24.03.2011

Ne mi İstiyorum!?


Ütopik gibi görülen ama aslında basit bulduğum şeyleri istiyorum. Acaba neden bu yıla girerken dilek ağacımı bu şekilde organize etmedim ki ben. Şimdi yeniden bir dilek ağacımı yapsam zira dilek ağacımdakiler gerçekleşiyor gibi. Herhalde bana da ütopik geldi.


Ne istiyorum biliyor musunuz? Para derdi ve para kazanma derdi olmasın istiyorum. Miktarını bilmediğim kadar beni, ailemi, ailelerimizi ve çocuklarımızı garanti altına alacak kadar para istiyorum. Ama bu parayı ne büyük emekler sayesinde kazanmak istiyorum ne de helal olmayan yollarla. Süper lotodan çıksın mesela. Ama gelin görün ki loto oynamıyorum. Ne aptalca madem bunu çok istiyorsun oyna değil mi be kadın oyna? Oynamayıp sonrada bunca parayı beklemek.


NE istiyorum? Sabahları kaçta kalkacağıma kendim karar vermek istiyorum mesela. İstersem 6.00'da kalkarım istersem 11:00'de.


Ne istiyorum? büyük bir şehirde nimetlerinin çoğudan yararlanamayarak yaşamak yerine ve bir çok şeyin içinde boğulmak yerine daha sakin daha huzurlu bir yaşam alanı istiyorum.


Ne istiyorum? Çevremde gördüğüm bir çok bozuk düzeni ve haksızlığı düzeltebilecek güce sahip olmak istiyorum. Hasta çocukların tedavisine katkı gibi. Evsiz barksızları mutlu edebilmek gibi.


Ne istiyorum? Ne bileyim gireyim istediğim bir bölümde tekrardan okuyayım mesela. Veya kurstan kursa atlayayım. Hayatımı yeniden yönlendireyim istiyorum. Gelecek kaygısı yaşamayarak sadece anı düşünerek ve istediklerimi gerçekleştirerek. Bugün yemek kursuna giderim yarın resim o gün ne istiyorsam o işte.


Ne istiyorum? Hadi New york'a gidelim deyip 1 hafta içinde gitmiş olmak istiyorum mesela. Plan yapmaya para biriktirmeye gerek olmadan.


Çok şey mi istiyorum ben. Yooo aslında istediğim tek şey düşünmeden yaşayabilmek.


(Sakın sağlık huzur mutluluk falan istememişsin demeyin. Onlar hayatımda varlar ve zaten onları belirtmeye gerek yok onlarsız hayat en zengin hayat bile kabus)

23.03.2011

KABUS, NEFRET, ÖFKE: O

Pembe dizi tadında uzun bir yazı olacak baştan söyliyeyim ama heyecanlı da olacak ;)
********************************************************************************
Öz önce tesadüfen bir blog'a rastladım ve kabustayım sandım. Bilgisayarımı yeniden başlatmayı bile düşündüm. Aman Allahım dedim gerçekten!.

Şu hayatta nefretle andığım adını duyduğumda tüylerimin diken diken olduğu kendisini görmeye dayanamadığım gerçek duygularımı yıllar önce yüzüne karşı söyleyemediğim için içimde kalan tek bir kişi var. Eski bir çalışma arkadaşı. Arkadaş lafı bu insana hiç yakışmıyor.

Bir de ne göreyim bugün blogcu uzantılı bir blog açmış kendine konusu ne dekorasyon mekarasyon dahası KİŞİSEL GELİŞİM. İnanılmaz. Ayol sen ne zaman hangi vakit kendini geliştirdin de kişisel gelişim konusunda ahkam kesiyorsun. Sen ne zaman kendinden başkasını düşündün de Evrenin yasaları hakkında konuşuyorsun.

Adını burada açıklamayı o kadar çok isterdim ki. Blogunun adresini verip sizleri kahkalara boğmak isterdim ama lakin ben insanlıktan nasibimi almış biri olarak yapmıyorum bunu.

Gelelim hayatta sadece nefret duygusunu ilk gün ki gibi taze hissettiğim bu insanın bana ne yaptığına. Belki buradan yazarsam rahatlarım belki içim huzur bulur. Kişisel Gelişim konusunu yalayıp yutmuş biri olarak ahh keşke ahh keşke benimle bu platformlardan birinde karşılaşsa da bir güzel benzetsem onu! Nefretin insanın en çok kendisine zarar verdiğini biliyorum. Birini affetmenin o insanın yaptıklarını kabul etmek olmadığını da biliyorum. Hepsini biliyorum ama ona karşı hissettiğim bu duygulardan kendimi koruyabiliyorum.

Yıllar yıllar öncesi bir iş başvurusu yapıyorum büyük bir Alman firmasına. Asistanlık için. Kabul ediliyorum. Bir kadınla beraber çalışacağım. Çalışacağım kadın Yönetici Asistanı Genel Müdüre asistanlık ediyor. Benim ünvanım asistan asistanı olarak geçiyor ama ben Alman Finans Direktörüne destek vereceğim. Zaten üniversite yıllarından beri çalıştığım ve hiç mütavazi olamayacağım oldukça profesyonel özelliklere sahip olduğum için işi gayet güzel kotarıyorum.

Bu çok bilmiş kendini dünyanın ve hatta kainatın en iyi yönetici asistanı sanan zatın özelliklerine bakalım: Lise Mezunu, İngilizcesi Yes No What is Your Name kıvamında ve daha bir sürü eksik yön. Peki güçlü yönü nedir bu kadının. Birinci en güçlü yanı yöneticisine tapması. Neredeyse tuvalette girip altını bile silecek olması. İkinci en büyük artısı ne hikmetse en yakın arkadaşlarının İnsan Kaynaklarında olması. Sorarım size kim Kurumsal ve global bir şirkette lise mezunuyken ve İngilizce bilmezken bu pozisyonda çalışabilir elbette güzel network sahibi hanımlarımız.

Neyse bu hanım kişisi baktı ki ben bir Talent'im yani gelecek vaadediyorum. İngilizcem ana dilim gibi. Ee herşeyi kavrayabiliyorum yapabiliyorum dahası etrafım tarafından seviliyorum iyi iş ilişkilerim var. Eee hatun gıcıklandı tabii. Tehtit oluşturmaya başladım ben onun için. Sandı ki ben onun sekreteri olacağım beni yönetecek. Evet toydum iş hayatında ama aptal değildim. Kendimi hiçbir zaman kullandırmadım. Ve hiçbir zaman hiçbir patronun kölesi olmadım. Sorumluluklarımı daima bildim ama ailemde biri hastayken veya kendimle ilgili önemli birşey varken veya GEREKSİZ yere mesaiye kalıp patronun gözüne girmeye çalışmadım.

Bu şahış gece geç saatlere kadar kalırdı ve bundan şikayet ederdi. Ee ben kalayım derdim. Yok meydanı bana bırakmazdı. Aslında şikayetçi gibi görünürdür sadece ve etrafada ben kalmak istemiyorum gibi gösterirdi.

Bakınız bu güvenmediği henüz çok genç bulduğu kızcağızı 3 ay sonra evet 3 ay sonra tüm ofisi Genel Müdürü emanet ederek İngiltereye şirketin katkılarıyla dil eğitimine gitti hem de 2 veya 3 aylığına. İnanılır gibi değil öyle değil mi? Elbette hiçbir sorun çıkmadı. Henüz çok yeni olduğum halde ofisi de idare ettim Genel Müdürü de. Hatun kişisi döndü sanırsın ki Kraliyet ailesinde doğmuş İngilizcesi de oradan. Yahu sen değil 3 ay bir ömür kalsan benim İngilizcemle yarışabilir misin? Anaokulundan beri İngilizce eğitim veren okullarda okumuşum ben. Ailemde 4 yabancı gelin/damat var. Evimde 2 sene Amerikalı bir çocuk kalmış sırf biz İngilizce öğrenelim diye. Üniversite hayatım çeviri yapmakla geçmiş.
Bunları anlatma sebebim kendimi övmek değil. İngilizcesi bu seviyede olan bana bu hatun kişisinin eleştirmesi. Yahu senin haddine mi benim ingilizcemi eleştirmek.

