10.10.2013

Acele Etme Sevgili Anne



Hayatta hiçbir şey için geç değildir diyenler ve her şey için artık çok geç diyenler! Siz hangi gruba dahilsiniz bilemiyorum ama eğer anne olduysanız mutlaka ilk gruba dahil olmalısınız; çocuk büyütürken insanın sık sık kendine hatırlatması gereken bir felfese bu: Hiçbir şey için geç değildir.

Aynı aceleciliği aynı telaşları ben de fazlasıyla taşıdım ve yaşadım; ta ki bunun ne kadar gereksiz olduğunu anlayana kadar. Ondan sonra da acele ettiğim şeyler zamanında kendiliğinden oluverdi. 


Nelere mi acele ediyoruz ve aslında ne kadar gereksiz:


Emzirme


Emmenin içgüdüsel olduğu bilgisine sahibiz; ilk hamileliğimizde sanıyoruz ki bebek hemen memeyi kapacak ee doğal bir şey bu ve herşey yolunda gidecek. İster vajinal ister sezeryan doğum yapalım; bebek mememize gelir gelmez emebileceğini dahası emzirebileceğimizi düşünüyoruz. Ama işler her zaman böyle gitmiyor. Kimi bebeğin emme refleksi kuvvetli olmuyor, kimi zaman da annenin ergonomisi emzirmek için uygun olmuyor.

Ve aslında tüm bunlar normal. Daha ilk dakikadan acele ediyoruz, o ilk saatlerde bebek emmezse alıyor bir telaş; çoğu zamanda ya anne ya da bebek pes ediyor. 


Oysa hiçbir şey için geç değildir felsefesini benimserseniz bebek 1-2 ay sonra bile meme emmeye başlayabilir. 


Aceleye gerçekten hiç gerek yok. Diyelim ki bebek emmek istemedi anne de emzirmek istemedi. 

Dünyanın sonu gelmiyor. Evet anne sütü tartışmamız bir bebek için en iyisi ama bir bebek için anne sütünden de daha iyi olacak şey annenin iyi olup olmadığı. Zorla emziren bir annenin sütünün keyifle emziren bir annenin sütüne göre daha az besleyici, daha az yararlı olduğuna inanıyorum. 

Emziremiyorum, sütüm yok diye depresyona giren bir annenin ise bebek için ciddi tehtit oluşturduğuna inanıyorum ki bu örnekler oldukça fazla. 




EK GIDA


Yaklaşık 6 aylıkken anne sütü veya mamanın yanına ek gıdalar ekleniyor ve annelerin en büyük telaşı başlıyor. Yiyecek mi, yemeyecek mi? Kendi kendine yemeği öğrenir mi öğrenemez mi? Ay bu çocuk çatal bıçak tutamıyor, hep elleriyle yiyor. Ay hiç yerinde durmuyor, sofra adabı olmayacak bu çocuğun vb vb vb. 

Sakin olmak gerekiyor ve belli akımların rüzgarına kapılmamak gerekiyor. Yemek konusunda o kadar çok etken var ki gerek fiziksel gerek psikolojik gerekse genetik. Çocuk sağlıklı ise gelişiminde sıkıntı yok ise ne kadar yediği ve ne yediği çok önemli değil. Ne yediği çok önemli değil derken elbette kötü gıdalardan bahsetmiyorum. Dün uzun uzun twitterda tartıştığımız bir konuydu.


Çocuklar elleriyle yemek yer bu da onlar için harika bir şeydir. Elleriyle yemekleri tanırlar, keşfederler ve sinir uçlarıyla beyinlerine bazı mesajlar gönderirler; hımmm bu yumuşak bir gıda gibi mesela. Önce elleriyle tanırlar, bakarlar ve tadarlar. Bir gıdaya parmak batırıp yemek normaldir çünkü tadı oradaki sinir uçlarıyla daha iyi alırsınız. Bırakın çocuklarınız bol bol ellerini yemeğe batırsın, inanın bu gelişimleri için çok çok çok önemli. 


Sağlıklı ama en bi sağlıklı besleme konusuna ise hiç girmeyeceğim; herşey kararında olsun. Bırakın çocuğunuz evde özgür olsun evde özgür olan çocuk dışarıda sınırlarını bilir, emin olun buna. Demek istediğim evde herşeyi yesin değil elbette; ama uzun uzun yazacak halim yok, merak ediyorsanız bana bir kahve ısmarlayın sohbet edelim :)


Size bir tavsiyem var; annenize çocukluğunuzu anlattırın, özellikle yemek konusunda, sonra bir de şimdiki yemek alışkanlıklarınıza ve değişenlere bakın. Ben hemen size kendimden ve abimden örnek vereyim; abim oldukça sağlıklı yetiştirilmi bir çocuk, mesela hayatında bir kere dahi dilinin ucuyla bile kola içmemiş bir insan. Sağlıklı öğünlerle büyümüş. Şimdi 42 yaşında obezitenin sınırında. Oldukça sağlıksız besleniyor. Çocukken ağzına sürmediği çikolata ve tatlılar şimdi vazgeçilmezi. Evet hala kola içmez. 


Ben abim kadar sağlıklı büyütülmedimse de çocukken yemeği hiç sevmediğim şeylere şimdilerde bayılıyorum. Çocukken sevdiğim bazı gıdaları da şimdilerde ağzıma sürmüyorum. 


Bunun yanısıra ben oldukça hareketli bir bebek ve çocukmuşum. Annem masada oturduğunu hiç bilmem diyor, oturdun ise de mutlaka masa tepesindedir diyor ki; çok net hatırlıyorum ilkokul ortaokul ve hatta lise zamanlarımda sandalyede değil masa üzerinde oturup ders çalışır yemek yerdim. Şimdi 34 yaşındayim masabaşı işim var ve masaya çıkıp oturmuyorum. Yemeklerimi sandalyede oturup yiyorum; masa adabını da yemek adabını da çok çok iyi bilirim, hani beni bir davet sofrasında görsen İngiliz Kraliyet ailesinden sanırsın o derece; bunun sebebi ise büyüdüğüm ailedir, sofra adabına çok dikkat edilen, en basit akşam yemeklerinin bile davet yemeği havasında geçen bir ailede büyüdüğüm. 

Aynı zamanda yemeğin fiziksel ve genetik boyutu ve temel tat alma respetörleri var. Herkes aynı tadı sevemez ve beğenemez. 


Yemeğin tamamen psikolojik boyutu var; sevmeyerek hatta iğrenerek yediğiniz yemeğin size hiçbir faydası olmayacaktır. Yenilen yemekten keyif aldığınız ve tadını sevdiğiniz sürece size faydası dokunacaktır. Sağlıklı beslenmek sağlıklı olmanın yegane nedeni olsaydı inanın kanserli hasta sayısı bugunun çeyreği olurdu. 


Bırakın çocuklarınız keyifle yemek yesinlerki yedikleri vücutlarında gerekli işlemi gerçekleştirsin. En karşı olduğum şeylerden biri de bir öğün aç bırak hiçbir şey verme bak bir sonraki öğünde en sevmediği yemeği bile yiyor! Evet çalışır bu sistem kesinlikle; neden mi? Çünkü insanoğlu hayatta kalmaya programlıdır, doğduğu andan itibaren. Premetüre bebeklerin savaşına bakarsanız bunu daha net anlarsınız. Yemekte hayatta kalmanın parçalarından biri, aç kalan insan en sevmediği yemeği bile yer, sebebi hayatta kalmaktır da ondan. Çocuk bu şekilde terbiye olmaz, çocuk bu şekilde sadece yara alır. Elbette her insan acıkır ve açlıkla terbiye terbiyelerin en kötüsüdür. 


Diyeceğim o ki; aceleye ve endişeye hiç mi hiç gerek yok. siz doğrusunu yapın ve çocuğunuza hiçbir şey öğretmeyin zaten kopyaya büyüyen çocuklar, kopyaladıkları yegane insanlar da aileleri. Armut dibine düşer. 



UYKU


Kimi bebek var doğduğu andan itibaren güzel uyuyan kimi bebek var, bu aynen Aren oluyor, doğduğu andan itibaren uyumayan, uykuya sürekli direnen. Evet biliyorum uykusuz bebek dünyanın en zor bebeği, hasta bebekle yarışır o derece. Ben tüm uyku metodlarını denedim, hepsini de çok çok çok iyi biliyorum. Uygulama konusunda da başarılıydım, okuduğumu da iyi anlayan biriyim lakin olmadı da olmadı. Acele etmeyi bıraktım aman napıyım dedim ve işler yoluna girdi; yani bizim hayatımız için girdi, başkaları için hala uykusuz bir bebek& çocuk sayılabilir. 

Bir de şu konu var; elbette tercih meselesi, aman ilk günden odasında yatırayım aman yatağımıza almayalım. Bunlar aceleden telaştansa bir bakın etrafınıza yetişkin olmuş öyle 18 yaş falan değil daha bile küçükken hala anne baba yatağına giden çocuk var mı:) Hala annesiyle uyuyan. Vardır ama bunların altında mutlaka ve mutlaka psikolojik sebebler vardır. 


Ben hala kısmen aceleciyim bu konuda, kendi kendine uyumasını istiyorum ama bunu onun gelişimi için değil kendi rahatım için istiyorum ve kendimi elbet bir gün uyuyacak deyip rahatlatıyorum. 



Eğitimler, eğitimler, eğitimler....


Çocuklara dair hiçbir eğitime inanmıyorum. Öğrenmeye ve öğrenmeye teşviğe inanıyorum sadece. Tuvalet eğitimi, uyku eğitimi, o eğitim bu eğitim. Aren'e hiçbir tuvalet eğitimi vermedim, kendi istedi biz de öğrenmesine yardımcı olduk 19 aylıkken 1 ayda halletti. Ne zaman kendi birşeyler için hevesli oldu o zaman öğrenmesine yardımcı olduk ve bu tip durumlarda hep çok rahat ve kolay atlatıldı. 


Acele bu konuda da hiç gerek yok. Elbette 5 yaşına gelmiş bir çocuk hala bez takmak istiyorsa ortada bir sorun vardır; elbette 2 yaşına gelmiş bir çocuk hala yürümüyorsa ortada bir sorun vardır; elbette 4 yaşına gelmiş bir çocuk hala konuşmuyorsa ortada bir sorun vardır. Çoğu zaman bu sorunlar psikolojiktıir, fiziksel problemler daha net ve daha erken farkedilebildiği için önlemini almak, tedavisini uygulamak daha kolay. Elbette bunlar aileleri telaşlandıracak konulardır. 


Ama bunlar dışında çocuklara bir şeyleri öğretmen için acele etmeye hiç gerek yok; ayrıca emin olun çocuk bir şeyi öğreniyorsa, başarıyorsa bunda elbette etkiniz vardır gerek doğru davranışınızla gerekse tutumunuzla ama en büyük başarı çocuğun kendisine aittir. İstemeyen, hazır olmayan, kabul etmeyen çocuğua hiçbir şey yaptıramazsınız asla! İsterseniz tüm gelişim kitaplarını hazmetmiş olun isterseniz dünyanın en iyi yemek yapan annesi en iyi uyku eğitimi veren annesi en bi şahane annesi olun çocuğunuz hazır değilse veya istemiyorsa ancak ve ancak kaba kuvvet veya baskı ile birşeyleri yaptırabilirsiniz. 



Son olarak diyeceğim o ki çocuk büyütürken konu ne olursa olsun aceleye hiç gerek yok! Kendinize ve çocukluğunuza göz atmanız yeterli. 

Hiç yorum yok: