Herkes şu iki acıdan birini seçmeli: disiplinin acısı veya pişmanlığın acısı. İRADE |
Aslında bu yazıyı çok sonraya, hedefime ulaştığım zamana ertelemiştim. Herkesin bir şekilde kendiyle derdi oluyor, ki bu en iyisi; başkasına kafayı takacağına kendine kafayı takmak! Bu durumda da iki yol ayrımı var; biri bunu fırsata çevirebileceğin, kendini geliştirebileceğin yola sapmak, bir diğer yol ise kaybedenler klubünün daimi üyesi olmak ve sürekli kendine acımak, üzülmek ama kılını bile kıpırdatmamak ve hatta bunun senin gerçekliğin haline dönüşmesi!
Benim kendimle ilgili kafama taktığım tek şey yemek yeme konusundaki iradesizliğimdi. Hemen hemen her konuda aklına koyduğunu yapan, sonuca ulaşamasa bile elinden geleni sonuna kadar yılmadan yapan biriyim, ki en güçlü özelliğim olarak bu bilinir. Tabir-i caiz ise tuttuğunu koparan biriyimdir. Hedeflediğim şey her ne ise üzerine çalışırım ve beni hedefimden kimse döndüremez. Ne yılarım, ne motivasyonumu düşürmek isteyenlere, köstek olanlara aldanırım& takarım. Böylesi bir güçlü yanım varken, yemek yemek konusunda oldukça iradesiz biriydim. Di'li geçmiş zamanla konuşuyorum artık, ne güzel öyle değil mi?
Kilo konusunda hayata 1-0 yenik başlamışım. 4950kg doğmuşum; 4 ay anne sütü emmiş, kendi isteğimle bırakmış ve hiç mama vb kullanmadan ek gıdaya geçmişim. Oldukça iştahlı bir bebekmişim, annem bu konuda yememe değil bolca yeme sorunu yaşamış benimle. Doktorun da tavsiyesiyle bebekken bile rejime tabii tutulmuşum. Yemeklerin üzerine bir çorba kaşığı soda bile içirirlermiş, bundan sebeb midir bilmem sodayı çok severim.
Kendimi bildim bileli annem bana "yeme kızım" dedi. Yemeklerimi hep kısıtlayan bir annem oldu. Mümkün olduğunda sağlıklı beslenmeme önem verdi ve inanılmaz çaba sarfetti bu konuda. Peki n'oldu? Çok sonradan keşfettim ki tüm bu "yeme kızım" söylemleri, tabağıma az yemek koymalar ve benzerleri ben de daima aç kalacakmışım korkusunu yarattı. Bilinçaltımda hep açlık mesajı vardı. Bu sebeble yemekleri çok hızlı yer, aç olmasam bile ya acıkırsam ya bir sonraki öğüne yiyecek hiçbir şeyim olmazsa diye hep aç olmadığım hatta tıka basa doyduğum zamanlarda bile yemeğe hayır demedim, ve üzerine yine de yedim.
Beni mutsuz eden asla şişmanlık olmadı; beni en çok mutsuz eden hep bu iradesizliğim oldu. Kendime bir gün olsun şişko ve çirkinsin demedim. Sanırım bu içten gelen güvenin dışa da yansıması oldu; bugüne kadar kilolu olmamla ilgili ne yüzüme karşı ne de hissettiğim bir dalga geçme hikayesi yaşadım ne de bu yüzden dışlandım. Daima beğenilen bir insan oldum; elbette şu durumu çok yaşadım: "Ne kadar güzel bir yüzün var, çok tatlı birisin sen, ay aman boşver senin yüz güzelliğin yeter" Beni bu konuda 2 kişi çok zorlamıştır; tahmin edersinizki biri annem diğeri de kocamdır. Güray her zaman seni çok beğeniyorum, çok güzelsin ama bence fazla kilolusun demiştir. Annemin ise bu konuda kibar olduğunu hiç söyleyemem; sürekli vallahi hiç yakışmadı o giydiğin göbeğin çok fazla, aman Tüten çok kilo aldın, hiç güzel gözükmüyorsun gibi cümleleri kendisinden sıklıkla duyarım.
Kilosuna, hele de normal bir kiloya sahipken, takık insanları hala anlayamıyorum; daha da daha da zayıf olmalıyım takıntısı da öyle. Oldukça iyi bir fiziğe sahipken her daim yediği içtiğine aşırı dikkat eden, her ortamda salata yiyen, yemek içmenin sosyal bir olgu olduğunun farkında olmayan insanları da anlayamıyorum. Eskiden bunu dile getirirdim; son zamanlarda hiç konuşmamayı yeğliyorum. Bence bu insanların iradesizliği ile değil ama kendileriyle ilgili başka dertleri var; ama bunu farketmek ve onun üzerine çalışmakta kendilerinin keşfetmesi gereken birşey olmalı diye düşünüyorum. Kendimin geçirmeye başladığı süreçte farkına vardığım bir diğer konu da bu oldu; insanlara yürüdükleri yolda hayırlarına bile olsa, uyaran bir levha gibi durmayacaksın. Sen zaten oradasın gelipte o levhaya bakmak isterse ne ala.
Dönem dönem rejim yaptığım, diyetisyene gittiğim ve süreli irade gösterdiğim zamanlarım oldu. Ama diyet günlerinde de aklım fikrim diyetin bitmesi, olmam gereken kiloya indikten sonra yiyeceklerim üzerine kuruluydu. Diyetteyken acı çekiyordum resmen. Yemek yemenin zihnimde eşleştiği cümleler hep şunlar olmuştur: keyif, sosyallik, tatmin.... İçkiyle aram yoktur ama yemek sofralarına, rakı sofralarına, kısacası muhabeti olan sofralara bayılırım; ve öyle sofralarda yediğime içtiğime kesinlikle dikkat etmem. Bir de duygusal yemek yeme hallerim vardır; üzüldüm yiyeyim, aman çok mutlu oldum yiyeyim, sinirlendim sakinleşmek için yiyeyim.
Bunların hepsinin farkında olmak da yeni seçtiğim yolda beni ileri taşıdı, işimi kolaylaştırdı. İnsan istedikten ve gerçekten kafaya koyduktan sonra istediği herşeyi başarır buna inanıyorum; başaramıyorsa yürüdüğü yola dönüp tekrardan bakmalı ve takıldığı yeri farkedip önce oradaki çakıl taşlarını temizlemeli.
Tüm bu süreçte okuduğum bazı yazılarda beni çok etkiledi, bunlardan biri kilo üzerine olan "Kilo Aldıysanız Ruhunuzu Eşeleyin" oldu: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23110561.asp
Ben bu yazıyı okuduğumda çoktan yola girmiştim; hayatta hiçbirşeyin tesadüf olmadığını bildiğimden bu yazıya rastlamış olmayı da bir tesadüf olarak nitelendirmedim. Son zamanlarda karşıma çıkan benzler yazı, sohbetlerin de tesadüf olmadığını biliyorum. Dahası bildiğim bir başka şey de bu yolda ilerlerken bir çok şeyin beni test edecek olması; hepsini farketmeye çalışıyor ve hoşgeldin diyorum hepsine. Örnek vermek gerekirse; bu yola yeni girdiğim günlerden birinde Aren'le zor bir akşam geçiriyorduk ve evde Sarella vardı. Daha önce olsa hemen mutfağa kendimi atar, kaşıklar durur ve bu şekilde rahatlamayı seçerdim; oysa o akşam bunun irademi güçlendirmek için karşıma çıkmış bir fırsat olduğunu biliyordum.(Mesela tam da bu satırı yazarken bir iş arkadaşım elinde Milka Orea ile geldi ve nazikçe hayır dedim:))
Benim başkoymuş olduğum yol bir kilo verme bir diyet macerası değil; ben irademin çok zayıf olduğu bir alanda kendimi geliştirmeye çalışıyorum ve önem verdiğim farkındalık konusu üzerine kendimce çalışıyorum. Bu yüzden de rejimdeyim, diyetteyim demiyorum, ancak uzun uzun açıklama yapmak zorunda kalmamak adına bazen yok yemiyorum rejimdeyim diyorum. Niye yemek istiyorum, gerçekten ihtiyacım olan bir parça çikolata mı yoksa sakinleşmek mi nedir bunları keşfetmeye çalışıyorum. Bence bu yapbozdaki en büyük parça bilinçaltımdaki "kıtlık" psikolojisiydi. Kendime sık sık her yemekten önce aç kalmayacağımı hatırlatıyorum.
Bu yolda nelerden faydalandığım, nasıl bir yol izlediğimde bir başka yazının konusu olsun.
Son olarak şunu söyleyebilirim ki; kendinizle ilgili bir derdiniz varsa emin olun mutlu olmak, başarmak tatmin olmak için önünüzde harika da bir fırsat vardır.
3 yorum:
verdiğin yazıyı okudum ben de bu açıdan hiç düşünmemiştim benim de vermem gereken kilolar var üstelik atıştıran biri değilim yemeyi severim ama düşkün değilim ufak bir şeyle geçiştirebilirim fakat ben de kendimi sorgulasam iyi olacak neden istikrarlı bir diyet yapamıyorum diye. Diyete başlıyorum veriyorum ama uzun süre devam ettiremiyorum
Canım bence diyet rejim kelimelerini hayatından çıkar; neden atıştırıyorsun ve yerine ne koyabilirsin ona bak. Ve gördüğüm kadarıyla da hiç fazlalığın yok :)
Ah ne demezsin yakından görsen şaşarsın at gibi oldum resmen :)
Yorum Gönder