Dahası bir takım işleri bana yaptırıp sonra da gözümün içine baka baka müdürlere karşı kendi yapmış gibi sunması. Bu başlarda bana çok koyardı. Kalkıp haykırmak isterdim. Ben yaptım o işi ben yaptım diye. Lakin sonra dedim ki, yahu bu kadın sana muhtaç sen bir gün gelir yapmazsın anya konya anlaşılır. Sen bunları yaparken onun için veya değil gelişiyor musun, evet o zaman gerisini boşver.

Çalıştığım bu büyük firmanın başka bir merkezinde yakın bir arkadaşım oldu. Dikkatinizi bu noktaya vermenizi isterim. İleride aaa diyeceksiniz çünkü. Bu arkadaşla ben dedikodu yapıyoruz, işteki sıkıntılarımız paylaşıyoruz. Ve bu arkadaşım dahil olmak üzere şirketteki hemen hemen herkes bana nasıl oluyor da bu hatuna katlanabildiğimi çok iyi iş çıkardığımı söylüyorlar.

Evet sabetkarımdır. Sabrederim hiçbir zaman yılmam. Savaş açıldığsa savaşırım. Asla pes etmem ve sonunda hep gülen ve kazanan olurum. Çünkü ben asla savaş açmam! Açılan savaşı da kendi kurallarımla oynarım yani kendine güven, kendi yoluna bakma ve ilahi adalete güvenerek!
Bu kuralların daima hayatta başarı getirdiğine inanırım.

Elbette çok ağladığım oldu bu kadınla çalışırken. Elbette yıprandım, tökezlediğim, kendime olan inancımı yitirdiğim zamanlarımda oldu. Ama hep Allahın o enerjisini üzerimde hissettim. Bu hatunun yeni adım attığı kişisel gelişim platformunda ben o zamanlarda çoktan yol almıştım.

Şirketimiz merkeze taşınmaya karar verdi. Gebze kadar uzak bir yere. Ben havaalanı civarında oturuyorum düşünebiliyor musunuz mesafeyi. Yine de caymadım. Alman yöneticimle iyi anlaşıyorduk. Şirketi taşımada görev aldım ve şirket taşındıktan sonrada bir müddet çalıştım. Bu arada iş aramaya başladım ve başvurduğum başka büyük bir firmadan 3. görüşme sonucunda olumlu yanıtı aldım. Ama işleri yarıda bırakmadım.

Bu arada sezgileri ve profesyonelliği kuvetli biri olarak bu hatunun beni işten çıkarma çabası içersinde olduğunu biliyordum. bunu da o diğer merkezdeki arkadaşla paylaşmıştım. Ama elbette bu zevki bu hatuna tattırmayacaktım. Hımm bir de Alman yöneticimin Almanya'ya döneceğini hissediyordum. Gittim konuştum. Hatunun ne yapmaya çalıştğını bildiğimi de söyledim. Adam bana yanılmadığımı söyledi! Ve benimle çalışmaktan zevk aldığını ama kesinlike haklı olduğumu bildirdi. Ve gideceğinin sinyalini de verdi.

Veee bilin bakalım bu Alman abimiz ne yaptı bana! O kadar haklısın ki dedi. İşten sen istifa ettiğin halde tazminatının ödenmesini sağlayacağım dedi. Teşekkür ettim çünkü hakkımdı biliyorum. Odasından çıktım. Masama oturdum. Hatun bana sana birşey söyleyeceğim dedi. Yok dedim ben söyliyeyim önce. Az önce istifa ettim. Kaldı kala kaldı. Haftaya da yeni işime başlıyorum dedim. Tehtit ortadan kalktı ya ona ne kadar aciz olduğu hatırlatacak olan ben gidiyordum ya yüzünde muzaffer bir eda vardı.

Aaahhh ahhh o zamanlarda mobbing nedir bilseydim emin olun dava açardım.!

Durun daha hikaye bitmedi. Elbette yasal olan neyse ona uydum. 1 hafta daha işe gidecektim. Ertesi sabah işe gittim. Bilin bakalım masamda kim oturuyor? Evettt o diğer merkezdeki arkadaş. İşte bu benim iş hayatımdaki mihenk taşım oldu. İş yerinde gerçek arkadaşlık diye birşrey yoktur.

Bana ne dedi biliyor musunuz? Mecburdum kabul etmeye. Maaşı çok iyiydi ve evime çok yakın. Düşünebiliyor musunuz? 1 yıl boyunca bana bu kadına nasıl katlandığımı soran? Ben olsam asla yapamam diyen? Bir gece önce benimle dedikodu yapan arkadaşım, arkadaşım dediğim evine girip çıktığım insan masamda oturuyordu. Hiçbirşey yapmadım. Hiçbirşey. Alman yöneticim geldi! Ve kıza şöyle dedi: Ne çabuk oturmuşsun masaya Tüten gidene kadar oturamazsın! Kendisine teşekkür ettim ve bugün ayrılacağımı gerekirse tazminatımdan kesebileceklerini söyledim. Yoo dedi ve onayladı. Herkesle vedalaştım istinasız herkes durumu bildiklerini ve yolumun çok açık olacağını söylediler.

O gün o büyük şirketin kapısından çıkarken herkesi Allah'a havale ettim. Sadece bu kadar!

Yeni şirketimde işe başladım üzerinde 1 ay geçti sanırım. O dev Alman firmasının o birimi battı! Herkes işten çıkarıldı!

Evet sevindim kesinlikle sevindim. İlahi adalet denilen şeyin kanıta ihtiyacı yoktu. Ama evet vardı işte ilahi adalet denilen şey ve benim için işlemişti.

Hımm sonra mı ne oldu? Bu hatun kişisi ufak ölçekli şirketlerde çalıştı durdu.

Peki bana ne oldu? Kariyer basamaklarında hızla yükseldim. Başka bir şirketten büyük, kurumsal ve global bir şirketten teklif aldım. Elbette kabul ettim. Çok iyi bir ünvanım çok iyi bir maaşım ve herşeyden önemlisi huzurlu bir ortama sahip oldum. Evet hepsinin hakettim. Kazandğıım paranın her bir kuruşu anamdan emdiğim süt kadar helaldir bana!

Birgün telefonum çaldı. Aynı sektörden bir başka ufak ulusal bir firmadan telefon. Kadının sesini hemen tanıdım. Karşısındakinin ben olduğunu bilmiyordu. ezilerek büzülerek birşeyler rica ediyordu benden. Adını söyledim, ben Tüten dedim şok oldu! Telefonu ıııhhh vııı diyerek kapadı.

Bu arada Allah allah dedim bu sektöre nasıl geçti bu kadın? Hemen İK Direktörüne baktım o şirketin ve bingo! Elbette başka nasıl olabilirdi ki.

Ve bu kadını en son geçen sene gördüm bir seminerde. Yüzüne bile bakmadım. Ama o benim yüzüme bakabilecek yüzsüzlüğü kendinde gördü. Yine şirket değiştirmiş, hiç şaşmadım. Şuan çalıştığı şirket bir Türk firması aman efendim canım efendim anlayışının çok işlediği bir yer.

İşte böyle benim hikayem.

Çok uzun lafın kısası, ilahi adalete güvenmeli insan. Biri savaş açtığında kendi savaşını kendine güvenle sadece kendi işine bakmakla ve ilahi adaleti bekleyerek vermeli!

Hamiş: Hala rahatlamadım :)

Sahi Nerede Kaldı?


Bahardan bahsediyorum nerede kaldı gerçekten. Gelse de ılık ılık içimizi ısıtsa. Bu sene baharı yaşamak istiyorum. Ama dikkatinizi çekerim yazdan bahsetmiyorum. Yaz mevsimini ancak tatildeyken o da birazcık severim. Çok sıcak havai yapış yapış hal almak, terlemek bunlar bana göre değiller. Hele bir de çalışırken hiç değiller. Tatile gittiğimde koşullar öyle olmalı ki fazla güneş görmemeliyim geceleri nemli olmamalı falan filan.


