13.02.2014

Büyümek





Büyümek sancılı bir süreç hele yetişkinken büyümek daha da sancılı bir süreç. Çocuklar an'ın içinde kalabilen yegane varlıklar; eminim bir çok ebeveyn aynı şeyi gözlemlemiş ve deneyimlemiştir. Deli gibi ağlayan çoçuk ağlaması bittikten sonra hiçbir şey olmamış gibi diğer an'ı yaşamaya başlar. İşte bu muhteşem bir şey; ağlarken sadece ağlamaya odaklanıyor çocuklar, dikkatini dağıtmak, eline bir şeyler vermek hiçbiri çözüm değil aksine çocuğun doğuştan getirdiği o muhteşem özelliğine, an'da kalabilmek, balta vurmak. 

Çocuklar büyürken farkında olalım veya olmayalım içimizdeki çok yere dokunuyorlar; bazen dokundukları yerler kabuk bağlamış veya uzun zamandır açık ve kanayan yaralar olabiliyor, varlığını bildiğimiz ama gözardı ettiğimiz ne çok duygumuz varsa bir çocuk büyürken gelip oraya dokunuyor. Farkında değilseniz büyüyen sadece çocuğunuz oluyor ama birlikte büyümüyorsanız da o zaman çocuğun büyümeside tam ve bütün olamıyor. 

Her çocuğun ailesini seçtiğine ve o aileye gelmesinin her iki taraf için de bir misyon taşıdığına inanıyorum. Dünyaya gelmemizin bir nedeni ve bir amacımız olduğu düşünülürse ve hatta buna inanırsak o zaman bu yap-boz'un parçalarını daha net bir biçimde görebiliriz. 

Aren doğduktan sonra kendimin ve bir çok duygumun, kabuk bağlamış yaralarımın, kabuk bağlayamamış ve tedavi bekleyen yanlarımın farkına vardım ben. Belki de bu yüzden "zor" diye tanımladım anneliği, belki de bu yüzden zaman zaman çok zorlandım ve hala çok zorlanıyorum. 

Bir eşikten atlıyorum şu sıralar ve Aren bu süreçte bambaşka bir çocuk haline dönüştü; biliyorum gelişiminin dahası gelişimimizin birlikte büyümemizin bir parçası bu. Bir şeye niyet ettiğinizde hayat sizi defalarca test eder; bilmek ister çünkü gerçekten hazır mısınız, gerçekten bunu isiyor musunuz? diye ve gelişebilmeniz için karşınıza yıkılması zor duvarlar, atlanması gereken eşikler çıkarır. Ve siz o noktada ya bunları farkedersiniz ve ağlasanız da zorlansanızda, farkındayım der ve mücadale edersiniz veya vazgeçersiniz. 

Son günlerimiz Aren'in durmaksızın ağladığı, içini çeke çeke ağladığı belli ki sancı çektiği şekilde geçiyor. Beni ve içimdeki çok şeyi tetikliyor. Eskiden içimde tetiklenenleri farketmezdim daha doğrusu farketmek istemezdim; ama şimdi farkediyorum ve ben de sancı çekiyorum; ama biliyorum ki geçecek ve biliyorum ki bunun bir nedeni var. 

Aren ağlarken sakin kalmaya çalışıyorum, sabır göstermekten daha farklı bir şey bu, ondan daha çok bana ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ve aklıma hep sevgili arkadaşım, mentörüm, iyi ki varsın dediğim Pınar'ın Mucize Pınar'ın bir sözü geliyor: "Ruh hatırlar Tüten".  Ruhum acı çekiyor o an'larda çünkü ben odana gidip ağlayabilirsin, bundan ağlayacak ne var şimdi veya en iyi haliyle dikkati dağıtılmaya çalışılmış bir çocuk olarak büyüdüm; çok belli ki bunlar ruhuma işlendi ve Aren ağlarken benim ruhum acı çekiyor kendi üzüntülerini hatırlayarak. Bazen onun da acı çektiğini düşünüyorum oysaki o sadece duygusunu yaşıyor bunu biliyorum. 

Tahammül edemediğimiz çocuklarımız veya eşimiz veya bir başkası değil; tahammül edemediğimiz şey onların bize hissettirdikleri bizim içimizde olanlar. Bunu farkettiğiniz anda, herşeye başka bir gözle bakıyorsunuz; farkediyorsunuz ki çözüm sizde ne çocuğunuz için ne başka biri için çözüm aramıyorsunuz, kendiniz için çözüm aramaya başlıyorsunuz. Kendi çözümlerinizi bulmaya başladığınızda, belki karşınızdaki insan aynı kalıyor ama siz artık aynı tepkileri vermiyorsunuz ; çünkü biliyorsunuz herşey orada içinizde yaşanıyor ve içinizde çözülecek. Bu nedenle bir çok tedavi ve terapide siz ne kadar isterseniz o kadar iyileşirsiniz deniliyor; bu nedenle çare-siz- siniz deniliyor. Bunu keşfettiğinizde çektiğiniz sancı bir yandan acı verirken bir yandan şükretmenize sebeb oluyor. 

Ben Aren'in yanında kalıyorum ve artık kesinlikle öfkelenmiyorum, bağırmıyorum ve sinirlenmiyorum sadece çok üzülüyorum hem de çok. Ona bol şevkat ve sevgi göstermeye çalışıyorum ama uyuz bir oğlum var öyle anlarda sevgiyi, şevkati normalde asla hayır demeyeceği şekeri bile kabul etmiyor; ben de sadece aynı odada ona yakın durup onu anladığımı ifade etmeye çalışıyorum. Elbette ağlamanın ve inatçılığının süresi uzadığında benim de içimdeki alev gittikçe ateşleniyor ve bir ejderaya dönmeme ramak kalıyor; kimi zaman eskisi gibi olmasa da ağzımdan ateşler çıkabiliyor; ama bunun için kendimi suçlamıyorum artık. Ben de sadece o an'da kalmaya çalışıyorum, sadece o an'da kalıp kendime dokunmaya şevkatle, sevgiyle çalışıyorum ki an'da kalmanın benim için atlanılması gereken bir eşik ve hatta yıkılması gereken bir duvar olduğunu sevgili Pınar'la yaptığım Regresyon çalışmasından da iyi biliyorum. 

Dün akşam anamdan emdiğim süt burnumdan geldiği anlarda bir yandan hep içimden farkındayım dedim ve şükrettim; tüm bunlar benim sınavımdı 100 alamadım belki ama 75 ile bugüne kadar alamadığım bir not'u aldığımı söyleyebilirim. 

Velhasıl kelam büyümek sancılı bir süreç; sancıyı çekmezsen ne büyüyebiliyorsun ne de büyüdüğünü anlıyorsun! 

Haydi bakalım yazığı aşağıdaki şarkıyı dinlemeen bitirmeyin 









Hiç yorum yok: