Metrekare olarak küçük içinde yaşayanlar ve yaşadıklarımız olarak büyük bir ev bizimkisi. Eskiden olsa hayat haftaiçi sabah 6:00'da başlar akşam 12:00'de biter haftasonu 9:00'da başlar gece yarısı 3:00'de biter derdim size. Oysa şimdi güne başlama saatimiz Aren'in keyfine göre belirlenir bazen 5:00'de başlar bazen gün başlamaz çünkü gece hiç bitmemiştir. Haftaiçi ile haftasonu arasında hiçbir fark yoktur artık. Hatta haftasonları yardımcı olmadığı sevgili Cumartesileri de çalıştığı için daha bile zordur ev hayatımız.
Doğup büyüdüğüm apartmanda oturuyoruz biz. Annemler üst katta biz aşağı katta ve hatta oturduğum evde eskiden babannemler oturuyordu. Önce 3 kişiydiler babaannem, dedem ve büyük teyzem (babaannemin kızkardeşi bekar hiç evlenmemiş) dedemin vefatıyla ki ben 3-4 yaşlarındaydım babaanem ve teyzem birlikte yaşamaya devam ettiler. Sabahları okula gitmeden önce kapısını çalıp gittiğim evin kapısını şimdi annem çalıyor özledim Aren'i göreyim diye. Babaannem elinde adını hatırlayamadığım turuncu bir vitamin ile beklerdi beni, tadı da çok güzeldi kapıda o vitamin içilir servise öyle binilirdi. Akşamları okuldan gelip ilk çaldığım kapıydı bu ev kah içeri girerdim kah naber deyip hop yukarı çıkardım. Bu sefer kapıda evde yapılmış bir çikolatayla veya sevdiğim bir tatlı ile beklerledi beni (kilolu olmanın temelleri böylece atılmış oldu :) ) şimdi aynı kapıyı akşamları babam çalıyor oğlan nasıl diyor kah içeri giriyor kah o da yukarı kaçıyor.
Bu ev çocukluk anılarımla dolu benim. Bu yazıyı yazarken gözlerimi dolduran hatıralarla dolu. Şimdi girip yemekler yaptığım mutfakta babaannem harikalar yaratırdı. Yanında durup izlerdim onu anlatırdı bana nasıl yapıldığını ilk ne zaman yaptığını o yemeği. Yemekten sonra teyzem bulaşıkları yıkardı babaannem bulaşık ykaımayı sevmezdi teyzem de yemek yapmayı. Onun da yanında durup bulaşık yıkamasını izlerdim, sohbet ederdik. Şimdi bu mutfakta kendi torunlarımla olmasa da oğlumla yapacağım yemekleri, kekleri börekleri düşünüyorum.
Bu yazıyı yazdığım her gün oturduğumuz salona o zamanlar misafir odası denirdi ve sadece kalabalık aile yemeklerinde ve misafir geldiğinde kullanılırdı. Ama benim her zaman girmeme izin vardı. Bu salon o zamanlar antikalarla doluydu. Köşede siyah piyano dururdu. Teyzem annesi ölünce bir daha hiç çalmamış kapağına bile dokunmamış ve saçları da bir gecede beyazlamış. Arada ısrar ederdim çalsana teyze lütfen diye sen çalarsan ben de piyanoya başlarım derdim unuttum kızım derdi derinlere dalarak saçlarına dokunarak. Büfede bir çok incik cincik şeyler vardı hepsi dedemin uzak diyarlardan getirdiği şeyleri dokunmaya izin vardı hatta oynamayada sadece nazik davranmamız öğütlenirdi bize. Sonra bir köşede eczaneden kalma o zamanlar bana çok ilginç gelen cam şişeler ilaç kutuları vb dururdu dedemi babaannem ve teyzem hepsi eczaciydi o salonda o kutularla şişelerle oynar içimden ben de eczacı olacağım derdim.
Şimdi Arenin odası olan oda oturma odasıydı günün büyük çoğunluğunu orada geçirirdi iki kız kardeş. Babannem uzun koltukta teyzem tekli koltukta oturur tüm gün iş işler, kitap okur, muıhabbet ederlerdi. O uzun koltukta babaannemin kucağına uzanıp uyumaya bayılırdım. İki kız kardeş bana kendi hayatlarından anektodları masal tadında anlatırlardı bir yandan saçımı okşayarak şimdi oğlumun odasındaki uzun koltukta onu kucağıma alıp masal anlatacağım günlerin hayalini kuruyorum. Ona babasıyla olan masalımızı annesinin bu evdeki masallarını anlatacağım günleri 4 gözle bekliyorum.
Bizim giyinme odası olarak kullandığımız oda onların tüm eski hatıraların olduğu günün erken saatlerinde oturdukları namaz kıldıkları bir odaydı. Pek girmezdik nedense o odaya bana ürpertici gelirdi. Şimdi o odada üzerinde bir çok anı biriktiren eşyalarımız duruyor.
Yatak odamız ise babaanne&dede aşkına iki kız kardeşin bağlılığına ve göçüp gitmeye şahit olmuş bir oda. Odamızın huzuru belki de buradan geliyor. Zaman zaman geceleri yastığa başımı koyduğumda bu evdeki o eski günleri anımsar öyle dalarım uykuya. Eğer ruhları evlerine ziyarete geliyorsa bu evin çok değiştiğini görecekler tek birşey değişmedi bu evde o da bağlılık, aile olmak ve sevgi hep de daim olur işallah.
İşte bizim evin hikayesi böyle...
12 yorum:
Ne mutlu sana.. gözlerim doldu, biraz da içim burkuldu.. İnşallah o saadet sizinle de, Aren'le de ve sonrasında da devam eder..
Gözlerim dolu dolu okudum yazını...Beni de eskilere götürdün. Yüzümüzde bu tebessümlerin oluşmasına vesile olan bu yüce insanların ruhları şad olsun...
Cok değerli bir hazinen varmış darısı Aren'in basına bu güzel masalla büyüsün hatta o da anlatsın kendi cocuklarına bu masalın devamını ... Sevgiler
ağlattın be yahu ! yazının sonuna " ve sonsuza dek mutlu yaşadılar"ı eklememişsin ama:) huzurunuz,mutluluğunuz,bağlılığınız daim olsun.
Tüten'ciğim, evlerin enerjisi olduğuna inanırım. Eminim ki bu sıcak anılar sizi de çok mutlu günlere taşıyacak. Evinin güzelliğini görmüştük zaten, şimdi anlıyorum ki ruhu da dopdoluymuş. Ne güzel...
Ne güzel bir çocukluk gecirmissin. Mutluluk ve sevgi dolu aileniz daima evinizde olsun.
evde geçen bu güzel hatıraların üzerine kat ve kat fazlasını eklersiniz inşallah..
Şimdi okuyabildim ya yazıklar olsun bana. Çok çokkk duygusal Tutencim.Aren'le eşinle sevgiyle yaşayın inşallah.
Tüten'cim uzun zamandır ortalarda yoktum.Aren'lenmişsin çok çok sevindim.Allah güzel ailenizin huzurunu,sağlığını eksik etmesin.
Sana bir foto sözüm vardı,sen sözünü tuttun anne oldun ben de sözümü tutup Aren bey'in fotocusu olucam :)
Sevgiler Senem
Tüten, ne güzel anlatmışsın yahu:)
Tütencim ne güzel anlatmışsın yahu..
Ne güzel bir hikaye. Barış Manço'nun "o mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırız" şarkısı geçti kafamdan bu yazıyı okurken. Devamı gelir umarım.
Yorum Gönder