Ama bahar öyle mi? Bahar çok tatlıdır. İnsanın içini ılık ılık ısıtır. Tüm evrenin enerjisini değiştirir. İstemesen bile gülerken yakalarsın kendini nedeni bile bilmezsin. Çiçekler açar. Her yer başka bir renge bürünür. Sonra meyve çeşitleri artar. Akşam sofralarının tadı ve şekli değişir.


Kazalarını ve paltolarını kaldırırsın ve hatta botlarını yavaş yavaş daha ince giyinmeye başlarsın. Duştan çıkarsın saçını saatlerde kurutma derdin olmaz. Akşam camı biraz aralık bırakırsın sabaha kuş sesiyle uyanırsın.


Hele bizim yaşadığımız yerde akşamdan sabaha ağaçlar tomurcuklanır bir bakarsın 1 haftada mahalle yemyeşil olmuş. Akşam eve giderken dondurma alırsın. Baharda dondurma yemenin tadı başkadır. Sonra kocan gelir kurulursun cam balkona sana bir süprizim var dersin en sevdiği dondurmayı çıkarırsın. Balkonun içine sarkan ıhlamur ağacının altında yersin dondurmanı. Üzerine de soğuk bir bardak su. Ohh be dersin işte hayat bu. Kocan sana bakar sen ona sarılırsın öpüşürsün bir de bakarsın ki kuşlar ötüyor eşlik ediyor. Çünkü akşam olmuştur ama hava kararmamıştır. Çocuklar da cıvıldar mahalle aralarında.


Sonra yorgun düşersin geçersin yatağa o ağır yorganlar kalkamıştır tırıl tırıl örtüler konmuştur yatağa yatak hafiften soğuktur ama olsun tenin sıcacıktır nasıl olsa. Kaparsın gözlerini güzel düşlere dalarsın.


Ve işte bir baharda geçer böyle.

18.03.2011

Tarifi Yok ki...


Şu resimdeki kız abla oldu dün. Hepimizi gururlandırdı, kardeşine gösterdiği sevgi ve ilgiyle. Elbette içinde fırtınalar kopuyor ama öylesi olgun ki öylesi tatlı ki. Günçe'nin yeri ömrümde hep farklı olacak.


Gelelim henüz adı belli olmayan ailemizin en genç erkeğine. Tarifi yok sevgili okur. Bir bebeği anlatmanın ona duyulan sevgiyi anlatmanın tarifi yok. Bir bebek bulunduğu ortama kesinlikle sevgi, huzur, şükür, umut getiriyor. O masumiyet yok mu o masumiyet insanın içini eritiyor.

Yeni bebeğimizi de çok sevdim gördüğüm anda Allahım bu ne güzellik dedim elbette bizim gözümüzden öyle görünüyor. O meme arayan dudaklar. O anne baba ve hatta ablasının sesini duyar duymaz sakinleşme hali bunların tarifi yok....


Dilerim Allahtan önce kendime, üzgünüm evet kendimi kayırıyorum, sonrada isteyen herkese bu tarifi olmayan duyguyu tattırsın. Bir bebeğin insanı ve hatta insanlığı kesinlikle daha iyiye götürdüğüne inanıyorum.


Ve bir de bayıltınalı, spinali, epidurali yok kardeşim yok ben kesinlikle normal doğum istiyorum. Acısına sancısına razıyım hepsini bebeğimi kucağıma alınca unutmayacak mıyım nasıl olsa. Epidurali de gördük bu sefer resmen ameliyat sonrası hasta bir anne oluyor. Oradan buradan sarkan kordonlar, serumlar, su içme, yemek yeme, ağrı kesici kullan. Aman yok ben almayayım lütfen.


Gelelim bir de babaların doğuma girme mevzusuna. Ben illa girmeliler demiyorum. Abim kesinlikle girmem diyordu, son dakika nasıl fikir değiştirdi bilemiyorum ama girmiş ve şimdi keşke Günçe'ninkine de girseydim diyor. Bambaşka bir duygu zaten bebeğinden başka birşeyi görme şansın yok ki diyor. Benim sevgilim de asla girmem diyenlerden. Bakalım o gün geldiğinde asla mı daha ağır basacak yoksa bebeğini ilk gören olmak mı?


