14.09.2011

Iskender



Bayramda 2 türlü Iskender deneyimim oldu. Biri eşimin ailesinin yaşadığı Bursa'da o harika İskender kebabı yemek bir diğeri de Elif Şafak'ın İskender kitabını okumak. Hangisinin tadı damağında ve dimağında kaldı derseniz kesinlikle kebabınkini derim. Ama gönlüm her ikisinin de kalmasını isterdi.

Bir eleştiri yazısı yazmayı isterdim. Fakat Elif şafağın kendisinin de geçenlerde twitlediği üzere ve benim çok sevdiğim bir cümledir, Eugene Ionesco der ki: “Eleştirmenin vasatı, yazarın vasatından daha beterdir...” Kesinlikle böyledir. Bir de Eleştirmenlik okumuş biri olarak ciddi, kaydadeğer bir eleştiri yazısının kitap yazmak kadar zahmetli ve özen gerektirdiğini bilirim dolayısıyla benim ki eleştiri yazısından ziyade kendi görüşlerim olacak.

Öncelikle, bir yazarın herhangi  bir kitabı hakkında yorum bile yapmak için bence en azından o yazarın 2-3 kitabını okumak gerekiyor. Ben E.Ş'ın 1-2 kitabı hariç tüm kitaplarını okudum. Kendisini yazar olarak beğenmenin dışında insan olarak da oldukça beğeniyorum. Kadın olarak da hayata karşı duruşu, kadınlığını yaşayış biçimi dışardan gördüğüm takdirimi kazanıyor. Anne olarak da beğendiğim biri. Yazarlığına gelince, dili kullanış biçimini, hikaye örgüsünü, yarattığı karakterleri hep başarılı bulmuşumdur. Bugüne kadar almış olduğu ödülleri de yerinde buldum. Araştırmacı bir yazar olması bir karakteri yaratmadan önce belki de yıl kadar uzun bir süre araştırma yapıyor olması kendisine duyduğum yakınlığı ve beğeniği de hep arttırdı. Çünkü ben de araştırmacı bir ruha sahibimdir. Bir konu hakkında yazı yazmam gerekiyorsa yazıyı 10 dk yazarım ama araştırmam günlerce ve hatta aylarca sürebilir.

Son zamanlarda da Elif Şafak'ın çok fazla üzerine gildiğini düşünüyorum. Bir yazar misal Orhan Pamuk toplumdan uzak kalınca ukala, soğuk vb olarak nitelendiriliyor. Toplumun göz önünde olunca da ticaret yapmakla, "basit" olmakla suçlanıyor. Elif Şafak üstüste haftasonu gazetelerinde görününce hele bir de Ayşe Arman'a röportaj verince hiç olmadığı kadar isminden bahsedilir oldu, olumsuz anlamda.  Ticaret yapmakla suçlanmadığı mı kaldı kadının. Kitabını okumadan maruz kaldığı eleştiri yazılarından mı istersiniz ne isterseniz geldi başına. Bizim toplumumuzun ne istediği hiç belli değildir zaten.

Neyse çok uzun bir giriş yazısı oldu. Gelelim kitaba, beğenmedim. Ne kurgusunu, ne karakterlerini ne de kullandığı dili. Ben okurken Elif Şafak'ın bu kitaba konsantre olamadığını hissettim. Hep bir eksiklik hissiyle okudum. Hani bazen kitap okurken hiç bitmesin istersiniz ama bir yandan da sonunu merak eder bir an önce bitsin istersiniz yani ben öyle hissederim böyle piskopatça hisler olur ben de. Hem bitsin hem de hiç bitmesin durumları :) Bu kitapta ise ay bitse de başka kitaba geçsem bak şimdi bunu okumak yerine neler neler yapardım duygusunu geçirdim içimden. Bitirme hevesinden çok sıkıntısını yaşadım yani.  Bu kitabı yazmadan önce

Elif Şafağın çocuklarını ve annesini alıp İngiltere gittiğini duymuştum hatta bu konuda da çok üzerine gelip 2 kişiyi ilgilendiren evlilik mevzusu da çok tartışılmıştı. Nasıl olurda kocasını bırakıp çocuklarını da alıp İngiltereye giderdi bu kadın ki bu kadın her dem göçebe bir ruha sahip olduğunu söylerken. Ve kocasıyla ilşikisi kimseyi ilgilendirmezken üzerine çok yazılıp çizildi. Kitabın bir kısmı İngiltere geçiyor ama geçmesine bir anlam veremedim ben. Havada asılı kalmış sanki. Okurken şöyle düşündüm; yahu kitabın bir kısmını İngltere geçirmek için mi İngiltere'ye göç ettin bir süreliğine o havayı tatmak hissetmek için gereksiz olmuş be Elif dedim bol bol. Ama bir yandan da hikayenin sahibine saygı duymam gerektiğini düşünüp ee napalım dedim. Yine de yok anlamsız buldum. Senkronize bir şekilde Güneydoğu Anadolu da geçen kısmına da anlam veremedim. O ruh karakterinde oraya aitliği ben hiç yakalayamadım.

Sonra teknik olarak bakarsak kitabın bazı bölümleri ufacık 7 pt falandı herhalde ve el  yazısıyla basılmış olması korkunç bir teknik hataydı bana kalırsa. Okuması oldukça zordu. Bir ara atlasam mı diye bile düşündüm.

Sonunda okuyucu şaşırtma kısmı (açık açık yazamıyorum belki okumak isteyen olur) çok vasat geldi bana. Hani çok yeni yetme bir yazar, sinemacı bile bu kadar basit bir kurgu yaratmazdı. Şaşırdığım tek şey Elif Şafağın böyle bir şaşırtmaya gitmesiydi.

Okurken zihnimde kitaptan daha çok yahu bu kadına nolmuş 2 çocukla hayat çok mu zor olmaya başlamış ona. çok bunalmış olmalı hakkında çıkanlara, acaba düşüş döneminde mi gibi cümleler dönüp durdu. Görev misali okudum kitabı. Bitirmeme 80 sayfa, 50 sayfa ve nihayet 10 sayfa kaldı şeklinde düşünüp durdum.

Kitabı her elime aldığımda başlığı gördükçe canım İskender kebab çekti :) Hadi Tüten biter yahu biter diye kendimi motive ettim. Elif Ş adına üzüldüm. Yok olmamış dedim vb vb vb.

(Bu arada bu yazıyı 4 gündür yazıyorum ve nihayet bitirebildim. İşteki son haftam hamileliğimde son 3 haftası halim pek bir duman yani sevgili okur)

8 yorum:

Deli Anne dedi ki...

Ben seviyorum Elif Şafak'ı.. tıpkı senin bahsettiğin nedenelrden.. İnsan yanını seviyorum hatta en çok. Bu kitabı da okumadım. Okumayacağım da sanırım. Benim de seninki gibi bir piskopatlığın yanında garip içgüdüsel piskopatlıklarım var. Nasıl tarif etsem filmin, kitabın kapağından mı ne birşeyinden ilk bakışta ya etkilenirim ya da boşveririm. Bu da boşverdiklerimden olacak besbelli. Zaten okunacak trilyonlarca kitap beklerken sırada vakit kaybedemem gibi gelir iç geçirmediğim bir kitapla..

Ben de Elif Şafak adına üzüldüm. Onun hakkında konuşanlara da laf da yetiştirdim. (sevdim mi taaammmm severim misali:)) Ama sanki şunu hissediyorum ben;

yazıyorsun. kitapların hoş. sonra giderek ünleniyorsun. çoğalıyor hayranların. ve bir beklenti oluşuyor. Araya bir sene girse -e hadi- diyecekler vardır. Ki bence çevresindekiler de çoke tkiliyordur onu. Mrnajer mi, yayıncı felan artık neyse o türden insanlar çok çökertiyor bence kaliteli işleri, insanları. Sen de aldığın bu yanlış motivasyonla zoraki yazmalara girişiyorsun. Sonuç bu:(

Belki o da bilmiyor böyle olduğunu yahut kaçırıyor kendinden bu gerçeği. Teoman bu yüzden bıraktı müziği, Zack de La Rocha da.. anlıyorum sebeplerini. Zorlama hissi sevimsizleştiriyor işleri de insanın kendine sevgisini de .. yani sanki.. yani sanırım

Deli Anne dedi ki...

Ay amma yazdım.. Ben bir post yapayım bundan. :)

Şimdi çok mikro bir örneğini yaşıyorum bunun, sümme haşa Elif şakafla alakası yok da..

