki işimi halletmek gerekiyor; eğer benim işimi hızlıca bitirmeme yardımcı olursan ve araba koltuğuna sorunsuz, vakit kaybetmeden oturursan, eve dönüşte parka gidebiliriz, anlaştık mı?"
Ah keşke uygulaması da böyle kolay olsa değil mi? Bunu söyledikten sonra peki tamam duysak çocuklarmızdan. Yok ama onlar sınırları zorlamak için yaratılmışlar. 

4. Mızmızlanıyor çünkü ağlamaya ihtiyacı var: 
Çocukların özellikle bebeklik dönemlerinde ağlamak için milyonlarca nedeni var; herşey onlar için stres kaynağı olabiliyor.  Bebeklikten çıkıp birer çocuk olduklarında, kendilerini daha iyi kontrol edebiliyorlar ve çoğu zaman ağlamanın yerine mızmızlanmayı koyuyorlar. 

Böyle zamanlarda siz sakin kalmaya çalışın, izin veriyorsa kucağınza alın veya onun boyuna inip; "Farkındayım canım kendini iyi hissetmiyorsun; sana sarılmamı ister misin, omzumda ağlamak ister misin? Ağlamak iyidir canım belki de buna ihtyiacın var ben burada yanındayım senin" diyebilirsiniz. 
Bazı günler aren benim bilemediğim sebeblerden böylesi durumlar yaşıyor. Çoğu zaman kucağıma gelmeyi reddetiyor ve olduğu yerde ağlıyor ben de yanında duruyorum; sonra bir bakıyorum ağlaması bitmiş sanki hiçbir şey olmamış gibi azmaya devam ediyor. Böylesi durumlarda hep keşke çocuk olsam üzüldümde böyle ağlasam ve sonra hayata kaldığım yerden devam etsem diyorum. 

5. Aglıyor çünkü bu işe yarıyor:
Mızmızlanmasını ödüllendirmeyin!. ona bir şeker vererek veya o an ne istiyorsa yaparak bunun işe yaradığını ona göstermeyin. Ama elbette empatiyle de yaklaşmak gerekiyor; siz olsanız siz de o şekeri isterdiniz. Onu mutlu edecek bir çözüm bulmak elbette ki en iyisi; mesela parka gitmek, bir muz vermek gibi. Eğer pes ederseniz bu onu mızmızlar prensi veya prensesi yapacaktır; kesin bilgi!!! :)


6. Mızmızlanıyor çünkü buna son vermesi için herşeyi yaparsınız: 
İşte bu tam olarak beni ve Güray'ı anlatıyor; vallahi yaparım. Ağlamaya katlanırım, mızmızlığa katlanamıyorum. 
Davranış biçiminizi değiştirmeniz gerekiyor. Neden ebevenyler mızmızlıktan nefret ederler? Çünkü mızmızlık ağlamanın bir çeşitidir; aslında çocuğunuzun vermek istediği mesaj; sizin ilginize ihtiyacı olduğudur ve yetişkinler tıpkı ağlamağa olduğu üzere mızmılığa da tepki vermeye programlıdırlar ve bu yüzden de mızmızlık başladığı anda buna tepki verirler. O an o mızmızlığın son bulması için herşeyi yapabilecek durumdadılar; yalan mı? Yok çok doğru!
Böyle anlarda derin bir nefes alıp kendinize ortada bir kriz olmadığını hatırlatırsanız bu hem kendinize hem de çocuğunuza daha iyi davranmanıza sebeb olacaktır. Böylesi durumlarda otomatik pilot ayarından çıkmaya çalışın. Herşeyi yapabilmek yerine çocuğunuza gülümseyin ve ona sarılın, onu ne çok sevdiğinizi söyleyin; bir çok durumda en çok işe yarayan bu olacaktır. 

Yazması kolay, okuması zevkli ve akla yatkın biliyorum; ama bazen gerçekten kalıplaşmış ve otomatik pilotluk sergilediğimiz davranışları bir kenara koyup, bu ve benzer önerileri en azından denememiz gerekiyor. Sonsuz öncelik çok acımasızca bana kalırsa ve önce kendinize iyi olun önerisinden de uzak; ama malesef çocuklar sadece ve sadece hayatlarımızda sonsuz önceliğe sahip olduklarını hissettiklerinde mutlu ve huzurlu oluyorlar. Ebevenylikte, kendini bir kenara koyup fakat koyduğun kenarda kendini unutmadığında, çocuğunu öncelik yaptığında iyi bir hal alıyor. 

Bir de çocuğunuz hiç mızmız değilsei hiç ağlamıyorsa ve 4/4'lük bir tavır sergilediğini düşünüyorsanız; bu çok iyi bir iletişim kurduğunuzun göstergesi mi yoksa çocuğunuzun sizden vazgeçmiş olmasının göstergesi mi bunu iyi ayırt etmek gerekiyor. ailesinden hiçbir şey alamayacağını bilen çocuk, kabullenmiş çocuktur ki bu görünüşte harika olsa da aslında bir ailenin başına gelebilecek en olumsuz şeylerden biridir. bırakın çocuğunuz talepkar olsun bu sizden beklediklerini alabileceğine hala güvendiğinin gösterg