Yazmayı her zaman konuşmaya tercih eden biri oldum ben. Kendimi yazıyla ifade etmek bana hep daha yakın oldu. Telefonlarda susan ben maillerde sayfalarca konuştum. Yazar olmak istedim en çok. Hatta bunun için eğitim bile aldım. Aldığım eğitim sırasında yazarlığa duyduğum saydı daha da arttı. Yazarlığın da bir matematiği vardı işte işin içine matematik girdi mi Tüten orada yoktur. Matematik benim hep korkulu rüyam oldu. Yakınlarım haricinde pek kimse bilmez 3 basamaklı sayılardan sonrasını okumakta bile zorlanırım abuk subuk sorularım vardır matematik üzerine. Yoo yoo gerizekalı değilim :) Üniversite sınavlarına hazırlanırken hep saygıyla andığım ve anacağım Eren Omay'dan bir matematik profesöründen ders alıyordum amacım zaten klasik bir bölüme girmek değil ilk sınavı geçmekti hedefim belliydi ben Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği okuyacak sonra da gazetelerde dergilerde yazacaktım evet hep yazacaktım ama bu hedef için o saçma sapan ilk öss sınavını geçmem bunun için de 10 tane matematik sorusu yapmam gerekiyordu. Hocam bana 10 soruluk ders verin lütfen dedim. Eren bey aynı zamanda Felsefe bölümünde de hocaydı dersi bırakır felsefe konularından konuşurduk kitap alışverişinde bulunurduk. Garipsin derdi bana kapatmışsın tüm kapılarını matematiğe oysaki matematik zekan var senin derdi. İltifat kabul ederdim bunu, içmden derdim ki hala parmak hesabıyla 5'den 3 çıkaran birinde matematik zekası ne arar be hocam.
Matematiğe tamamen kapatmam kendimi öğretmen hatasıdır. İlkokul 2. sınıfta tek bir sınavdan 2 aldığım için matematik öğretmenimiz adını bile hatırlarım Zeynep hanımefendisi sınıftaki 4 sırayı ayrımıştı; iyiler, kötüler ve neredeyse gerzekler. Bilin bakalım ben hangi sırada oturdum tek bir sınavdan 2 aldım diye hem de ilkokul 2'de gerzekler sırasında tabii ki. Ve bu olay özel bir kolejde oldu bu arada. İşte öğretmenin önemi. O gün matematiğe küstüm ben.
Neyse hikayenin bu uzun kısmından sonra;
Hep hikayeler yazdım ben. Bazıları yayınlandı bazıları hep ben de gizli kaldı. Sonra Güray'a aşık oldum ben. O aşk beni yazmaya daha da itti. Tüm hikayelerimi Güray'a yazmaya başladım. Artık eskisi gibi yazmıyorum belki diyorum oğlum yazdırır bana yeniden.
Aşağıdaki hikaye ise Güray'a yazmış olduğum bir hikaye denemesi bir 7-8 yıl önce yazılmış. Sabah eski dosyaların içinde buldum. Buyrun okuyun belki seversiniz..
***********************************************************************************
111. KM
İçimdeki nehirde karşılaştığım en güzel yol’a
Bir yol kalmıştı seninle aramda 111 km’lik bir yol... hiç bilmiyordum ki öğretmemişlerdi ki birbirine 111 km uzaklıkla olan iki paralel asla keşismez. Sen öğretmiştin bana paralellerin birbirine 111 km uzaklıkla durduğunu ve asla keşismediklerini... Oysa ben yola çıkarken bu gerçeği bilmiyordum ve belki bilmediğim için sana ulaşacaktım... Çünkü son bir km kalmıştı seninle aramda. Senin için küçük belki ama benim için tanımlanamaz bir mesafe....
Yolumda ilerlerken ilk gözlerinin derinliğiyle karşılaştım. Gözlerin denizlerin mavisi değildi belki. Ama gene de dibi gözüküyordu gözlerinin. Yüksek bir uçurumdan denizin dibini görmek gibiydi gözlerine bakmak....Gözlerine bakarken zaman anlamını yitirdi. Zaman sen oldun sanki. Çünkü an’lar, saat’ler, gün’ler, ay’lar gitmeler ve kalmalar sen olmaya başlamıştın.
Sonra sözlerinle karşılaştım o yolda. Özellikle yaşam adına söylediklerin geliyor aklıma.... Duvarını sımsıkı sarmış bir sarmışık gibiydi sözlerin. Üzerinde üzümleri olan bir sarmaşık... Ne koparmaya kıyabildim ne de şarap yapmaya.... ellerimi gezdirmeye başladım o sımsıkı sarmaşıkta... ellerim dalların arasındayken dokundun bana... Kıvılcımken alev aldım....Alevim yangınım oldu sonra.... Beraber dinlediğimiz bir şarkının sözünde hatırladım bu anı.... “kalbim yangın yeri gel kurtar beni senden akşam vakti dolaştım sokaklarda......”
Bir yola çıkmıştım durmam gereken duraklarda vardı ama duramadım senden başka bir yerde duramadım. Yoruldum ve yordum. İlerlediğim yolu’da yordum ben... Ama sen ucuca ekledin tüm yolları uzattıkça uzattın ilerlememi sağladın o yolda... tam işte şimdi çıkmaz sokak girilmez sokak işaretini göreceğim diye korkarken bir yol daha ekledin yollara... Sen ustaydın ve ben çırak olma konusunda beceriksizdim... 111km’nin uzunluğu ürküttü beni... Yollar bana eklenmeye başladı... ama sen mücadelenden hiç vazgeçmedin.... İnatçı bir adamsın sen....
Yolda ilerlerken yitiriyordum birşeyleri ama yitirdiklerimden daha fazlası ekleniyordu her km’de ve ben ulaşılmaz olan 111. km ulaşıp seni bana ekleme hevesindeydim... Ve ben içten içe bilirdim ki seninle çıkılan bir yolculuk bilinmeze sonsuzluğa idi.... Bir başkası belki sen bile o yola baktığında dolambaçları görürdün, sapakları ama inan ki dümdüz bir yoldu orası... Dümdüz olduğu için saklanamıyordum ben.... Şehvetimi, kıskançlığımı, özlemimi, seni kaybetme korkumu saklayamıyordum bu yolda ben... Gözgöze geldiğimizde bu yolda unuturduk zaten saklanmaları kapkara bir yolda pembe bulutlara ulaşmak gibi birşeydi bu....
Hala ilerliyorum ve bu yol biter mi bilmiyorum... Bittiğinde sen de bir başka şarkının bir başka kıtasında bu anı hatırlar mısın? “Yokluğun yol yol olsa uzasa unutmam seni/ gitme gitme gittiğin yollardan dönülmez geri/ Gitme gitme el olursun sevdiğim incitir beni”.... 111. km’yi kendime hedeflediğimde çoktan sonunu yazmış oluyorum bu hikayenin ama ben seninle yeniden yazmaya hazırım... yüreğimi yüreğine katmış ilerliyorum....
Ve bu yolda en bilindik sözle soluklanıyorum... Seni Seviyorum.
Tüten Ç
2 yorum:
Güray, inatçı olduğu kadar, şanslı da bir adammış.
İlkokul olaylarına ise hiç girmeyeyim ben. Altından büyük trajediler çıkar. Acaba ezilenler büyüyünce dramaturg mu oluyor genelde :))
Teşekkürler Görkemcim. Bak merak ettim senin trajediyi şimdi :) Öyle olabilir yani büyüynce dramaturg oluyor demek ki bizim modeller :)
Yorum Gönder