Bana bir kaç yerden gel şurda yaz diyorlar. Evet, diyemiyorum Tüten'im.. Ben şimdi güle oynaya yazıyorum, canım isterse, içimden gelirse.. ama o zaman görev halini alacak bu.. ve ben kendimden tiksinebilirim zorla yazarsam...

Kaçamak yapıyorum, ben henüz çok dağınığım düzenli yazmaam diyorum; bir nebze doğru ama sanırım tümden değil. Bir tek alternatif annede ayın blogunu kabul ettim. Onu da zaten yazıyorum diye. ama o da devam etmeyebilir..

Ay ne iç döktüm sana:) sil gitsin ya ahaha

Adsız dedi ki...

Elif Şafak, beni en çok şaşırtan yazarlardan biri. Yaratıcılığı falan değil konu; şaşırmam, onu hem sevip hem sevmememden. Sevmek derken, yazar olan Elif Şafak'ı kastediyorum tabii, yoksa duruşunu, senin de yazdığın gibi kendini konumlandırışını beğeniyorum.

İlginçtir, bazı kitaplarını baş tacı ettim (Araf, Bit Palas, Baba ve Piç gibi) bazılarını ise bir türlü ruhum kabul etmedi, içine giremedim, benimseyemedim. İnandırıcılık eksikliğinden midir, yoksa başka yazınsal sorunlar mı var veya bana hitap etmediğinden mi, iyice üzerinde durup düşünmeden yazıya dökmek istemiyorum. (Bkz; Seninle aynı sebep: Mesleki deformasyon :)) İskender de benimseyemediğim kitaplarından biri. Karakterler o kadar yapay, öylesine uzak geldi ki bana. Sonra, iyi bir PR çalışması olabilecek fakat bence bir prodüksiyon felaketine dönüşen o kapak. Teknik bir ayrıntı olsa da, senin de bahsettiğin el yazılı bölümlerin insanın gözünü pörtletip midesini bulandırması... Unutmamak lazım ki, yazarlar da insan ve içinde bulundukları şartlar üretimlerini etkiliyor. Fakat bir çok "erkek" yazarın yapmaya bayıldığı "Yaa gördün mü, çoluk çocuğa karışınca kıvraklığını kaybetti" eleştirilerini de acımasız buluyorum. Bir dönemden geçiyor olabilir, bu yeteneklerini kaybettiği anlamına gelmez bence. Üstelik henüz çok genç, yazarlık ömrünün baharında sayılır. Desteklemek lazım, bir avuç edebiyatçımız var zaten...

Şimdiii, Tüten'ciğim, Deli Anne'ye de bir çift söz edeceğim gıyabında:) Görev gibi yazmaktan korkmakta haklısın, gerçekten işin içine teslim tarihleri, onay süreçleri falan girerse, o hale dönüşebiliyor yazma işi. Kendini en iyi sen bilirsin. O güzel dilin, ruhunu kaybetmesin sakın.

Amma dolmuşuz meğer ayol :) Kimin söylediği meçhul olan bir cümle var ya, buraya cuk oturacak şimdi: Kusura bakma, kısa yazacak vaktim yoktu:)))

Tuten dedi ki...

Muminecim yorumlarina aynen katiliyorum ayrica niye sileyim yorumlarina bayilirken ve benim icin degerliyken :)
Duzenli yazmaya gelince universitedeyken boyle tekliflerden kacacak delik arardim ben zorunluluk hali hayatin her alaninda gerdi beni hele soz konusu yazmak olunca bir de dedigin gibi yayinci faktoru yazsana baskisi bunlarda var gercekten

Gorkemcim senin yorumuna da bayildim ve katiliyorum gonulden

Tuten dedi ki...

Bir de gorkem haklisin bir elin parmaklari kadar yazar var duzgun hele kadin onlari da sonuna kafar desteklemek lazim
Erkeklerin saldirisi da cabasi dedigin uzere senin favori kitaplarin benim de favorilerimdendir

Deli Anne dedi ki...

Ne akıllı kadınlarsınız siz yahu:) Seviyorum ikinizi de.. Muck muck:) aslında söyle dolu dolu muaah muaaah öpeceğim afedersiniz:)

Bap dedi ki...

Elif Şefak severim ben de ama bazen çok kasvetli gelir bana :) Şimdi İskender'i alsam mı almasam mı bilemedim, dur bi düşüneyim

Adsız dedi ki...

Mmm, ooohhhh :)