Tüten ben

Tarifsiz

17.03.2011

Tarihi Bir Gün 17-03-2011


Bugün dünya için olmayabilir ama bizim ailemiz için tarihi bir gün!


Öncelikle bugün Güray'la evliliğimizin 6.ayı yarım yıllık bir evlilik geçmişimiz var. Neler neler sığdırdık şu kısacık gibi duran 6 aya bir çırpıda düşününce gerçekten vay be! diyorum.


Gelelim diğer tarihi olaya. Bugün ailemize yeni bir bebek geliyor. Hem de soyadımızı yani benim evlenmeden önceki soyadımı sürdürebilecek son Mohikan :) Bugün 2. kez hala oluyorum. Akşam saatlerinde mis gibi fırından taze çıkmış ekmek misali bir pofuduk olacak kucağımda süt kokan bebek kokan hatta ve hatta cennet kokan bir pipili :) Günçeciğim yani bana hala olmayı ilk tattıranın yeri bambaşka ama bugün henüz adı belli olmayan evet çocuk bugün doğacak ve adı belli değil minnağın heyecanı da sardı beni. Hala günçeyi sevdiğim gibi severmiyim bilmiyorum. Günçe'yi gördüğüm anda sarıldığım anda içim erir benim. Onun saçının teline gelecek zarar karşısında kaplan kesilebilirim. Bakalım bugün kucağıma aldığım ilk anda hissederim yeni minnağı farklı mı seveceğim yoksa Günçe gibi mi.


Bu bebek benim için annelik öncesi güzel bir pravo olacak.


İşte bizden haberler böyle. Diyorum ya herkesin bir dünyası var sonunda kocaman eden bir dünya içinde herşeyin her duygunun olduğu. Bizim dünyamız bugünlerde pek bir güzel, maşallahhh

11.03.2011

Dünyada Neler Oluyor


Japonya Deprem ile sarsılıyor.

Türkiye'de gündem her dakika değişiyor.


Bir de kendi dünyamızda olanlar var öyle değil mi? Mesela benim dünyamda bugün beklenen bir habere sevinmek çok sevinmek şükretmek var.

Şirketten bir arkadaşımın dünyasında boşandığı eşiyle tekrardan evlenmenin mutluluğu var.

Tanımadığım blogunu takip ettiğim birinin bebeğinin hastalığı var onlar için hayat durmuş gibi.

Bir başkasının dünyasında yeni bebek heyecanı var.

Bir başkasının dünyasında cenaze var.

Bir başka arkadaşımın dünyasında çıkacağı tatilin heyecanı var.

Bir başka arkadaşımın dünyasında da aldığı evlilik tklifi var.

Bir başkasında ilişkisinin bitmesinin hüznü var.


Hepimizin dünyası kocaman bir dünya ediyor işte. Bu nedenle hayat acısıyla tatlısıyla hergün dönüyor. İçinde herşeyin olduğu bazen tatlı kısmına denk geldiğimiz bazense acı kısmını tattığımız bir dünyadayız.

Unutmamalıyız ki bu dünya sanal alemin ta kendisi.


Tüten ben

Hayatın tatlı kısmında olan

10.03.2011

Aramıza Soğukluk Girdi


Kiminle mi? Mutfakla. Ben ki işten eve gelir gelmez mutfağa girerdim. Toplantılar dahil olmak üzere ne pişirsem diye düşünürdüm. Yemek yapmak terapi gibi gelirdi bana.


Ama şimdi aramıza öyle bir soğukluk girdi ki mutfakla neredeyse boşanacağız. Yok olmuyor bir türlü mutfağa giremiyorum. Yemek yapmak mümkün değil. Öylece evin terkedilmiş bir köşesi gibi duruyor. Sebil başka yerde olsa mutfağa hiç girmeyeceğim neredeyse.


Geçer mi acaba diye soruyorum son günlerde kendime. Geçer mi ki?


Ne yiyoruz peki pek güzel anne yemeği yiyoruz :) Yukarı kata çıkıyoruz yemek hazır sofra hazır yemeğimizi yiyip. Ohh çok şükür bugünde doyduk deyip iniyoruz evimize.


Ya sevgili okur dertliyim dertli :)